Patronsuz Medya

Derkenar yazarının dikkat etmesi gereken hususlar

Büdütör - 19 Şubat 2010  


Kıymetli Yazar, fakirhanemiz Derkenar'ı şereflendirdiğiniz için teşekkürlerimiz ve temennalarımızla. Yazmak için doğru bir adresi seçtiniz.

Samimiyetimize binaen, tecrübeyle edindiğimiz birkaç ipucunu sizinle paylaşmak isteriz.

Gerçi Derkenar'a yazan insanların tamamı ne yaptığını gayet iyi bilen, yakın galaksilerin yazar/çizer standardının çoook çok fevkinde olan kişilerse de, belki iyi niyetli bir aceminin yolu buralara düşer diye, orta yere üç beş pratik öneri bırakmakta fayda mülâhaza addediyoruz.

Amaç, yazdığımız yazıyı olabildiğince çok insana okutmaksa, bunun bazı püf noktaları olduğunu hatırlatarak, direkt konuya girelim.

(Not: Derkenar'a yazı yazmayacak olanların bu yazıyı okuma mecburiyeti yok. Tamamen kendilerine kalmış. Sıkılırlarsa sorumluluk kabul etmeyiz.)

* * *

Başlık hususu

Yazınıza başlık atarken şunlara dikkat etmenizde yarar var:

Yazının içeriğini doğru yansıtıyor olmasına…

Çarpıcı ve ilgi uyandırıcı ve yazıyı okumaya teşvik edici olmasına…

Tamamının büyük harfle yazılmamış olmasına… (Bağırtı gibi algılanır.)

Gerekmedikçe, tüm kelimelerinin büyük harfle başlamamasına… (Word programının yediği standart bir halttır, alet olmayınız.)

* * *

Yazının bizatıhî kendisi

Uzun ve içi boş lâkırdılar pek fazla kimsenin ilgisini çekmez. Konu ne olursa olsun, özlü ve akıcı bir dille yazmanızı öneririz.

İmlâ ve cümle yapısı konusundaki yalapşap işler Büdütör'ü üzer. Lütfen sisteme yazı kaydederken, yapacağınız her özensizliğin, düşük cümlenin, hatalı noktalamanın, kaynak belirtilmemiş alıntının vesairenin, bu yazıları okuyup yayına koyan o mahfiyetkâr insanın (ben oluyorum) hayatından çalınmış kıymetli bir zaman olduğunu da göz önünde bulundurunuz.

Çok uzun paragraflar internette okuma zorluğu ve göz kuruluğu yaratır. Tamam, reklam spotu yazar gibi, her cümleden ayrı bir paragraf yapın demiyorum ama hiç değilse beş on cümlede bir yeni paragraf açsanız, okuyana bir güzellik yapmış olursunuz. Hiç değilse paragraf aralarında, kaldığı yeri kaybetmeden çayından bir yudum alır ya da boynunu kırtlatır.

Asabınız bozuksa, içinizin kirini çıkarmanın en iyi yolu, bağıran ilenen itham eden bir yazı yazıp internete yestehlemek değil. Önce sakinleşin, sonra yazın. Bağırırcasına konuşan -ve yazan- insandan pek hazzedilmez. Hangi fikirde olursanız olun, bunu anlatmanın daha zarif bir yolu olduğunu lütfen aklınızda tutun. Hakaretamiz ve desteksiz suçlamalarla dolu yazılar, büyük olasılıkla çöpe gider, söylemedi demeyin.

Şahsen, Derkenar okurlarının aptal ya da densiz olduğunu hiç zannetmiyorum. O nedenle, bu siteye yazarken, lâftan anlamaz bir takoza dil sayıyormuş gibi değil de, en az sizin kadar zarif ve zekî bir dostunuzla sohbet ediyor gibi yazarsanız, karşı yamaçtan gelecek yankı da aynı zarafette olur. Düsturumuz budur.

