Patronsuz Medya

Ya sen ne biçim cumhurbaşkanısın be!

Neymiş efendim, beyefendi kendisi de cumhurbaşkanıymış, ama devletin verdiği resmî konutta oturmuyormuş da, eşinin çiftliğinde baraka gibi bir evde yaşıyormuş…

Bakın, burası önemli: Devletin verdiği Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nı iki yıl önce evsizlere sığınma yeri yapma kararı almış…

Güya işine tek maddi birikimi sayılan 87 model Vosvosu kendisi kullanarak gidermiş…

Sözde banka hesabı ve kredi kartı sahibi de değilmiş…

Rivayete göre, 12 bin dolarlık cumhurbaşkanlığı maaşının yüzde 90'ını almıyormuş, kalan yüzde 10'luk bölümüyle de makamından ayrılacağı 1 Mart 2015'e kadar biteceğini vaat ettiği bir okul yapıyormuş…

Yaptır bakalım sen okulunu, biz de sende cami yaptıracak bilinç aramıyorduk zaten!

* Hakan Aksay (T24) 2 Kasım 2014

Öğrenilmiş çaresizlik

Son yıllarda, hep Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın tavırları, psikolojik/ psikiyatrik vakalarla açıklanmaya çalışılıyor. Oysa belki de Erdoğan'ın siyasi tarzı, son derece hesaplı ve stratejik şekilde, bir koca toplumu, öğrenilmiş çaresizliğe şartlıyor.

Rusya'da, uzun yıllar Putin'in en yakın çevresinden olan ve Kremlin'den uzaklaştıktan sonra, şunları söyleyen bir danışman vardı; Rusya halkında, 'Putin'den başka siyasi seçenek olmadığı algısını biz yarattık. Önce bu miti yaratmaya karar verdik ve sonra da, bunu sürekli söyleyerek yaygınlaştırdık. Ve sonunda, herkes buna inandı.

Çaresizlik psikolojisinin toplumsal boyutta yaşanmasının önemli bir ögesi de, dert ve azap kaynağı olan sorumluyu, yaşanan eziyetten sorumlu tutamamak. Suçun kaynağının, asıl sorumlu dışında herkeste, başkalarında aranması.

* Sezin Öney (Taraf) 1 Kasım 2014

Alevilere İhvan hırkası giydiremezler

Erdoğan'ın başlattığı, Davutoğlu'nun ise devam ettirdiği Yeni Türkiyede Aleviler nerede duruyor? Ahlâklı özgürleşme diye bir kavramdan bahsediyorlar. Bu ahlâk kimin?

Bunun altı neyle doldurulacak? Özgürleşmede ahlâktan bahsetmek bile tuhaf aslında. Hele özne belliyken… Çünkü ahlâktan bahseden Davutoğlu. Ateist, Sünni, Alevi ya da bir Hristiyan'ın ahlâk anlayışının aynı olduğunu kim söyleyebilir ki… Dolayısıyla biz Alevilerin ahlâk anlayışı da farklıdır elbet. Mesela kupon arazilere düşkün değiliz biz. Bunların nerede olduğunu merak bile etmeyiz. Bu tip özgürleşmeden, daha dindar bir toplumdan söz edildiğinde bunu yeni bir tür İslamcılıktan farksız görmek mümkün değil. Hatırlarsınız, Ak Parti Genelbaşkan Yardımcısı Yasin Aktay, Anayasa Mahkemesi, gayrı milli karar almıştır diye bir açıklama yapmıştı. Ben bu millinin, milletin ne olduğunu anlayamıyorum mesela. Çünkü uzun yıllar, mehter marşlarına kadar girmiş Türk milleti yok artık. Hatta Türkiye milleti diye bir şey de yok.

* Reha Çamuroğlu → Tunca Öğreten (Taraf) 1 Kasım 2014

Zaman gazetesi, ÇYDD'nin burs verdiği 'fahişeleri' ve 'teröristleri' hatırlıyor mu?

