Hayvanseverler çatlak mı?
10 yıl önce yazdığım yazıdaki bu soruya daha hâlâ tatminkâr bir cevap bulabilmiş değilim.
Sık sık bazı hayvanseverler
için (yaptıklarını görünce) çatlak ne kelime, sıfır numara manyak bunlar
derken buluyorum kendimi. Sonra yakın çevremden tanıdığım iyi yürekli ve cefakâr hayvan dostları geliyor aklıma, bu kestirme yargımdan dolayı mahçup oluyorum.
Galiba adam olmanın en zor eşiklerinden biri, koşullar nasıl olursa olsun, efendiliğini koruyabilmek. Ortalıkta sıklıkla gördüğümüz, her türlü linç girişimine paça kasnak dalan, yargılama, hor görme, lânetleme, aşağılama konularında ağzını korkak alıştırmayan internet cengâverlerinden biri olmamak. Ya da kendi kibarlığımızı onlara bizim yerimize de sövme vekâleti vererek garantiye almamak.
Bir insan türüne rastlıyorum birçok kez: Kendi içsel defolarını bazen hayvanseverlik
bazen devrimcilik
, bazen ülkücülük
, bazen feministlik
, bazen milliyetçilik
ya da çağdaşlık
, dindarlık
, mevlânacılık
, oshoculuk
, ateistlik
gibi cilalı aidiyetler arkasına zulalayıp gözlerden kaçırmaya çalışıyorlar.
Hiç bırakmadıkları kutsal bir kâse var ellerinde. Bunun içini bazen şununla bazen bununla doldursalar da, değişmeyen tabldot, hep birilerini ya da bir şeyleri ötekileştirerek aşağılamaları.
Bu türden birçok insan için asıl maksat, çemkirmek, sövmek, hakir görmek, suçlamak, dışlamak ve bu suretle kendini -ötekileştirdiklerinden- daha değerli hissetmek… Ya da en azından, buna kendi inanmasa bile, dışarıya karşı öyle göstermeye çalışmak.
* * *
Bu karamsar düşünceler nereden aklıma geldi şimdi durup dururken?
Durup dururken değil aslında. Bu aralar mecliste görüşülmekte olduğunu sandığım 2/366 nolu yasa değişikliği teklifi
hakkında koparılan yetişin ey ümmeti vicdanîyyun, bunlar hayvanları kolayca itlâf etme yasası çıkarıyorlar, şu bildiriyi sen de forward et, içini rahatlat
türü internet hoppalıklarına bir sürü yerde rastlayınca bir baktım ki tepemin tası atıvermiş.
Ne çok maraz var yav etrafta hayvansever
kisvesiyle dolanan!
Şimdi bir de internetleri, o internette bir de feysbuukları tvitırları var ya, tut tutabilirsen. Her biri birer halk kahramanı; kesiyor, doğruyor, uğur dündar gibi kapıları omuzlayıp merdiven altı imalâthanelerini teşhir ediyor, fatma girik gibi haak tuu
yapıyor.
Bu şirret taifesi, bugünün kükreme ve cırmalama vesilesi olarak, dört elle sarıldıkları ve otomatik bir refleksle cihad bayrağı açtıkları o yasa değişikliği teklifinin tek bir paragrafını okumuş mudur acaba?
Sanmam…
Üşenir çoğu.
Bu yaygaracı ve refleksleri otomatiğe bağlı müdahil kalabalığın twit twitlemekten okumaya vakitleri var mı, pek o kadar emin değilim. Her gün posta kutularına düşen yüzlerce forward edilmiş maili onlar da adres listelerindeki, feysbuuk profillerindeki, tvitırlarındaki bir sürü kankaya yallah edip egolarını köpürtmek varken, bir de oturup uzun uzadıya yazılmış kanun taslaklarını kim okuyacak? Delilik ayol! Hem, televizyondaki dizi de başlamak üzere…
Ama ben üşenmedim, okudum. Halihazırda sadece bir değişiklik teklifi
bile olsa, sanki komisyonda ve mecliste aynen kabul edilmiş gibi mutluluk duydum. Kedilerime müjde verdim. Belki bazı eksiklikleri, ufak tefek dil sürçmeleri, şimdilik bu kadarı da bir şeydir
kabilinden ortayolcu eğilimleri olsa bile, hayvanlar ve yürekleri kanayıp duran gerçek hayvan dostları için gayet olumlu bir adım. Devamını dilerim.
Eksiklerini gediklerini müzakere etmek tabii ki boynumuzun borcu, ama bunu şirretlik boyutuna vardırmadan, mümkünse.
