Patronsuz Medya

Kendimi Barışa İkna Ettim

Türkiye üzerinde 1944'lere kadar İngilizler etkili oldu, 1944'ten sonra ABD devreye girdi. Daha önce 1906'larda Abdulhamit'i tahttan indiren bu zihniyet, daha sonra Mustafa Kemal'i de etkisizleştirmeye çalışan zihniyetle aynıdır. İşte o zamanın zihniyetidir bu gün devam eden. Mustafa Kemal'in etrafını sarıp etkisizleştiren ekip aynı ekiptir. Bu Mustafa Kemal'i gökyüzüne çıkarıp, tanrısallaştırıp, yeryüzünde de kendi işlerini görmek amacındaydılar. Böylece Mustafa Kemal'i pratikten koparıp, etkisizleştirdiler. Napolyonu öldüğü Elbe adasına kapatılmasıyla Mustafa Kemal'in Çankaya'ya kapatılması durumu aynı durumdur. Yani Napolyon'un öldüğü adaya kapatan güçle; daha doğrusu siyaset tarzıyla, Mustafa Kemal'i Çankaya'ya kapatan siyaset tarzı aynıdır. Tabi bu duruma düşmede Mustafa Kemal'in de Napolyon'un da eksikliklerinin payı vardır. Napolyon'un durumu biliniyor. O da bu duruma düşürüldüğünde, kendisi içinde bulunduğu durumun farkında bile değildir. Tabi bütün bu politikaların arkasında İngiltere vardı. Bugün de İngiltere ve Amerika var. İşte bu politika ta 19. Yüzyılın ortalarına kadar dayanır. O yüzden bu politikayı, ittihatçı Türkçü ideolojiyi yaratanlara, yapanlara gerçekte Türk değildir diyorum. İttihat Terakki'nin kurucuları biliniyor Türk değildir, hiç biri aslen Türk değil. Ancak geliştirdikleri ideoloji Türkçülük ideolojisidir!

* Abdullah Öcalan (Bianet)

Düşünce Özgürlüğünün Toplumsal Boyutu Üzerine

İnsanlar bireylere dönüşerek büyük şirketlerin, benzer amaçlara sahip sivil kuruluşların yutabileceği küçük lokmalar haline geliyor zamanla. Bu elbette bir birey olarak düşünce üretme ve düşünsel kalıplara direnme kapasitesi sınırlı olan tek tek kişilerin, büyük emek bölüşümü zincirlerince yürütülebilen kapsamlı, uzun süreli propagandaya karşı dirençsiz kalması demek. Liberal düşüncenin bireylere sahip olmadıkları güçleri atfederek aslında onların güçsüz düşmesine neden olmasının nedeni de sanırım burada yatıyor:

Düşünce, bilgi, inanışlar insanların çikolata tercihleri gibi neredeyse fizyolojik tercihler ya da doğru yollarda mutlaka elde edilecek veriler değildir. Toplum içindeki güç yarışının içinde ortak olarak belirlenen kalıplara güçsüz ama yine belli seviyede otonom, yani kendi başına hareket edebilen iradelerin verdiği tepkilerdir. Bu durumda bir düşünce kalıbının, bir ahlâk ilkesinin onun tarihsel ya da toplumsal köklerine hiç bir gönderme yapmadan savunulması ya da reddedilmesi toplumsal propagandaya fırsat bırakan bir tutum olur. Aynı şekilde düşünceyi ifade etme özgürlüğünün, hangi düşüncenin hangi toplumda, ne şekilde ve kimler hedeflenerek ve kimler tarafından ifade edildiğini ve belki hatta nelerin ifade edilmediğine de hesaba katarak düşünmeden savunmak da büyük medya kuruluşlarının özgürlük bayrağı sallarken ırkçı olmasına neden olabilir.

* Oyunkuran (Oyun Kurdu)

10 soruda Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar

Toprak üretimin beşiğidir. Tohum iyi bir toprak ile buluştuğunda sağlıklı gelişebilir. Ancak tohumumuzu saçacağımız toprak özelliğini kaybetmişse normal tarımsal yöntemlerle ürün yetiştiremeyiz.