ÇYDD'nin hikâyesinin; siyasal nefretin, zihniyet polisliğinin, kendine Müslümanlığın üç boyutlu fotoğrafını ortaya koyduğunu söylemiştim. Medyanın yanı sıra, siyaset ve yargının da içinde olduğu bir fotoğraf bu. Misal, bugünün mağduru savcı Zekeriya Öz'ün, Ergenekon operasyonlarını yöneten savcı olarak, evlere şafak baskınları düzenletip, sadece kitapları nedeniyle gazetecilere operasyonlar yaparken o günün muktediri olmadığını söyleyebilir misiniz?

Türkan Saylan'lar, İlhan Selçuk'lar şafak baskınlarıyla evlerinden toplanırken seyreden Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ın 17 Aralık yolsuzluk operasyonunda yapılan sabah baskınları için uyarıda bulunmasını unutabilir misiniz?
Evet, medyadan siyasete uzanan tribünlerde goygoycusuz, seyircisiz zulüm olmuyor!

* Doğan Akın (T24) 30 Ekim 2014

Kobanê'den sonra çözüm süreci ve AKP'nin tükenişi

Belki insanların çoğu farkında değildir ama AKP çizgisi Türkiye'nin bütünü için şu an yürürlükteki en büyük tehlikedir. Öyle IŞİD'in Türkiye'ye dönmesinden söz etmiyorum. Bizzat IŞİD ideolojisi ve yaşam anlayışının AKP eliyle toplumun dokularına nüfuz etmesinden söz ediyorum. O yüzden çoktandır unutulmuş bir tarzın, ideolojik eleştirinin artık yeniden hatırlanması gerekiyor. Doğrusu sahada çok şiddetli bir ideolojik mücadele yaşanıyor. Bu mücadelenin tarafları arasında uzlaşma zemini de mevcut değil.

* Aysel Tuğluk (T24) 29 Ekim 2014

100 yıl önce bugün yaptığımız yoksullaşma seçimi

Sonunda savaş bu kayıplarla bitti. Ancak kayıplarımız savaşla bitmedi. İş savaşın bedelini ödemeye gelince akan kan yeterli gelmez. Bunda da öyle oldu. Hükümet savaş aygıtına yatırım için başka ülkelerden aldığı borçları ve kredileri faizleriyle birlikte on yıllarca ekonomik tedbirler maskesi altında halkına ödettirdi.

Kime? Tabii ki, köylüye, çiftçiye, dedelerimize… Onların kanından, dölünden olduğu kadar koyunundan, tütününden, tuzundan, şuyundan, buyundan keserek… Onu daha da yoksullaştırarak!

* Akdoğan Özkan (T24) 27 Ekim 2014

Barış süreci, iktidar ve ilahi Sırrı!

Kendisini üzmeyi hiç istemem, sevimli bir insandır ama kimseyi aptal yerine koymaya çalışmaması kaydıyla.

Dahası, mesele Sırrı Süreyya Önder meselesi değil, bir 'anlayış' veya anlamayış meselesi. Her zorlu dönemeçte, 'darbe tehdidi' bir de üzerine 'yabancı güçler', 'karanlık eller' kafasına müracaat etmek samimi ise 'eyvah', değilse yine 'eyvah'!

Ayrıca, Allah rızası için, bu laflara sarılanlar daha açık konuşsun, kimdir bu karanlık güçler? Hala bu ülkede karanlık odaklar ortalığı birbirine katabiliyorsa, hâlâ darbeci güçler ciddi bir tehditse son 10 yılda hiçbir şey başarılamamış demek, öyle mi? Kimdir istihbarat örgütlerine talimat veren ülkeler?

ABD ve AB ise onlarla müttefik miyiz düşman mı, bir karar versek. Peki İran mı? Yoksa tüm bunlar, her otoriter rejimin her zaman müracaat ettiği klişeler değil mi? Peki, böylesi bir siyasetin değirmenine su taşımak nesi?

* Nuray Mert (Diken) 25 Ekim 2014

Mağden toplumdan ne ister?

