Patronsuz Medya

Başörtülü kadının araba ile imtihanı

Bu dönem, ailesi üç kuşaktır varlıklı olan başörtülü kadınların bile lüks arabaları nedeniyle hudutsuz hakarete uğradıkları bir dönem. Senin altına o arabayı verenin… ile başlayan sövgülerin sahipleri de genellikle lüks araba sahipleri. Ak Parti iktidarından memnun olmayanların öfkelerini ilk elden ve dolaysız boşaltabildikleri bir yer trafik, öfkenin yönü ise pek tabii iyi arabalara binmiş başörtülü kadınlar.

Jip ve başörtüsü ikilisinin, Mehmet Bekaroğlu'nun muhteşem çıkışından sonra zaten yatacak yeri yok. Artık havayı o kadar çok kirletmeyen ve nispeten uygun fiyata satılan jip görünümlü arabalar bile (Honda CRV'ler meselâ) direksiyonda bir başörtülü varsa, nahoş bir izlenim bırakıyor. Ha Mercedes'e binmiş Abdullah Çatlı, ha jipe binmiş başörtülü.

* Nihal Bengisu Karaca (Habertürk)

Ahmakları kızdırmak hoşa giden bir şeydir

Bir tek hatam diye andınız az evvel, insanın bir diğerine somut olarak bok atması kendi içinde o kadar acaip bir hadise ki, belki itiraf etmem lâzım, size dair aklıma gelen ilk üç şeyden biri bu oluyor. Bunu duymak sizi üzer mi?

Tabii ki. Ama şu da var: Hrant Dink'in Sabiha Gökçen'e dair yazısını sekiz sütuna manşet yapmak mı daha ahlâksız, bir kavgada, çok sinirlendiğin bir anda eşinin üzerine çorba yahut bok dökmek mi…

Birini seçmek zorunda değiliz.

Bence zorundayız, çünkü kıyaslanamayacak bir fark var arada. Sadece sansasyonel bir görüntüden ötürü insanların bu eylemin üzerine gitmesi yanlış ve ahlâksız geliyor bana. Neyse ki yanılıyorsunuz, o tavır küçük bir burjuva ve kadın kitlede yaygın. Geri kalan çoğunluk, üzerinde durmadı. Bence o olayda şoke edici olan benim bok atmamdan ziyade eşimin jandarmaya gitmesidir. Çılgınca bir öfkenin sonucuydu, Türkiye'de bu öfke kendini benden daha az zaptedebilen insanlarda çoğunlukla cinayet ya da dayakla sonuçlanır. Bunların hepsinde erkeğin haksız olduğunu söyleyemezsiniz. Bu işin temelinde bir sorun var demek ki. Asıl ahlâksızlık karşındakini kalıcı olarak yaralayıcı ya da zarar verici davranışlardır.

* Sevan NişanyanPınar Öğünç (Radikal)

Toplum biyologları

Biyologsa bu iradenin sahibi, iyi bir biyolog değil; heykeltıraşsa, iyi bir heykeltıraş değil. İddiasına göre, bizi Atatürk gibi yapmaya çalışıyor -en azından Atatürk'ün bakınca beğeneceği bir şeylere benzetmek istiyor. Ama biz Atatürk'e de benzemiyoruz, başka bir şeye de benzemiyoruz. Bunun için de ayrıca kızıyor bize. Niye bir şeye benzemiyorsunuz? Siz adam olmazsınız! diye bağırıyor. Oysa, işte, onun yaptığı şekilsiz yaratıklarız biz. 1926'da yaptığı yargıç Kel Ali, 2006'da yaptığı Kanadoğlu. İşte, gazeteciler ortada. İşte, profesörler. Yüksek öğretim sistemimizi intihal sanığı olan kişiye kurdurmuşuz; en yüksek yargı organlarımızdan biri de o kitapta intihal olmadığı, çünkü zaten kitabın bilimsel iddiası olmadığı hakkında hüküm vermiş. Asmayalım da besleyelim mi? diye konuşan birini Cumhurbaşkanı yapmışız ki Doktor Moreaularımızdan birisi zaten bizzat kendisi.

