Patronsuz Medya

Büyümenin erdemsizliği üzerine

Büyüme rakamları bize üretimin/tüketimin/gelirin artıp artmadığını gösterir. Büyüme rakamı sadece içinden geçmekte olduğumuz konjonktüre ilişkin bilgi verir. Daha fazlasını söylemez. Büyümenin iktisadi olarak devam ettirilip ettirilemeyeceği, bu şekilde büyüyen bir ekonominin bir çevre felaketi nedeniyle duvara toslayıp toslamayacağı, varolan derin adaletsizliklerin bir sosyal patlamaya dönüşüp dönüşmeyeceği, çılgınca yapılan inşaatların satılamayacak kadar çok olduğunun ortaya çıkmasının zincirleme iflasları tetikleyip tetiklemeyeceği üzerine hiçbir şey söylemez. Bunlar için başka analizler yapmak gerekir.

* * *

Bu görünürdeki açmazın bir çözümü var mı? Eğer zenginleri çok yüksek vergileyecek, oradan aldığınız vergileri yoksulların gelir ve yaşam standartlarını yükseltmek için transfer edeceğiniz, ya da özel mülkiyeti, piyasa mekanizmasını tamamen ortadan kaldıracağınız bir sistem kurgulayabilirseniz, bir çözüm var demektir. Böylece daha fazla büyümeye hiç gerek kalmaz.

* Ümit İzmen (Radikal) 16 Aralık 2013

Bir post modern kontrgerilla hikayesi

BDP ve CHP de dahil olmak üzere meclisteki hemen tüm siyasi partiler cemaatin siyasal ortamı etkileyecek önemli bir güç olduğu kabul ettiklerinden bu kavgada çıkarları nedeniyle Cemaat'in tarafında saf tutuyorlar. Kılıçdaroğlu Amerika gezisinde Cemaat'in temsilcileriyle görüşüyor, fotoğraf çektiriyor. Ve neredeyse tüm bunlar Cemaat böyle istedi diye oluyor. Acaba böylesi tehlikeli ilişkiler içine girenler yarın Cemaat buyur ettiği sandalyeyi onların altından çektiği zaman nasıl görüneceklerinin farkındalar mı?

Kürt hareketi elinde Cemaat'in gizli operasyonlar yaptığı, baskı uyguladığı ve suç delili ürettiğini gösteren belgeler olduğunu söylemesine karşın, o belgeleri bir türlü açıklamıyor. Hatta içlerinde barış sürecinde Cemaat'in görüş ve tavsiyelerinin alınması gerektiğine inanan bir kesim bile var.

* Güneş Duru (Birgün) 14 Aralık 2013

Devlet mahreminin örttüğü kar

Yüksekova Haber'de çalışan ve yıllardır gazetecilik yapan Oğuz, daha önce hiç böyle bir müdahele görmediğinden bahsediyordu. İstenirse iki gaz bombasıyla dağılabilecek nicelikte bir kalabalığa, uyarı yapmaksızın ağır silahlarla ateş edildiğinden söz ediyordu.

Ve sonra o hekimleri de açıklama yapmaya iten hastane görüntüleri; Oğuz 90'ları anımsatan görüntüleri tarif ediyordu şaşkınlıkla. Bu olay ikinci bir Roboski'dir diyordu. Şimdi, hakikaten bu hadisenin gün ışığıyla buluşmasını talep etmeden çözümden, barıştan konuşmanın imkânı var mı? Bunda ısrarcı olmamanın yolu? Çözmek istemeyenler zaten bir yana…

Aynı gün dondurucu soğukta elektriksiz, susuz, düzgün ısınmasız Van depremzedelerinin fotoğrafları akıyordu önümüzden. Birine verirsek
hepsi ister
kadim devlet mantığıyla, 'sizin belediyeniz-bizim hükümetimiz' gerginliğiyle kaderleri dondurulmuş yüzlerce depremzede. Yardım dediğimiz ne, binlerce battaniye mi? Peki ama ne?

