Patronsuz Medya

İslami aydınların körlüğü

Bunca uzun bir süredir Kemalist rejimin baskısı altında kalmak ve Batı sosyal biliminin zımni oryantalist yaklaşımına karşı koymaya çalışmak, İslâmî aydının muhakkak ki dışa karşı tetikte durmasına, enerjisini bu yöne hasretmesine neden oldu. Madalyonun diğer yüzünde ise dinî akidelerin, geleneğin ve cemaatçi dayanışmanın övgüsüyle yetinildi. Karşı cenahın haksız yargılarına, kendi cenahının iyi örnekleriyle karşılık verildi. Ancak bu sürecin bir maliyeti de vardı… İslâmî intelijentsiya kendi içinde sahici bir konuşma yapma ve derinleşme fırsatını kenara koyarak, hamasetin diline mahkûm oldu.

Artık bu konuşmayı duymak, İslâmî aydınların birbirlerinin sözü üzerinde ne düşündüklerini okumak, aralarındaki farklılıkların nedenlerini görmek, herhalde toplumun da hakkı. Yoksa buna da önce İslâmî kesimin dışından birilerinin önayak olması mı gerekiyor?

* Etyen Mahçupyan (Zaman)

Yağlı ilmek sevdalısı kuzular

Cezaevi Komutanı Albay Raci Tetik'in, idama götürülmelerde insanlık dışı davranışları konuşulurdu hep.

Yıllar sonra, şimdilerde sürgün hayatı yaşayan gazeteci Ahmet Kahraman, Albay Raci Tetik'le bir röportaj yapmıştı. Röportajın sonunda, albayın karısı Komutan geceleri hiç uyuyamıyor! diye dert yanmıştı. Muhtemelen, idama götürülürken bile hınçla saldırdığı fidanlar gözünün önünden resmi geçit yapıyorlardı.

Vicdandan daha yumuşak bir yastık icat edilmemiştir ve bazen rahat bir uykudan daha kıymetli çok az şey vardır.

Bu profesör ile Tetik arasında hiç bir fark yoktur. Sözümü geri alıyorum! İlkokuldan itibaren ölme-öldürme eğitimi alarak yetiştirildiği için belki de Tetik, anayasa ve hukuk gibi bir insanlık eğitiminden geçirilen profesörden daha mazur sayılabilir.

Bir kenarda dursun canım, lâzım olur! diyebilecek kadar Azrail'in vasfına soyunan birisinin revize ettiği anayasadan ne hayır geleceğini de sizin ferasetinize bırakıyorum. Adnan Menderes'i ipe götürenlerin en sevindiği şey, ellerinin altında idam cezasının hazır olmasıydı…

Pedofili ya da suçu tetikleyen sosyal faktörler üzerine kafa yorması, önlemler düşünmesi falan beklenebilir mi bu kafadan?

* Sırrı Süreyye Önder (Radikal)

Kopya cinayet gazeteciliği

Oysa hepimizin uyması gereken ortak kurallar gayet açık yazılı:

Çocuklarla ilgili suçlarda ve cinsel saldırılarda sanık, tanık ya da mağdur (maktul) olsun, 18 yaşından küçüklerin açık isimleri ve fotografları yayımlanmamalıdır. Çocuğun kişiliğini ve davranışlarını etkileyebilecek durumlarda, gazeteci, bir aile büyüğünün veya çocuktan sorumlu bir başkasının izni olmaksızın çocukla röportaj yapmamalı veya görüntüsünü almaya çalışmamalıdır. Cinsel saldırı mağdurlarının fotografları, görüntüleri veya kimlikleri, açık kamu yararı olmadıkça yayımlanmamalıdır.

Sarsıcı durumlarda, üzüntü, sıkıntı, tehlike, yıkım, felâket ya da şok halindeki insanlar söz konusu olduğunda gazetecinin olaya yaklaşımı ve araştırması insanî olmalı ve gizliliklere uyularak duygu sömürüsünden kaçınılmalıdır.

Peki kaçınıyor muyuz?

