Patronsuz Medya

Hani, nerede İnternet'in kendi gündemi?

Necdet Şen - 21 Kasım 2002  


Şunun farkındayım, DKM bir medya gözlemcisi web sitesidir. Haliyle yazılı ve görsel medyayı izleyip yorumlar.

Ama her gün açıp okuduğum tek internet adresi olan bu sitenin saygıdeğer yazarları iki etkinlik arasında alel acele çırpıştırıldığı izlenimi veren, bazen ne anlattığı bile anlaşılamayan "afferin oğlum Ahmet, yuh sana Mehmet!" içerikli sallama yazılardan vazgeçip, internetin yepyeni ve özgür bir platform olduğunu, köhnemiş medyanın balon yazarlarıyla polemik yapmaktan ya da onların vasat yorumlarını şakşaklamaktan daha fazlasına lâyık olduğumuzu ne zaman idrak edecek?

İnternet patronsuz medyadır; burada etik kaygılarımız ya da sorumluluk duygumuz dışında elimizi tutan hiç bir şey yok. Yılda 9, 5 dolarlık alan adı ve ayda 10 dolar (bazen bedava) barındırma ücretinden başka maliyeti olmadığı için, bizi holdinglere hükümetlere gebe bırakmayan, kendi yağımızla kavrulabileceğimiz bir yer burası. Kaybedilecek bir maaş, başkalarına kaptırılacak koltuk, tiraj kaygısı, patron sansürü, meyhane baskısındaki yazının şehir baskısından atılmasına neden olan netameli ilişkiler yok.

Ama manzara o ki, internet siteleri, çoğu arkadaşımız için popüler medyayı eleştirir gibi görünüp, münhal bir genel yayın yönetmenliği için medya patronlarına göz kırpmak, kovulduğu holdingin yöneticileriyle ilgili televole tadında dedikodular yaymak, koltuğunu kapanları nişadırsız kalaylamak ya da en azından birkaç köşe yazarıyla sanal flörtler yaşayıp camiadan tümüyle kopmamak gibi hesapların pazarlanma yeri durumunda.

Sadece ağalı, beygirli, cep telefonlu ve cipli televizyon dizileri değil grotesk olan; medya eleştirisi de alabildiğine grotesk. En sunturlu söven en babayani medya eleştirmeni oluyor, tıpkı derin devlete en fazla angaje olanın en "araştırmacı" gazeteci sayılması gibi.

"Düşmanımın düşmanı dostumdur" mantığı buralarda da geçerli; dün aşağıladığınız köşe yazarı bir başka holdingin gazetesindeki yerini sağlama alıp, bir iki günlük mazlum mavrasından sonra adres değiştirince bir anda demokrasi havarisi oluyor ve neredeyse kutsanıyor. Yıllar boyunca "patronum" diye adlandırdığı genel yayın müdürüne beğendirmek için yazdığı vıcık vıcık yağ kokan yazılar şıp diye unutuluyor.

Bu tarz zaaflar yüzünden ne DKM ne de diğer medya gözlemcisi web siteleri olması gerektiği kadar etkin ve inandırıcı olamıyor, yapılan yorumlar çoğunlukla küfürlü magazin kıvamında kalıyor.

Hissesinin yüzde sekseni faşizan eğilimli büyük sermayeye satılan gazete sol gazete oluyor ve o gazetenin ruhu 50 yıl önce ölmüş olan başyazarı "bir tek bizim gazete büyük sermayeye satılmadı" diye yazdığında bir Allahın kulu çıkıp bu yalanını suratına çarpmıyor; tam tersine "bakınız aziz üstadımız ne demiş" diye etik yazısı niyetine alıntılanıyor.

Binlerce gazeteci medyadaki gergedanlaşmaya ayak uyduramadığı için kapı önüne konmuşken ve utancından sokağa çıkamazken, her nasılsa medya gözlemcisi sitelerin ilgi alanından bir anda çıkıveriyor. Medya etiği, etiksiz medyanın maaşa bağlanmış kalemlerinden alıntılanıyor.

Metreslikten köşe yazarlığına terfi ettirilmiş gecekondu starların kim bilir kime yazdırılmış yazıları "içinde fikir bulabilir miyiz?" diye didik didik inceleniyor, ne kadar "başarılı" gazeteci olduklarına dair yorumlar yazılıyor.

Öyle medya gözlemcisi siteler var ki, kopyala-yapıştır yöntemiyle çaldıkları yazıların altına ya da üstüne yazarının adını eklemeye bile gerek görmüyor ve bu "etik" tavırlarının ödülünü de genel yayın müdürü ve patron düzeyinde insanlardan özel mülâkat alarak görüyorlar.

Rumuzlar ardına gizlenmiş hınç dolu insanların nefret kusan mektupları tırnaklana tırnaklana interneti kolaçan ettikten sonra "medya etiği" sitelerinde halka açılıyor.

Hangi sitenin arkasında hangi gözden düşmüş medya starının eski mevzileri tekrar ele geçirme hesapları yatıyor, hangi site hangi komplonun ya da pazarlama taktiğinin taşıyıcısı, biri çıkıp bunun analizini yapsa, her halde internette forward rekoru kırar; ama bu gölge boksu ortamında site editörlerinin kimlikleri de ancak dedikodular ve tahminlerde sıkışıp kalıyor.