Bana gelince, şahsen, o tarz dalaşma bağımlısı insanlarla teşriki mesaimi uzun zaman önce kestim, rahata erdim. O insanlardaki insaniyet kisvesine bürünmüş kötücül enerjiyle ne baş edecek mecalim ne de sokağa atılacak zamanım var çünkü.
Bir de şunu anladım: Güya savunulan (bence arkasına saklanılan) kavramlar ne kadar asil
ve yapılan eleştiriler ne kadar doğru
olursa olsun, kişinin meramını ifade edişindeki çiğliğin arkasında durmamak, ince bir mevzu, hassas bir vicdanî sorumluluk. Beğenilmeyen konuşmacıya atılan yumurtalar, karşıt fikri savunanlara yapılan hakaretler, fiziki saldırılar, olur olmaz her vesileyle ve kolay yoldan halk kahramanlığı
taslamalar… Bunları çok ama çok ayıplıyorum, değer vermiyorum.
Ne yersen o'sun
diyor ya veganlar, ben de bazı dostlara ne okursan o'sun
diyorum.
Sadece sevgi ve edep yoksunu kimi hayvanseverleri
kastederek söylemiyorum bunları. Aklının ve sağduyusunun vanasını sakın yerde 25 kuruş görürsen almak için eğilme Bekir
türü çiğ, pespaye cümleler kurabilen yazarlara emanet edebilen, onları huysuz abi
olarak görüp o dile sempati duyan hüsnü niyetli dostlarımı da başka bir huysuz abi
olmak hasebiyle uyarıyorum. Tarz ve üslup da fikir kadar önemlidir. Hatta fikri taşıyan, bizzat dilin kendisidir. Şirretliğe prim vermemek de, şirretlik etmemek kadar önemlidir. Eskilerin kem alâttan kemalât olmaz
sözünü hatırlatırım naçizane.
Kendi sözümü ölçüp biçip tarttığım kadar, kefil olduğum ve olacağım insanlara da o ölçüde titizlenmek zorunda hissediyorum kendimi. Vardır belki de bir bildiğim…
* * *
Bahse konu 2/366 nolu yasa değişikliği teklifi (Format: PDF - Boyut:1.95 MB) →
Bravo Üstadım, ne de güzel tercüman olmuşsunuz hislerime…
Öyle bir insan tipi var ki, belirleyici özelliği, içinde taşıdığı sınırsız nefret ve öfke. Neye veya niye bu kadar hiddetli olduğunun önemi yok, kendisi de pek bilmiyor, zaten esen rüzgâra göre de değişiyor bu öfkenin hedefi. Ama onun hayatını anlamlı kılan tek eylemin, bu öfkesini kusma, aşağılama, hakaret etme, insanların kötü, ama çok kötü olduğuna herkesi ikna etme faaliyeti olduğunu söyleyebiliriz.
Hatta protestolarına yol açan şeyler aslında hoşlarına gidiyor. Futbolseverin final maçının yolunu gözlemesi gibi, bunlar da bir sonraki, şenlik
için birilerinin kötülük etmesini bekliyor adeta. Bakın ben bunların ne kadar adi olduğunu söylemiştim zaten
demek o kadar tatlı ki, işlerin iyiye gitmesini istediklerinden şüpheliyim. Şikayet edecek bir şeyler ekmekten elzem bir ihtiyaç.
Bu insan tipi cennete gitse ne yapar çok merak ediyorum. Oradaki huzur ortamı onları boğar gibi geliyor bana.
Emre Sermutlu - 17 Nisan 2012 (16:10)
Bu çalışmayı, az çok kanundan anlayan herkesle birlikte biz de kalabalıkça bir grup hayvan ve yaşam savunmaya çalışanlar olarak baştan beri onaylamadık.
Bu kadar güçlü bir rüzgâr estirmiş, Meclistekilere ceylan derisinde oturmalarına rağmen Hayvan Hakları
dedirtebilmişken, köpeklere su, kedilere yuvadan daha fazlasını talep etme zamanı olduğunu düşünüyoruz.
Harika gibi sunulan düzenlemede hayvanların deneyle, avla, ötanazi denilen bilimsel öldürmeyle
yok edilmesini baştan kabul edip, bunun ayrıntılarını tartışmayı reddettik.
Bir hayvan koruma kanununda, hayvan çevreye zarar verirse nasıl bertaraf edileceği anlatılabilir mi? Bu zaten var olan onlarca başka kanunun konusudur. Koruma kanunu tüm diğer mevzuata rağmen de koruma ve yaşatma
lâfzıyla yapılmalıdır. Çıksın da ne çıkarsa, az da olsa başardık diyebileceğimiz bir mevzu değil bu.
