Patronsuz Medya

Daha senden alınacak çok dersimiz vardı be Halil Amca!

Ümran Davran - 14 Ocak 2005  


Ah be Halil Amca, daha derenin yolunu değiştirip tarlandan geçirecektin hani, hani lâkerda yapmayı öğretecektin bize; tenekenin üstüne beton dökecektik, öyle kapatacaktık hani, ayıp ettin hastalanmakla, daha senden alınacak çok dersimiz vardı be Halil Amca.

Halil Amcayı kardeşime kız istemeye gittiğimizde tanıdım. Tekirdağ'ın Saray ilçesine bağlı Büyük Yoncalı Köyü'nde yaşıyordu. Aslında bu adres resmi ikametgâh adresiydi Halil Amca'nın. Gerçek adresi ise köye uzak, kuş uçmaz kervan geçmez bir dağ başında yaptığı derme çatma kulübeydi. Orda köpeği ve eşeğiyle beraber yaşardı Halil Amca. Sebze ihtiyacını bahçesine ektiği ıvır zıvırla, protein ihtiyacını ise avladığı yılan, kirpi ve kaplumbağalarla giderirdi. Köye indiğinde dereden yakaladığı çeşit çüşüt balıklarla "lâkerda" yapar, sadece hürmetli misafirlerine ikrâm ederdi tenekenin üstüne döktüğü betonu kırarak.

Hayatının her döneminde bir eşeği mutlaka olmuştu Halil Amca'nın. Eskilerini sadece duymuşluğum var ama son eşeği Hürmüz' ü çok iyi tanıyorum. Hürmüz'le çok macerası vardır Halil Amca'nın. İkisi de alkoliktir meselâ. Üstüne alkol dökülmemiş hiçbir yiyeceği yemez Hürmüz. Bira kutusunu ağzıyla yerden alarak kafaya diktiğine bizzat şahidim.

Hürmüz'e yaptığı arabayla ormandan odun çekerdi Halil Amca. Bir gece odun çekmekten dönerken asfaltta polis çevirir. Çünkü eşek arabası trafiği tehlikeye sokacak şekilde zigzaklar çizmektedir. Polis bakar Halil Amca sarhoş, eşek sarhoş. Karar veremez kim suçlu. İkisi birden gözetim altına alınır. Ancak sabah salıverilirler.

Ne vardı hastalanacak Halil Amca, şimdi kim rakı dökecek Hürmüz ün mamasına? Zeyna'yı pardon Zehra'yı kim besleyecek?

"Zeyna'yı götürdük köye ama kayınpeder kızdı abla" demişti telefonda kardeşim. "Ne o öyle Zeyna', gavur adı, ben kızıma gavur adı koymam, kızımın adı Zehra olacak" demiş. Zeyna Zehra'yı nasıl alıştırdıysa, insan gördüğünde iki koluyla boynuna sarılır bırakmazdı. Köpek olduğuna bin şahit isterdi.

Köye her gidişimizde bıkmadan usanmadan her defasında;

"Ne geldiniz, ben mi davet ettim sizi, madem geldiniz katlanacaksınız başınıza geleceklere, hadi bakalım önce zerdalilerden (mevsimine göre meyva adı değişirdi) başlayın" der ve ağacın altına gidip bizi beklerdi. Kendi topladığımız meyvaları yedirir, sonra mutlaka asıl adresine götürürdü. Yumurta kaynattığı suda çay demlerdi bize. İçmeyince de kızardı.

Mesleği basamakçılıktı Halil Amcanın. Her gün devirdiği bir büyük rakı değil de yuttuğu çimento tozları ihanet etmişti ona; karaciğeri değil akciğeri iflâs etmişti.

Bugün patolojiden gelen rapor sonrasında yapılacak hiçbir şey olmadığını söylemişti doktoru; akciğer kanseriydi.

Söylediğimiz bütün yalanları dikkatle dinledi Halil Amca, inanmış gibi yaptı ama inanmadığı bakışlarından açıkça belliydi. Bulanık kahve rengi gözlerine koyu grilik çöktü azar azar, sonunda tamamen griye durdu.

Uzaklarda bir yere daldı gitti gözleri. Daldığı yere baktım; derme çatma kulübesinin istikametindeydi bakışları. Bir an kıpırdadı gözleri. Hürmüz'le Zehra'ya bakındı galiba.

Gülümsedi.

diYorum

 

57
Derkenar'da     Google'da   ARA