Patronsuz Medya

Kur'an okuyun demek hayata müdahale mi?

Enver Turan - 27 Şubat 2010  


Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu'nun Diyarbakır Ulu Camii'de verdiği cuma vaazında Müslümanları Kur'an okumaya davet etmesi tartışma konusu olmuş.

Bardakoğlu: "Akşamları yarım saat televizyonu kapatın, Kuran bilen ev halkı Kur'an okusun" demiş.

Birileri bu tavsiyeyi özel hayata müdahale şeklinde algılamış. Gerçekte haber değeri bile olmayan bir konu bizim ülkede tartışma konusu olabiliyor. Bardakoğlu da bunları ciddiye alarak cevap verme gereği duymuş.

Bir okuyucu yorumu; "Diyanet benim yaşam biçimime yön verme yetkisine sahip değildir" diyor. Bir başkası bunu şeriatın adım adım gelmesi şeklinde algılamış olacak ki "Arapçanın resmî dil olması yakındır" şeklinde bir yorumda bulunmuş.

Papa çıkıp "Akşam yarım saat televizyonu kapatıp İncil okuyun" deseydi ne olurdu diye düşünmeden edemiyor insan.

Entelektüel geçinen nadan, Hıristiyan'a İncil, Yahudi'ye Tevrat'ı salık veren din adamını alkışlıyor da Diyanet işleri Başkanı'nın Kuran okumayı tavsiye etmesine neden tahammül edemiyor, anlaşılır gibi değil.

Laikliğin en katı biçimde uygulandığı ülkelerde bile böyle bir tartışma yaşanmaz. Ancak bizde -dünyanın en muasır medeniyeti, en çağdaş ülkesiyiz ya- "işte bakın nasıl da adım adım şeriatı getirmeye çalışıyorlar" türünden bir yaygara koparmak için bulunmaz bir fırsat bu.

Bu densizliğe verilecek en güzel cevabın susmak olduğunda tereddüdüm yok.

Bu uyarıyı ben yapmış olsam "Sen diyanet işleri başkanı mısın be adam" diye bana efeleneceklerinden zerrece kuşku duymuyorum. Diyanet işleri başkanı yapınca da bu defa diyanetin hayata müdahalesi şeklinde algılanıyor.

Fatih Altay'lı Bardakoğlu'nun sözlerini kınayarak "kimseye zorla Kur'an okutamazsınız" demiş. İşte bu çarpıtmanın daniskasıdır. Açıklamayı dinlememiş olsak Diyanet İşleri Başkanlığı'nın insanları derdest edip cebren Kur'an okuttuğu, okuyamayanları falakaya yatırdığı zehabına kapılacağız.

Be bilâder! İnanmıyorsan adam zaten sana söylemiyor ki; muhatap sen değilsin, niye üstüne alınır, cevap vermeye çalışırsın? Git istediğini izle. Hem başkan kafana silâh dayayıp bunu yap demiyor ki sana.

Yer cami, vakit cuma, açıklamayı yapan Diyanet İşleri Başkanı. Ne tavsiye etseydi Bardakoğlu? Televizyonun, aile mefhumunu günden güne aşındırdığı, ahlâkî değerlerimizi bombardıman altına aldığı, din-kutsal tanımadığı bir dönemde din işlerinin başındaki insan böyle bir tehlikeye dikkat çekmeyecek de domatesin faydalarından mı bahsedecek?

Şimdi bu açıklamaların muz cumhuriyetinde yapıldığını zannedip müptezel yorumlarda bulunanlara bir çift sözüm var.

Belki bilmiyorsunuzdur ama burası Türkiye ve bu ülkede yaşayan Müslümanların sayısı bir hayli fazla. Garip gelecek size ama Müslümanlardan üzerine Cuma namazı farz olanlar Cuma günleri cemaat halinde namaza dururlar. Cuma'nın farzlarından biri namaz diğeri ise Cuma hutbesidir. Tabi ki bu hutbelerde nelerin okunması, hangi tavsiyelerde bulunulması gerektiğini bilmenizi beklemiyorum.

Hutbeyi irad eden kelâm, tefsir, hadis, fıkıh, adab-ı muaşeret, muamelât gibi pek çok sahada konuşabilir, tesviyede bulunabilir. Din de diyanet de imam efendiye bu salâhiyeti tanımıştır. Ezkaza yolunuz bir camiye düşer de imam efendinin bu gibi bir konuda bir şeyler anlattığını işitirseniz küçük dilinizi yutmayın, gaza gelip meydanları aşındırmayın, pankartlar açıp da maskara duruma düşmeyin diye haber veriyorum.

Yorumlar

Kafalar başka yerlerde, niyet tacirliği yapılıyor. Herkese istenen kaftanlar biçilmek isteniyor. Anlamlardan anlam beğeniliyor basit bir konuşma üzerine. Allah beterinden saklaya, bu ne bohem bir anlayıştır…

Selman - 28 Şubat 2010 (04:48)

İtikadî durumu ne olursa olsun, diğer insanların inançlarına saygılı davrandığı sürece bir ferdin inancından ötürü herhangi bir baskıya maruz kalmaması gerektiği, sanırım hepimizin ortak kanaatidir. Böyle bir baskıyı siz mazur görmediğiniz gibi benim de mazur görmem mümkün değildir.

Evet, ifadeler bir derece sert olmuş olabilir ancak muhatabın inanç itibariyle hususî bir yerde duran insanlar olmadığını belirtmek isterim.

