Patronsuz Medya

Unutmak istemiyorum, o zaman uyumalıyım

Alper Uzun - 8 Nisan 2010  


Ağır aksak adımlarla içeri girdim. Kasiyer teyze sıradaki müşterinin siparişlerini aldıktan sonra bana seslendi.

"Buyrun siz ne istemiştiniz?"

"Ne isteyim teyzecim iyiliğiniz, sağlığınız" demek geldi içimden ama bunun çok sulu ve hatta soğuk bir espri olacağını düşünerek.

"Kahve" deyiverdim.

"Ve şuradaki kurabiyelerden iki tane lütfen."

Zaten o sulu espriyi kendi dilimde yapmak belki komik ama yabancı lisanda yapınca nasıl duracaktı? Nasıl duyulacaktı? Hemen vazgeçmiştim zaten yapmaktan.

Hesabımı ödedim. Dükkandan çıktım. Kanatlarımı şöyle bir gerdim.

Gerindim, elimde kahve ve kurabiyelerle hem de. Kanatlarımı hızla çırparak yükseldim. Yükseklik korkuma rağmen yükseldim. Tuhaf şey diye düşündüm. Böyle bir korku ile yaşarken uçabilmek. Ama alçaktan uçmaya özen gösterdiğimden olacak. Pek sarsılmadım korkumdan.

Böylesine tuhaf bir rüyaydı işte. Rüyadaki pek çok şey gerçekti sadece uçma faslı hariç.

O kasiyer teyze bir kaç gün önce otobanda giderken mola verip de durduğum yol kenarı kahvecilerinden birinde çalışıyordu. Dükkana girince kasiyer kadının yaşlılığı dikkatimi çekmişti. Ben kibarlık olsun diye "kasiyer teyze" dedim. Halbuki "kasiyer büyükanne" filân demem lâzımdı, kadıncağız rahat 75 yaşında filân vardı. Para üstünü bana uzatırken ellerinin derisinin suyu kurumuş ve iyice kemiklerine yapışmış hali dikkatimi fena halde çekmişti. Zaten detaylara tuhaf bir düşkünlüğü olan ben, o para verme anına, ellerine, kadının yaşlılığına, o yaşlılığına rağmen tıkır tıkır bilgisayarlı yazar kasayı rahatça kullanmasına filân epey bir takılmıştım.

Böyle bir günün sonunda, rüyam da olabildiğince tuhaftı doğal olarak.

İşte bazen beynimiz böyle ilginç bir harmanlama seansına giriyor. Uyku ve rüyalar uzunca zamandır bilim insanlarını pek bir meşgul etmekte. Nasıl onca görüntü, bilgi tuhaf formatlarda ve bileşimlerde karşımıza çıkıyor? Epey bir merak ediliyor. Araştırılıyor.

Uyku sadece dinlenmemiz için değil aynı zamanda hafızanın yeniden düzenlemesinde, öğrenmede bizzat fonksiyonel olarak da görevli. Saçma sapan olduğunu düşündüğümüz kimi rüyalar bazen hafızanın bu yeniden düzenlenme işlevlerinden biri olarak karşımıza çıkabiliyor.

Son derece ilginç çalışmalar söz konusu uyku ve uykunun amacı üzerine.

REM (Rapid Eye Movement) ismi verilen bir uyku süreci var. Hızlı göz hareketleri gözlemlendiği için bu isim verilmiş, kısaltma şeklinde. 1950 yılında keşfedilmiş varlığı. REM ve nREM (REM olmayan) uyku periyodları, bu iki periyod dönüşümlü bir şekilde uykumuz boyunca gerçekleşiyor. REM uykusunda kaslarımız olabildiğince gevşemiş halde oluyor. Özellikle kafa ve boyun kaslarımız. Kapalı olan göz kapaklarımızın ardında gözlerimiz bir o yana bir bu yana hızlıca hareket ediyor. Bu hareket ise neredeyse uyanık halimizde olduğu kadar dinamik.

