Patronsuz Medya

Milliyetçilik

Ali Türkan - 23 ocak 2007  


Gene ses verdiler. Çocukluğumdan beri bildiğim bir oyun, gene sahnelendi. Hemen klavyeye sarılıp öfkeyle bir şeyler yazmak istemedim. Aslında yazsan ne olacak? Babasını bu şekilde kaybetmiş bir evlâdın "şimdi kanları daha mı temiz oldu?" sorusuna verilecek ne cevap var ki?

Herkes kendi meşrebince üzgün şimdi. Kimi, "eyvah turiste ayıp oluyor" sendromuyla, Avrupa'ya bunu nasıl anlatacağımızı sorguluyor ve utanmadan, böyle bir olayda bile AB hesapları yapıyor; kimi de "fırsat bu fırsat" deyip siyasî, toplumsal hesaplaşmasını görüyor köşesinden. Ölen de her zamanki gibi öldüğüyle kalıyor.

Aralarında "milletini seven biri bunu yapmaz, azmettirici mutlaka dış mihraklardır" herzeleri yumurtlayanlar da var.

Olabilir. Bu karışıklıkta ne numaraların döndüğünü nereden bileceğiz? Tıpkı, kimlerin kafasında hâlâ postal izi olduğunu bilemediğimiz gibi…

Milliyetçi bunu yapmaz ha! Sanki yıllardır, bu ülkeye zarar verecek ne yapıldıysa, milliyetçiler yapmamış gibi, hâlâ bunu söyleyebilecek insanlar da dolaşıyor çarşı'da. Sanki bir takım "düşmanlara" birlik - beraberlik içinde olduğumuzu göstermek amacıyla "Türkiye'nin en büyük bayrağı" yarışmalarını düzenleyenler; çoluk çocuğun öfkeyle yaptığı şeyleri bile bir toplumsal histeriye dönüştürenler; bu ülkeye sevgilerini, ülke halklarının çeşitliliği ve güzelliği yerine, yarattıkları düşmanlar üzerinden göstermeye kalkanlar; vicdanlı aydınların her öne fırlama gayretinde, hamasi nutuklar atıp kitleye ahlâk satanlar kendileri değilmişçesine, ortalığı timsahın gözyaşlarına boğacaklar gene.

Sanki, Kürtçe türkü söyleyenlerin üstüne 10. Yıl Marşları'yla yürüyenler, her futbol müsabakasını bir milliyetçilik gövde gösterisine dönüştürenler, plazaların üst katlarından gez'e hedef yerleştirenler, bu ülkede temiz ne varsa inanılmaz bir hızla kirletenler kendileri değilmiş gibi, ağıtlar yakmaya başladılar bile.

"Farklı" bir ses daha susturuldu. Görmezden gelemediklerini böyle susturuyorlar. Suikast, her zaman sessizlikle olmuyor; bazen de böyle "gürültülüsü" gerekiyor bazılarına. Renkler birer birer yok ediliyor. Hele birkaç gün ağlasınlar. Sonra… Sonra yeni bir kurban daha bulurlar nasıl olsa.

"Konsensüs" sağlanana ve herkes tektip olana kadar kaçırılacak, işsiz bırakılacak, yıldırılacak ve olmazsa katledilecek çok adam var bu ülkede.

Onların da sırası geldikçe sokağa fırlar ve "susma, sustukça sıra sana gelecek!" diye bağırır, boşlukları da Kürtler'e "kuyruklu" diyerek veya "madem ki Ermeni'sin, öyleyse vermelisin" tarzı "esprilere" gülerek doldururuz. Bir de gitgide ırkçı olan bir ülkede, "Türk milliyetçileri ırkçı değildir" masalları anlatırız çocuklarımıza. Kanlarımız tertemiz olur, kafataslarımız güzel bir şekil alır.

Tüm bunlar olurken de öldürülen adamın son yazısındaki güvercin ürkekliğine vurgu yapılır ama ona ilk kurşunun ne zaman atıldığını anlatan "Davanın her celsesinde 'Türkün kanı zehirlidir" dediğim dile getiriliyordu gazete haberlerinde, köşe yazılarında, televizyon programlarında." şeklindeki ifadesi pek sallanmaz.

Onu "her seferinde Türk düşmanı olarak meşhur" eden medya, şimdi de tersini anlatır bizlere ve taşlar gene yerine oturur. Ta ki bir dahaki kurban veya kahraman yaratılana dek. Çünkü milliyetçilik, en "masum" şekliyle bile, ancak düşmanlarıyla vardır. Düşman yoksa, yaratılır. Sonra da öldürülür.