Aydının toplumda hak ettiği değeri görmek istemesinden doğalı olamaz. Yalnız, Perihan Mağden'in bu çıkışıyla bize hatırlattığı bir şey var: Aydın, elde etmeyi umduğu değerin tahsili için faturayı toplumun önüne koymaya başladığı zaman, aydın niteliğini yitirmeye başlar. Çünkü aydın, tarihsel olarak, toplum için topluma karşı olmasıyla bedel ödeyendir.

Mağden, yıllardır yaşadığı ve muhtemelen içinde doğal olarak fırtınalar koparan bu toplumsaldan tanınma alma eksikliği sorunuyla nasıl başa çıkacağını bilememiştir. Ve yine buna bağlı olarak hissedilebilecek 'kişisel değerinin erozyona uğradığı' duygusunun önüne geçmek için, bu değerin bir seferde ve toptan tahsili yolunu seçmiştir.

* Çiler Dursun (Diken) 25 Ekim 2014

Ne iyi bir savaş vardır ne de kötü bir barış

Darbe mekaniğini en iyi Doğan Güreş Muhtıra ya da darbeye gerek yok ne istersek yapıyorlar diyerek açıklamıştı. Tansu Çiller başbakan olunca bir Bask Modeli deyivermişti de asker ona üniforma giydirtip Cizre kırsalında aldırtmıştı soluğu… Onun bu tutumuna hislenen bir komutan ileride fistan giyerim diyecek kadar coşmuştu, hatırlayınız. Akabinde gelişen kanlı süreci hatırlamak, darbe mekaniği dediğimiz şeyin neye benzediğini de sezebilmeyi getirir. Aynı mekanik Davutoğlu için de devrededir ve bizler bunu an be an tüm detaylarıyla görebilmekteyiz. Kobane için toplanan kalabalığı sürekli gazlayan bir jandarma refleksinin başka bir refleksi tetikleyeceğini bilenler bunun çapını da az çok tahmin etmekteydiler. İşte darbe mekaniği böyle çalışır. En akil olan bile gelişmelerin aldığı kaotik hal karşısında demokratik mekanizmalardan değil de askeri tedbirlerden medet ummaya başladığında bu mekaniğin darbeyle sonuçlanması mukadderdir. Tek farkla; artık el konulacak radyo-tv istasyonlarının bolluğu ve güçlüğü dolayısıyla bir sabah genelkurmay başkanının sesi yerine meclise sunulmuş bir güvenlik paketi olarak çınlar! Okuyanın hükümet sözcüsü olması, yapılanın bir darbe olmadığı anlamına gelmez. Devlet ricali ve bu kaostan yağ çıkartacak yancılar bir çırpıda aynı çizgide hizalanırlar. İşte Kürt halkı ve onun öncüleri bu yüzden sizin güzel akıllarınızdan çok kendi hafızalarına müracaat etmeyi tercih ederler. Bin kere ölüp dirilenler onlardır çünkü. Hükümetin ve bir kısım aklı evvelin, son vebali Öcalan, HDP ve Demirtaş'a yüklemeye çalışması, darbe mekaniğini yağlamaktan başka bir işe yaramaz. Bu mekanik gıcırdayarak da olsa hep çalışıyor çünkü.

* Sırrı Süreyya Önder (Radikal) 24 Ekim 2014

Türkiye'nin 20 milyar doları bir anda niye Amerika'ya gitti

Merkez Bankası dün döviz rezervlerinin 134 milyar dolara ulaştığını açıkladı. Buna göre rezervlerin, 21, 5 milyar doları altın, 7, 2 milyar doları bankalar nezdinde döviz varlıkları, 7, 2 milyar doları mevduat olarak tutuluyor. Bu arada kalan 104 milyar dolar menkul kıymetlere yatırılmış.

Hangi menkul kıymetlere yatırılmış?

Hemen cevaplayalım; Amerikan Hazine Bakanlığı verilerine göre Türkiye rezervlerinin 73, 4 milyar doları Amerikan Hazine bonolarına yatırılmış. Ve ABD'ye borç verilen tutar Ağustos 2014'te aniden tam 20 milyar dolar artırılarak 54, 9 milyar dolardan 73, 4 milyar dolara yükselmiş. Bu arada Çin Merkez Bankası ABD Hazine Bonosu tutarını 1 trilyon 304 milyar dolardan 1 trilyon 264 milyar dolara indirmiş. Yani Çin'in sattığı bonoların yarısı adeta Türkiye'ye zorla verilmiş oluyor.