REM ve nREM arasında başka bir önemli farklılık daha var. Rüyalarımızın çoğunluğu bu REM uykusu sırasında gerçekleşiyor. Tam bu REM uykusundan bahsederken araya çok ilginç bir kaç şey yazmak istiyorum. Meselâ biz insanlar 8 saatlik bir uyku boyunca, 2 saatlik REM uykusunda olurken, diğer bizim gibi memelilerin REM ve toplam uykuları ise şu şekilde:

Atlar toplam 3 saat uyuyorlar ve 0.5 saatlik bir REM uykusuna sahipler.

Koyunlar 5.9 saat toplamda ve REM uykusu ise 0.6 saat.

Yarasa (büyük kahverengi yarasa, Eptesicus fuscus) 19.7 saat uyuyor, 3.9 saat REM uykusu var.

Yunus'un REM uykusu 0.2 saatten biraz az ve toplam olarak 10 saat uyuyor.

REM uykusu sırasında gördüğümüz rüyalarımız olabildiğince canlı ve bu arada tam tersi olarak da mantık dışı, gerçek üstü bölümleri var. Bazılarımız "ben rüya görmem" der. Sanki tüm geceyi karanlık bir odada geçirmiş gibiyizdir. Hiç ama hiç bir şey görmemişizdir.

Kimilerimiz bazen böyledir. Kimilerimiz neredeyse bir ömür boyu.

"Artık rüya görmez oldum; eskiden hep görürdüm oysa, ne de severdim görmeyi" diyenlerimiz vardır etrafımızda. Oysa araştırmalar göstermiştir ki REM sırasında görülen rüyalarımızın çoğu bilincimize ulaşamadığından hatırlayamamaktayız. Rüya görme anında uyandırılan kişiler ancak hatırlayabilmektedirler ne gördüklerini. Görülen rüyalar ise çoğu zaman o kadar kırılgan ve geçici bir şekilde hafızamızda takılı kalır ki gerekli eforu göstermezsek tam hatırlayamayız bile.

Bazen hani olur ya, dilinizin ucundadır ve sanki bulutların arasına kaçmıştır rüyadaki görüntüler, bir türlü dile gelmez. İşte kırılganlıklarının ve geçiciliklerinin kendimizce en büyük ispatıdır bu anlar.

Biz insanlar 2 saatlik bir REM uykusuna sahibiz diye belirtmiştim ya… Yeni doğanlarımızın REM uykuları günlük 8 saate kadar çıkmaktadır. Bu oldukça çarpıcı bir bulgudur. Hatta daha da ilginci, hamileliğin üçüncü "trimester" ında (yani son üç ayında) REM uykusu çok sık gerçekleşmektedir.

Sıkı durun, REM uykusu ana karnında bile gerçekleşiyor. Hafızamız orada da yeniden düzenleniyor.

Uyku ve rüyalar, bunlar hakikaten ilginç bir ikili. Son yapılan çalışmalar meselâ 2010 Şubat ayında dünyanın en saygın bilim dergilerinden biri olan Nature'da uykunun hafıza ile ilgisi yayınlandı. Uyku sırasında hafızamız da tıpkı bilgisayarımızın hard diski için nasıl kimi zaman düzenleme, birleştirme, sıralama (artık ne derseniz işte, defragmantasyon) işlemlerini yaptırıyorsak, işte uykumuzda da böyle bir hafıza düzenlenmesi ya da çekidüzen verilmesi diyebileceğimiz işler yapılıyor.

Hafızamız genel olarak iki işlevsel bölüme ayrılmış durumda. Meselâ hafızamızda toplanan bilgilere bilinçli bir şekilde girerek bilgi alma buna örnek olarak, kelime öğrenmek, bir takım olayları hatırlamak. "İngiltere'nin başkenti neydi?" ya da "Dün sabah kahvaltıda ne yemiştim?" derken, bunları bilinçli bir şekilde hafızamıza arattırmamız gerekiyor. Tıpkı internetteki arama motoruna anahtar kelimeleri girip sorgulamak gibi bir şey bu.