Olur olmaz yerde kullanılmış üç nokta, çok ünlem, lüzumsuz açıklamalar, vurgu olsun diye yerli yersiz tırnak/parantez içine alınmış ifadeler, kelimelere ve deyimlere takla attırılarak yapılan ıkındırık nükteler, yazının akıcılığını zedeler. Mümkün olduğu kadar bunlardan kaçının.

"Vadideki Balzac" romanının müellifi Honore De Zambak, bir cümlede kullandığı kelimeyi 6 sayfa boyunca bir daha kullanmazmış. Müsriflik gibi görünebilir ama tecrübelerimden biliyorum ki, aynı kelimeyi -özel durumlar dışında- arka arkaya kısa aralıklarla kullandığınızda, okuyan insanda "kabızlık" izlenimi uyandırıyor.

"Ben" kelimesi de sık kullanıldığında narsizm hissi uyandırıyor ("ben var ya ben" sendromu) ve okurun yazara olan saygısı bir parça devalüe oluyor. Mümkünse, yazılarınızı sisteme kaydetmeden evvel mutlaka tekrar tekrar okuyup, içindeki fazla "ben"leri ayıklayın.

Odanızda yalnızsanız, bir tavsiye: Yazarken yazınızı duyabileceğiniz bir tonda mırıldanarak okumayı deneyin. İfadenin zorlama ve kitabî mi, yoksa doğal ve akıcı mı olduğunu anlamak açısından epey faydası dokunur.

Şiir yayınlamıyoruz. Bunu sormayın artık. Daha önce başka sitelerde yayınlanmış yazılara da itibar etmiyoruz. Lütfen bize bakir yazı gönderin, bikrini biz izale edelim.

Hâlâ "de"leri "da"ları, "ki"leri, "mi"leri doğru yerde ayırmasını bilmeyen ve ayrı olması yerde bitişik, bitişik olması yerde ayrı yazanlardansanız, gazabımdan korkun. Sonra oturur, "yav, delimine niye yayınlamadıki yazı mı, ne kadar da güzel di halbu ki" diye hayıflanır durursunuz.

Aslında bu saatten sonra çok ayıp ama gene de "şu ana kadar bilmiyordum ama öğrenmek istiyorum" diyenler için birkaç ipucu vereyim:

- "Sarımsaklasak da mı saklasak?"

- "Şarap çanağım sende mi Hüsnü?"

- "Aah! Sen de mi Brütüs?"

- "Kahvaltıyı masada yapalım mı?"

- "Masa da, sandalye de, balkonda…"

- "Seninki bu gece mi gelecek?"

- "Velev ki siyasî simge…"

- "Madem ki gidiyorsun bırakıp burada beni
Bir daha şey edeyim ne olur dur da seni."

- "Uysa da örnekledim, uymasa da…"

Anladık değil mi? Aslında basit; "de" ve "da" eklerini cümleden attığımızda ortaya anlamsız bir cümle çıkıyorsa, bitişik yazmak gerekiyor. Yok, "de" ve "da" çıktığında gene de iyi kötü bir anlamı varsa, o zaman ayrı yazılıyor.

"Ki" eki ise daha kolay; mülkîyet bildiren "ki" eki bitişik, bağlaç olanlar ayrı olacak. Örnek: "Benimki, seninki, onunki, ebeninki, herkesinki" ve benzerleri bitişik; "madem ki, diyorum ki, anladım ki, bilmem ki, ben ki, sen ki, biz ki" ve benzemezleri ayrı…

Biraz incelenirse mantığı kolayca kavranabilecek bir şey bu. Bu kadar basit bir kuralı hâlâ öğrenememiş olanlara karşı pek sempatim yoktur, biline!

(Yazının bundan sonraki bölümlerinde koyu renkli kelimelere dikkat ederek de zanaatı kapabilirsiniz.)

* * *

Başka sitelere verilen linkler hususu

Bazen yazınızın içeriğiyle ilgili olarak başka sitelerin iç sayfalarına link vermemiz gerekebilir.