İnternet, medyadan dışlanmış sahici gazetecilerin başlarını dimdik tutarak, gerekirse bir kuruş para kazanmadan da gazetecilik yapabilecekleri, satın alınamayan kalemleriyle maaşa bağlanmamış kanaat önderliği görevini üstlenebilecekleri, meslek onurunu küçük hesaplara kurban etmediklerini dosta düşmana kanıtlayıp, moralsiz toplum için bir umut olabilecekleri belki de en uygun alandı. Hâlâ daha var bu umut. Ama şu anda görünen, işsiz kalmış eski tüfeklerin kendisini kovan yöneticilere gözdağı vermek için alel acele kotarılmış www'lu şantaj dosyaları ya da hiç iş bulamamış keşfedilmemiş yeteneklerin göz önündekilere lânet yağdırdıkları www'lu hakaretnameler.

Medyadan dışlanmış eski gazetecilerin ve medyaya kapağı atmayı düşleyen muhterislerin bu takıntılı yorumlarına bakarak dünyayı anlamaya çalışıyor olsaydık, hayatın birkaç köşe yazarı ve birkaç genel yayın müdürü arasında geçen bir vodvilden ibaret olduğunu ve etik denen amorf kavramın nefret edilen kişilerle onlara sövenler arasında geçen bir gerilla savaşı olduğuna kanaat getirecektik.

Beyin yıkamanın o kadarına tahammül gösteremeyip uzun zamandan beri gazete okumayan ve televizyon seyretmeyen biri olarak, "belki farklı bir ses işitirim" diye uğradığım bu internet ortamında üç beş medya starının günlük magazin raporu dışında bir şeye rastlayamıyorsam, kendi hayatımla ilgili gerçeği öğrenmek için başka nereye bakmalıyım?

Niçin internet medyasının kendisine ait yaratıcı ve bağımsız bir gündemi yok? Niçin birkaç holdingin vurgun hesaplarının jokeri haline gelmiş olan popüler medyanın ortaya attığı gündem maddeleri üzerinde fındık kabuğunu doldurmayan ve pek fazla kaale alınmayan ıvır zıvır karalamalarla vakit öldürüyor internet medyası? Niçin bizzat kendisi gündem belirlemiyor?

Belki yeni bir şeyler öğrenirim diye umut içinde gezindiğim ve okul yıllığı gibi sürü sepet fotografın açılmasını bekledikten sonra dişe dokunur tek satıra rastlayamayıp sukutu hayal içinde kapattığım sayfalarla dolu olan internet ortamı keçiboynuzu tadı veriyor. Umutla sarıldığım internetin de aslında bir çöplük ve menfî insanlar galerisi olduğuna kanaat getiriyorum yavaş yavaş.

Medyadan dışlanmış eski gazetecilerin kinlerini kustukları ve çalakalem yazıp bir kez bile okumadan sanal aleme yolladıkları hesaplı art niyetli yazılardan ufkumu geliştirecek ne gibi ilhamlar devşirmeliyim, bilemiyorum.

Ama biliyorum ki her bir yazısı için eşek yüküyle para ödenen ve tabii ki parayı verenin saksafonunu üfleyen köşe uleması konu sıkıntısı çektikçe internette sörf yapıp bilmem kaç yüz bin tirajlı gazetelerinde bizim birkaçyüz ziyaretçili web sitelerimizden aparttıkları kavram ve fikirleri kendi cahil patronlarına ve niyet tavşanından farksız ezberci okurlarına satıyorlar. O ışığı tükenmeye yüz tutmuş entellektüel kalıntılarına ya da toplumun vicdanı olacakken direkten dönmüş "angaje" yazarlara bir parçacık ufuk açmak yerine onların dar ufuklarına hapsolmanın mantığı nedir?

Biliyorum, internette site yapmak, birkaçyüz okura hitap etmek yazara/gazeteciye para kazandırmaz. Dahası, web sitelerinizde ağzınızla kuş tutsanız da en yakın "dost" larınızın sizin yazılarınızı değil, o ışığı sönmüş medya starlarını okuduğunu görür efkârlanır, hevesinizi yitirebilirsiniz.

Diğer yandan, her gün o çok satışlı anlamsız kâğıt tomarlarının kalantor yazarlarına methiyeler ya da küfürler düzseniz de onlar ısrarla sizi görmezlikten gelirler. Kovulma korkusuyla gölgelerinden bile sakındıkları gazetelerinin patronlarına "şu falancayı da işe alsana" diyebilecek ağırlıkları yoktur onların. Zaten olsa da bu ağırlıklarını sizin için kullanmak istemezler.

Sizi görmezlikten gelirler; çünkü kendi pamuk ipliğine bağlı manevî iktidarlarını başkasına kaptırmaktan ödleri kopar. Ne yağ çekerek yaranabilirsiniz, ne de sövüp sayarak dikkatlerini çekebilirsiniz; onlar ciğercinin kedisidir, sizler sokak kedisi.

O nedenle, siz siz olun kendi gündeminizi yaratın arkadaşlar. Bu medyanın eleştirilmeye değecek bir tarafı yok. Bizatıhî kendisi kocaman bir şaka. Bugünün popüler medyasını eleştirerek fikir hayatımıza katkıda bulunamazsınız. Bence dünyayı kendi duyargalarınızla algılamaya, art niyetle kadrajlanıp önünüze konulmuş resimdeki çerçeve dışında kalan geniş manzarayı da keşfetmeye görmeye çalışmalısınız.

O plaza binaları ki, içindeki zevatla birlikte hâk ile yeksan olduğu gün şu yazdığınız yazılar, kişilere özel yorumlar onlarla birlikte çöpe gidecek. Elinizden geliyorsa daha kadim doğrulara tutunup, daha uzun soluklu kelâm etmeyi deneyin.

Yazıktır harcadığınız ve bize harcattığınız şu bilmem kaç kilovat saat enerjiye.

* * *

İlk kez Dördüncü Kuvvet Medya sitesinde yayınlandı.

diYorum

 

Necdet Şen neler yazdı?

90
Derkenar'da     Google'da   ARA