Bilindiği gibi bir hektar toprağın içerisinde 2 tondan fazla canlı yaşamaktadır. Bu canlıların sürdürdüğü yaşam ve faaliyet topraktaki ham gıdaları parçalar, bitkilerin alabileceği besin şekline dönüştürür. Toprağı dönüştüren canlılar, fareler, solucanlar, böcekler ve diğer canlılar ile faydalı mikroorganizmalardır. Bu canlıların dönüştürdüğü besinleri alabilen bitkiler gelişir ve bize ürün verirler. Biz de bu ürünleri satarak geçimimizi, tüketerek de yaşamımızı sürdürürüz.

Ancak bitkiye verdiğimiz ilâç, toprağa saçtığımız sentetik gübre, toprakta dönüştürücü görev gören bu canlıları zehirler ve öldürür. Bitkiler için gıda hazırlama faaliyeti toprakta yavaşlar ve toprak bitki besini açısından yoksullaşır. Bitkiyi besleyemez olur.

* Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu (Radikal)

Benim anladığım: Şahane birey'liğe devam…

Kendi dışındaki hiç bir şeye karşı sorumluluğu bulunmayan, herhangi bir değer'e tâbi olmayan, tutarlı olması gerekmeyen, tek referansı kendi keyif, niyet veya çıkarı olan, bunları da canı istediğinde değiştirebilen şahane birey…

Serdar Turgut'u yazmaya karar verdiğimde zihnim Medyakronik (2000-2002) yıllarına kayıverdi… Ümit Kıvanç'ın Serdar Turgut'u tanımladığı şahane bir cümle vardı, onu mutlaka bulmalıydım. Buldum ve Serdar Turgut'u bundan daha iyi anlatacak bir cümle kuramayacağımı düşünerek bu yazının spotuna taşımaya karar verdim. (Yukarıda, ara başlıktan hemen sonra okuduğunuz paragraf. -A.G.) O zamanlar Türkiye'nin şımarıklık yıllarıydı ve bu şahane bireylerden çok vardı etrafta. Tanıma bayılmıştım ve bakın yıllardır hiç çıkmamış aklımdan.

* Alper Görmüş (Taraf)

Generaller yargılanmaz

- Uğur Mumcu, Gün Sazak ve Turgut Özal'ı aynı örgüt öldürdü.

- Özal'ın ölümünü şüpheli buluyor musunuz peki?

- Benim de endişelerim var… Semra Hanım Özal'ın saçından bir tutam örnek kesmiş. O saç, Amerika'ya gönderildi. Özal'ın zehirlenip zehirlenmediğini anlamak için. Amerika'dan rapor geldi. Zehir bulunduğu ortaya çıktı. Sonra bir hırsızlık olayıyla o rapor çalındı. Ayrıca Özal'dan kan alınmıştı. O tüp de kırıldı. O tüp sonradan kırıldı. Birileri gitti kırdı. Çünkü kanda da, saçta çıkan zehir çıkacaktı. Saç ve kan olayları üst üste geldi.

- Özal'ın zehirlendiği bilgisini neye dayandırıyorsunuz?

- O dönemde Semra Hanım ve oğlu Ahmet Özal televizyonda, söz konusu raporun, Turgut Bey'in zehirlendiğini söylediğini teyit etmişlerdi. Sonra adlî bir kriminal olay oldu. Daha doğrusu basına olay öyle yansıdı. Çok profesyonel bir hırsızlık olayıyla, Semra Hanım'ın evinden sadece bir kaset ve bu rapor çalındı. Başka hiç bir maddî kayıp olmadı.

* Faik TarımcıoğluNeşe Düzel (Taraf)

Demirel muhtıra yazarlarından

İktidara Erdoğan'ın ve Gül'ün gelmesiyle birlikte öyle bir duvara tosladılar ki… Bunun öfkesiyle Sarıkız, Eldiven, Yakamoz, Ayışığı darbe planlarını yaptılar ve başaramadılar. Ve sonunda bugünlere gelindi. Sıra, bu yeni eylem planına geldi. Çünkü 28 Şubat'tan sonra Erbakan'ı hallettik. Şimdi önümüze kim çıkabilir? İstanbul'un ağzı lâf yapan belediye başkanı çıkabilir, onun için bir kumpas yapalım dediler. Genelkurmay İkinci Başkanı Çevik Bir, adlî müşavir olan tümgenerale talimat verdi. O da Atatürkçülük ticareti yapan bir Yargıtay başsavcısına söyledi. O, Diyarbakır DGM başsavcısına devlet böyle istiyor diye telefon etti. Böylece Siirt konuşmasında okuduğu şiir bölücülük olarak takdim edilerek Erdoğan hapse atıldı.