Fakat, web sitelerindeki her tasarım ya da altyapı değişikliğinde, sitedeki tüm sayfa adresleri de değişir. Çoğunlukla…

Dolayısıyla, yazınıza başka sitedeki bir sayfanın linkini yazarken, bu linkin birkaç ay -ya da yıl- sonra artık açılmayan, önermiş bulunduğunuz içeriğine ulaşılamayan "kırık" bir link olacağını da hesaba katmalısınız.

Peki o halde ne yapmak gerekiyor?

Önerdiğiniz sayfadaki içeriğin size anlamlı ve önemli gelen bir iki cümlesini ya da paragrafını -hatta uygunsa, yazının başlığını ve yazarın adını- alıntılayıp, en alta da URL'yi yazarsanız, (biliyorsunuz, URL, tarayıcının adres çubuğunda görülen ve "http://" ile başlayan satırın adıdır) yarın öbür gün "ERROR - sayfa bulunamıyor" uyarısıyla karşılaşan okur -ya da çilekeş Büdütör- o alıntıyı ya da başlığı arama motoruna yazıp aratarak sayfanın yeni adresini -bir ihtimal- tekrar bulabilir.

En iyisi, yazımızı olur olmaz linklerle doldurmamak, ama ille de gerekiyorsa, aşağıdaki örneğe benzer bir şekilde eklemek, en uygunudur.

"Bu millet adam olmaz!"

"Büyük Türk Düşünürü Herbo Kamay Danoz, Gülhane parkındaki kargalara verdiği demeçte, 'cumhuriyetin kazanımlarına dil uzatanın dilini haşlar salata yaparız 'demiştir. Borsada düşüş beklenmiyor. Bla bla bla…"

Tabii, arada sırada eski yazılarınızdaki linkleri tıklayıp, ne durumda olduklarını kontrol etmek de Türk yazarının en asil ödevlerinden biridir. (K. Atatürk)

* * *

Teknik mesele: Keywords (anahtar kelimeler)

Bu keyword denen şey, internette arama yapan insanların yazımıza ulaşması için ormana bırakılmış bir çeşit ekmek kırıntısıdır. Hafife almamak lâzım.

Diyelim ki sinema konusunda bir şey yazdık. Diyelim, Fellini filmleri hakkında. Eğer anahtar kelime "sinema" ise, çok genel bir tabirdir, milyonlarca benzer kelime arasında kaybolur gider.

Ama meselâ "Federico Fellini" yazarsak şansımız biraz daha artar. Niye? "Sinema" ya göre daha özeldir de ondan.

"Fellini filmleri" yazarsak daha da artar. Çünkü iki kelimeden oluşmuş bir kombinasyondur. Bu iki kelimeyi birden içeren sayfa sayısı, sadece birini içeren sayfa sayısından daha azdır. "Federico Fellini" ve "Amarcord" kelimelerini birlikte yazarsak, ilk sayfalarda görünme şansımız daha daha artar.

Yani, anahtar kelimelerin içeriğini ne kadar özelleştirir ve daraltırsak, tek kelimelik muğlâk ifadeler yerine kelime gruplarından oluşmuş tamlamalar oluşturursak, özel konularda yapılan aramalarda bulunma ihtimalimiz o kadar çoğalır. (Örnek: "fellini'nin amarcord filmi, hangi yıl çekildi")

Kısacası, arama yapılırken çok kullanılacak olan ifadeleri tahmin edip yazarsanız, yazınızı -o sevimsiz tabirle)-daha iyi "pazarlamış" olursunuz.

Ama tabii bu ifadelerin sahiden de yazınızın içeriğinde (tercihan giriş kısmına yakın bir yerde) kullanılmış olması gerekiyor. Yazıda olmayan anahtar kelimeler kullandığınızda arama motorları kandırıkçılık yapmaya çalıştığınızı var sayıp siteyi cezalandırır. Bu da dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olmak gibi bir şeydir.

