Patronsuz Medya

"Adı Vasfiye"nin karnından gül kanayanı için

Meltem Tolunay - 29 Haziran 2004  


Onu bir arkadaşımın vasıtasıyla tanımıştım. Her anlamda sıcak bir yazdı. Bir yanda ben sırılsıklam aşıktım, arkadaşım ise evli olmasına rağmen onunla dolaşmaya başlamıştı, Sivas'ta ise insanları yakıyorlardı. İstanbul'da geçirdiğim ilk yazdı. Beyoğlu'nda çalışıyordum. Her öğle tatilinde İstiklal Caddesi'ni tapınırcasına karışlıyordum. O renkler, o kalabalık beni büyülemiş, baştan çıkarmıştı. "İşte" diyordum "yaşamak istediğim yer burası."

Sanırım Haziran sonlarıydı, o birdenbire arkadaşımla benim hayatıma girdi. Aslında önceleri ben "konu mankeni" ydim. Hani erkek arkadaşıyla ya da nişanlısıyla dolaşmaya giden kızların yanına "aman, lâf söz olmasın" diye refakatçi verilen küçük kardeş bir nevi. Arkadaşım evli, bense bekar olduğum için herkese onun benim arkadaşım olduğunu söylemiştik.

Çok zayıftı. Kocaman insanın içine işleyen gözleri vardı. Sürekli titriyordu. Ben her zamanki şüpheci tutumumla, onun neden benim arkadaşımla dolaştığını bulmaya çalışıyordum. O ise benim bakışlarımın altındaki anlamları çözdüğü için her fırsatta kulağıma eğilip, "ben çok seviyorum bu kızı" diyordu. Tiroid hastası olduğunu söylemişti bize. Bense onun başka şeyler kullandığını düşünmüştüm o zamanlar.

Yolda yürürken herkes "Aa bak Perihan Abla'da oynayan çocuk değil mi bu?" diye onu gösteriyor, biz de tanınmış biriyle dolaşmaktan gizliden gizliye mutluluk duyuyorduk. Arkadaşım da aşık değildi ona. Onu sevmeyen alkolik kocasından bunalmış, ama düzenini bozmaktan korktuğu için çareyi böyle kaçamaklarda bulmuştu. Bense sınırları zorlayan her şeyi sevdiğim için onlarla birlikteydim sanırım.

Evet tanınıyordu, ama hiç parası yoktu. Gittiğimiz her yerde hesabı arkadaşım ödemeye başlamıştı. Ben de zaman zaman destek oluyordum ona. Zamanla benim de arkadaşım oluverdi. Şişli'de cadde üzerindeki bir apartmanın en üst katında oturuyordu. Bir akşam bizi yine evine davet etmiş, ama arkadaşım kocası telefon edeceği için evde kalması gerektiğinden gelememişti.

Ev en fazla 40 metrekareydi. Kapının girişinde bir yatak ve evin tek odasında da bir koltuk ve ayaklı bir şamdan vardı. Yine de koridordaki ahşap kasetliğinde dizili bir sürü kasetiyle ve gitarıyla, dekor bir sanatçı evini anlatıyordu. Sadece diğer apartmanların çatılarını gören terasta menemen yemiş, uzun uzun sohbet etmiştik.

Bana Genco Erkal'ın oyunlarda sahne sırasını beklerken, sahnedeki diğer oyuncuları nasıl güldürmeye çalıştığını, küçükken Kuzguncuk'tan Ortaköy'e yüzerek geçişini anlatmıştı. "Tahir ile Zühre" yi ilk ondan dinlemiş, vurulmuştum. Başka bir akşamsa bize "Sözlerimi Geri Alamam"ı çalmıştı gitarıyla. O sıralar çalışmıyordu, elinde daha sonra başrolü Halil Ergün tarafından oynanan "Böcek"in senaryosu vardı, onu okuyordu.

Onu en son görüşüm yaz sonuna doğru Cennet Bahçesi'nde oldu. Arkadaşımın kocası iş seyahatinden döndüğü için artık görüşemiyorlardı. Ben o gün oraya kitap okuyup çay içmeye gitmiştim. Benim orada olduğumu öğrenmiş, birdenbire çıkagelmişti. Tuhaf bir hali vardı. Biraz oturduk sonra ben Beşiktaş'a gitmek için taksiye bindim. O da geldi. Tam inmek üzereyken benden borç para istedi. O parayı bir daha geri alamayacağımı ve onu bir daha göremeyeceğimi anladığım halde çıkarıp verdim.

Onunla ilgili anlatabileceğim başka şeyler de var. Ama ben iyi anıları anımsamak istiyorum yalnızca.

İki gün önce gazetede o feci resmi görünce, birden 11 yıl öncesine gittim ve tüm bunları anımsayıverdim. Ve sonra bekledim, o bir paragraflık haberlerin dışında da birileri bir şeyler yazsın onun hakkında, sanatından, oynadığı filmlerden bahsetsin diye. Ama hiçbir şey göremeyince, dedim bari ben yazayım. Çünkü sadece Adı Vasfiye'nin en son sahnesindeki oyunculuğu bile birçok yazıyı hak ediyordu bana göre.

Güle güle Erol! Bu kez ben sana okuyorum o güzel şiiri:

"Seversin dünyayı doludizgin
Ama o bunun farkında değildir
Ayrılmak istemezsin dünyadan
Ama o senden ayrılacak
Yani sen elmayı seviyorsun diye
Elmanın da seni sevmesi şart mi?
Yani Tahir'i Zühre sevmeseydi artık
Yahut hiç sevmeseydi
Tahir ne kaybederdi Tahir'liğinden?

Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
Hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil."

Nazım Hikmet

diYorum

 

Meltem Tolunay neler yazdı?

64
Derkenar'da     Google'da   ARA