Gündelik dilde sık sık ve yerli yersiz söylenmekten, çiğnene çiğnene sakız edilmiş içi boşalmış bazı sözcükleri kullanmaktan kaçınıyorum.
Örnek mi: Aşk, sanat, sanatçı, farkındalık, çağdaş, devrim, faşist, amerikan emperyalizmi, vatan haini, terör, terörist… Çoğu kez kişinin kendi meşrebince eğip büktüğü, farazi anlamlar yüklediği bulanıklaşmış, şekilsizleşmiş sıfatlar bunlar; farklı ağızlarda bambaşka -hatta zaman zaman zıt- anlamlar taşıyabiliyor.
Nereden geldi şimdi aklıma? Bugün 20 Ağustos 2019. Dün de ondokuzuydu sanırım. Seçilmiş belediye başkanlarının herhangi bir yasal gerekçe bile gösterilmeksizin biz bunların terör destekçisi olduğunu düşünüyoruz
gibi şaka kabilinden bir gerekçeyle görevden alınması ve bir sürü siyasetçinin de benzer nedenlerle topluca içeri tıkılmasının kayıtlara geçtiği tarih. Benim gibi apolitik bir bezginin bile sinirini hoplatan ve iki senelik yazı orucunu bozduran utanmazlık örneği.
Hukukun, onurun, hicap duygusunun mezata çıkarıldığı karanlık merdivenin kaçıncı basamağındayız, valla ipin ucunu kaçırdım, sayamıyorum. Ben de günün (dünün) mana ve ehemmiyetine binaen, Devlet'in tepesine yerleşmiş, ölürüm de kalkmam diyen Ferdi ve şürekasının dilinden düşürmediği bir mantraya dönüşmüş olan terör
konusuna göz atmak istedim bu vesileyle. Belki içimde biriken ufunet azıcık dağılır.
* * *
Uluslar arası camiada tam anlamıyla netleştirilmiş ve üzerinde koşulsuz mutabakata varılmış bir terör
tanımı olamasa da, kabataslak şunu söyleyebiliriz:
Bir siyasî stratejiyi hedef kitleye dayatabilmek için, dehşet uyandıran gaddarca eylemlere başvurmak.
Gündelik hayatlarını yaşayan sivil halk üzerinde bulaşıcı bir yılgınlığa, teslimiyete, normal koşullarda güvence altına alınmış en temel haklarından bile feragat edebilecek kadar ürkekleşmeye yol açan kıyıcılıkta kanlı eylemlere başvurur terörist. Kaba kuvvet yoluyla sivil toplumu pasifize etmeyi ya da seçilmiş bir hedefe karşı kışkırtmayı amaçlayan dehşet gösterisidir yaptığı.
Evet, gösteridir. Çünkü terör, öz itibariyle bizzat ulaşamadığı sessiz kalabalıklara da kitle iletişim araçları vasıtasıyla ulaşmayı ve gütmeyi amaçlayan planlanmış bir gösteridir. Sahnesi, bizzat hayatımızdır.
Bu dehşetengiz gösterinin uygulayıcısı, duruma göre tekil bir birey de olabilir, bir grup, bir örgüt, bir devlet, hatta kurbanların vergileriyle semirttiği merkezi idarenin ta kendisi de… Hedef her zaman toplumdur. Hasım olarak damgalanmış siyasal odağı, ödü koparılarak rehin alınmış olan halkın etkin desteğinden yoksun bırakmak, yalnızlaştırarak etkisiz kılmaktır.
Özetle der ki terörist: Benim yoluma çıkan, ayağıma dolanan, canımı sıkan kim varsa, nerede olursa olsun asla güvenlik içinde değildir.
Teröristin amacı, kamuoyundaki yılgınlığı ve çaresizliği yaygınlaştırmak, bu zehirli duygu üzerinden kitleyi ürkütüp (bulunduğu yerden koparıp) kendi istediği yöne yöneltmektir.
Açık bir savaşın maliyetini göze alamamak ya da diyalogdan medet umamayacak kadar dezavantajlı bir konumda olmak ya da birike birike katmerlenmiş hastalıklı bir garez de bu kalleşlik bazlı siyaset yapma tarzının olası sebepleri arasında sayılabilir.
Ve terör eylemini alelâde şiddetten farklı kılan şey de onun yarattığı dehşeti hızla ulaştıran medya ile kurduğu sembiyotik ilişkidir. Yani medyasız terör, batağa saplanmış kör bir şiddetten öteye geçemez; onu yaygınlaştırıp kitleselleştiren, amacına taşıyan, medyanın ta kendisidir.
