Patronsuz Medya

Bilge Köyü'nün sevilmeyenleri: Katliamcılar ve gazeteciler!

Habere gidince en büyük mücadelemiz, haber kaynağını, hakkında yalan yanlış yazmayacağımıza, mesele çok boyutluysa tek bir boyuta indirgemeyeceğimize ikna etmek için veriyoruz. Ancak Bilge Köyü'nde tekrar gördüm ki, artık nesnel haberci arkadaşlarımızın yarattığı tahribat, olaylar hakkında bilgi toplamamıza fazlasıyla mani oluyor. Bilge Köyü'nde maktul yakınları, köye gelen tüm konuklara inanılmaz bir misafirperverlikle yaklaşıyor, acılarına rağmen bu fedakârlıktan ödün vermiyorlar. Ama köyde hakkında kötü konuşulan sadece iki kesim var: Katliamı yapanlar ve katliamı daha da çekici kılmak için spekülatif bilgilerin peşinde koşan gazeteciler… Peki, ne adına? Toplumu bilgilendirmek, olayın aydınlatılması için hakikati irdelemek adına mı?

* İrfan AktanAlper Görmüş (Taraf)

Benim halkım en çok öleni sever

Biliyor musunuz gazeteciler yazdıkları yazılar, ortaya attıkları fikirler hep doğru çıksın isterler. O zaman mutlu olurlar. Hiç kimse utanmak, mahçup olmak istemez. Ama ben bu kez utanmak istiyorum. Utandırılmak. Dün o cenazeye katılanlar tarafından hem de. Türkan Hoca'nın 100 bin çocuğa burs vasiyetini yerine getirerek yapabilirler bunu. Türkiye'nin dört bir yanında okumak isteyip de okuyamayan evlâtları destekleyerek. O zaman bu ülkenin insanına inancım, sevgim, güvenim artacak.

Hayatının önemli bir kısmını önce hastalara, cüzamlılara sonra okuyamayan çocuklara adayan bir kadının vasiyetini yerine getirmenin cenazesine katılmak kadar hatta belki de daha önemli olduğunu düşünüyorum.

Cenazeden cenazeye ölümden ölüme değil yaşam sürerken de bir şey yapmalı.

* Murat Sabuncu (Gazeteport)

Küfretmeden konuşan Atatürkçü var mı?

Kibarca yazdıklarını zannediyorlar. Çünkü bununla yetişmişler. Hangi ders kitabını açarsanız açın, başından sonuna kadar aynı bu küfürlerle doludur. Böyle alışmışlar. Kamusal alanın normal dilinin bu olduğunu sanıyorlar.

Bu dile bunları alıştıran Atalarıdır. Kullandıkları dil onun dilidir. Doksan senedir cılkını çıkardıkları küfür repertuarı (vatan haini, maksatlı, düşman…) onun repertuarıdır. Atam sana böyle küfretmiş, benim de hakkım ve görevim budur diyorlar. Ondan cesaret ve ilham alıyorlar.

Medeni bir ülkede siyaset dili eski bir diktatörün küfürnameleri üzerine kurulamaz: bunu algılayamıyorlar.

* Sevan Nişanyan (Blog)

Katliamın Nedeni Çok, Temelinde Kürtleri İnkar Var

Feodal toplumun, feodal kurumların bazı değerleri vardır. Kan davalarında kadınları ve çocukları hedef almamak, onları öldürmemek önemli bir değerdir. Hasmını arkasından vurmamak, onunla yüz yüze, mertçe kavga, dövüş etmek, yine önemli bir değerdir. Hasmın dahi olsa sana sığınanı devlete veya hasmına teslim etmemek yine böyle bir değerdir. Bunlar feodal toplumda şeref kavramı çerçevesinde varolan değerlerdir. Fakat, Kütlerin halk olarak inkârını içeren devlet politikası ve 25 yılı aşkın bir zamandır süren savaş sürecinde, bu değerler, çürüme yoluna girmiştir.