Burada yadırganan, özel hayata müdahale edildiği iddia edilen husus ilk defa yapılan bir uygulama değil ki. Ülkemizde dünya kadar cami var ve hemen her zaman imam efendiler benzer vaazları vermekte, dinleyenleri namaza, Kur'ana, sünnete davet etmektedirler.

Yaygarayı koparanların meseleyi nasıl çarpıttıkları izahtan varestedir.

Tabii olarak burada muhatap lâf ebeliği yaparak meseleyi çarpıtanlar, öküzün altında buzağı arayanlardır.

İfade ettiğiniz gibi, Altaylı ve saz arkadaşları densizlik ediyorlarsa, -sert ya da yumuşak- en azından bu yaptıklarının densizlik olduğunu söylemek gibi bir hakkımız olmalı diye düşünüyorum.

Enver Turan - 28 Şubat 2010 (19:34)

Sözler, anlar uçar gider; yazılan kalıcıdır. Belki de Kuran'ın ilk ayeti o yüzden "Seyret!" veya "Dinle!" değil de "Oku!" dur. Bardakoğlu belki de "Hakikati bilenle bilmeyen bir olur mu?" ve "Güzel işler yap, iyiliği emret" ayetlerinin gereğini yerine getirmek istemiştir.

Aslında herkes kendi seçtiği "Kuran" ı okuyor: Kendi fikrini, hayat görüşünü, hevesini destekleyen; söylemek istediklerini söyleyen, muarızlarına karşı karine sunan, eğlendiren, hayatını değiştiren… Beğendiğimiz yerleri not alıyor, bir başka yazıda başkalarına da okutuyoruz, niye? Bu çabanın manası yalnızca "Bakın ben amma da biliyorum" kabarması olabilir mi? Bunları doğru, haklı, güzel bulduğumuz için, başkalarının da öğrenmesini istiyor olamaz mıyız?

Bazı felsefeci, ideolog, rehber adamların sözlerine veya bunları özellikle isimleriyle alıntılamış yazılara Kuran muamelesi yaparken; kutsal metinlere "vahiymiş, tabuymuş, deneysel değilmiş" diyerek bilimsel, aydınlanmacı itirazlar haklı mı oluyor?

Dinde zorlama yoktur. Kendim için iyi olanı, başkası için de istemeliyim ama kaktırmadan. Bardakoğlu zaten Kuran okuma kanunu da çıkartmış değil. Ya bunu sizden "lütfen" diyerek rica eden, o kıyak, paralı işinizin patronu olsaydı?

Ali Sedat Çetinkoz - 12 Mart 2010 (16:19)

Bardakoğlu diye bir adamın sürdürdüğü görevinin ve makamınının var oluş nedenini sorgulamadan özgürlük nutku atmak çok da samimi bir yaklaşım değil.

"Din'de zorlama yokmuş." Bunu külâhımız yok diye bize anlatmaları da çok saçma.

"İslâm" dinini tartışmadan, soyut bir "inananların inançlarını istediği gibi yaşaması" muhabbeti yapmanın ne kadar doğru olduğunu birileri anlatsa da öğrensek. (Maazallah inananlar inandıkları gibi yaşarlarsa bizi zaten ilk aşamada götürürler, sonra da birbirlerini götürürler. Ama böyle bir şey hiç bir zaman olmayacak gibi geliyor. Nedeni de gerçek tanrıları olan "piyasa"nın alım gücü yüksek müşterilerini kaybetmek istemeyeceği gerçeğidir.)

Murat Balcı - 18 Mart 2010 (10:33)

Sayın Enver Turan, yazınızda "Gerçekte haber değeri bile olmayan bir konu bizim ülkede tartışma konusu olabiliyor. Bardakoğlu da bunları ciddiye alarak cevap verme gereği duymuş." diye yazmışsınız. Hadi diyelim Bardakoğlu bu konuyu ortaya çıkaran kişi, konu önemsiz bile olsa yapılan eleştirilere karşı cevap hakkını kullanarak bir açıklama yapma gereği duymuş olabilir. Peki siz neden bu kadar ciddiye alıp bu konu hakkında bir sayfa yazı yazma gereği duydunuz. Yoksa konuyu gündemde tutarak sanal gündem oluşturmaya mı çalışıyorsunuz?

Türkiye'de bu kadar "tartışılması elzem olan" konu varken (Anayasa değişikliği, Avrupa Birliği ilerleme raporu, GSMH'nın kişi başına düşen miktarı vs) Tartışmaya nedense gerek duymayız. Acaba neden diye sormadan geçemiyorum kendime. Yoksa AL Parti'nin hatalarını yazmaya gücünüz yetmiyor da mı bu tür "tartışmaya bile gerek duyulmayacak" bir konu hakkında yazı yazıyorsunuz? Yazılarınızı düzenli olarak takip eden biri olarak beğeniyor olmama rağmen AL partisinin yapmış olduğu hatalar ve yanlışlar zincirinden bir halka dahi olsa ele almadığınızı görüyorum. Bu da beni istemeyerekte olsa sizin olaylara bakış açınızı ve objektifliğinizi kendi içimde sorgulamama neden oluyor.

Pek tabii ki belli bir siyasî partiyi destekleyebilir, yaptıklarını takdir edebilirsiniz. Ama umarım ki bu destekleme körü körüne bağlanmak, yaptıklarının hata olduğunu görseniz bile kendinizle çelişip doğruymuş gibi beyninize kazımak değildir diye umut etmekten başka tek çarem bu yorumuma cevap verip beni bu düşüncelerden arındırmanız olacaktır. Saygılarımla.

Jhkaya - 22 Haziran 2010 (17:44)

diYorum

 

Enver Turan neler yazdı?

63
Derkenar'da     Google'da   ARA