Diğeri ise pek bilinçli bir eylem gerektirmeyen tekrarlanan hareketlerden dolayı ya da yeteneklerimiz yardımıyla hemen hafızamızdan getirtiğimiz şeyler. Bu şeyler ise bisiklete binmek, piyano çalmak ya da yüzmek oluyor. Elbette örnekleri çoğaltmak mümkün. Bu iki ana hafıza tipi daha alt gruplara da ayrılıyor. Şimdilik o kadar derinlere girip de kaybolmayalım.

İşte bu hafıza sınıflarımız uyku sırasında sağlamlaştırılıyor. Bağlantılar kuruluyor. Yeni öğrenilen bilgiler eskilerinin üzerine yazılıyor ama eski bağlantılar korunarak yazılıyor. Kısacası bir çeşit hafıza düzenlenmesi yapılmakta. Uyku adeta unutmayı önlüyor. Yeni öğrendiğimiz bir bilginin, hani anahtar kelime kullanarak arattırmamız gerekecek tipte öğrenilen bir bilginin 3 saat ardından bir uyku almamız, o bilgiyi daha da kalıcı yapıyor ve sağlamlaştırıyor (öğrenmemizden, 10 saat sonrasında uyumamıza göre daha etkili bir şekilde hafızamızdaki bağlantılara yerleştiriyoruz). Uykunun böyle bir gücü var. Belki soracaksınız "ben şimdi yeni bir bilgi öğrendim diyelim, öğrendikten 3-10 saat içinde nasıl uyuyayım? İş var güç var, sonra çoluk çocuk var, nasıl yapalım" diye.

İyi haberi hemen vereyim o zaman, aynı gün içinde uyuyabilmeniz de yeter hafızanızı güçlendirmeniz için.

Bir de hani "bazı" sabahlar çok dinlenmiş olarak kalkarsınız, ya da çoğunlukla yorgun, artık hangisiyse işte siz seçin. Gün içinde 45 dakikalık yapılan bir şekerleme, sürekli tekrarlanan, hani alışılmış işlemlerin yapılmasına yarayan hafızayı daha da güçlendirdiği bulunmuş. Hem de bu çok dinlenilmiş olarak kalkılan sabahlardan da daha etkili.

Kısacası öyle ya da böyle uykusuz kalmayın.

Yapılan çalışmalar, ki bunlar 1900'lü yılların başından beri devam ediyor, göstermiştir ki uyku hafızamızı güçlendiriyor. Yeni kazanılan davranışlar, öğrenilen bilgiler yapılandırılıyor, usulca. Rüyalar belki de o hayatımızın arşivlerinin birbirlerine olan tuhaf bağlantılarının bir parçası. Tıpkı resimli bir kitabın sayfalarını bir öyle bir böyle hızlıca çevirirken gördüklerimiz gibi. Ama bir farkla her sayfadaki her resim diğeri ile düzlemsel bir şekilde bağlı değil. Her yerden, her şekilde bağlantılı olabilir.

Yorumlar

Alper Uzun, aydınlatıcı makaleniz için içten teşekkürler. Yazdıklarınızı yanlış anlamadımsa, bu durumda gece okunan/öğrenilen bilgiler gündüz öğrenilenlere göre daha kalıcı oluyor. Doğru mu anladım acaba?

Nevin Savran - 10 Nisan 2010 (14:08)

Merhaba Nevin Savran, Genellikle böyle söyleniyor, evet. Yani yatmadan önce öğrenilenlerin daha da hafızada kalıcı olduğu şeklinde. Ama bir de insanların biyolojik ritmi de söz konusu kişiye özel coğu zaman. Hani bazılarımız akşamları daha zinde olur da, bazıları sabahın en erkeninde, dolayısı ile bu da öğrenmede daha doğrusu hafızaya aktarmada önemli faktör.

