Patronsuz Medya

Erkeklere Güvenmeme Sanatı

Zeynep Bozboğa - 4 Haziran 2011  


İçki şişede durduğu gibi durmaz derler, bilgi de öyle. Çocukluğumdan bu yana, iyi niyet elçiliğine soyunmuş büyükler tecrübelerini ya da mitlerini hayatıma mihenk taşı yapmam için beni ha bire tetiklediler.

Deneyip yanılmışlar ya da yamulmuşlar, bazen de bir efsaneye canı gönülden inanma eğilimi göstermişlerdi ve nedense çocuklarını da aynı merkez üzerinden eğitme çabası güttüler.

Daha küçücükken çevremdeki kadınların geneli "erkeklere güvenme" diye efsanevi bir öğütle biz kızları sarıp sarmaladılar. Eyvallah kabulümdü, hele de "çocuk" diye adlandırıldığım safhada. Tüm erkek çocukları bizim oyun dünyamızı berbat etmek için ayarlanmış birer kurmalı oyuncak gibiydi. Hiç sevmezdim onları. Varlıkları her şekilde ziyandı ortama.

Sonrasında ise hep kızlardan müteşekkil okullarda öğrenim sürdürdüm, hiç bir erkekle bağım olmadı. Yine de mütemadi olarak "erkeklere güvenme" diye öğütler uçuştu zihinde. O steril alanlardan mezun olup gerçek hayatla karşılaştığım ilk anlarda o güne kadarki tüm öğretilerini beynime empoze eden kadınlar tarafından bu defa da evliliğe ikna edilmeye çalışıldım. Meğer erkekler evlenme sahası dışında güvenilmemesi gereken bir tür varlıkmış. Lâkin onca senenin bilinç altı çok da kolay yıkılamadı. Zor oldu bu defa da güvenmelisin tesbihini inanarak çekme faslı.

İş bu sebepten çok sıkıntı çektim doğru yola ram olma adına, istedim ki yeni yetme kızlar aynı saçma gelgitlerde yükselmesinler nirvanaya. Öğütler vermek istedim hep nedeni, niçini, nasılı cevaplanmış altı dolu öğütler ve bu öğütlerden oluşan bir kitap yazma hayali kurdum uzunca müddet.

Bu hayalimi yeni duyan birçok dostun sırıtışlarını görür gibiyim. Kırk güne bir makale sığdıramayan biri için fazla iddialı bir giriş olduğunun ben de farkındayım ama naparsınız "umut fakirin ekmeği" işte.

Evet, bir kitap yazacağım ileride, erkek egemen topluma gözlerini yeni açmış dişi sığırcık yavrularına ikaz mahiyetinde. Şimdi bu ikazı okuyan birçok dost yine bıyık altı gülümseyecektir ama bildiğiniz gibi öğüt, kendine bile vermekten sakındığın değerdeki bilgiyi başkasına verme cömertliğidir.

Ve o kitabı beceriksiz kadınlara ithaf etmek var niyetlerimin içinde. Şık giyinmeyi bilmeyen, modayı hep yanlış yerinden takip eden, botoksdan, detoksdan anlamayan, her diyet girişimini en fazla üç saat idare edebilen. Yani popüler olan tüm kadınlık derslerinden düşük notlar alan kadınlara. Değil iki erkeği, tek erkeği bile idare etmekten aciz, söylenen tüm ucuz yalanların gönüllü inananı. Aptallığından değil hani, inanmaya ihtiyacı olduğundan inanan kadınlara. Yani gönlünün kapısını her aralayışında canı derinden yanacak naif kadınlara. Dokunuldukça huzurları eksilen dokunduklarına huzur dağıtanlara.

Bir de bu saydığım durumların tam tersine takabül eden kadınlar vardır hayatta. Bu kitabı okumaya tenezzül etmesin istediğim, bu isteğime farkında olmadan, doğası gereği rıza göstereceklerdir muhtemelen.

Attıkları her taş yerine oturan kadınlardır bunlar. Dünyadan, edebiyattan, şiirden, sanattan, politikadan anlamazlar ama tüm kadınsal faliyetlerde üstün başarı gösterirler. Enteresan bir auraları vardır, ne giyinseler yakışır, sanki modayı onlar takip etmez moda onları takip eder. Aşka inanmazlar, gelen ağam giden paşamdır, ama en yakışıklı en efendisini kollarına takarlar. Hiç sıkıntı çekmeden çocuk sahibi olurlar. Enteresan başarı öyküleri olmaz, zengin doğar ve bu gücün verdiği etkiye dayanarak ortalıkta başarı abidesi gibi salınırlar.

