Patronsuz Medya

Neredesiniz "Şu Çılgın Türkler" ?

Mehmet Atılgan Aslan - 14 Ocak 2009  


Soykırımı milletler yapmaz, iktidarlar yapar! Tıpkı şu anda, geçmişten beri Türkiye Cumhuriyeti iktidarlarının Türk vatandaşlarına 301. Madde'yle düşünce soykırımı yapması gibi.

Mesele şu: Savcılık Ermenilerden özür dileme kampanyası hakkında soruşturma başlattı. Soruşturma kampanyayı organize edenleri ve bu bildiriye imza atanları kapsıyor. Yani 27 bin kadar insanı.

Gerekçe ne: Türk milletini alenen aşağılamak!

Bu özürden dolayı Ankara'da yaşayan 6 vatandaşımız, bildiriyi yayımlayanların ve altına imza atanların Türk milletini alenen aşağıladığını iddia ediyor. Savcılık da 301'den soruşturmayı açmış.

"Demokrasilerin mihenk taşı yaratıcı ve tartışmaya açık özgür fikirlerdir. Eğer bir insanın yeni bir fikri varsa anlatmalıdır, yoksa sessizlik en anlamlı iç sestir."

Şimdi bir hikâye anlatacağım. Amerika'da tanıdıkları olanlar bilirler. 11 Eylül'den sonra Amerikanın ulusal kanallarında bas bas korkulması gereken ülkeler adı altında bazı ülkeler yaftalanmıştı: Afganistan, İrak İran… Bir ülke daha vardı neresi biliyor musunuz: Türkiye.

Bir yakınım İspanya'da metroya konulan bombanın ertesinde cebinde yegâne Türkiye Cumhuriyeti pasaportu ve o pasaportun arkasında daha bir yıl önce Amerikan konsolosluğundan aldığı 10 yıllık vizeyle Amerika'ya uçmuştu. Gitmesiyle dönmesi bir oldu. Neden? Çünkü onu gümrükten içeriye almamışlar. Vizesi olduğu halde. Neden peki almadılar: Çünkü o Türk vatandaşıydı.

Peki özellikle de her Diyarbakır gezisinden önce Washington'a giden ve orada George Bush'un elini sık sık sıkan kim: Başbakan Tayyip Erdoğan.

Vatandaşları Amerika'nın ulusal kanallarında potansiyel terörist diye gösterilirken, vizesi olduğu halde ülkenin gümrüğünden sokulmayan, gümrük polisleri tarafından tartaklanıp hor görülürken hem de… Buradan Türk insanlarına soruyorum. Türklüğünüz aşağılanmadı mı? Başbakan da 301'lik değil mi?

Bir zamanlar adlarının ağzına alınması bile sakıncalı olan Kürt milletine, Diyarbakır'daki bir konuşması sırasında "Kürt sorunu vardır" diyerek onları kucaklayan gene kimdi: Başbakan Recep Tayip Erdoğan'dı. Türklüğümüz aşağılandı mı? Bu 301'lik değil mi?

Kültür bakanı Ertuğrul Günay geçen haftalarda muharrem ayı vesilesiyle yaptığı bir konuşmada Alevilerden geçmişte onlara yapılanlardan dolayı özür diledi? Türklüğümüz aşağılandı mı? Bu 301'lik değil mi?

12 Eylül'den beri temel hak ve özgürlüklerimiz için Avrupa Birliği'yle yıllardır pazarlık eden ve 12 Eylül yasalarını değiştirmeyen, bizi aciz politikalarla dünyaya rezil eden kim: AKP hükümeti. Türklüğümüzü aşağılamadı mı? AKP'nin dış politikaları 301'lik değil mi?

Daha on yıl önce Kürtçe kaset dinledikleri için tutuklanıp bölücü örgüt yanlısı olmakla suçlanan Kürt insanlarına tam da belediye seçimlerinden önce Kürtçe kanal açan aynı hükümet değil mi? Bu Türklüğümüzü aşağıladı mı? Bu 301'lik değil mi?

Bence hiç biri değil. Ben AKP'ye oy vermesem de, yaptıkları rezil dış ve iç politikadan utansam da, hiç kimsenin, asla milletine mal edilemeyecek bir hareketinden veya hakaret içermeyen bir sözünden dolayı polise ifade vermesini, mahkemelerde yargılanmasını istemem.

