Patronsuz Medya

Ders bitti!

Ümran Davran - 13 Haziran 2006  


Bir şey çaldı; uyandım. Sersem sersem bakındım, sesin kaynağını anlamaya çalıştım. Saat olamayacağı aklıma geldi.

Kediler halledeli uzun zaman olmuştu. Cep telefonunun alarmı da olamazdı; pazar sabahı geç kalkmak niyetiyle kurmamıştım. Yine de emin olmak için elime aldığımda fark ettim cevapsız aramayı, annem aramıştı. Aklıma ilk gelen; "Kim öldü acaba?" sorusunun yanıtını da annemi aradığımda almıştım: Daha alınacak çok dersimiz olan Halil Amca ölmüştü!

Daha alınacak dersimiz kaldığını yola çıktığımızda fark ettim. Pazar sabahı olmasına karşın, üstelik hava da açıktı ama yollar bomboştu. Bir saat ancak sürdü Tekirdağ'ın Saray ilçesine bağlı Büyük Yoncalı köyüne varmamız.

Cenaze evinde eşi, cocukları ve torunları dışında üç beş kişi ancak vardı.

Ölmeden bir gün önce köyü su basmış. Evleri beş altı basamakla çıkılmasına rağmen su girmiş içeriye. Su olsa iyi, çamurlu su. Yattığı yerden eşine: "Ben dereye gidemiyorum ya ne zamandır, Allah dereyi bana gönderdi" demiş ara ara öksürükle kesilen uzun gülüşüyle.

- "Pazar olması iyi oldu, yarın olsa gelemezdim, talyum testine gireceğim de. Tam bir buçuk ay önce aldım randevuyu."

Dönüp bakmadım. Sesin sahibini tanıyordum, Halil Amcanın baldızıydı.

İsviçre'den gelecek oğlunu beklemek için ikindiye ertelenmişti cenazenin toprağa verilme işlemi. Belediyenin uygulaması olan "seyyar gasilhane" olarak kullanılan konteynırda, evin az ötesindeydi Halil Amca. Ev derken, asıl ikametgâh adresi değildi burası. Hastalanınca mecburen o "kuş uçmaz kervan geçmez" yerdeki derme çatma kulübesinden istemeden de olsa ayrılarak eşinin yanına yerleşmişti.

Köpeği Zeynaçalındığında eşeği Hürmüz'ün de elden çıkartıldığı birkaç ay olmuştu. İlk o gün "ölmüş dirilmiş" sabaha kadar başında Kuran-ı Kerim okunmuş. Sabah uykudan uyanır gibi kalkıp oturmuş Halil Amca. "Bu defa da öyle olacak sandık. Kaç defa ölüp dirildiydi" diye gözyaşı döküyordu eşi.

Erkekler bahçede bekliyorlardı. İçerdeki kadınlar ise sohbetleri bittikten sonra bir şeyler yapmaları gerektiğine karar verdiler ama her kafadan bir ses çıkınca ne yapacaklarına karar veremediler bir türlü. Herkes kendi bildiğinin en doğru olduğunu savunuyordu. Epey zaman sonra tespih çekilmesine karar verildi. Kuran hoca gelince okunacaktı. Çekilen tespih sohbet etmelerine engel teşkil etmiyordu. Sohbet konusu da yakınlarının ölüm şekliyle ilgiliydi genel olarak.

Hoca gelip de Kuran okunmaya başlandıktan sonra sohbet kesilerek yerini dozu giderek artan bir tartışmaya terk etti. Konuyu anlamak için kulak kabarttım. Anladığımda ise tüylerim diken diken oldu ve üşüdüm. Titreyecek kadar üşüdüm hem de. Mutfaktan un, tuz ve soğan istendi ilkten. Götürüldü. Az bulunduğu için geri yollandı. "Ne olacak onlar" diye sordum, "okunacakmış" dendi. O ara içeriden; "Tuz tam bir paket, un bir kilo ve soğan da üç tane olsun" diye seslendi biri.

Dışarıda, holde bir başıma içimden her zaman çektiğim zikrimi çekiyordum. Kuran okunan salondan çıkan biri telâşlı telâşlı, kazıklara ve ibriğe bağlanacak havluların hazır olup olmadığını sordu. Kendimi tuttum, sormadım neden havlu bağlanacağını. Ancak bir süre sonra biri ısrarla ibrik ve kazıkların havlu bağlandıktan sonra okunması gerektiğini söylediği zaman dayanamadım artık, patladım: "hangi kitapta yazıyor" dedim soran kişiye. Yüzüme biraz acıyan biraz da küçümseyen bir ifadeyle baktıktan sonra, "yazıyormuş, bizim komşu hoca, o söyledi" dedi.

İçimden derince bir "lâ havle" çektikten sonra devam ettim zikrime içimden.

Halil Amca burada olsa ne çok gülerdi. Hem gülerdi ve hem de kovardı evden herkesi.

İsviçre'deki oğlu geldikten sonra tabuta kondu ve üzeri örtüldü Halil Amca'nın. Üzerinde "her fâni bir gün ölümü tadacaktır" yazan yeşil örtüyle. On kişi ya vardı ya yoktu tabutu taşımak için. Helâlleşildi ve camiye doğru yola çıktı Halil Amca.

Asıl sürprizi, son sürprizi mezarlıktaymış meğer.

Biz İstanbul'a dönmek için evin olduğu dar sokaktan yürürken cenazeye katılmayanlar öbek öbek toplanmış kendi aralarında konuşuyorlardı. Cenazeye katılan Tekirdağ valisi, Belediye başkanı, İkinci Jandarma Alay Komutanı ve ilçe belediye başkanıymış hararetle konuşulan mevzuu.

Mezarlığa gitmediğim için yolda oğlum Emre'ye sordum mezarlıkta neler olup bittiğini. Tam mezarlığa girmişler ki peşpeşe resmi plakalı araçlar geçmiş yanlarından. Az ötede durmuşlar ve geri gelip mezarlığa girmişler ve Halil Amcanın toprağa verilmesine yardımcı olmuşlar. Dua etmişler sonra da.

Bu da son şakası oldu Halil Amcanın. Ve son dersi.

Sabah erkenden çalan telefonla dersin bittiğini sanmıştım ama yanılmışım. Toprağa verilene kadar sürdürdün dersini Halil Amca.

Nur içinde yat, mekânın cennet olsun.

diYorum

 

36
Derkenar'da     Google'da   ARA