Patronsuz Medya

Ordu ve postmodernizm'

Dört tarafı ordu tarafından belirlenen Türk siyaseti kendine öngörülen ince çizgi üzerinde ilerlerse, ki artık ilerleyecek gibi görünüyor. Yarın bu ilerleme'nin sonu tam felaket olmazsa, varılan herhangi bir nokta bir selamet noktası telakki edilecektir. Ve bu selamet noktasını orduya borçlu olacağız. Dürüst olmak gerekirse', bunu şimdiden söylemekte fayda var.

Ordu artık bizzat siyasetin içine girmiştir.

Siyasetin üstünde ya da dışında değil, artık gündelik siyasetin içinde bir güçtür.

Çünkü ordumuz anladı, darbenin postmodern'i falan olmaz.

İlla postmodern olacaksa, POSTMODERN ASKERİ DEMOKRASİ olur.

'Askeri ve demokrasi yan yana. Bal gibi olur.

Ordu bildiğiniz ordudur, ama post-modernlik işte böyle acayip bir durumdur.

* H. Gökhan Özgün (Radikal)

Kürtler ve çeteler üzerinden uzlaşı (mı? )

Şemdinli meselesinin kapatılması için gösterilen çabalar, bu mutabakatın başlangıcı için bir dayanak noktası mı oluşturdu?

Peki, seçim öncesi ortaya çıkarılan asker kökenli, derin ilişkileri ayanbeyan ortada, ordu malı silah depolarına sahip çeteler meselesinin, yine aynı hızla birer birer kapatılıyor oluşuna ne demeli?

Bunlar da bir uzlaşının parçası olabilir mi?

Ya sağda solda ölümle, yaralanmalarla, maddi hasarla biten patlamalar. Patlamamış bombalar, minübüs dolusu patlayıcılar vb. ne demeli?

Son olarak 29 Eylül'de Beytüşşebap'taki münibüs katliamına?

Bu gelişmelere bakınca ister istemez hükümetle askerler arasındaki uzlaşı iddialarını düşünmemek mümkün değil.

Sanki AKP, Kürtler ve çeteler üzerinden askerlerle bir iktidar paylaşımına razı olmuş gibi görünüyor.

* Koray Düzgören (Yeni Şafak)

Korku ticareti

Korku ticareti aklı iptal etmek için yapılınca, bu ticareti yapanların da aklı dumura uğruyor. Düşmanlardan, tehlikelerden, felaketlerden bahseden korku tiratları ne kadar koyu bir cehaletle malûl, dili nasıl da tel tel dökülüyor. Bu dilin saklayamadığı bir düşmanlık ortaya çıkıyor. Geleceğe yönelik umutlarımızın dayanağı olan demokrasi ve özgürlükler, bizi bekleyen tehlikenin sebebi olarak gösteriliyor. Sorun gelip, halkın yetersizliğine, yanlış tercihlerde bulunmasına dayanıyor.

Demokrasinin ve özgürlüklerin oluşturduğu özgüvenle korku ticaretini gündemden düşürmeliyiz. İmtiyazlarını kaybeden eskimiş seçkinlerin korkularını aristokrasinin mezar taşlarına işleyerek aydınlık geleceğe ayak bağı olan karanlığı aşmalıyız.

* MümtazEr Türköne (Zaman)

Depremden sonra Marmara'nın altında yüzen dev kütle neydi?

Endonezya'da 2004'te dokuz büyüklüğün¬deki depremden beş gün sonra, gözlem istasyonlarımıza takılan ciddi bir problem gözlemledik Marmara'nın dibinde. Aşağıdan bir şey gidiyor, topraktaki radonu hareketlendiriyor, Günlük hareket hızı 50 km olan bir anomali. Ama bir türlü anlayamıyoruz ne olduğunu.

Panikledim, Yurtdışındaki meslektaşlarımızla telefonda görüşüyorum, onlar da teşhis koyamıyor. Hiçbir uzman ne olduğunu anlayamıyor ama bir dalga yerin altından Marmara Bölgesini batıdan doğuya süpürüyor. Sanki Marmara'nın kabuğunun dibinde devasa bir kütle hareket ediyor. 10 gün sürdü, ardından Düzce'den sonra istasyonumuz olmadığı için izini kaybettik. Halen açıklayabildiğimiz bir konu değil.

*

Hürriyet Gazetesi'nin niyeti ne?

Mahalle baskısı, Malezya gibi sudan ama etkili, manasız ama tahrik edici moda tartışmalar bu kavganın araçları

İşlevi malumdur bu araçların:

İnsanları kavgaya sürer, taraf kılarlar, yanılsamalar, keskin inançlar, bağımlılıklar üretirler, zihinleri ele geçirir, hatta sizin yerinize düşünmeye başlarlar

Bu tür politikaların sonucunda insanlar bir konuda gördüklerine, yaşadıklarına değil, başkalarından duyduklarına inanıyorlarsa ve bu, salgın bir durum halini almışsa, sorun sadece çıtanın aşağıya inmesi değildir, sorun aynı zamanda toplumun hastalanmaya başlamasıdır.

