Patronsuz Medya

Tamahkârlık ve mutsuzluk çağı

Necdet Zen - 2 Nisan 2009  


Kapitalist sistemi savunanların en önde gelen tezlerinden birisi, "insanların aç gözlü olduğu ve hep daha fazlasını isteyeceği" iddiası. Dolayısıyla, insanlar daha fazlasını elde etmek için hep birbirinin üstüne basacak. Bu da kader. Değiştirilemez.

Acaba sahiden de öyle mi? Tüketim ve hedonizm insanın genlerinde mi var? Her insan gerçekten de sadece pahalı nesneleri satın aldığı zaman mı mutlu olabilir?

Reklamlara bakarsan öyle… Bu zihniyete can simidine sarılır gibi sarılmış olan muhterislere bakarsan da… Bence değil…

Kapitalist sistem gözümüzden, kulağımızdan, burnumuzdan, bulabildiği her delikten bize kendi emirlerini sokuşturuyor. Biz de (çoğumuz) bunu "tanrı kelâmı" sanıyoruz. Eğitim denen şey de biz öyle zannedelim, buna inanalım, bu deveyi güdelim diye var zaten.

Kanaat ve Tevekkül ise, tü-kaka.

Yarın milyonlarca insan sellerden, depremlerden, susuzluktan, açlıktan, kanserden, salgın hastalıklardan, şundan bundan ölünce bilinçleniriz diyebilecek kadar iyimser değilim. Biz insanlar, zamanımızın büyük kısmını televizyonlara ve holding medyasına bakarak geçirdiğimiz -ve zihnmizi oralardan gelen hazır mesajlara bağladığımız- müddetçe, dünyanın yarısı kırılırken, diğer yarısı "canım, onlar da evlerini su kıyısına yapmasalardı, tabii ki boğulurlar" türünden filozofça açıklamalar yapar, kendimizi rahatlatırız.

Farkına bile varmadan böyle düşünecek biçimde formatlanırız gündelik ekran dozumuzu alırken.

Olacağı budur.

Hepimize iyi seyirler.

Yorumlar

Sistemin acımasız saldırılarının savuşturulması için "kanaat ve tevekkül" gerçekten çok önemli. Tevekkül deyince hemen katı bir kadercilik anlaşılmasın. Sadece olana rıza göstererek de ruhu dingin tutmak mümkün.

Bir de ilâvem olacak: Mevcut kapitalist sistemin önerilerinden birisi de kendine güvenme ve başkalarının önüne fırlayarak başarılı olunacağı inancı. İşte bununla mücadelede kullanılacak dil de "tevazu"dur. Zaten üçü bir arada giderler. Kanaat ve tevekkül sahibi iseniz mutevazısınızdır da…

Ahmet Faruk Yağcı - 3 Nisan 2009 (12:55)

Yav, ne güzel yazıyorsunuz. İnsanlar olmasını istediği şeye inanırmış. Siz böyle güzel güzel yazınca hemen inanasım geliyor valla, haberiniz olsun (ironi olsun diye söylemiyorum ciddiyim).

Sahiden de, aslında insanların mayası kıyıcı-ezici olmak yerine kanaatkâr, mütevekkil, mütevazı olmaya daha mı yatkın?

İyi de, bana iyi örnek olacak, bana "ulan ben de amma da arsızmışım, kendime biraz çeki düzen vereyim" dedirtecek bu insanların büyük çoğunluğu nerelerde saklanıyor? Niye bir tane daha bulmak bu kadar zor oluyor? Yoksa ben mi yanlış yerde geziyorum da göremiyorum?

Yoksa ben Cem Baba'yı dinlemeye devam edeyim mi?

"Yalan da olsa hoşuma gidiyor söyleeeeeee…"

Seyfullah Hepkahır - 3 Nisan 2009 (14:35)

Sevgili Seyfullah Bey, iyi insanları yanlış yerde arıyor olmayasınız?

Hırs ve tevekkül yin ve yang gibi iç içedir. Onları başka yerde değil, tam şurada, göğüs kafesinizin içinde arayacaksınız. Belki etrafa bakınarak bulamadığınız o şey, size şah damarınızdan bile yakındır.