* Murat Belge (Taraf)

Yeniçeriler

Açıkçası bizim generaller ve albaylar biraz da işsizlikden darbeciliğe yöneliyorlar. Bunlara görev yeri îcâd etmek gerekiyor. Bakınız geçen sene ikinci bir genelkurmay başkan yardımcılığı ihdâs etdiler. Çünki kumandan koyacak yer bulamıyorlar. Oysa ilkinin ne işe yaradığı dahî pek belli değildir.

Onun için ilk çâre en az beş yıllığına terfîlerin durdurularak bu zararlı yığılmanın giderilmesidir.

Ama esas cuntacılık hevesi tabii daha askerî okula girdiği gün başlayan beyin yıkama ameliyesi. Öyle bir yetiştiriliyorlar ki varsa yoksa kendileri. Sivile âdetâ haşerât gibi bakıyorlar. Gerçekden iyi öğrenim görseler canım yanmayacak. Ama pek çok konuşma ve demeçlerinden maalesef bunun pek de böyle olmadığı anlaşılıyor. İstisnâları elbet tenzîh ederim.

* Yağmur Atsız (Star)

Birinin gerillası ötekinin teröristi

Eğer cesaretimizi toplar da (sözümüz meclisten dışarı) en büyük terör örgütünün devlet olduğunu kabul edersek, devlete veya hegemonik güçlere karşı koymak meşru mudur? Meşru ise, baskının, zulmün veya sömürünün dayanılamaz hale geldiğine kim karar verecektir? Ya da buna karşı çıkmak için tek yolun şiddet olduğuna ve bu şiddeti kimin, kime karşı kullanacağına? 2003'de İstanbul'daki Dünya Felsefe Kongresi'nde konuşan ünlü siyaset bilimci ve düşünür Jurgen Habermas Küresel olarak dünyaya egemen olan bir süper gücün, kendi ahlâkî argümanlarını uluslararası hukukun yerine geçirdiği bir dönemde, uluslararası ilişkilerin anayasallaştırılması projelerine bağlı kalıp kalmayacağımızı sormuştu.

* Ayşe Hür (Taraf)

Latife

Ve derken televizyonu açıyorsunuz. Türbanlı bir genç kız konuşuyor. Karşısında hayat tarzımızı temsilen bir Laik Latife'. Türban sizi irkiltiyorsa anlarım. Laik kesimin çocuklarıyız. Ne dersek diyelim, annemizde görmediysek, az ya da çok irkiltir. İrkiltiyorsa, gözlerinizi kapatın ve konuşmayı bir radyodan dinler gibi dinleyin.

'Müslüman kızımız anneannesinden fersah fersah ileride. Çok iyi ve akıcı konuşuyor. Kelime haznesi geniş. Öz Türkçeyi biliyor. Üstüne eski dilin nüansları da onun emrinde. Hatta çoğu zaman İngilizce'ye bile hakim. Kendine güveni tam, ama küstah değil. Samimi, ama yavşak değil. Kararlı, ama tehditkâr değil. Bu arada Laik Latife'yi dinlerken yüzünüz kızarıyor. Bir başkası adına hicap duymak denen o tarifsiz iç burkulmasına gark oluyorsunuz. Evin sahibi olmanın verdiği küstahlık dışında kızımızın kendisi gerçekten bir latife. Keşke anneannesi konuşsaydı bu hanım kızımızın yerine diyorsunuz.

Ve sonra düşünüyorsunuz, objektif olarak, hangisini işe alırdınız bu iki kızımızdan? Hiç kuşkusuz türbanlı olanı.

Laik kesim, belli olmaz, her düşmanını alt edebilir. Fakat bir latifeyi gerçek sanmaya daha ne kadar devam edebilir?

İşte tam bu noktada mesele çok ama çok ciddileşiyor.

Güldal Mumcu, 301 teklifini imzalamıyor.

Latife değil. Çok acı, ama çok gerçek.

* Gökhan Özgün (Radikal)

Fermuarını indirmiş başarma'ya koşuyor!

Tetikçiden reyting dilenen Aksoy da biliyor bunu, hiç kuşkunuz olmasın. Kimlerle dans ettiğini çok iyi biliyor. Ancak düştüğü tenezzül zaafına karşı olası bir tepkiyi Asıl ünü Papa'dan diyerek sektirmeye çalışıyor.