Emin değilim ama emin olduğum bir şey var: Gazeteler kaçınmayınca birçok okur bu tür haberleri okumaktan kaçınıyor.

* Eyüp Can (Radikal)

Potansiyel caniler için el kitabı

Fakat burada bir terslik var. Birincisi, Zygmunt Baumann'ın çok yerinde deyişiyle Seyirci merakının artması, insanî ilgiyi solduruyor. Bu merakın kışkırtılması sonucunda artık kurbanla empati yapmayı değil; cinayet işlenirken sergilenen performansla ya da cinayet aydınlanırken sergilenen zekâ pırıltılarıyla ilgilenmeyi tercih ediyoruz. Bunun başlı başına bir ahlâkî zaaf olduğu hiç şüphe götürmez.

İkincisi, verilen detaylar sayesinde potansiyel caniler uzmanlaşıyor. Hangi hataları yapmamaları gerektiğini öğreniyorlar. Bu ayrıntılar Potansiyel caniler için el kitabı işlevi görüyor.

Oysa bu detaylarla kamuoyu arasında bir filtre olması lâzım. Devlet adaleti sağlıyorum derken, reklam yapma hatasına düşerse başka adaletsizliklerin parçası haline gelir. Haber alma hakkı tek kutsal hak değildir. Ben detay öğreneceğim diye yarın bir başkası daha rahat adam kesebilecek ve daha rahat yırtabilecekse, ben halk olarak bu hakkımdan vazgeçiyorum, çok polisiye seven varsa, piyasada satılan filmlerle, romanlarla iktifa etsinler. Zahmet olmayacaksa katil adayları devlet artı basın yoluyla eğitilmesin.

* Nihal Bengisu Karaca (Habertürk)

Kaçak güreş

Son bir nokta da kitap yazmak suç mu diyenlere ve kitap yazdığı için tutuklandı sözünün psikolojik kolaycılığına kapılanlara… Sizce telefon etmek suç mu? Telefonda şimdi çıkıyor türünden masum bir sözün söylenmesi suç olabilir mi? Ama geçen haftalarda tam da bunu yaptığı için biri tutuklandı… Çünkü sözünü ettiği kişi Tatlıses'ti ve o telefondan birkaç dakika sonra kurşunlandı.

Yaptığınız iş kendi içinde masum gözükebilir ve düşünce özgürlüğünün parçası olabilir… Ama ya o masum eylem bir suç planının parçasıysa?

* Etyen Mahçupyan (Zaman)

İyiler Federasyonu'nun Libya serüveni

Liberalizm Türkiye'de bazı çevrelerde küfür anlamına gelir oldu. Oysa, temel felsefesi bireyin özgürlüğü olan, temel ilkesi devlet bireye karışmasın olan bir dünya görüşüne küfür etmeden önce biraz düşünmek gerek.

Siyaset alanında devlet bireye karışmasın düşüncesi, Rodenberry ve Ahmet Altan'ın yanı sıra, bir sosyalistin de paylaşacağı, savunacağı bir düşünce. Marxizm'in nihaî hedefi bireyin mutlak özgürlüğünden başka bir şey değildir, hiç bir zaman olmamıştır ve olamaz.

Ekonomi alanında ise, devlet bireye karışmasın düşüncesi gerçek dünyada tümüyle farklı bir anlama geliyor. Amacı insanın mutluluğu için üretim yapmak değil, kâr için üretmek olan bir düzende yaşadığımıza göre, devlet bireye karışmasın demek, sömürüye, çevrenin kirletilmesine, çocuk emeğine ve azamî kâr elde etmek için kapitalizmin yaptığı daha bin bir şeye karışmamak demek.

Bu noktada bireyin özgürlüğü ile patronun özgürlüğü arasındaki farkı kavrayamamak, liberalizmi garip bir yere düşürüyor. Neoliberalizm kisvesi altında egemen sınıfların onyıllardır dayattığı ve uyguladığı ideoloji haline geliyor liberalizm.

