Patronsuz Medya

Sağlık olsun, ama nasıl?

Necdettin Pansuman - 21 Ekim 2013  


Beş buçuk yıl önce sağlık sektöründe gözlemlediğim bazı arızaları -acı bir dille- eleştirdiğimde, bazı sağlık sektörü çalışanlarından küfürden beter tepkiler almıştım.

Anaokulu düzeyindeki imlâ ve dudak uçuklatacak düzeydeki akıl yürütme kalibresini ve bilmem kaç ilde eşzamanlı yapılan suç duyurularını tabii ki ciddiye almamıştım.

Ama o yazıları yazdığım gazetenin bir başka sayfasında sağlık yazıları yazan profesör unvanlı bir yazar, bu hakirden "pop yazar" diye söz edip şakayla karışık kılçık atınca, altta kalmayıp onunkinin de "pop doktorluk" sayılıp sayılmayacağını sormuştum.

Benimki lâtifeydi. Sanırım onunki de.

O güne kadar olduğu gibi o günden sonra da Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta'ya, onun fincancı katırlarını ürküten tavrına saygı duydum. Aslında "pop yazar" diye lâf çaktığı o günlerde tam da onun sağlık sektörüne dair içeriden ve non-konformist eleştirilerinin değerini öven bir şeyler yazmayı düşünüyordum.

Ama gazete mutfağından takılan bazı çelmeler canımı o kadar sıkıyordu ki, sanırım taciz edilen her insan gibi ben de biraz kendi sıkıntılarıma odaklanıp, üstadın hak ettiği o övgüleri sonraki bir tarihe erteledim.

Ama o sonraki tarih hiç gelmedi. Bir iki hafta sonra mutfaktan gelen negatif elektrik bizzat genel yayın yönetmeni düzeyinde bir dalaşma iklimine dönüşünce, kırıcı olmamaya özen gösteren bir veda yazısı yazıp ve telefonumun fişini çekip, Star gazetesine "eyvallah" dedim.

Sonradan fark ettim ki, Dr. Küçükusta'nın bu hakiri "pop" olmakla taltif ettiği yazısı da o gazetedeki son yazısı olmuş.

Üstüme alınsam mı alınmasam mı, o aralar epey kararsız kaldım. Sonra bunun benimle bir ilgisi olamayacağına, gazetenin zaten onun eleştirel tavrından fazlasıyla rahatsız olduğuna ve servetini sağlık sektöründen yapmış olan patronun (Ethem Sancak / Hedef Alliance ecza dağıtım şebekesi) muhtemel bir tepkisinden çekinilerek köşesinin kaldırılmış olabileceğine kanaat getirdim.

* * *

Dr. Küçükusta benden kat be kat dirençli çıktı. Öyle küsüp köşesine çekilmeye falan kalkışmadı. Hem doktorluğuna hem de sektörün hastalıklarına neşter atmaya devam etti.

Şu beyanlar ona ait:

"Okyanus suyu olarak satılan serumfizyolojiklerin içinde bir bardak su, birkaç gram tuz var. Eczanelerde 20-30 liraya satılıyor. Bu üründen yüzde 2000 kâr elde ediyorlar, burnuna Petrus şarabı damlatsan daha kârlı çıkarsın!"

"Doktorun yapmadığını sen de yapma: Grip ve zatürre aşısı olma, mamografi ve prostat taraması yaptırma! Bu ifadeyi İç Hastalıkları Derneği'nin yaptırdığı ankete göre kullandım. 7000'den fazla doktorla yapılan araştırmaya göre doktorların sadece yüzde 1'i zatürre aşısı, yüzde 5'i grip aşısı oluyor. Demek ki doktorlar bu aşıların işe yaramadığını biliyor."

"Giyimde, dekorasyonda moda olduğu gibi tıp dünyasında da moda var. Son dönemde moda check-up'lar. Şikâyeti olmayan bir kişiye tetkikler yapılması. Hiç bir faydası yok. Bunları yapan kurumlar çok fazla para kazanıyor."