* Pınar Öğünç (Radikal) 13 Aralık 2013

Fethullah Hoca'nın kurtardığı 'yüksek zat'

1- Ben bugüne kadar o meseleyi kimseye açmadım diyen Fethullah Hoca, o 'büyük zat'a bir şeyleri hatırlatmış ve bir anlamda ona bir mesaj göndermiş olmuyor mu? Bu sözlerden Elimde belgeler var, ona göre diyenler, bu sonucu çıkaranlar kaçınılmaz şekilde olacaktır.

2- Amerika'da yaşayan bir din adamına, 'bir büyük zat'ın bir kadınla buluşmaya gitmesi haberini gece yarısı kim veriyor, vermek gereğini duyuyor? Bu 'haberleşme', anlatılan buluşmadan çok daha ilginç değil mi?

3- Hoca, Bu mevzuda belki on tane hadise sayabilirim derken neyi ima ediyor?

4- Tabii, konuşmaları yorumlayanlar, işi daha da genişletiyor, Deniz Baykal'ın ve MHP'li milletvekillerinin siyaset dışına itilmesine neden olan kasetleri gündeme getirerek imalarda bulunuyorlar. Hoca keşke Deniz Bay-kal'ı da kurtarsaydı yazıları yazılıyor.

5- Kaset tartışmalarının sosyal medyada tavan yaptığı günlerde, 'hükümet-cemaat gerilimi'nin tırmandığı koşullarda, Fethullah Hoca'nın bu öyküleri anlatmasının, 'AK Parti'nin üst düzey yönetimine mesaj' olarak algılanması kaçınılmaz değil mi?

6- Fethullah Hoca'nın açıklamalarını kendi sesinden dinlerken insan üzülüyor. İki taraf arasındaki gerginlik, bizim beklediğimizden daha sert,
çatışmalı, garip, hatta akıl ötesi boyutlara geçiyor sanki… Herkesin elindekini masaya koyduğu ve oyunun kuralsızlaştığı, hatta alıştığımız mantık normlarının terk edildiği bir zemindeyiz.

* Oral Çalişlar (Radikal) 13 Aralık 2013

Bende de var bir belge

Gaddarların en katlanılmaz adaletsizliği, olgun olmayı da mağdurun omzuna yıkmalarıdır.

Yapılması gereken, gazetecilik yapana vatan haini diye saldıranın karşısında durmaktır. Baransu ya da Uslu'dan bağımsız olarak, kişilere göre değil, ilkelere göre duruş belirlemektir. Bu nedenle eskinin gaddarı bugünün mağduru olduysa, vurmak makbul değildir.

Çünkü bavulla gelenler bavulla gidiyor. Demokrasi bir yolculuk değildir, bir yere varmak için bindiğin vagon hiç değil. Demokrasi kaybedenlerin kendini hapiste bulmadığı, rejime küsmediği, siyasi mücadeleye devam ettiği ve yarışın kurallarının ortak yazıldığı bir dünyadır.

Erasmus öğrencisi öyle söyledi. Belgesi varmış. Bana da gösterdi. Avrupalının yalancısıyım. Açıkladım gitti.

* Koray Çalışkan (Radikal) 13 Aralık 2013

Gitti üst düzey general geldi üst düzey AKP'li

Üst düzey yetkili den okuyalım:

Ahmet Hakan olayı, polis aşamasını çoktan geçmişti. ODATV'nin ikinci iddianamesi hazırdı ve Ahmet Hakan'ın tutuklanacağı söyleniyordu. Kanıtlarımız net diyorlardı. 7 Şubat'tan sonra o savcıların görev yerini HSYK değiştirdi. Zannediyorum 7 Şubat darbe girişiminin geri püskürtülmesi Ahmet Hakan'ı şimdilik kurtardı. Ama dosya bir yerlerde duruyordur.