Bunun için gelin, ilk önce, bir çok yazarımızı, aydınımızı, gazetecimizi yumurta yağmuru altında mahkeme kapılarında süründürüp bizi dünyaya rezil ettiği için 301. Madde'den davacı olalım.

"Düşünce özgürlüğü var ama devleti ve milleti eleştirmeden" diyenleri beyinlerimizi aşağıladığı için davacı olalım.

En önemlisi de, özür dileme kampanyasının ikinci günü "bu ülke demokrasiyle yönetilen bir ülkedir ve insanlar düşüncelerini özgürce ifade edebilirler" diyerek bizleri kandıran ve bir çok insanın da belki de bu açıklamayla o belgeye gönül rahatlığıyla imza atmasını sağlayan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül için, biz Türkleri kandırdığı, bu ülkede demokrasi var diyerek aldattığı, zekâmızı küçük gördüğü için 301'e muhalefetten suç duyurusunda bulunalım.

Daha bitmedi, birilerinin özrü bütün millete mal edilebiliyorsa ve bu özür bir aşağılama bahsi olarak soruşturma kapsamına alınabiliyorsa, o halde bütün herkesin yediği hen ne hayli hayli 301.'e sevk edilmeli. Erke dönme dolabını, zimmetine para geçiren emekli paşaları, Tuzla'daki tersanelerde kopan ölümlerden kendilerine hiç pay çıkarmayan sermaye babalarını, sigortasız ve uygunsuz saatlerde canları çıkartılıncaya kadar çalıştırılan milyonlarca vasıfsız işçiye sırt çeviren hükümet yetkililerini, batan geminin malları edasında özelleştirmeye açılan cumhuriyet kazanımlarını satanları ve tüm bu olup bitenleri bir derbi maçını televizyondan izler gibi "bakalım şimdi nereden gol yiyeceğiz" edasıyla elimizde kumandayla, gıkımız dahi çıkmadan seyreden biz hepimiz, tüm 75 milyon 301'liğiz zaten. Bunca şeye ses çıkartmayanlar, çıkartanlara da sopa gösterenler bu milleti ve kendimizi yeterince aşağılıyoruz zaten.

Sivil toplum örgütlerine, üniversite gençlerine, demokrat olduklarını söyleyen partilere, demokrasiye inanan tüm vatandaşlara sesleniyorum: Gelin sesimizi yükseltelim, her gün böyle düzinelerce dilekçe hazırlayıp savcıların önüne koyalım, koyalım ki sıkılsınlar, sıkılsınlar ki düşünsünler, düşünsünler ki düşünmenin insanî bir eylem olduğunu ve düşünceye kilit vurmanın en büyük aşağılama olduğunu görüp bu tip dilekçeleri yırtıp atsınlar ve anayasanın 301. Maddesi'nin bulunduğu sayfa Türkiye'nin geçmişteki ayıplarından biri olarak gelecek nesillerin geçmişini ışıldatması için müzelerin tozlu raflarına kaldırılsın.

Eğer ne istediğimizi bilmiyorsak devletin bize biçtiği rolü oynamak zorunda kalırız ve sesimizi yükseltmeyip 12 Eylül'de hepimize giydirilen ve dilimize ateşten bir bağ gibi yapışan "sessiz yığın" tasmalarımızın kilidini o coşkun sesimizle kırıp atmazsak, suskunlar kulübü üyeliğinden Avrupa Birliği vatandaşlığına yükselmek istediğimizde dilekçemizi işleme koyacak bir muhatabı hiç bir zaman karşımızda bulamayacağız!

Gelin bu Türkiye Cumhuriyetinin köşeye sıkıştırılmış, korkutulmuş, sindirilmiş, psikolojisi bozuk paranoyak vatandaş görünümünden silkinelim, 12 Eylül cuntasının üzerimize geçirdiği ezilmişlik zırhlarımızı çıkartıp özgür fikirlerimizin ateşinde onu eritelim; küs çocuğu oynamaktan vazgeçip bizi düşünmemeye zorlayan ayakları postallı takımın ellerinden bir kara leke olarak kazınan bu 301'inci maddeyi karşıt fikirlerimizin, kıran kırana çatışan düşüncelerimizin ışığıyla güneşe boğalım. Her gün 301'lik olalım, her gün adliye sarayları, fikirlerini konuşarak, yazarak haykıran, birbirleriyle tartışan, düşündüklerini paylaşmaktan korkmayan insanlarla dolup taşsın, hatta bu taşma meclisin önüne kadar uzayıp kaysın…

Belki o zaman Çılgın Türkler olduğumuz kadar, aynı zamanda Düşünen Türkler olduğumuzu da meclistekiler anlar…

Yorumlar

Belki bu konuda yalan söylemiş olabilir ama ben gene de sayın cumhurbaşkanımızı dengeli ve güvenilir buluyorum. Ondan öncekiyle kıyaslanmaz bile.