Ezber tazeleyelim: Terör (terreur) sözcüğü ilk kez 1789 Fransız ihtilâli döneminde, ihtilâlin önderlerinden Robespiyer tarafından devlet eliyle muhaliflere ve olası çatlak seslere uygulanan ağır dehşet furyasını tanımlamak için kullanılıyor. Uygulayıcı bizzat kendisi, yani o an için Devlet olan Robespiyer. İhtilale ayak bağı olabilecek, itiraz edebilecek, direnebilecekleri giyotine göndererek (çok değil, 20 bin kesik baş) ülke çapında yarattığı can korkusu ve yılgınlık vasıtasıyla, ahaliyi hizaya getirip yeni rejime itaat ettirmek amacıyla yaptığını övünerek söylüyor:
Ya cumhuriyetin içeride ve dışarıdaki düşmanlarını boğacağız veya cumhuriyetle birlikte yok olup gideceğiz. Bu durumda politikamızın ilk kaidesi, halkı akıl, düşmanları da terör yoluyla yönetmek olmalıdır.
Sonunda kendi akıbeti de yarattığı o canavarın elinde, giyotinde kelleyi vermek oluyor ya, ayrı mesele.
Anlıyoruz ki, çıkış noktası itibariyle terör, ikbalini sallantıda gören muktedir tarafından, muhaliflere yönelik coşkun bir gaddarlık olarak giriyor siyasî dile. Tabii ki zamanla, gündelik dolaşıma dahil edilip umumun ağzında sakız olmaya başladıkça anlamı da o ölçüde dallanıp budaklanan, olur olmaz işleri de kapsar hale gelen bir kelime olup çıkıyor. Trafikte sorumsuzca araba kullanan sürücüden müziğin sesini saygısızca açan bar işletmecisine, aniden bastıran yağmura, sele, depreme, sınırda ufak çaplı kaçakçılık yaparak nafakasını denkleştiren köylüye, iktidar dururken muhalefete oy veren seçmene, seçimi kazanmış siyasetçiye kadar, suyun başını tutan güruh açısından can sıkıcı sayılan, ganimet bölüşülürken ayak altında dolanan herkesi ve durumu kapsar hale geliyor. Dolayısıyla içi boşalıyor, anlamsızlaşıyor, araçsallaşıyor.
Bu yine de neyin terör ve kimin terörist olduğunu tespit etmemiz için yalın bir metodolojimizin olmasına engel teşkil etmez tabii. Şu birkaç basit soruyu sormak da bizim elimizde:
Ortada hayatımızı, en azından duygusal dünyamızı altüst edecek, kendimizi zayıf ve savunmasız hissettirecek, gündelik rutini sürdürmemizi zorlaştıracak, sosyalleşmekten, sokağa çıkmaktan, kanaat açıklamaktan, haksızlığa hukuksuzluğa hayır demekten alıkoyacak ölçüde sansasyonel ve korkutucu bir şiddet dalgası var mı?
Buna bağlı olarak bize dayatılan bir siyasî model, taraf olmamız, tavır almamız ya da susup ayak altından çekilmemize dair bir ima ya da ültimatom var mı?
Yapılan gaddarlığı üstlenen, siyasî hedefini, ideolojisini, buyruklarını açıklayan bir kişi ya da odak var mı; yoksa eylem sahipsiz ve anonim mi kalıyor?
Sahipsiz kalıyorsa, arkasında bizi, öfkemizi şu ya da bu hedefe doğru itekleyen bir devlet ya da onun operasyonel bir uzantısı olabilir mi?
Eylemi yaptığı söylenen ve kameraların karşısında poz verdirtilen zanlı bir piyon, beyni yıkanmış bir hıyar, hatta para karşılığı suçu üstlenen biri olabilir mi? Bu durumda bize terörist
diye gösterilen mi yoksa bu dehşet senaryosunu planlayıp organize eden midir esas terörist? Yoksa her ikisi birden mi?
Terörün ve teröristin tarifini yapmak kimin tekelinde?
Bu türden soruları sormaktan kaçındığımız -ya da üşendiğimiz- durumlarda aslında ayan beyan ortada olan çıplak gerçeği de pas geçiyoruz. Kapatmayı beceremediğimiz televizyonlarımızdan, akıllı cep telefonlarımızdan ve denetim altındaki her türlü yayından zaten yarım yamalak olan aklımıza saldıran resmi propagandanın pasif müşterileriyiz. Kime terörist deneceğine iktidarın fiili sahipleri karar verip gün be gün tebliğ ediyor, güçler dengesi değişince terörist listeleri de güncelleniyor, yeniden tebliğ ediliyor, önceki bilgileri silmemiz ve unutmamız isteniyor. Biz de geviş getirircesine çiğniyoruz ağzımıza tıkıştırılmış bu hazır klişeleri, akıl yürüttük zannediyoruz.
Oysa günümüzde gerçek anlamını yitirmiş ve iktidarların her türlü itiraz odağını şeytanlaştırmasının vasıtasına -bir çeşit maymuncuğa- dönüşmüş olan terörist
sözcüğünün aslında bizzat o kelimeyi telâffuz eden ağızların sahiplerine de cuk oturduğu zamanların olduğunu görebilirdik.
