Patronsuz Medya

Vatanın "dokunulmaz" evlâtları

Necdettin Efendi - 26 Nisan 2012  


Yıllardan beri Devlet'in kendi kirli adamlarını eli varıp da bir türlü yargılayamadığına bakarak umutsuzluğu katmerlenenler artık biraz sevinebilir: Mehmet Ağar göstermelik de olsa yargılandı, şaka kabilinden bir ceza aldı.

Bu cezanın süresi demokrat kamuoyunun ağzına oyalansın diye şeker verir gibi oldu biraz. Turistik bir beldede yeşillikler arasındaki asude bir "mahpusta" bir yıldan daha az süren bir inziva yaşayacak göz bebeğimiz. Ne kadar sevinsek az.

Gene de meseleye iyi tarafından bakmak mümkün. İşkence gördüğünü yazdı diye iftira suçundan hapis cezası alanlar var "bazı" memleketlerde. Biz gene de kendi "şerefli" mücrimlerimizi, istemeye istemeye de olsa, eşantiyon kabilinden de olsa, yargılayıp hapse atabilen bir toplum olmaya başladık. Bu bile bir aşamadır.

Ha, bir de, hapishanenin behemehal konuğunun şanına yaraşır olması gerekir. Beslemeliyiz. Sıkı sıkıya korumalı, kem gözlerden, taştan kesekten esirgemeliyiz.

Bakarsın bir gün yalnızlıktan canı sıkılır, "konuşmak" ister; ki biliriz, konuşkandır.

Bunun için bile korumaya değmez mi?

* * *

Tabii bu zevatın hapis cezaları karşısındaki vekar ve üslûplarına hayranlık duymamak elde değil.

Bakar mısınız şu yüce gönüllülüğe?

Cezaevine girmesini vatan görevi olarak nitelendiren Ağar, "Görevimi yapıp çıkacağım" diye konuştu.

Kimseye kırgın olmadığını söyleyen Mehmet Ağar, "Huzur içindeyim, milleti üzecek bir davranışım olmadı. Allah devlete ve millete zeval vermesin" dedi.

Mehmet Ağar, cezası hakkındaki sorulara ise "Allah'tan, devletten gelen bir şeydir. O da başımızın üstündedir" yanıtını verdi.

Mehmet Ağar: Bu bir vatan görevi! (Cumhuriyet)

Sanırsın ki, içeriğinde çeteciliğin, cinayetlerin, daha bir sürü yamuk işlerin olduğu bir yargılama sonucunda mahkûm edilmemiş, sanırsın adalet bakanlığı beklerken hapishane müdürlüğüne atanmış, "bu da devlet görevi, gocunmamak lâzım" diyor.

Gel de şimdi "ben memuriyet hayatım boyunca oniki tayin gördüm, bu da onüçüncüsü" diyen Veli Küçük'ü hatırlama.

"Müsterih olma" sanatının kitabını yazmış bu değerli insanlar.

Yorumlar

Mızmız hastaya zorla ilâç içirmek gibi bir şey bu ceza hadisesi. Hazret, hiç istifini bile bozmasına gerek kalmadan bir nevi gıyabında yargılandı, cezası kesildi, onandı, uygun bir yer ayarlandı ve usulca gideceği yere uğurlandı. Bunu vatan hizmeti olarak görmesin de ne yapsın? Muhtemelen çok sevdiği devletine birazcık sitem ediyordur.

Memleketi kendi çiftlikleri gibi yönettikleri zamanlar, gözlerine kestirdiklerini, mahkeme mapushane süründürmezden evvel bin türlü işkencelerden geçirenler bunlar değil miydi?

Öte yandan bence de meseleye olumlu bakmak lâzım. Belki yıllardır çivilerle sabitlenmiş bir takım kapılar onca direnmeye rağmen hafiften aralanıyor, içeriye cılız da olsa hava ve ışık giriyor. Bu saatten sonra o karanlığa tekrar dönmek zor olsa gerek.

Yalçın Şahin - 25 Nisan 2012 (23:54)

Şahsi kanaatim şudur:

Bir kere "o karanlığa" dönülmeyeceğinin hiç mi hiç garantisi yok. Kamuoyu dediğin, ağda gibi nereye çekersen oraya uzayan bir macundur. İki tane "haber" bülteni yeter de artar bile.

Sitem kısmına gelince; aslında sitemden çok, "aman, bu kadarına razıyım, daha fazla eşelemeyin" türü bir uzlaşma çağrısı görüyorum ben o belâgatte. Bir tür kurnazlık. "Açtırmayın kara kutuyu, iş olmayacak yerlere doğru uzar gider" uyarısının devletengiz bir kibarlık ile ifadesi.

Bu insanları yargılayıp hapse atanların kimler olduklarını, eleştiri karşısındaki hazımsızlıklarının derecesini, kürsüye çıkınca ne tür bir üslûpla atıp tuttuklarını, hamaset ve ilkel milliyetçilik söz konusu olduğunda Muğlalı paşaya rahmet okuttuklarını unutmamakta fayda var.

Necdettin Efendi - 26 Nisan 2012 (09:33)

diYorum

 

Necdettin Efendi ve onun gibiler neler yazdı?

86
Derkenar'da     Google'da   ARA