Yeniden selâm, dün yazdığım mektuba, yine dün yanıt yazmışsınız. Sevindim, sağolun…
Ama şunu farkettim: O mektubu işyerinde, ekranın üzerinden çevreye kaçamak bakışlar fırlatarak, sıranın altından gizlice otuzbir çeken ortaokul öğrencileri gibi yazmıştım. Bizim ajanstaki birim şefinin bilgisayarından yazdığım için, onun adına kurulu olan outlook express'ten yazmış oldum. Büyük ihtimalle, size gelen e-postada onun adı vardı. Oysa benim adım, mektubun sonunda da yazdığım gibi, A. Çınar… Yani, "bu iki farklı isim de ne ola ki" diye şaşırmayın diye yazıyorum… Ben de sonradan uyandım doğrusu…
Yukarıda sözünü ettiğim ajans, bir haber ajansı… Onun izmir ofisinde gazetecilik yapıyorum. İstanbul'daki kurtlar sofrasında, kaypak ve kaygan zeminlerde bir süre dolanıp, medya plazalarda çimdiklenip, örselenip, hançerlendikten sonra, daha sakin ve ılıman sulara demirledim. Izmir'de, gazetecilik denen mesleği sürdürmeye çalışıyorum, biraz bedenimi ayakta tutma adına; biraz da "yangın yerini" terketmeden "bu iş satılmadan da yapılır" lâfını bir nebze de olsa dosta düşmana, cümle aleme gösterme adına… Plazalarda yaşananların içyüzünü gayet iyi bilen bir insan olarak, beni anladığınızı düşünüyorum…
Mesleğin başında ve henüz 25 yaşında olan bir muhabir olarak, her sabah "gündemi belirlemek" adına yapılan o haber toplantılarında, defalarca ruhumun, yüreğimin, kişiliğimin tecavüze uğradığını tahmin edersiniz sanırım. Defalarca yutkunduğumu, günlerce mide spazmlarıyla dolaştığımı… Varoşlarda yaşanan her dramı, salyalı iştahlarla, "bu haber iyi iş yapar, güzel fotoğraflar istiyorum" diye direktif veren haber müdürünün karşısında yumruklarımı sıkmaktan başka birşey yapamadığımı… Gece boyunca kendimden iğrendiğimi, yüzümü yastıklara gömüp sarsıla sarsıla ağladığımı… Anlıyorsunuz değil mi…
Ama, eyvallah etmiyorum artık… Aklıma geleni, yüreğimden geçeni patır kütür söylüyorum… Ruhum arınıyor, gözlerim parlıyor, içim ferahlıyor… Arkadaşlarım "aman dikkat, işinden olacaksın" diyor bazen… Yanıtım tek cümlelik oluyor: "kovmazlarsa… A koyayım…"
DERVİŞANE VE MECZUBANE YAŞAMAK, GERÇEKTEN YAŞAMAKTIR GİBİME GELİYOR… Yalnızca "dervişler" ve "meczuplar" dır, dünya nimetinde gözü olmayan, dünya cefasından pervası olmayan insanlar…
Eh, bir de derkenar.com adresini, komşu kapısı belledim…
Yeter… Vallahi yeter, billahi yeter… Mutlu ol…
Aile AKP Ali Türkan Amerika Araba Aydın Beslenme Bilim Cem Karaca Cehalet CHP Cinsellik Çevre Çizgi Roman Çocuk Demokrasi Deprem Derkenar Devlet Dil Distopya Edebiyat Eğitim Ekonomi Erkek Fanatizm Felsefe Feminizm Gençlik Hayat Hayvanlar Hoyratlık Hukuk İnternet İslâm Kadın Kapitalizm Kedi Kemalizm Kent Kitap Kişilik Komplo Konut Kültür Kürtler Mavra Medya Mektup Meslek Militarizm Milliyetçilik Mizah Modernite Müzik Necdet Şen Nefret Nostalji Pazarlama Polemik Portreler Psikoloji Reklam Safsata Sağlık Sanat Savaş Sevgi Seyahat Sinema Siyaset Spor Şiir Tarih Teknoloji Telefon Televizyon Terör Toplum Tutunamayanlar Vicdan Yazmak Yalnızlık Yaşlılık Yergi Yoksulluk
Sitedeki içerik 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası ile korunmaktadır. Yazılı izin olmadan kopyalanamaz, çoğaltılamaz, değiştirilemez, başka mecralarda kullanılamaz. Ancak, uzunluğu 200 kelimeyi geçmemek, yazar adı ve kaynak belirtmek ve bu sayfaya link vermek kaydıyla yazılardan alıntı yapılabilir.