Alper Uzun - 10 Nisan 2010 (16:01)

Tam da rüyaların tam olarak ne işe yaradığını, zihnimizin uykuda neden -ve nasıl- böyle kurgular oluşturduğunu düşünüp durduğum günlerde, bu yazı benim için aydınlatıcı oldu.

Gene de merak ettiklerim bitmedi. Çoğu zaman rüyalarımda gerçekte olmamış, televizyonda falan da görmediğim, ya da uyanıkken zihnimde kurgulamadığım bazı kısa olaylar görürüm. (Musallat Rüyalar'ı kastetmiyorum.) Aklıma takılır; zihnimin hangi bölümü türlü çeşitli imgeleri ve durumları ardarda sıralayıp, uygun yerinde kesip bir diğerine atlayarak, bazen mantıklı bazen mantıksız, ama çoğu zaman şaşırtıcı derecede ustaca kurgulanmış bir senaryoya dönüştürür?

Yani uyuyan bir zihin nasıl bu kadar incelikli ve ayrıntılı hikâyeler oluşturabilir? Bunu çözemiyorum. Freudcu rüya çözümlemeleri ya da geleneksel rüya tabirleri falan da bu sorularımı yanıtlamaktan uzak görünüyor.

Necdet Şen - 12 Nisan 2010 (13:41)

Uyumanın vücut için olduğu kadar sağlıklı bir zihinsel faaliyet için de çok gerekli olduğunu düşünüyorum. Yazarın çok güzel izah ettiği gibi, uyku süresince beyin kendini yeniden organize etme şansı buluyor uyku süresince.

Gün boyunca yaşadığımız, çoğu zaman üstünde durmadığımız, ya da ilgimizin başka bir şeye yöneldiği bir anda yanı başımızda zuhur eden, ama öyle ya da böyle zihnimizde bir iz bırakan olaylar, gerçekte olurken beynimizden alamadıkları ilgiyi uyku esnasında alıyorlar gibi geliyor bana. Zihnimiz, üstündeki oto kontrolumuzun kalktığı bir anda bu karmaşayı kendince çözmeye ve bir düzene koymaya çalışıyor.

Rüyalar ise bu sürecin, olması gerekenden biraz fazla önem atfedilen bir yan ürününden başka bir şey değil gibime geliyor. Yani resimler kamyonlara yüklenip bir yandan başka bir yana taşınırken, biz bazen o kamyonun kasasındaki taşınan şey olarak, bazen de yol kenarındaki kahvede çayını içen yaşlı amca olarak elimiz koumuz bağlı olayları yaşıyor ya da izliyoruz. Kamyonda taşınan seyin muhteviyatı, ya da o muhteviyatın, kamyonun geçtiği güzergâhta bulunan şeylerle oluşturduğu garip ilişki, bence pek üzerinde durulması gereken bir şey değil. Beynin böyle bir eyleme ihtiyaç duymak durumunda kalmasıdır önemli olan.

Yalçın Şahin - 12 Nisan 2010 (15:20)

Rüyaların muhteviyatının pek önemsenmemesi gerektiğine bir örnek olarak, meselâ çoğumuzun muhtemelen küçükken yaşadığı bir şey: Çok sıkışmışsınızdır ve bir ağaç dibine ya da duvar kenarına çişinizi yapıyorsunuzdur. Aslında o anda yaptığınız şey, biyolijik, ya da anatomik (ya da zihinsel) bir tetikleme sonucu yatağı ıslatmaktır. Eylem çoktan başlamıştır ve bu eylemin o anda görmekte olduğunuz rüyada (bize o an çok mantıklı gelen, ve olayların akışı içinde oldukça mantıklı bir yer bulan) bir karşılığı olmak durumundadır. Ama bu karşılığın gerçekten ne kadar farklı olduğunu biz ancak sabah uyanınca anlarız.

Son olarak, bence rüya görmek ille de yaşanması gereken, va sağlıklı bir organizma için olmazsa olmaz bir eylem değildir. Ya da şöyle ifade edeyim: Zihinsel yönden sağlıklı bir insanın (böyle bir şey mümkünse tabi), rüya görmemesi bence gayet normal bir şey.