Bakalım, en güzel bayrak yarışmaları düzenleyenler, üç çocuk babası bir adamın tabutu üstündeki bayrağı da beğenecekler mi?

Toprağı bol olsun!

Yorumlar

Ali ağabey ile; çok sık beraber olabilme imkânı bulamasam da, bende özel bir yere sahip olan Yüksel Yeşilmenderes'in sayesinde yazıları ile de olsa tanıma imkânı buluyorum. Duygusal, hassas yapılı, ince fikirli insanların uzaylı muamelesi gördüğü Dünya'mızda böylesi bir "ADAM" ile yaşamında tanıyamamak beni ne kadar üzdü ise, en azından ardında bıraktığı satırları ile Ali ağabeyi tanıma imkânı bulmak güzel… Babamın bir lâfı geldi şimdi aklıma, "Adam gibi adam olmak, erkeğe yahut bayana değil;kişiye has bir duruş şeklidir" derdi… Yolu adam gibi adam olmaktan geçen tüm dostlara selâm olsun. Gökyüzünden bir yıldız daha kaydı, duymayanların haberi olsun…

Barış Yeşilmenderes - 17 Ocak 2008 (21:52)

Allah rahmet eylesin. Kim olursa olsun, ne demişse desin, kimse böyle bir ölümü haketmez.

Jule Verne "Ay'a Yolculuğu" yazdığında 1865'ti yıl. Sonradan telefon icat edildiğinde (1876) Amerika başkanı "bu ne gereksiz bir alet" diyecekti. Birindeki ileri görüşlülüğe bak diğerindeki sığırlığa. Hangisi ülke yönetti?

Şimdi de durumların çok değişik olduğunu sanmıyorum. O sebeple giden arkasından konuşan devlet büyükleri ile ilgili söylenicek çok bir şey olduğunu sanmıyorum.

Ercan Güney - 25 Kasım 2008 (17:08)

Yahu adamın öldüğü günün ertesinde Ermeni gazeteci diye yazan bir sürü gazete gördüm ben. Sanki Dink T. C. Vatandaşı değilmiş gibi.

Bir gün Ermeni kökenli bir arkadaşımla Taksim'deyiz, polis çevirme yapıyor yoldan geçenlere ve kimlik soruyor. İkimiz de T. C. Kimliklerimizi çıkarttık. Onunkinin soyadı bölümünün sonu "yan" ile bitiyor doğal olarak. Polis'in ay yıldızlı kimliğe bakarak sorduğu soru şu: "Sen yabancı mısın?"

Buyrun burdan yakın. Bu olay 10 yıl kadar önce oldu. Peki bu andavallı anlayışın nesi değişti?

Bizde uzun saçlı, bolca sakallı adama "papaz" diye hakaret edilir, papaz argo bir kelime olmuştur dilimizde. Daha ne söyleyeyim, aklıma Cobain'in şarkısı geliyor:

"Başka ne olsaydım?
Tüm özürler…"

Çağrı - 15 Mart 2009 (00:16)

1980'li yılların başlarında, bir gazete sayfasında Anadolu'daki son Süryanilerin ülkeyi terketmeye başladıklarını, bin yıllık köklerinden, topraklarından vazgeçerek Avrupa'nın yolunu tuttuklarını okumuş, o güne kadar hiç bir süryani ile karşılaşmadığım halde başımı öne eğmiştim. Daha sonraki yıllarda, aynı gazetenin televizyonlarından birinde, bu sefer sadece adını duyduğum Hrant Dink'i, Ermenilerin başına gelen felâketleri anlatırken gördüm ve yine başımı öne eğdim. "Katliam mı, tehcir mi?" diye, tarafların birbirine girdiği bir tartışma programıydı. Bugün Hrant Dink'in öldürülüşünün üçüncü yılı. Öldürüldüğü günlerde gerçek katilleri gözümüzden saklamak için bin bir kurnazlık yapan, cinayeti "bilmem ne duyguları kabarmiş 3-5 gencin işi" gibi gösteren televizyon kanallarının "Hrant Dink'i anma günü" programlarını gördüm ve hayret, yine başımı öne eğdim.

Muzaffer Terzi - 19 Ocak 2010 (00:46)

diYorum

 

Ali Türkan neler yazdı?

61
Derkenar'da     Google'da   ARA