Yavuz hırsız ev sahibini bastırır
diyorlardı galiba buna Rezilistan'da. Ama bütün kabahat soyulanlarda tabii, hırsızın ne suçu olabilir ki?
* * *
Meraklısı için okuma parçası → Kitle ve Terörizm (Jean Baudrillard)
Necdet bey sizi özlemişiz bu rezil gündemde yazılarınıza daha çok ihtiyaç var.
İlker Tortop - 22 Ağustos 2019 (01:11)
Teröre destek verme iddiasıyla seçilmiş başkanlığı ikinci kez elinden alınan Ahmet Türk diyor ki;
(Erdoğan'ın İstanbul'daki terör odaklarını da temizleyeceğiz
sözleri üzerine)
Hep farklı düşünenleri terörist sayma mantığı. Ya benden yanasın ya teröristsin mantığı. Demokratik bir ülkede asla böyle bir şey olmaz. Gücünü kaybedenler tehditle gücünü korumaya çalışıyor. Apolitik kesimleri ikna etmek, kandırmak için bu yola başvuruluyor. Muhalif kesimi terörist ilân ederek, potansiyel tehlike göstererek bu durumu sürdürmek isteyen bir iktidarla karşı karşıyayız.
Aslında iktidarların temel karakterini ifade etmiş sayın Türk. Üzerine başka ne söylenebilir?
Canan Erol - 29 Ağustos 2019 (08:32)
Sayın yazar, hatırlatmayı borç bilirim ki dünya literatürüne kokteyl terör örgütü
gibi muazzam bir kavramsal katkı yapmış bulunuyoruz. Dialektik felsefedeki zıtların birliği
kavramını tam unutacaktık, bu vesileyle hatırladık. Soruyorum, yedi düvel entellektüel kapasitemizi kıskanmakta haksız mıdır?
Yorgun Teokrat - 20 Ocak 2020 (18:20)
Necdet Şen neler yazdı?
Necdet Şenin Bacısı gibi(14 Ağustos 2015)
Çatlakhayvan severin bir günü (27 Eylül 2012)
malmı
canmı? (9 Şubat 2010)
Rütşvet davası'nın iddianaseminde…(28 Ağustos 2008)
gıcık olduğunusöyle bana, kim olduğunu söyleyeyim sana (6 Ağustos 2008)
Suçlusun, çünkü az önce seni suçladım!(14 Temmuz 2008)
Dünyadan bîhaber kabilelerve bizim uygarlığımız (4 Haziran 2008)
Bir Koy Beş AlHolding'in satış temsilcileri (26 Ekim 2007)
Kötünün kaç çeşit tarifi var? (8 Kasım 2004)
Psikolojikman(21 Temmuz 2003)
yazarhaaa? vay canına! (11 Nisan 2003)
Ama ürünü tanıtmak lâzım(29 Eylül 2002)
çatlakmı? (18 Ağustos 2002)
huysuzgeliyor! (30 Temmuz 2002)
Ofis basmasıyıllarının fikir hayatı (20 Nisan 2002)
halk anlamazsafsatası (28 Mart 2002)
Şişmanlar ve
şişmanlara düşmanlar (23 Mart 2002)
Hızlı Gazeteci'yi bedavaya versene(11 Şubat 2002)
Film Gibi(1 Şubat 2002)
yobaza karşı (5 Kasım 2001)
Bana onun kellesini getirin!(30 Mart 2001)
Solcu Müslüman olmaz(7 Ekim 1989)
Aile AKP Ali Türkan Amerika Araba Aydın Beslenme Bilim Cem Karaca Cehalet CHP Cinsellik Çevre Çizgi Roman Çocuk Demokrasi Deprem Derkenar Devlet Dil Distopya Edebiyat Eğitim Ekonomi Erkek Fanatizm Felsefe Feminizm Gençlik Hayat Hayvanlar Hoyratlık Hukuk İnternet İslâm Kadın Kapitalizm Kedi Kemalizm Kent Kitap Kişilik Komplo Konut Kültür Kürtler Mavra Medya Mektup Meslek Militarizm Milliyetçilik Mizah Modernite Müzik Necdet Şen Nefret Nostalji Pazarlama Polemik Portreler Psikoloji Reklam Safsata Sağlık Sanat Savaş Sevgi Seyahat Sinema Siyaset Spor Şiir Tarih Teknoloji Telefon Televizyon Terör Toplum Tutunamayanlar Vicdan Yazmak Yalnızlık Yaşlılık Yergi Yoksulluk
Sitedeki içerik 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası ile korunmaktadır. Yazılı izin olmadan kopyalanamaz, çoğaltılamaz, değiştirilemez, başka mecralarda kullanılamaz. Ancak, uzunluğu 200 kelimeyi geçmemek, yazar adı ve kaynak belirtmek ve bu sayfaya link vermek kaydıyla yazılardan alıntı yapılabilir.