* Faik TarımcıoğluNeşe Düzel (Taraf)

Gençliğe Hitabe

Memleketin dahilinde iktidara sahip olanlar sana düşünmeyeceksin! diyebilirler. Kendi çorak ve bencil emellerine seni muhafız ve müdafi yapmak isteyebilirler. Kuşaklardan beri süren iktidarlarını bir gün daha korumak için senin damarlarındaki kanı talep edebilirler. Memleketin bütün tepeleri kan ve intikam bayraklarıyla donatılmış, bütün mektepleri zaptedilmiş, bütün mahkemeleri elde edilmiş, bütün gazete köşeleri bilfiil müstevlilere terkedilmiş olabilir. Millet, cehalet ve propaganda içinde serseme dönmüş olabilir.

Ey insan evlâdı! İşte bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, insan olduğunu unutmamaktır. Muhtaç olduğun kudret tanrı vergisi olan vicdanında ve her gün çalışarak geliştireceğin aklında mevcuttur.

* Sevan Nişanyan (Taraf)

Basın özgürlüğü üzerine

Doğrusu Doğan grubunun gazetecilik anlayış ve tatbikatının meslek ve ahlâk standartlarına uygun olduğunu söylemek hayli zor. Bu grubun demokrasi ve insan hakları karnesi de hayli zayıf. Kritik zamanlarda silâhlı bürokratların yanında seçilmişlere karşı saf tuttuğu biliniyor. Birey haklarını ihlâl etmekte hiç çekingen değil. Sahip olduğu büyük gücü kullanarak linç kampanyaları düzenlemekte çok mahir. Ahmet Kaya'yı ağır çekim katleden bu yayın grubu. İki tanınmış gazeteciyi ve bir insan hakları savunucusunu andıçlayarak hayatlarını tehlikeye atan; şimdi sağlam bilgiye dayalı habercilik çağrıları yapmasına rağmen asparagas, uydurma, karalayıcı haberciliğin en vahşi örneklerini sergileyen grup da bu. Grup son yıllarda basının fonksiyonunu tersine çevirmiş vaziyette. Halkın haber almasını değil almamasını sağlamak için çırpınmakta. Bunu yapmakta işi o kadar azıttı ki, sadece bu grubun yayın organlarını takip edenlerin Türkiye'de olan bitenler hakkında tam ve sağlıklı bir bilgiye sahip olması neredeyse imkânsız.

* Atilla Yayla (Zaman)

Bazı ülkeler niçin fakir?

Batı'nın geçmişinde vahşi bir kolonyalizm olduğu bir hakikattir, ancak Batı'nın bugünkü zenginliğinin altında yatan olgu sömürgecilik değildir. Sözüne en fazla itibar edilmesi gereken iktisat tarihçileri, sömürgeciliğin Batı'nın zenginliğindeki payının yüzde onu geçemeyeceğini belirtmektedir. Bu hataya kolayca düşülmesinin sebebi, zenginliğin tek taraflı ticarete ve yabancı paralarla kıymetli madenlerin biriktirilmesine dayalı olduğunu ve dünya zenginliğinin sabit olduğunu öne süren merkantilizmin benimsenmesidir. Bir zamanlar böyle olduğunu düşünmek normal sayılabilirdi, ancak endüstri devriminden bugüne dünya iktisat tarihi bu görüşü çökertti. Tarihin en vahşi sömürgecileri olan İspanya ve Portekiz, ekonomik gelişmede nispeten geri kalmışlardır. Dünya, sömürgecilik yapmadan zenginleşen örneklere şahit olmuş ve olmaktadır. Sömürgecilik yağmacılıktır ve yağmacılık, bir iktisadî faaliyet değildir. Ekonomik gelişme insan ihtiyaçlarını düzenli şekilde karşılayacak üretim mekanizmalarının kurulmasına ve yaşatılmasına bağlıdır. Sömürgecilik bu mekanizmaların kurulmasına da, yaşatılmasına da engeldir.