*

Yani?
Bana bir kıyak yapılmamış.
Özel yetkili savcılar, MİT Başkanı'na el attıkları için geri püskürtülmüşler…

Ben de bu nedenle yırtmışım…
Ama öyle kalıcı bir yırtma değilmiş bu…
Şimdilik yırtmışım… Dosya orada bir yerlerde duruyormuş…

*

Ne demek istiyor bu adam?
Ne demek isteyecek?
Aba altından sopa gösteriyor…
Demek istiyor ki:

- Cemaat'i kıyasıya eleştirirsen o kıyıda köşede kalmış dosya, Cemaat'in adamları tarafından yeniden açılır…

- Hükümet'i kıyasıya eleştirirsen o kıyıda köşe kalmış dosya, Cemaat adamları olmayan adamlar tarafından yeniden açılır…

* Ahmet Hakan (Hürriyet) 12 Aralık 2013

Son mazoşist icadımız: İşmuni

Şöyle özetleyeyim yeter herhalde: Aralık 2013 itibarıyla Kıbrıs ve Ermenistan'la diplomatik ilişkimiz yok. Suriye, İsrail ve Mısır'da sefirimiz yok. Irak sefirimiz Başbakan Maliki'yi son 2, 5 yılda ilk defa, o da nezaket ziyareti için geçenlerde görebildi. NATO standardına uymayan Çin füzeleri alıyoruz diye ABD 'yle sürtüşüyoruz. İran ve Rusya'yla aramız daha kötü, çünkü yedi düvelin gazetesi yazmakta, El Kaideci isyancılar Türkiye üzerinden saldırıyor (mesela: Daily Telegraph, BBC Türkçe 30 Ekim 2013). Konya'da imal edilen 931 havan mermisi yüklü TIR Suriye'ye gitmekteyken bir uyuşturucu ihbarı sayesinde yakalanıyor. Silah ihbarı yapılsa yakalanmayacaktı da ondan mı?

Birbiriyle kavgalı bu kadar devletle aynı anda bozuşmayı başarabilen bizden başka ülke var mıdır? Geçenlerde sağlam yerden duydum, doğruysa, Erdoğan 2015 için demiş ki: Ermenistan'a yaklaşmak gündemimizde yok. Önemsiz ve fakir bir ülke. Fesupanallah.

* Baskın Oran (Radikal) 12 Aralık 2013

Özürsüz terbiyesizler!

Hayır! Yukarda adı geçen kişilerin sadece son örnekler olduğu bu adamlara, bu zihniyete, bu özürsüz terbiyesizliklere müstahak değiliz. Bunlara katlanmak zorunda da değiliz. Önümüzde seçimler var. Küfürbaz, vicdansız, saygısız, üstüne üstlük özürsüz milletvekillerine en ağır cezaları vermeyen, yaptıklarına göz yuman, binbir mazeretle savunmaya çabalayan, marifetlerini kedi pisliğini örter gibi örten partileri oylarımızla tehdit ve terbiye etmeliyiz. Bu vekilleri reddetmeliyiz. Hangi partiden, hangi ideolojiden olduklarının hiç önemi yok. Bu noktada partiler, ideolojiler, kanatlar sadece teferruattır. Başbakan da olsa, bakan da, milletvekili de, parti yöneticisi de olsa, Meclis'in saygınlığını yerle bir eden, halka saygısız sözlerin, söylemlerin, davranışların temsilcilerini içinden ayıklamayan partilerin yönetimleri de yerlerini hak etmeyen bu kişiler kadar sorumludur

* Oya Baydar (T24) 12 Aralık 2013

Kaybedeni Baştan Belli Çatışma

Gülen örgütlenmesi ile Erdoğan arasında geçiyor görünen mücadele temelde iki sermaye kesimi arasındaki mücadeledir. Emperyalizm ve işbirlikçi sermaye şimdilik Gülen cemaatini ve medyayı kullanarak Tayyip'e haddini bildirmeye çalışıyor. ABD ve TÜSİAD'ın Tayyip'i tümüyle gözden çıkarıp çıkarmadıklarını bilmiyoruz. Eğer gözden çıkarmaya karar verdilerse, Tayyip'in üstesinden geleceklerini kesinlikle söyleyebiliriz.