Ağca'nın ifade ettiği karanlık ilişkiler, bu ülkeye dayatıldı. Bu sadece İpekçi ailesini değil, üç kuruş için utanç peşinde bile koşabilenler hariç, hepimizi ilgilendiriyor. Aksoy, o karanlık ilişkileri hayatımıza dayatanların safında hiç bir zaman unutulmayacak yerini alıyor.

* Doğan Akın (T24)

Vahdettin hain miydi?

Kurtuluşun Anadolu'dan başlatılacak bir hareketle muvaffak olacağına inanan Padişah bu hareketin muhalif olduğuna düşmanların inanması için de uygun bir tip arar, önüne getirilen birçok kişiye hayır olmaz der. Ta ki, M.Kemal'i huzura getirdiklerinde tamam bu olur der. Ve padişah: M. Kemal Paşayı fevkalâde yetkilerle donatır ve Samsun'a yollar. Hazine-i hassadan verilenlerden başka, kendi şahsî parasından 30 bin altın lira katar yanına. Gidişini kolaylaştırmak için Ordu müfettişi gibi bir kimlik ayarlar.Ve gerektiğinde Padişahı tanımadığını söylemesini bizzat Padişahın kendisi söyler M.Kemale… Anadolu'ya gizli gizli silâh ve adam geçirir.

Anadoluda direniş başlayınca işgalciler gelir dağıt şunları diye çıkışırlar. Bu benim kontrolüm dışındaki bir halk hareketi, karışamam!der.

Neticesinde, Vahideddin Han Ben bir paratonerim, Devlet ve milletin üzerine düşen yıldırımları üzerime çektim, çok kavruldum çok yandım ama kurtulduk sonunda…demiştir.

* Hasan (Doktor & Hesapçı)

Newsweek: Artık serseri devlet ABD

Yükselen güçler yeni statülerini her geçen gün biraz daha pekiştiriyorlar. Brezilya Devlet Başkanı Lula da Silva, İran'a yaptığı ziyaret sırasında, herkesin bizim gibi düşünmesini istemeye hakkımız yok diyerek Ahmedinecat'a destek verdi. Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan, İran'ın nükleer programının barışçı olduğunu savundu. Batı basınının Lula ve Erdoğan'ı bu yüzden eleştirmesi sürpriz olmadı. Ancak Erdoğan ve Lula gibi kendilerini ıspatlamış demokratlar, Ahmedinecat'ın protestocuları şiddetle bastırmasını veya onun gizli nükleer programlarını desteklemiyorlar. Onlar daha çok, kimin serseri olduğuna karar verilmesinde ve bunlarla nasıl başı çıkılması gerektiği konusunda kendilerinin de söz sahibi olmasını istiyorlar.

* Newsweek (Radikal)

Baba ordu, çocuk aydın

12 Eylül'de ordu aydınlarla tarihsel bağını kopardı, ittifakını parçaladı. Aydınlar yaklaşık 20 yıl kendilerine çok türbülanslı bir dönemde yeni yollar aradılar. O arada Berlin Duvarı yıkılmış, Soğuk Savaş bitmiş, sol kuram ve modeller tıkanmıştı. Gene bana öyle geliyor ki, kendisine bu kargaşada yol bulamayan ve bulduğu yoldan yeterince tatmin olmayan o eski aydınlar (yani kendilerine sol diyenler, çok garip değil mi?) yitirilmiş bir babayı yeniden bulma ve yeniden kazanma psikolojisi içinde, bir türlü erginleşip kendisine ait bir dünya kuramamanın getirdiği tereddütler ve tedirginlikler içinde 28 Şubat'la birlikte eski alışkanlıklarına geri döndüler.

Şimdi televizyonlarda boyun damarlarını şişire şişire ordu ve askercilik savunanlara bakıyorum da hayretler içinde kalıyorum. Bir de darbelere karşıyım diyorlar. Hayır, onlar hiç bir zaman darbelere karşı olmadılar. Bazı darbeler onlara karşı oldu. Onlar da sadece o darbelerden şikâyet ettiler.