Devlet, bu değerlerin yozlaşmasını teşvik etmektedir. Aşiret reislerine, şeyhlere, büyük toprak sahiplerine, maddî güç vererek onların dirilmesini, ayakta kalmasını sağlamakta, fakat bu değerlerin çürümesi için her önlemi almaktadır. Kürt'ü Kürt'e kırdırma politikalarının sık sık yaşama geçmesi bu değerleri çürütmektedir. Hizbullah'ın, yurtsever Kürtleri ensesinden vurarak katletmesi bu değerlerdeki yozlaşmanın bir görüntüsüdür. PKK'nin bazı koruculara saldırırken kadınları ve çocukları gözetmemesi, zaman zaman onları da hedef alması yine böyle bir yozlaşmadır. Bunların, şeref anlayışında aşınmalar getirdiği açıktır.

* İsmail Beşikçi (Bianet)

Siyasi kültür, Ergenekon, Mustafa Kemal'in Askerleri ve Sol

Bu ülkede anaokulundan başlayarak tüm okul sisteminde ve askerlikte puta tapmayı esas alan, özgür düşünceye düşman bir eğitim sürecinden geçmiş, düşünme yeteneği körelmiş, yurttaş değil kul bilinci taşıyan, bürokraside, akademide, orduda, medyada, vb. ayrıcalıklı bir pozisyon edinmiş kesimin darbeci, ulusalcı', Ergenekoncu olmasında şaşılacak bir şey yoktur. Nitekim bir üniversite rektörünün Ergenekon davasından tutuklanması sonrasında bu durumu Atalarına şikâyet için Anıt Kabire giden cübbeli hocaların biz Atatürk'ün askerleriyiz sloganı atmaları, rejimin verdiği eğitimin etkinliğinin kanıtı oyduğu gibi, yarattığı insan tipi hakkında da bir fikir verecek durumdadır… Bu dünya'da ve sadece burada, Kemalist Cumhuriyette üniversite üyeleri, şikâyet için ölmüş bir şahsîyetin mezarına gidebilir ve kendini militarist bir sloganla ifade edebilir… İşte size memleketimin üniversitesinden manzaralar… İşte size modern Türkiye'den manzaralar… Bu durum sadece üniversite denilen ama adından başka üniversiteyle ortak yanı olmayan kurumun sefaletini göstermiyor, aynı zamanda Türkiye'deki bilimsel/entelektüel seviyeyi de gösteriyor ve siyasi kültürün sefaleti hakkında da fikir veriyor.

* Fikret Başkaya (Özgür Üniversite)

Zenofobi ve Yan Etkileri

Diğer resmî ve resmî olmayan toplumsal kurum ve kuruluşlarıyla eşgűdűmlű çalışan eğitim sisteminin ezbere dayalı olması ve ögretmen (otorite) merkezli olması otoriter kişilik tipinin (ittiatkar, kendi başına bağımsız dűşűnemeyen, bilemeyen, ögrenemeyen) yaratılmasının zeminini hazırlar. Bu ilginç bir sűreçtir. öncelikle bireyin otonomisi parçalanır. Yani birey artık birey değil bir bűtűnű oluşturan parçadır. Bu nedenle ancak o parçaya ilişkilendirilmiş nitelikleri ve ödevleri vardır. Bu önceden belirlenmiş niteliklerin dışına çikmak birey için bűtűn bir toplumu ve hatta bazan yasaları karşısına almak demektir.

* (Eleştirel Günlük)

Örtmenim bu konular kitapta yazmıyor…

Atatürk 1919'da Anadolu'ya çıkmak için neden Karadeniz'de İngiliz işgali altında olan tek liman kenti Samsun'u seçti?

Düşman madem Irak'ı Suriye'yi vesaireyi sömürgeleştirme peşindeydi neden ilk iş bu yerlere yirmi sene içinde bağımsızlık vermeyi taahhüt etti?