Ve tabii en önemlisi, bütün bunları bilmek ama yazımızı yazarken "acaba Google bu yazıyı kaçıncı sayfadan listeler" gibi saçma sapan sorularla kafamızı meşgul etmemek. Biz yazılarımızı Google algoritmaları tarasın, sınıflandırsın, puanlasın diye değil, üç beş insan evlâdı okusun, gönülden gönüle yol olsun, ota bota faydamız dokunsun diye yazıyoruz, değil mi canım?

O Google hazretleri de yazımızı beğenmezse anca gider, arkadan ense tıraşını seyrederiz.

Kaliteden ödün vermek yok. Zinhar!

* * *

Yazıyı sisteme kaydettik, peki sonra ne olacak?

Kibarca bekleyeceğiz. Belki aynı gün belki bir hafta sonra yayınlanır. Belki Büdütör'ün siteyle ilgilenmesini engelleyen bazı özel sorunları vardır. Belki modemi, hatta bilgisayarı arızalanmıştır. Belki sisteme daha önce kaydedilmiş ve yayınlanma sırasını bekleyen başka yazılar vardır. Belki yazı beğenilmemiştir, yayınlanmayacaktır.

Daha fenası, siz yazıyı sisteme kaydettiğinizi zannettiğiniz halde bir anlığına kesintiye uğrayan internet bağlantısı ve benzeri nedenlerle aslında yazınız sanal uzayda yok olup gitmiş de olabilir.

Dostane tavsiyem, "Sevgili Pıtırcık, yazınız sisteme kaydedildi, teşekkür ederiz" mealindeki açıklamayı görmedikçe yazınızı bize emanet ettiğinizden o kadar da emin olmayın.

Böyle bir kuşkuya kapıldığınızda "Kaydet" butonuna bir daha basın. Korkmayın, kimseye zararınız dokunmaz. Sizi "basıp durmasana ulan" diye azarlayan bir uyarı yazısı da çıkmaz.

Her neyse. Yazdınız, kaydettiniz, internette veriler su gibi akıyor, sistem yazınızın tebellüğ edildiğini onayladı, aradan makul bir zaman geçti, yazının yayınlandığı falan yok.

Bu tür durumlarda Büdütör iki satırlık da olsa bir not yazıp "şu sebeplerden dolayı yazınız Derkenar'a uygun bulunmadı" diye açıklama yapsa ne hoş olurdu, değil mi?

Ah, evet, çok hoş olurdu.

Ve fakat, -bu yazının yazıldığı 2010 senesi itibariyle- 10 yıllık büdütörlük deneyiminin öğrettiği üzere, bu tür izahlardan sonra genellikle psikoterapi seanslarını andıran iç bayıltıcı bir "neden, niçin, bana haa, ben falan yerde müdürüm, senin bundan haberin var mı?" süreci başladığı ve Büdütör zaman zaman harakiri yapma noktasına geldiği için, bu seçeneği geçelim.

Peki o vakit ne yapacağız? Böyle "kişiye özel" açıklamalar beklemek yerine, biraz aşağıdaki linkleri tek tek tıklayıp, okumamız için önerilen o yazıları kıraat eyleyeceğiz. Daha önce birçok kez açıklanmış olan konularda bir de kendimiz için hususi açıklama istemeyeceğiz.

* * *

Ne demiş öpüle öpüle kulağının arkası nasır bağlamış ulu kişiler?

- "Evlere servisimiz yoktur madam."

Elhâk, bizim de yoktur.

Yorumlar

Sadece bu site için yazmaya çalışanlara değil; gündelik hayatta da basit bir e-posta'yı bile kaleme alırken dikkat edildiğinde yazdıkları okunur biri olma yolunda ilerlemek için kulağa küpe olması gereken harika öğütler…

Fatih Özcan - 9 Kasım 2020 (12:21)

diYorum

 

146
Derkenar'da     Google'da   ARA