Yalçın Şahin - 12 Nisan 2010 (15:20)

Rüyalarla ilgili benim de aklımı kurcalayan şeyler var. Nasıl gelişti bilmiyorum ama ben rüyada olduğumun farkına varabiliyorum. Sıkıntılı bir rüya görüyorsam kendimi zorlayarak uyanabiliyorum. Uyanmak her zaman kolay olmuyor. Bazen uyandığımı sanıyorum. Örneğin gözüm açılıyor ve kendimi yatakta buluyorum. Fakat kısa süre sonra tekrar fark ediyorum ki hâlâ rüyanın içindeyim. Bu böyle bazen üç dört defa tekrar edebiliyor ama sonunda gerçekten uyanabiliyorum.

Güzel rüyalar gördüğüm zamanlarda da bazen rüyada olduğumu fark edebiliyorum. Bu durumda uyanmıyorum, rüyanın sürmesine izin veriyorum. Bazen zihnim bana oyun oynuyor. Meselâ rüyada olup olmadığımdan emin olmak için bir tarihi eserin kapısına bakıyorum. Kapıda öyle işlemeler mevcut oluyor ki kendi kendime "bu desenleri ben uyduruyor olamam, rüyada değilim" diyorum. Uyanınca jeton düşüyor tabii.

Bu bana çok olağan bir durum olarak göründüğü halde, bazen arkadaşlarıma anlattığımda çok şaşırıyorlar.

Seyit Balkuv - 12 Nisan 2010 (15:32)

Sevgili Seyit Balkuv, bu tür rüyalara eğer yanlış hatırlamıyorsam "Lucid Dreams" ismini takmışlar. Rüya gördüğünün bilincinde bir şekilde rüya görmek durumu. Bazı insanların bunu özellikle denemeye ve kendilerini alıştırmaya calıştığını da okumuştum.

Bu arada sevgili Yalçın Şahin, rüyaların muhteviyatının önemsenmemesi konusuna pek katılamıyorum. Sanki gün içinde ya da bir kaç gün önce, yani zaman sınırı olmaksızın demek istiyorum, bir takım ıskaladığımız ve farketmediğimiz şeyleri açıklaması/hatırlatması bakımından faydalı olduğuna inanıyorum. Bu tabii ki benim kişisel düşüncem, bilimsel bir kaynağı yok:)

Rüya görmediğimizi düşünmemiz çoğu zaman, onları hatırlayamadığımızın bir sebebi olarak gösteriliyor. Diğer taraftan böylesine görüntü yüklü bir formatı olan rüyalar, acaba görme engellilerde özellikle sonradan görme yeteneğini kaybetmiş insanlarda nasıl oluyor diye merak ederdim. Zaman geçtikçe rüya görmediklerinden bahsediliyor bazı calışmalarda.

Belki de yine rüya görmemek değil, asıl olan hatırlayamamak olabilir.

Alper Uzun - 12 Nisan 2010 (21:18)

Ben de bazen çok güzel besteler yaparım rüyalarımda. Hatta şarkı sözleri ağzımdan sakır şakır dökülür, halbuki normal hayatta şiirin ş'sinden anlamam. Tabi müzik işiyle uğraşmadığım için bir zahmet kendimi uyandırıp besteyi kaydetme zahmetine katlanmam.

Alper Bey'in rüyaların bazı pratik faydaları olduğu düşüncesine söyleyecek bir şeyim yok. Benim söylemek istediğim, rüyaların bir iyileştirme eyleminin yan ürünü olduğu, ve başlı başına bir gereklilik olmadığıdir. Zaten gün içinde dertle, tasayla, mantıkla, metafizikle, lâf kalabalığıyla, reklamla, ve bir sürü ıvır zıvırla boğulan beyin biz uyurken ortalığı toparlamaya çalışıyor. Bunu yapıyor olması bizim sağlıklı olduğumuza değil aksine var olan bir bozukluğa işarettir.