* Atilla Yayla (Zaman)

İkinci Cumhuriyet 1937'de ilan edildi

1923 yılında Türkiye Cumhuriyeti'ni ilân eden kadro hiç şüphesiz ki homojen ve dar bir kadro değildi. Tam tersine dönemi inceleyenler Milli Mücadelede yer alan o geniş ve kapsamlı koalisyonu oluşturan devasa yelpazeyi ayrıntılarıyla analiz ederler. Cumhuriyetin ilânından sonra ise merkezde yer alan Kemalist kadro kendilerinden olmayan rakiplerini birer birer tasfiye ederler. Prof. Dr. Çağlar Keyder İletişim Yayınlarından çıkan Türkiye'de Devlet ve Sınıflar adlı kitabında bu süreci şöyle anlatır: 1924'ten sonra Kemalist grup gittikçe daha sekter biçimde davranarak önce eski İttihatçıları tecrit etmeye daha sonra da Mustafa Kemal'in muhtemel rakiplerini pasif konumlara itmeye girişti. Bu girişim iki aşamada tamamlandı: 1924'te, Meclis'te Mustafa Kemal'in kişisel yetkisini denetlemeyi ve sınırlamayı, tek başına iktidar olma eğilimini önlemeyi amaçlayan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kurulmuştu. Bu parti, kuvvetler ayrılığı ve Meclis'in hükümet üzerindeki kontrolünün artmasını savunuyor. İstiklal Mahkemeleri'nin temsil ettiği keyfi yargı yetkisine son verilmesini istiyordu. Kemalist kanat Kürt isyanını fırsat bilerek bu partiyi kapattı ve milliyetçi hareketin eski kahramanları olan önde gelen üyelerini yargı önüne çıkardı.

* Süavi Kemal Yazgıç (Taş Suya Değince)

Somalili korsanlar ve medyatik hakikat

İşte buyurun size hakikatle medyatik hakikatin tamamen ayrı baş çektiği inanılması zor bir medyatik durum…

Peki, Somali kıyılarındaki nükleer edepsizliğin ve balık hırsızlığının Türk okurlarının göz menzilinin tamamen dışında kalmasına yol açan şey nedir? Bu sonucu gazeteciliğimizin hangi özellikleri sağlamaktadır?

Her şeyden önce meraksızlık tabii… Ben, gazetelerimizin dış haberler servislerinin bir bölümünün orada ne oluyoru hiç merak etmediğine ve mevcut bilgisizliği okurlarla paylaştığına adım gibi eminim.

Medyanın, merak edip Somalili korsanların aslında sebep değil sonuç olduğunu öğrenen kesiminin bu bilgileri neden kendilerine sakladıkları, neden okurlarla paylaşmadıkları sorusuna gelince…

* Alper Görmüş (Taraf)

Hem ıslak imzayı gönderdi hem de cuntacıları ihbar etti

İhbarcının gönderdiği mektupta Demokrasiye Müdahale Planı'nın kamuoyuna yansımasının ardından yaşananlar saat saat anlatılıyor. İşte o gün yaşananlar:

• Genelkurmay Başkanlığı olaydan, söz konusu belgenin basına yansıdığı gün sabah saat 04:30 sıralarında Genelkurmay İletişim Daire Başkanlığı vasıtasıyla haberdar olmuştur.

• Tümg. M.M.A. bir binbaşı ile olayı incelemek üzere Bilgi Destek Daire Başkanlığına geldiğinde Albay Dursun Çiçek dışındaki iki şube müdürünün mesai saatleri başlamadan önce Dursun Çiçek'in ofisinde bilgi ve belge temizliği yaptıklarına şahit olmuşlardır.

• Aynı gün mesai başladıktan sonra, Tümg. M.M.A. tarafından Dursun Çiçek'e Bunu sizmi hazırladınız? diye sorulmuş, Albay Çiçek panik içinde inkâr ederek Bunu biz yapmadık. Bizim şubenin işi değil deyince Tümg. M.M.A. Sen onu bırak. ben sana bu şekilde hazırlanan yüzlerce belge gösteririm. sen bana bu belgenin nereden sızdığını sözle diyerek tepki göstermiştir.

• Bu olay anında hiç bir mahkeme kararı alınmamıştır. Hiç bir gözaltı gerçekleşmemiştir ve hiç bir ifadeye başvurulmamıştır.

* Bünyamin Demirkan (Star)

 

178
Derkenar'da     Google'da   ARA