Gülümser Turan - 16 Ocak 2009 (18:22)

Vatan'dan Bilal Çetin'in sorularını cevaplandıran (… P) lideri (D… B…), 301. Madde tartışmalarının Türkiye'nin gerçek bir sorunundan kaynaklanmadığını söylüyor. Konunun bir demokrasi, düşünce ve ifade özgürlüğü sorunu olmadığını belirten (B…), 301. Maddeyi şu cümlelerle savunuyor:

"Düşünce açıkladı diye kimi mahkûm etti 301. Madde? Bu yüzden hapishaneler doldu da onun için mi bu sorunu konuşuyoruz?"

301. Madde ile ilgili değişiklik taleplerinin, toplum ihtiyaçlarından kaynaklanmadığını belirten (B…), bütün bunların bir sipariş olduğunu söylüyor:

"Hayır gerçekte böyle bir ihtiyaç yok. Bu tamamen sipariş üzerine yapılan bir iş. Gerçek toplum ihtiyaçlarından kaynaklanan bir olay değil. Ve bu da insanı tedirgin ediyor doğrusu. Yani kullanıldığını hissediyor insan, baskı altına alınmak istendiğini görüyor." (Şubat 2007)

Verilen haberde adını açıkça yazmadığım şahsın, diğer belirttiğiniz isimler kadar tanındığına; imzacılara 301'den dava açanlarla fikir ortaklığı olup olmadığının iyi bilindiğine eminim. Bu isimden hiç söz etmeyişinizden, aslında bu yazının ona ithaf edildiğini anlayabilir miyiz? Olabilir mi? Yoksa ben çok mu safım?

Ali Sedat Çetinkoz - 17 Ocak 2009 (15:12)

CHP'nin, MHP'ye doğru gitgide kayması ve AKP iktidarından memnun olmayan insanları iktidarın icraatlarına karşı muhaliflikte yalnız bırakması onun zaten düzen partilerinden, yani bu ülkenin kaymağını yiyen diğer partilerden farklı bir yere koymadı hiç bir zaman.

Ama yazımdaki asıl hedef iktidardı, çünkü yasama şu anda onların elinde. Zaten kendi kendine zor yeten, politik üretimden ve özgür düşünceden çok uzak olan Deniz Baykal'lı CHP'yi eleştirmenin, çekim yasasını eleştirmekle aynı şey olacağını düşünüyorum. Bizim ömrümüz sanrım yetmeyecek ama CHP iktidara gelirse ülkedeki temel hiç bir sorunun değişmeyeceğini anlamak için fazla zeki olmaya da gerek yok. CHP Sineklerin Tanrısı gibi, önce sivri sinekleri besliyor, sonra da kanımızı içen sivri sineklerle nasıl mücadele edilmesi gerektiğini bizlere ezberlerle çala kalem söyleyerek oy peşinde koşuyorlar.

Şu anki AKP'nin, amaçlarını, politikalarını güçlendiren, kimine göre belki de cılız, kollarından biri de CHP'nin sosyal demokrasiden git gide uzaklaşan, darbe Aşığı yapılanmasıdır. Güya, partisinin bu sosyal demokrasiden uzak tutumunu eleştiren, sonra da ülkücülerle birlikte Orhan Pamuk'u mahkeme çıkışında protesto eden demokrasi aşığı (?) Bedri Baykam'ın, sivri sineklerle dolu muhalefet partisini, "içeriniz sinek dolu" diye çıkardıkları "vızıltıları" eleştirmek bir paradoksa gereksiz yere değinmek olacağı için (adını anmak istemediğiniz) o Sineklerin Tanrısı'na yazımda değinmeye bile gerek görmedim.

Mehmet Atılgan Aslan - 17 Ocak 2009 (19:51)

diYorum

 

Mehmet Atılgan Aslan neler yazdı?

60
Derkenar'da     Google'da   ARA