Lozan'da Türkiye bilmem kaç yüz bin kişilik ordu besleme hakkını kazanınca daha mı bağımsız oldu daha mı az bağımsız oldu? Bu devasa orduyu teçhiz etmek için 1933 ve 1936'da kime başvurdular?

Amerikan mandasının 1918'de değil de 1946'da kurulması Türkiye için daha mı iyiydi?

Haydn hastası olan Damat Ferid mi daha Batılıydı, meyhane havaları ile pavyon artistlerinden başka müzik bilmeyen bazı millici askerler mi?

İlkokul kitaplarının sınırları dışına çıkınca insanın zihni açılıyor, ufku genişliyor, nefesi ferahlıyor. Deneyin, siz de hoşlanacaksınız.

* Sevan Nişanyan (Kişisel Blog)

Kanlı çatışmada 19 yıllık tesadüf

Solcu öğrencilere saldıranlar sadece polisler değildi, aşırı sağcı ülkücüler de zaman zaman toplanıp devrimci-solcu öğrencilere saldırıyordu. İletişim Fakültesi'nin sarkık bıyıklı uzun boylu öğrencisinin de aralarında olduğu grup, hiç umulmadık zamanlarda küçük solcu gruplarına saldırır ve ortadan kaybolurdu.

Yani solcu olan ile sağcı olan öğrenci 1990-1994 yılları arasında zaman zaman fiili olarak birçok kez karşı karşıya geldi.

Solcu olan, okulunu 1994'te bitirdi. Sağcı olan okulunu bir yıl uzattı.

İkisi farklı fakültelerden mezun oldular ancak aynı mesleğin farklı kollarında çalıştılar.

Biri kameraman oldu, diğeri gazeteci-yazar.

* Faruk Arhan (Gazeteport)

Sarkis amcanın anıları

1915 yaşananlar soykırım mıydı, değil miydi? tartışması, neredeyse Türk dış politikasının ana ekseni haline geldi. Her sene 24 Nisan'da ABD Başkanları bu konuda ne diyecek, ABD Senatosu soykırım kararı alacak mı, almayacak mı diyerek bir gerilim sürecine giriliyor. 1915 yaşananlar çok acı olaylardı. Bir halk, toptan bir sürgün kararıyla yok olup gitmiştir bu topraklardan. Güneydoğu'ya, Doğu Anadolu'ya bir gezi yaptığınızda karşınıza çıkan hemen her ailede bir Ermeni anneannenin ya da babaannenin bulunması sizce ne anlama geliyor? ABD Başkanı Obama'nın 1915 için Medz Yeghern (Büyük Felaket) demesi Türkiye'de siyasetçiler ve milliyetçiler tarafından tepkiyle karşılandı. O tarihi başka nasıl tanımlamak mümkün: O yaşananlar da büyük bir felâket değilse acaba başka ne büyük felâket olabilir.

* Oral Çalışlar (Radikal)

Her başarılı Türk'ün ardında…

Türk, ilk gösterisini 1770'te Schönbrunn Sarayı'nda yaptı. Kempelen önce seyircileri Türk'ün yanına davet ederek manyetik alan, mıknatıs gibi dış etkenlerin müdahale etmediğinden emin olmalarını sağladı. Karşılaştığı ilk rakip Kont Ludwig von Cobenzl oldu. Cobenzl, o gece Türk'ü mat etmeye niyetlenen diğer bütün hevesliler gibi en geç yarım saat içinde hezimete uğradı. Türk, 1854 yılında çıkan bir yangında kül olup yok olana kadar bütün Avrupa ve Amerika'yı dolaştı. Oynadığı hemen her oyunu kazandı. Devirdiği rakipler arasında Benjamin Franklin ve Napoleon Bonaparte bile vardı.