İşte o kendilerinden menkul olmayan gücü iyi pazarlayıp aval aval bakanlara hamuduyla yedirmeyi bilen kadınlar var ya onlar dokunmasınlar istiyorum kitabıma.

Haliyle kadınlık basamaklarını başarıyla tırmanan hatun cinsinin evrene yolladıkları kütle endeksi düşük mesajlara inat, en olmadık yerinden sınıfta kalmanın hazzını salına salına çıkaracak kadınlarla Voltran oluşturma ihtimali adına raflarda yerini alacak bir kitap.

Kim bilir; belki bir gün o güvenilmemesi gereken erkeklerin kapital yayınevlerinden çıkacak bu kitap.

Yorumlar

Zeynep Hanım, o kitabı bir an önce yazın lütfen. İlk alan ben olacağım.

Hilal - 5 Haziran 2011 (13:37)

Yazma o kitabı o kadınlar iflâh olmazlar. Ayna tutsan bile senin göstermek istediğini görmeyecekler.

Sevgileri, sadakatleri alay konusu olacak, fakat kırk kez tövbe etseler de inanacaklar erkeklere. Yazma o kitabı külliyen beyhude… Çocuklarına eşlerine baktıkları kadar bakmıyacaklar tırnaklarına dişlerine… Onların zihninde hep "Allah'dan sonra secde edilesi" dir eşleri, o yüzden müstehaktır onlara.

Yazının en sevdiğim kısımları;

"Öğüt kendine bile vermekten sakındığın değerdeki bir bilgiyi, başkalarına verme cömertliğidir" ," erkeklere güvenme" ," aptallığından değil hani inanmaya ihtiyacı olduğundan inanan kadınlara"

Dokunduklarına huzur dağıtan naif kadınlara SELAM olsun.

Dolunay - 7 Haziran 2011 (01:44)

Yazının sonlarındaki 'attığı her taş yerine oturan' kadın tanımına takıldım. Evet ya böyle kadınlar da var. Bu kadınlardan birisi hakkında sevdiğim bir arkadaşla konuşuyorduk. Hava onda, boy onda, pos onda, poz onda, sportmenlik onda, hepsinden önemlisi cilve ondaydı. Hayatının otuzlu yaşlarının ortalarına kadarki kısmını istediği gibi yaşamış, sonra da kul köle olacak bir koca ile evlenip çok kısa zamanda iki çocuk doğurmuştu.

Arkadaşım 'usta, bunca yetenek nasıl bir bünyeye sığar?' diye merak ettiğini söylemişti. Üstelik bahsedilen hatunun dilden dile dolaşan namı arkasında onlarca yıkıntı erkek bırakmış olmasıydı. O, kocaman bir 'unutamayanlar' kitlesinin arzu nesnesi idi.

Ahmet Faruk Yağcı - 11 Haziran 2011 (17:07)

Kadın üretendir. Doğada bir tek kendinde olan bir yeteneği cömertçe yaşamı başlatmak için kullanır. Ama günümüz kapitalist düzeninde kadın da bir tüketim nesnesi haline dönüştürülmüyor mu? Moda bu tüketimin en çok gözlendiği yer. Mankenler de birer eşya gibi.

Oysa kadın hem fizyolojik olarak hem de zihinsel olarak üretir. Kadınlarımız da sömürüldüklerinin farkına vardıkları gün her şey bambaşka olacak.

Bu arada yazınız çok güzeldi. Seçilen fotograf da güzel olmuş. Yeni yazılarınızı bekliyoruz.

Cem Utku - 8 Eylül 2011 (09:44)

Bu çok güzel yazıda ben de en çok "Dokundukça huzurları eksilen, dokunduklarına huzur dağıtan…" cümlesine vuruldum.

Selam olsun becerebilip de yazanlara. İçimizdeki hassas tellere dokunanlara.

Havva - 8 Eylül 2011 (18:05)

diYorum

 

Zeynep Bozboğa neler yazdı?

63
Derkenar'da     Google'da   ARA