* Roni Margulies (Taraf)

Küresel savaş tanrıları

Savaş, ekonomik sorunları çözmenin de en kestirme yolu… Libya'ya müdahalenin bütün siyasî nedenleri bir yana, ortaya çıkan ekonomik tablo bu gerçeğin bir kez daha kanıtlandığını gösteriyor. Savaş tanrıları olarak anılan en büyük silâh ve savunma sistemleri üreten firmaların bir haftalık hisse hareketleri incelendiğinde, küresel krizde ağır yara alan büyük ekonomiler için Libya müdahalesinin şimdiden bir dinamizm kattığı ortaya çıkıyor. NATO şemsiyesi altında Libya'ya aktif müdahale eden ülkelere ait 6 firma, ilk füze atıldığı günden bu yana 2 milyar doların üzerinde bir kazanç sağladılar.

Fransa kendi sattığı silâhları vuruyor

Kaddafi'nin şu an saldırılara karşı kullandığı silâhların neredeyse tamamının Rus ve Fransız ürünü olması da ayrıca dikkati çekiyor. Yani müdahale öncesi silâh satan şirketler kendi silâhlarına karşı müdahale ederek bir haftada kazancını arttırdı.

* Bahadır Özgür (Radikal)

Susurluk'un itirafları ifade verecek!

4 Kasım 1993'te dönemin Başbakanı Tansu Çiller'in PKK'nın haraç aldığı işadamları ve sanatçıların isimlerini biliyoruz, onlardan hesap soracağız açıklamasından hemen sonra Kürt İşadamları öldürülmeye başlandı. Cesetleri Sapanca, Bolu, Düzce üçgeninde bulundu. Kaçırılan Behçet Cantürk ve şoförünün cesedi Sapanca yolunda bulundu. İki ay sonra Cantürk'ün avukatı Yusuf Ekinci öldürüldü. Fevzi Aslan ve Şahin Aslan polis tarafından gözaltına alındıktan sonra Hendek'te ölü bulundu. Sağlık Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkan Yardımcısı Namık Erdoğan öldürüldü. İstanbul'da kaçırılan Savaş Buldan ile arkadaşları Adnan Yıldırım ve Hacı Karay, Bolu'nun Yığılca ilçesi yakınlarında ölü bulundu.

Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar, Kocaeli Jandarma Alay Komutanı ise bugün Ergekon sanığı olan Veli Küçük'tü.

Ayhan Çarkın bu cinayetlerle ilgili açıklama yapmadı. Hakikatlar komisyonu kurulursa oraya hepsini anlatacağım dedi.

* Enis Tayman (Radikal)

Ergenekon ve Balyoz'dan gına geldi

Sorun polis ve savcıların çiğneyebileceklerinden fazlasını ısırmış olmalarıdır. Davalar hiç bir mahkemenin altından kalkamayacağı kadar büyüdü ve kontrolden çıktı.

Yeryüzünde binlerce sayfalık bir iddianame ile yüzlerce sanığı yargılayabilecek bir mahkeme yoktur.

Dava kendi yükü, ayrıntısı, kalabalıklığı ve yönsüzlüğü altında çatırdıyor.

İnandırıcılığını kaybettiren budur.

Makul bir neden olmadan uzayan gözaltılar nedeniyle adalet değil, intikamı akla getiriyor. Yargının, hükümetin, Türkiye'nin itibarına gölge düşürüyor.

Bu davalardan artık gına geldi arkadaşlar. Bir türlü kaldırılamayan bir cenaze gibi kokmaya, ilgili ilgisiz herkesin huzurunu bozmaya başladılar. Madem ki bu kadar önemli, söyle bitirsinler artık Hasancığım, işimize bakalım. Ellerinden tutan mı var?

Aslında, esas unutturulmaya çalışılan, işi boşaltılan gerçek şudur: Türkiye AKP'nin inisiyatifi ve inadı sayesinde darbelerin yapılamayacağı bir ülke haline geldi ve bu sivil, asker ve kamuoyun konsensüsü ile sağlandı. Ergenekon ve Balyoz arkamızda kalan günlere aittir. Mercidabık Meydan Muharebesi, İttihat ve Terakki Partisi veya hormonsuz sebze gibi.