* Serdar Kuzuloğlu (Radikal)

Açılım

Bunların Cumhuriyet dedikleri şey objektif bir statü değil, bir inanç sistemidir. Bu ülkede doğan veya kendi iradesiyle en az beş sene burada yaşayan herkes Türkiyelidir, memleketin asli sahibidir, bu hakikati hiç bir Allahın kulu inkâr edemez demiyor. Cumhuriyetinin vazgeçilmez ilkeleri var, temel değerleri var, peygamberi var, amentüsü var, 23 Nisanı var, denize dökülen düşmanı var, hain halifesi var, kahraman ordusu var, varoğlu var. Bunlara biat ettin, tamam. Etmedin ne olacak? O zaman diyor, senin VATANDAŞLIK hakkını yok sayıyorum. İnsan olmandan ve yurdunda yaşamandan ileri gelen temel saygıyı senden esirgiyorum. Seni vatan haini, soysuz, dahili ve harici bedhah, gaflet ve dalalet, alet, ajan, mürteci, düşman ve köpek ilân ediyorum. Adını değiştiriyorum, zorla saçını açıyorum, yedi ceddine sövmeyi devlet ayini mertebesine yükseltiyorum. Senin ölülerini leş, katillerini kahraman sayıyorum.

* Sevan Nişanyan (Taraf)

'Gelmiş geçmiş en bencil kuşağız'

Yeryüzünde yaşayan herkese birer karbondioksit karnesi dağıtılsın ve her enerji tükettiğimizde, gereken miktar hakkımızdan düşülsün. Sorumluluğu sanayiye değil, bireye veren bir formül bu: Yani o yıl buzdolabı mı satın aldın ya da uçağa fazla mı bindin, o zaman, örneğin evini daha az ısıtacaksın. Ya da ihtiyacını karbondioksit üretmeyen, yenilenebilir bir enerji türü ile karşılamanın çaresini arayacaksın ki, hakkını harcamamış olasın.

Kuşkusuz kabulü son derece zor bir öneri bu: Çünkü insanların, daha doğrusu parası olanların, hak olarak göregeldikleri hizmetlerden vazgeçmesini gerektiriyor. Siyaseten de saatli bombadan farkı yok. Bunu uygulamaya kalkan her hükümetin özgürlükleri kısıtlamakla, hatta diktatörlükle suçlanacağı kesin.

* Mayer HillmanEbru Doğan (BBC Türkçe)

Sınırsız küreselleşme, sınırsız körlük

Dünya ekonomisinin lokomotifliği, geleneksel sanayilerden bilgi teknolojilerine geçti; bilgi teknolojileri günümüzün hegemonik üretim gücü. Bu önkabul arkasından çok önemli bir başka çıkarımı getiriyor; teknolojinin eskisinden hızlı ve sınır tanımaz bir şekilde yayılması, yani en tepedeki üretim gücünün onu ellerinde tutanlar tarafından bile denetlememesi hali. Bu, yeni bir durum ve önemli sonuçları var.

* Cemil Ertem (Kişisel Web Sitesi)

Muhalefet

Ya biz satılmış ve sersemiz ya da onlar ciddi bir cinayet şebekesinin yardakçıları.

Bunu anlamanın tek yolu somut olaylarla konuşmak.

Şimdi onlar anlatsın, resmî belgelerdeki lahikaları, fişlemeleri, Genelkurmay'ın kullandığı STK'ları, JİTEM'in cinayetlerini, Güçlükonak'ı, 33 askeri, Danıştay cinayetini, bulunan cephanelikleri, tutuklanan subayları, telefon konuşmalarını, Karargâh Evleri'ni, Özden'in ve Balbay'ın günlüklerini nasıl gördüklerini.

Anlatsınlar da bir anlayalım bakalım kim kör, kim işbirlikçi, kim suç ortağı…

* Ahmet Altan (Taraf)

 

60
Derkenar'da     Google'da   ARA