Tartışmaların belli bir bilinç yükselmesine sebep olarak en azından bu şekilde faydalı olmasını umuyorum kendi adıma. Hayvanları korumak için bir düzenleme yapan yetkililer, bu niyetlerinde samimi iseler, hayvanları, Kat mülkiyeti hükümlerine, Çevre düzenlemelerine, Kuduz yönetmeliğine, ötanaziye, deney mevzuatına, av hükümlerine
kısacası zaten hayvan yaşamını yasal olarak tehdit eden her şeye karşı koruyan bir kanun için çalışmalıdır. Ya da kanunun adı; bir iki köpek ve sevimli kedilerle tavşanları sevelim, sonra gidip kuzu yavrularını ya da ormanda vurduğumuz keklikleri yiyelim
kanunu olsun daha iyi.
Çok sevdiğim bir dörtlükle bitirmek isterim; bir mücadeledeki samimiyetin ve açık hedefin ne kadar önemli olduğunu anlatan sevgili E. Sofya'nın dizeleri:
Hangi kavgaya girsek
Bileğiniz kırılgan ve kaypak
Hangi ölüme karşı dursak
Midenizde kuzular kuşlar
Biz işte tam da bu nedenlerle vazgeçmeyeceğiz çabalamaktan, anlatmaktan, mücadele etmekten. Yeryüzünde tek hayvan kalana kadar olsa da. Yazmalarımız, çizmelerimiz, tartışmalarımız da bu yüzden biraz. Kiminle güvenerek yürürüz bunu bilmeye çalışmak.
Hülya - 14 Haziran 2012 (15:11)
Necdet Şen neler yazdı?
Necdet Şenin Bacısı gibi(14 Ağustos 2015)
Çatlakhayvan severin bir günü (27 Eylül 2012)
malmı
canmı? (9 Şubat 2010)
Rütşvet davası'nın iddianaseminde…(28 Ağustos 2008)
gıcık olduğunusöyle bana, kim olduğunu söyleyeyim sana (6 Ağustos 2008)
Suçlusun, çünkü az önce seni suçladım!(14 Temmuz 2008)
Dünyadan bîhaber kabilelerve bizim uygarlığımız (4 Haziran 2008)
Bir Koy Beş AlHolding'in satış temsilcileri (26 Ekim 2007)
Kötünün kaç çeşit tarifi var? (8 Kasım 2004)
Psikolojikman(21 Temmuz 2003)
yazarhaaa? vay canına! (11 Nisan 2003)
Ama ürünü tanıtmak lâzım(29 Eylül 2002)
çatlakmı? (18 Ağustos 2002)
huysuzgeliyor! (30 Temmuz 2002)
Ofis basmasıyıllarının fikir hayatı (20 Nisan 2002)
halk anlamazsafsatası (28 Mart 2002)
Şişmanlar ve
şişmanlara düşmanlar (23 Mart 2002)
Hızlı Gazeteci'yi bedavaya versene(11 Şubat 2002)
Film Gibi(1 Şubat 2002)
yobaza karşı (5 Kasım 2001)
Bana onun kellesini getirin!(30 Mart 2001)
Solcu Müslüman olmaz(7 Ekim 1989)
Aile AKP Ali Türkan Amerika Araba Aydın Beslenme Bilim Cem Karaca Cehalet CHP Cinsellik Çevre Çizgi Roman Çocuk Demokrasi Deprem Derkenar Devlet Dil Distopya Edebiyat Eğitim Ekonomi Erkek Fanatizm Felsefe Feminizm Gençlik Hayat Hayvanlar Hoyratlık Hukuk İnternet İslâm Kadın Kapitalizm Kedi Kemalizm Kent Kitap Kişilik Komplo Konut Kültür Kürtler Mavra Medya Mektup Meslek Militarizm Milliyetçilik Mizah Modernite Müzik Necdet Şen Nefret Nostalji Pazarlama Polemik Portreler Psikoloji Reklam Safsata Sağlık Sanat Savaş Sevgi Seyahat Sinema Siyaset Spor Şiir Tarih Teknoloji Telefon Televizyon Terör Toplum Tutunamayanlar Vicdan Yazmak Yalnızlık Yaşlılık Yergi Yoksulluk
Sitedeki içerik 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası ile korunmaktadır. Yazılı izin olmadan kopyalanamaz, çoğaltılamaz, değiştirilemez, başka mecralarda kullanılamaz. Ancak, uzunluğu 200 kelimeyi geçmemek, yazar adı ve kaynak belirtmek ve bu sayfaya link vermek kaydıyla yazılardan alıntı yapılabilir.