Yalçın Şahin - 13 Nisan 2010 (14:15)

Beynimizin hakikaten de dediğiniz gibi gün içinde ıvır zıvırla dolup akşamları da uykumuzda bunları düzenlemeye çalışması ve adeta indekslemesi, yan ürün olarak da rüyalarımızın karşımıza çıkması sanki beynimizin hem bizi eğlendirmesi hem de bir yandan işini yapması durumu gibi…

Ama yine de rüyalarımızın olması sağlıklı olmamıza işaret diye düşünüyorum, çünkü hâlâ indekslemeye çalışıp bize çekidüzen vermeye çabalıyor demek ki:)

Alper Uzun - 13 Nisan 2010 (22:21)

'Gün içinde 45 dakikalık yapılan bir şekerleme, sürekli tekrarlanan, hani alışılmış işlemlerin yapılmasına yarayan hafızayı daha da güçlendirdiği bulunmuş. Hem de bu çok dinlenilmiş olarak kalkılan sabahlardan da daha etkili' diyorsunuz ya, bunun canlı kanıtı benim ananem; 90 küsur yaşlarında, namazını hiç geçirmez, günlük şekerleme uykusunu da namaz farızası gibi sayar, mutlaka uyur. Sekiz çocuğunda canı mevsime göre hangi ili arzularsa orada kalır, çocuklarının eşlerinin akrabaları ve komşuları da dahil ismen bilir ve hallerini hatırlarını sorar. Ben böyle hafıza görmedim. Torununun torunu hamile, Allah nasip ederse, müjdeli haberi bekliyor cennetlik olduğunu duymak için!

Mina - 21 Nisan 2010 (14:31)

Benim yazacaklarım sanırım Necdet Şen'in yazdıklarının devamı gibi olacak.

Bu güne kadar büyük aşkım Winona Ryder ile ilgili yüzlerce rüya görmeme rağmen, bir türlü bir buse bile kondurup vuslata ermeme izin vermeyen o "rüya zaptiyesi"nin sansürüne duyduğum gıcıklıkla yazıyorum tabi ki. Yani, elime bir geçse Allah yarattı demem, girişirim.

Az buçuk Ruhiyatçılık yapıp insan ruhunun derinliklerinde dolaştım, rüyalar üzerine değerlendirmeler-yorumlar falan yaptım. Bilirim ki rüyalar bizim isteklerimizin, arzularımızın, beklentilerimizin, korkularımızın temsilidir. Bazen de öfkenin zararsız boşalmasıdır falan filân. Gördüğümüz rüya bize saçma sapan görünse bile, hiç öyle olmadığını da gayet iyi biliyorum. Yani, rüyaların dili de kendine özgü.

Fakat nasıl oluyor da hiç olmayacak yerde cart diye rüyayı kesip araya alâkasız bir parça koyuyor ve konuyu değiştiriyor. Meselâ, nasıl oluyor da tam Winona'nın gözlerindeki daveti görmüş ve buseyi kondurmak için ona doğru uzanırken, birdenbire araya Çinli nakliyeci giriyor ve kargo yüklemeleri hakkında tatsız haberler vermeye başlıyor. Yani, beyin uyku ve rüya halindeyken bile "gerçeklik testi/algısı" nı açık tutup bir nevi "hayal kurma kardeşim, o iş olmaz, olsa bile, ancak rüyada ve bu kadar olur" falan mı diyor acaba?

Beyin uyku halinde defragmantasyon yaparken yeni bilgileri ilgili eski bilgilerle bir araya getirdiğinde ister istemez rüyalar tekrarlanıyor -musallat rüyalar- mu acaba?

Bizim Ruhiyâtçılardan bu alanda çalışan bir arkadaşımın biraz kafasını mı ütülesem yoksa?

Kâmuran Kızlak - 22 Nisan 2010 (15:29)

diYorum

 

48
Derkenar'da     Google'da   ARA