Tarih de onları zaten böyle yazacak; yani ordunun yaptığı kadarını bile yapamadıklarını söyleyecek.

* Hasan Bülent Kahraman (Sabah)

Obama-banka savaşını kim kazanır?

Kriz yüzünden on binlerce insan evsiz, barksız ve işsiz kalırken bankacıların astronomik maaş ve primleri cebe indirmeyi sürdürecek kadar pişkin davranması, Amerikan Senatosu üyeleri dahil, neredeyse herkeste büyük öfke doğurdu. Her kesimden insanlar, kendilerini acımasızca istismar eden bankalara karşı infial içinde. Devlet mekanizması içinde de bu kuruluşlara yönelik duygu ve düşünceler genellikle olumsuz. Öte yandan, başkanlık koltuğuna oturduğu güne göre, popülaritesi ciddi oranda aşınmış bulunan Obama'nın ikinci kez seçilebilmek için seçmen nezdinde böyle bir operasyona siyaseten ihtiyacı var.

* Sami Uslu (Zaman)

Hesaplaşmada son perde!

Senaryoya göre Güzelyurt bölgesine yakın açık araziye yerleştirilmiş maket füze rampalarına Bordo Bereliler adıyla ünlenmiş adları Org. Çevik Bir paşayla anılan Özel Kuvvetler'e bağlı tim yaklaşarak önce koruma görevi yapan Rum askerlerini saf dışı edecek; ardından rampalara patlayıcı kalıpları yerleştirerek imha edecekti.

Özel Kuvvetler timi rampalara 1400 metre mesafedeki Seyirtepe adı verilen mevkide kurulan protokol çadırına yaklaşık 1000 metre uzaklıkta ve sırtı çadıra dönük olarak konuşlanmıştı. Bordo Bereliler ateşe başladıklarında beklenmedik bir şey oldu. Bir kurşun gelerek Kara Kuvvetleri Komutanı Hüseyin Kıvrıkoğlu'nu sıyırıp, arkasında oturan albayın kalbine isabet etti. Bilinen kurşunun Org. Kıvrıkoğlu'nun omzunu yalayarak geçtiğiydi. Gazeteci Muhammed Kutlu'nun araştırmasına göre füze rampalarına ateş eden bordo berelileriden biri diğerlerinin aksine geriye dönerek protokol çadırına nişan almıştı.

Olay sonrası yapılan soruşturma söz konusu mesafeden yumurtayı vurabilecek kadar keskin nişancı olan iki astsubayı işaret ettiyse de kimseye resmî bir suçlama yöneltilmedi, dosya kapatıldı. Ama daha da ilginci, üç yıl sonra 16 Mayıs 2001'de aynı özel tim mensuplarının tamamını taşıyan Casa tipi nakliye uçağı Diyarbakır'dan Malatya'ya giderken düştü ve kurtulan olmadı.

* Avni Özgürel (Radikal)

Nâsır'dan Chavez'e Bonapartizm Çeşitlemeleri

Aslına bakılacak olursa bugün Venezuela'daki gidişat, pek çoklarının beklentisinin aksine, Küba tarzı bir despotik-bürokratik diktatörlükten ziyade, sosyalizm demagojisiyle soslanmış bir devlet kapitalizmi yönünde olabilir. Chavez bu yıl sonunda yapılacak olan başkanlık seçimlerini kazanırsa, bu durumun onun bir Bonapart olarak gücünü alabildiğine sağlamlaştırmasına yarayacağı açıktır. Ve asıl tehlike de burada başlıyor. Daha şimdiden Chavez'i sosyalist ilan edenlerin, böyle bir adımın atılmasının ardından onu ikinci Castro olarak kutsayıp bağırlarına basacakları çok açık; tıpkı bir zamanların Nâsır örneğinde olduğu gibi. Ve bu durum, işçi ve emekçi kitlelerin büyük seferberliklerinin, komünistler eliyle, proleter devrimlere değil şu ya da bu görünümdeki burjuva iktidarlara hizmet ettirilmesinin bir örneğini daha görmemize yol açacak.

* İlkay Meriç (Marksist Tutum)

 

51
Derkenar'da     Google'da   ARA