"20 yaşında bir insana her yıl akciğer röntgeni çekiyorlar. Olacak iş değil. Bu tetkiklerin hepsi radyasyon. Tıbbın kullandığı en önemli duygulardan biri korku. Kadınlar 30'unda meme kanseri korkusuyla mamografi yaptırıyor. 'Erken teşhis hayat kurtarır' sloganı yanlış. Tetkiklerin çoğalmasıyla meme kanseri oranlarının üç katına çıktığını görüyorsun. Bu teşhislerin çoğalmasına rağmen meme kanseri ölümlerinde 30 yılda azalma yok. Erken teşhisin hastaya hiç bir faydası yok."

"Bugün dünyada antibiyotiğin yüzde 90'ı gereksiz yere kullanılıyor. Faranjit, sinüzit gibi hastalıkların çıkma sebebi virüsler ve bakterilerdir, bunlara da antibiyotik vermenin hiç bir anlamı yoktur. Doktorların yazdığı antibiyotiklerin yüzde 90'ı boşa yazılıyor. Yeni araştırmalara göre ortakulak iltihabı ve nezle sonrası görülen hastalıklarda da antibiyotik kullanılması işe yaramıyor."

"Kanserlerin çok azı genetiktir. Çoğu çevreseldir. Sigara, alkol kullanmamakla iş bitmiyor. Kullandığımız ürünlerde 80 binden fazla kimyasal madde var. Her yıl 700 kimyasal ekleniyor. Yeterli güvenlik testlerinden geçmeyip hayatımıza giriyorlar. Bazı bulgular dikkati çekince bu maddelerin kanserojen olduğu ortaya çıkıyor."

"Profesörlük bir öğretim üyeliği unvanıdır. Profesörler daha iyi doktor değil tam tersi daha kötü doktordur. Çünkü profesörler hastalarıyla daha az ilgilenmiş, yayın ve araştırma yapmaya daha çok vakit ayıran insanlardır. İyi doktorluğun kriteri profesörlük değildir. Her hastalıkta profesöre görünmek istemek doğru değil. Nobel Ödülü alamamamızı da buna bağlıyorum. İnsanlar yeni bir buluş yapmak için değil profesör olup hastalardan daha iyi paralar alabilmek için bu titrlere ulaşıyor."

"Özel bir diyet yapmıyorsanız; her yediğimiz içtiğimiz şeyde vitaminlerden aldığımız besinler var. Yorgunluğu geçirici diye satılan vitaminler tamamen beyin yıkama. Ancak özel durumlarda alınabilir. Sapasağlam insanların vitamin alması zararlıdır."

"Avrupa'da bir tüketici birliğinin yaptığı araştırmaya göre nugget diye bilinen, tavuğun göğüs eti zannettiğimiz ürünler deri, sinir, kıkırdak gibi şeylerle dolu."

"ABD'de yapılan bir çalışmaya göre dünyada üretilen antibiyotiklerin yüzde 85'i hayvancılıkta kullanılıyor. Bu antibiyotik kullanımı vücudumuzda dirençli mikropların çıkmasına sebep oluyor. Yine bu durum son yıllarda tıptaki en büyük sorun olan hastane mikroplarının ortaya çıkmasına yol açıyor."

Tıp dünyasında da moda var, kanmayın! →

* * *

Uzaklara gitmeye pek gerek yok, sadece yakın çevremde gördüğüm insanların bile kahir ekseriyeti ya televizyondaki "sağlık" programlarının ya da gazetelerdeki "sağlık" sayfalarının müptelâsı. Hipokondriya artık hastalık değil, standart fabrika ayarı.

diYorum

 

Necdettin Pansuman ve onun gibiler neler yazdı?

81
Derkenar'da     Google'da   ARA