Otoriter rejim ve zihniyete kapılar işte böyle açılır.

*

'Hem vatan sağolsun, hem parası iyi'

Pazartesi günü görülen (ya da daha doğru bir ifadeyle: Görülemeyen) son mahkemede, sanıklardan Tuncay Uzundal Bu cinayetin arkasında karanlık güçler var. Ama MİT mi, jandarma mı, polis mi bilmiyorum şeklinde bir

ifade kullanıyor.

Erhan Tuncel'in tam 5025 kez, Yasin Hayal'in ise 1225 kez telefonları dinleniyor.

Ve kayıtlardan birinde Erhan Tuncel sevgilisine maaşından dolayı MİT'e girmek istediğini anlatıyor. Kelimesi kelimesine (bu güzel ifadeyi aslıyla nakledelim) şöyle diyor: MİT'e başvurayım mı aşkım? Hem vatan sağolsun, hem parası iyi.

Erhan Tuncel'in bu cümlesi, işin özünü langadanak önümüze koyuyor.

Bu Çocuklar (Empati Çocuklarımız) hem Devlet Babaları'na hizmet etmeaşkıyla yanıp tutuşuyorlar, hem de para pul/şan şöhret/mevki makam peşindeler.

Temelde birer HİÇler, hiçlikteler, feci halde birer kimlik peşindeler.

*

Malezya'dan mektup var

Güneydoğu Asya'da her dem barışçıl politikalarıyla bilinen, Türkiye dostu, IMF karşıtı, 1997 Asya ekonomik krizinden çıkıp Asya Kaplanı olabilmiş, teknoloji, modern hayat ve İslam'ı birbirinden ayrı tutmayan, yılların sömürülmüşlüğünden başı dik bir millet yaratıp 31 Ağustos 2007'de bağımsızlığını 50. kez kutlayan ülke, Malezya çıkartması yapan gazetecilerin eksik ve yanlış haberleri yüzünden, ne yazık ki bambaşka tanıtılıyor.

Peçeli Arap turistin fotoğrafını çekerek Burası Malezya! Korkun buradan! imasında bulunan Sabah Gazetesi, bana göre bir millete, bir kültüre karşı düşmanlık çağrısı yapıyor.

*

Hrant Dink davasında şok gelişmeler

İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, davanın ilk duruşmasında, cinayeti organize etmekle suçlanan muhbir Erhan Tuncel'in, İstihbarat Daire Başkanlığı'nda bulunan dosyasının istenmesine karar vermişti.

Ancak dün yapılan ikinci duruşmada, soruşturmayı yürüten savcılara gönderilen ve incelendikten sonra imha edilen dosyanın, istenmesinin unutulduğu ortaya çıktı.

Dink Ailesi'nin avukatları bu gelişme üzerine, dosyanın yeniden istenmesini talep etti. Ancak, mahkeme bu kez talebi reddetti.

*

Hrant davasında savcılardan deliller saklanıyor

Yakın tarihin en önemli cinayetlerinden Hrant Dink cinayeti davasının ikinci duruşması bugün yapılıyor. Dink'in avukatı Fethiye Çetin'e göre, dava baştan sona soru işaretiyle dolu. Sadece tetikçileri yakalanan cinayetin esas planlayıcılarına uzanılamıyor. Akbank'ın kamerasının cinayet sabahı yaptığı kayıtlar polise verildiği halde görüntüler ortada yok. Oysa görüntüler, Hrant Dink'i öldüren O. S. ye o sabah orada kimlerin yardım ettiğini ortaya koyabilecekti. Ayrıca savcıların istediği belgeleri de polis ve jandarma ya eksik veriyor ya da hiç vermiyor. Cinayetten hemen sonra Trabzon Emniyeti'ne çağrılan cinayetin azmettiricisi Erhan Tuncel'le polisin 14 saat ne konuştuğu da bilinmiyor. Sanki gizli bir el, cinayetle ilgili bütün önemli bilgilerin üstünü örtmeye çalışıyor.

* Fethiye ÇetinNeşe Düzel (Radikal)

Emekli bir albayın itirafları

Ersever istifa ederken, Bizi yönetenlerin terörle mücadelede bir konseptlerinin olduğunu inanmıyorum, dağda tek terörist kalmayıncaya kadar bu mücadele sürdürülmelidir, bunlar sürdürmüyorlar onun için istifa ettim dedi. Ondan sonra da öldürüldü. Dönemin Başbakanı Tansu Çiller'in Ersever'in ölümüyle ilgili bir açıklaması var; Bu bir iç hesaplaşmadır diyor ve olayı kapatıyor. Ersever terörden gelen rantı da anlatıyordu, onu siyasi rantın açığa çıkmasından korkan ve rant elde eden kişiler öldürdü. İç hesaplaşma dediği yer, mesela Susurluk benzeri bir olay kapsamı içerisinde düşünebilirsiniz. Siz Susurluk'u görürsünüz, açıklama yapmaya kalkıp bunun yanlış olduğunu söylediğiniz anda da sizi öldürürler. Ersever de bu olayı görmüş ve önlemeye çalışmıştır ve öldürülmüştür. Derin devlet mi değil mi nasıl adlandırırsanız adlandırın, ben terörden rant elde edenler diyorum.