Çünkü AKP bu güçlerin onayıyla, desteğiyle iktidar olmuştur ve onların işlerini gördüğü sürece orada kalabilmiştir. Ordu, polis teşkilatı gibi düzenin iki vurucu gücü ve yargı AKP'nin, Tayyip'in inisiyatifinde değildir. Hatta ordu bıraksalar Tayyip'i bir kaşık suda boğacak derecede iktidara tepkilidir. İslâmî sermayenin AKP'ye desteği AKP'yi iktidarda tutabilecek güce sahip değildir. Hatta İslâmî sermayenin kendisi de var olabilmek, gelişebilmek için emperyalizme ve işbirlikçi sermayeye muhtaçtır. Dolayısıyla İslâmî sermaye kesiminin AKP ve Tayyip'e verdiği desteğe güvenilemez. Bu sermaye kesimi dün nasıl Erbakan'a takılı kalmayıp işlerine baktıysa, bugün de aynısını yapacağından kimsenin kuşkusu olmamalıdır.

* Osman Tiftikçi (Özgür Üniversite) 9 Aralık 2013

Erdoğan'ın 'möbleli zindanı'ndan Erdoğan Türkiyesi'nin cezaevlerine

Bugün bir tutam toprağın bile giremediği cezaevinde halılar, şofbenler, oturma grupları, çalışma masaları, büyük ekran televizyonlar, deri koltuklar, derin donduruculu buzdolapları, özel elektrik ve sıhhi tesisat ayarları, çamaşır-bulaşık makinaları, özel güvenlik kameraları, sensörler, özel manyetik bariyerler… Erdoğan'ın eski Türkiye de misafir edildiği cezaevi bu, zindan dediği koğuş bu.

Ne dersiniz; Erdoğan, damdan düşen bir Başbakan olarak, eski Türkiye'de dört ay ağırlandığı bu cezaevini, damgasını vurduğu yeni Türkiye'ye borçlu sayılmaz mı?

Ve de uyarına gelirse şairin dediği gibi…

Cezaevleri boşaltılırsa bir de…

Sensör mensör de istemez hani!

* Doğan Akın (T24) 9 Aralık 2013

'Uzatmalı 'üniversiteliler: Erdoğan 3 - Muhalefet 0

Bence, karşıtları Nutuk'u ezberlerken Erdoğan Engels ve diğerleri okumuş bir adam. Okuduğunu uygulamak için değil elbette, toplumu anlamak için.

Türkiye'de sorun tek başına iktidar değil, bir de sınıfsallığı anlamayan -ısrarla anlamak istemeyen- ve şimdilerde siyaseten muhalefete düşmüş olan vesayetçi statükoculardır. Ve bu statükocu-muhalefet olduğu sürece Erdoğan'ın işi kolaylaşıyor.

Oysa ki, belki de, üniversiteler de dahil olmak üzere, ''ne AKP neoliberalizmi ne de CHP Kemalizmi'' dir bir sürü sorunun çözümü…

* Memet Uludağ (Radikal) 9 Aralık 2013

Duende

Fenerin aydınlattığı alnı ter damlalarıyla kaplı idi. Sazının uzun sapı, şaşırtıcı bir süratle aşağı yukarı kayan parmaklarının altında, canlı bir mahluk gibi titriyordu. Tellere vuran sağ eli, küçük fakat kendinden emin hareketler yapıyor, bu el sazın gövdesine her yaklaştıkça, insan, sanki o tahta ile bu et arasında gizli, fakat çok manalı ve mühim bir konuşma oluyor muş zannediyordu… diye anlatır Ali'nin türkü söyleyip, saz çalmasını…

Yolculuktan sonra da delikanlının peşini bırakmaz ve Ali, bin bir güçlükle Konya'dan Ankara'ya getirilerek bir sınava sokulur. Genç ve yeni yeteneklerin aranıp seçildiği bir konservatuvar sınavıdır bu. Ali, sazı kucağında gelir sınava ve türkülerini söyler. Fakat kendisi de dahil oradakilerin hiç birisi memnun olmaz. Hayal kırıklığına uğramışlardır. Yazar ve Ali, birlikte sınavın yapıldığı odadan dışarı çıkarlar. Hiç konuşmadan yenilen bir yemekten sonra Sivaslı Ali: Sizi mahçup çıkardım beyim, sakın kusura kalmayın der. Sonra yaşanan başarısızlığı tek bir cümlede izah eder: Ben o odada bir türlü sesimi bulamadım…

* Ercan Kesal (Birgün) 9 Aralık 2013

 

66
Derkenar'da     Google'da   ARA