* Süleyman Yaşar (Taraf) 23 Ekim 2014

Bir köy nasıl yakılır?

Ertesi gün bir iki gazetede küçük bir haber olarak geçecekti öldürülen köylüler: Çıkan çatışmada teröristler öldürülmüştü. Türkiye yeni bir yıla girdiği gün, Çorsin'in kadınları ve çocukları gömebilmek için yerden babalarının, kocalarının etlerini topluyorlardı.

Bacaklarını kırdıktan sonra kocamı 5 çocuğunun gözünün önünde kırık vücuduyla dışarıya sürüklediler. Panzerler üzerinden 4-5 kez geçti. Ertesi gün kocamın etlerini yerden kazıdık.(5)

Sonra Çorsinliler boşaltılan diğer 3000 köy gibi binlerce yıldır yaşadıkları topraklarını terk edip büyükşehirlerin yollarına düştüler…

Böyle yakıldı bu köyler, bir rakamdan çok daha derin, çok daha öte…

Lice de 21 yıl önce bugün, 22 Ekim 1993'te böyle yakıldı; insanları, kuzuları, güzelim dut ve ceviz ağaçları, kuşları, tarlaları, mezarlarıyla…

* Nurcan Baysal (T24) 22 Ekim 2014

IŞİD ve Batı

Eğer vicdan denen bölünemez bir bütün adına eleştiri yapıyorsak, Batılı gazetecilerin kafaları kesilmeden önce kafaları kesilen Lübnanlı ve Suriyelilere gösterdiğimiz ilgisizlikle yüzleşmek durumundayız. İnsanların eşdeğer olmadıklarını, Batılıların canının daha kıymetli olduğunu bu kadar rahatlıkla telaffuz ederseniz, bunu tersinden size de göstermeye çalışanlar çıkacaktır.

Özellikle ABD'lilerin halen yüzleşmeleri gereken o kadar mesele var ki nereden başlasak bilemiyorum. Kafa kesenlere karşı kurduğunuz koalisyona, resmî olarak kafa kesen ülkeleri de kattığınızda, ortaya çıkan çelişkinin farkında mısınız? Ortadoğu'da ortaya çıkma potansiyeli olan her demokratik çabaya mesafe alıp, Körfez Monarşilerini desteklemeye devam ettikçe, akıl ve vicdan alanında verilen savaşı kaybedeceksiniz.

* Yüksel Taşkın (Taraf) 21 Ekim 2014

Bir demokraside, devlet başkanlığı sarayında oturmanın faturası

ABD Başkanları Beyaz Saray'a kira ödemez ama onun dışındaki herşey maaşlarından kesilir. Beyaz Saray, devletin ABD Başkanı için tahsis ettiği misafirhanedir ve orada 4 ya da 8 yılını geçirmek zorunda olan her aile, kendilerinin ve kişisel misafirlerinin bütün masraflarını kendisi karşılamak durumundadır. Sadece resmi devlet konuklarının ağırlanma masrafını Amerikan vergi mükellefleri öder. Geri kalan kişisel mutfak giderleri, hizmet ve malzemelerin ücreti Başkan ve ailesine aittir. Başkan takım elbiselerinin kuru temizleme ücretini kendisi ödemek zorundadır. Kaybolan düğmesinin yerine alınacak yenisinin de, ayakkabılarının boya ve cilasının da… Konutun başkan ve ailesinin kaldıkları kısmındaki temizlikçi, garson ve hizmetçilerin çalıştıkları süredeki saat ücretini de başkan öder. Kısacası, kira ve elektrik faturası dışında kendileri için harcanan her kuruşu devlete ödemek zorundadırlar.

* Cemal Tunçdemir (Amerika Bülteni) 21 Ekim 2014

 

57
Derkenar'da     Google'da   ARA