* Tülay Sağlam (NTV-MSNBC)

Türkiye Malezya olur mu?

İslam Dini Dairesinin muazzam binası ile Ulusal Cami'nin tam arasındaki yolda Malay bir kadın oturmuş, sokakta resim yapıp satıyor. 20 ringin diyor, İndirim de yaparım. Daha fiyatı söyler söylemez indirime başlamasına gülünce açıklıyor:

Bu oruç fena yapıyor beni. Eve gitmek istiyorum hemen.

Bu sıcakta zor oluyordur gibi bir şeyler söyleyince derhal dökülüyor:

Sorma, dayanabilmek için sabah ağzıma biraz pilav ve biraz su attım.

* Ece Temelkuran (Milliyet)

Şerif Mardin-Ayşe Arman meselesi

Ama ben ona böyle bir soru soramam. Soramam, beni terslemesinden korkarım.

'Böyle dangalakça soru sorulur mu? demesinden korkarım.

'Beni terapist mi sandın? demesinden korkarım.

'İçinden korkuyu zamanla insan kendi alır, kimi erken alır, kimi geç alır, kim hiç alamaz demesinden korkarım.

Ama Ayşe Arman korkmadan soruyor bu soruyu Şerif Mardin'e.

Ben soramam, korkarım. Ben birisine korkup korkmamam gerektiğini sormaktan çok korkarım.

Siyasetin gerçekten bir bilim olmasından korkarım. Siyasetbilimcinin bu kadar net sorular sorulacak, bu kadar net cevaplar beklenecek biri olması ihtimalinden korkarım.

Siyaset bir bilimse', bir siyasetbilimciyi diğerinden ayıracak bilim, hangi bilim?

Böyle bir bilimin olmamasından korkarım.

Ama Ayşe Arman korkmuyor. Soruyor.

Beni Ayşe Arman korkutuyor, onun soruları korkutuyor, Şerif Mardin'in cevapları değil.

* H. Gökhan Özgün (Radikal)

Hangi mahalleden bahsediyoruz?

On yıllarca yargısız infazlara; konu komşusunun bir gün apansız

özgüveni sağlam emniyet güçleri tarafından evlerinde katledilmesine alkış tutan mahalleli görüntüleri karşısında en ufak bir hicap duyduğunuzu hatırlamayız. Anlı şanlı muhbir vatandaş çığlıklarıyla pencerelerimizi cehenneme çeviren darbecilere tuttuğunuz alkışı da unutmamız mümkün değil.

Mahalleleri gözaltı hücrelerine çevirmek için gösterilen çabalara; mahalleliyi komşusunu ölüme yollamaya kışkırtan dile canı gönülden katkıda bulunmanızı da.

Mahallenin namus bekçisi, başbelası delikanlılar gibi oturduğunuz yerden hain ilan ettiklerinizi mahallelerin vahşi katillerine işaret eden siz değil misiniz?

Şimdi irtica korkusundan üreyecek bir ikbal kuyruğuna girmiş, mahalleliye olan güvensizliğinizi dile getiriyorsunuz.

* Yıldırım Türker (Radikal)

Tehlikenin farkında mısınız?

Bir kesimin haklı endişe ve rahatsızlığı üzerinden adeta rant sağlarcasına bir psikolojik harekat başlatılmıştır.

Bu harekata malzeme yapılan da son derece tehlikeli bir hal aldı.

İslam bu topraklarda veba değildir.

Elitist sosyologların Müslüman halkımıza, büyük bir kibirle, kovuklarından çıkıyorlar demesindeki aşağılayıcı ifadeleri manşete taşıyan bir zihniyet neye zarar verdiğinin idrakinde olmalıdır.

* Serdar Akinan (Akşam)

Mahalle baskısı ve irtica

Türkiye'de aklı başında kimse çıkıp da Mahalle baskısı olmaz diyemez. Bal gibi olur. Bir toplum kendi içinden demokratik, çoğulcu bir kültür üretemiyorsa, insan ve birey hakları üstüne düşüncesini derinleştiremiyorsa, yaşadığı somut hayat ona eşitlik ve adaletin geçerli değerler olduğunu gösteremiyorsa, ancak güce tapınır ('saygı duymak değil, tapınmak'tır bu); öyle olunca da, kapılandığı gücün kabadayısı kesilir. Türkiye, yukarıda değindiğim özellikleri taşıyan bir toplum olduğu için, burada bu kabadayılar zaten var.

Önemli olan bu tip insanları denetim altında tutacak kurumları, mekanizmaları kurmak ve zaman içinde bu kabadayı üreten ideolojiden insancıl ve demokratik bir ideolojiye geçişin yolunu hazırlamak.

 

63
Derkenar'da     Google'da   ARA