O yüzden, bu davalar yüz yıl daha sürse de, yarın kapılar açılıp herkes serbest bırakılsa da hiç bir şey değişmez.

* Metin Münir (Milliyet)

Tenzih

Laik aydınların solculuk üzerinden cemaatleşmesi her zaman ahlâkî zaaflar içermiş ve vahim siyasî deneylerin malzemesine dönüşmüştür. Bütün bunların Şener ve Şık'ın suçlanması ile veya bizzat onların ahlâkî duruşuyla doğrudan bir ilgisi yok. Bu iki gazeteciye gösterilen aydın dayanışmasının manipülatif ve omurgasız niteliğiyle ilişkisi var…

Dolayısıyla Taksim'de ağızlarını bağlayarak basın özgürlüğüne sahip çıkanların, bir de kendi çevrelerine halisane bir biçimde bakarak, gözlerinin de bağlı olup olmadığını sorgulamaları hayırlı bir gelişme olur. Burada herkesi bir kaba sokmanın doğru olmadığı açıktır. Birçoklarını tenzih etmek gerekir… Ama ben hiç birini tenzih etmiyorum. Becerebilenler bu işi kendileri yapsınlar.

* Etyen Mahçupyan (Zaman)

Kaddafici anti-emperyalistler ve Türkiye'nin yolu

Bakın Türkiye'nin şu andaki dış politikası olan stratejik derinliğe bağlı sıfır sorun politikası bu tez üzerine oturur. Türkiye, şu an bölgede, Fransa ve Almanya'dan daha güçlü konumda. Ama emperyal bir devlet olamaz. Olmaya kalkarsa bu gücünü kaybeder.

Örnek: Türkiye son Libya krizinde vatandaşlarını tahliye etmeyip, onların güvenliği için, ortalığın daha fazla karışmasını bekleyerek askeri bir müdahale yapsaydı ileride oradaki enerji ve pazardan daha fazla mı pay alacaktı; hayır daha fazla kaybedecekti.

Peki, Sarkozy De Gaullecu bir refleksle bu işin üzerine atladı diye Fransa, yeni Libya'da daha fazla söz sahibi mi olacak; hayır… İnanın Türkiye o bölgede, Fransa'dan ekonomik ve siyasî olarak daha güçlü olacak.

Tarihte ilk kez, kapitalizm tek bir boş alan bırakmamacasına dünyayı bir ağ halinde kaplıyor. Askeri-endüstriyel kompleksler son demlerini yaşarken, yeni kontrol sanayileri, enerji ve çevre teknolojileri, biyoteknoloji, nanoteknoloji, genetik gibi ileri teknoloji sektörleri öne çıkıyor. Artık bu sektörleri hiç bir ulus-devlet kontrol edemiyor.

* Cemil Ertem (Star)

BDP ile CHP ve ulusalcı sosyalistler yan yana gelebilir mi?

Ulusalcı sosyalistler, ulusal sorunda kilit olan bir konuda ciddi bir sapma içindeler. Ulusların, ayrılma hakkı dahil olmak üzere kendi kaderlerini tayin hakkını reddediyorlar. Bu özellikleri ile ulusal bir hareketin yanında tutum almaları zarar vericidir.

Onların bugün BDP'ye yakın durmaya çalışmalarının tek nedeni, seçimlerde BDP ile bir biçimde ittifak kurma istekleridir. Ufuk Uras ve Baskı Oran seçim kampanyaları, bütün karşı çıkışlarına, bu kampanyaları kösteklemek için çalışmalarına rağmen onları heyecanlandırmıştır. BDP belki onları TBMM'ye taşıyabilir. Bu olasılık onları BDP'ye doğru itmektedir, ama asıl gitmeleri gereken yer CHP'dir.

* Doğan Tarkan (DSİP)

 

57
Derkenar'da     Google'da   ARA