Naçizane, hatırlatalım: "İnsanların hepsi bencil ve aç gözlüdür, o nedenle kapitalizm kıyamete kadar yaşar" fikriyatına inanmamak demek, "insanların hepsi melaikedir" demek değildir. Ya nedir? İyilik ile Kötülük, kültürden kültüre değişen, öğretilerek kuşaktan kuşağa aktarılan, tahrif edilebilir, çarpıtılabilir, yanlış anlaşılmaya müsait kavramlardır.

Buyurun size 10 puanlık uzman sorusu:

Suyun kaynama sıcaklığı nedir?

Celcius değil, öteki…

Krişna Yumurti - 3 Nisan 2009 (16:02)

Krişna abicim saygılar…

Kusura bakmayın, ben konunun size kadar intikal edebileceğini şey edemediğim için maruzatımı yazma şeyinde bulundum. Yoksa ben kitaplarınızın hastasıyım, hepsi başucumda dirsek temas aralığı hizaya geçmiş durumda.

Ben de kendi çapımda göğüs kafesimin orasını arada sırada yoklamaya çalışıyorum ama insan bazen haldaşını arıyor be abicim; hem tasada hem sevinçte. Yoksa size katılmamak mümkün mü? İnsan kendi kalbini cilalayamadıktan sonra tüm dünya nirvanaya erse kime ne fayda?

Suyu niye sordunuz? Doğrusu içimi bir hararet bastı sayın abicim. Göğüs kafesime döküp haşlama cezası vermeyeceksiniz değil mi?

Hürmetler ederim.

Kulunuz;

Seyfullah Hepkahır - 3 Nisan 2009 (16:34)

Krişna Bey'in sorusunu ben cevaplayayım. Soru: "Suyun kaynama sıcaklığı nedir?" Cevap: Fahrenheit 451.

Sanırım Üstad Yumurti Bey, Ray Bradbury'nin aynı isimli romanına dikkat çekmek istemiş. O romandaki insanlar sabahtan akşama kadar inek gibi televizyon seyrederler ve iktidar nasıl düşünmelerini isterse aynen öyle düşünürler.

Hasan Saka - 5 Nisan 2009 (01:38)

Bilemediniz Hasan Bey, internetten baktım, o kâğıdın yanma sıcaklığıymış.

Haşlayacak bu adam beni biliyorum. Buradan suç duyurusunda bulunuyorum.

Seyfullah Tırsi Hepkahır - 5 Nisan 2009 (13:33)

"Bozacının şahidi şıracı" gibi oldu biraz. İyi de oldu, boyumun ölçüsünü aldım. Tabii ki Fahrenheit 451 kâğıdın yanma sıcaklığı. Zaten roman da onun üzerine kurulu. Gelecekteki belirsiz bir dönemde evler yanmayan maddeden inşa edilmekte ve fakat itfaiyecilerin görevi içinde kitap bulundurulan şer odağı evleri gelişmiş teknoloji kullanarak bir biçimde yakmaktır. Kitap ve kâğıda basılan her türlü şey suç teşkil etmektedir. Diğer yandan, insanlar neredeyse tüm günlerini televizyon seyrederek geçirmekte ve otoriter devlet tarafından robotlaştırılmaktadırlar. Falan filân…

Neyse, ben artık susayım da cehaletim daha fazla ortaya dökülmesin. İşin doğrusu neyse Krişna Bey bizzat açıklasın.

Hasan Saka - 5 Nisan 2009 (15:18)

Zaruret insanı mucit yapar. Şekilde de görüldüğü gibi. Bakınız, Manilla'da insanlar hiç para harcamadan nasıl aydınlanıyorlar…

Bu Ampül Kapitalist Firmaların Canını Çok Sıkacak (Adil Medya)

Tomas Alva Ediz Hun - 24 Ağustos 2011 (16:03)

diYorum

 

Necdet Zen ve onun gibiler neler yazdı?

94
Derkenar'da     Google'da   ARA