Patronsuz Medya

Büyük bir sabotajın parçası!

Tufan Keskin - 17 Eylül 2013  


Artık ikircikli, insanı canından bezdiren bir Ortadoğu karmaşasına alıştığımı hissediyorum.

Siyasilerin de toplumun da söylemsel olarak bu kadar farklılaşabilmesi, düşünsel tutarsızlığın ve açık bir iki yüzlülüğün emareleri olmakla birlikte, aklıma ister istemez George Orwell'ın 1984 romanından trajikomik bir sahneyi getiriyor:

Geçit törenleri başlamış; bayraklar ve posterlerle süslü devasa binalar arasında tamamen dolmuş bir meydan; davulların, trompetlerin gürültüsü arasında Avrasya'nın en büyük müttefik olduğu, Doğuasya'nınsa adi ve alçak bir düşman olduğu açıklanır. Yüzbinler Doğuasya aleyhine dalgalanmaya başlar: Bu öylesine büyük bir tepki selidir ki ardı arkası kesilmeyen nefret dolu sahneler çizer Orwell. Yüzlerden okunan bu öfke, sahicidir; yalan yoktur, salt kötülüktür.

Ancak birden, kürsüye fırlayan bir ulak, konuşmacıya katlanmış bir kâğıt uzatır. Söylevde hiç değişiklik yoktur elbet; nefret aynı nefrettir; aynı sert ve yüksek sesle aynı cümleler sıralanmaya devam edilir. Yalnız bir farkla: İsimler değişmiştir! Artık Doğuasya, en büyük müttefiktir; Avrasya ise büyük, adi, alçak bir düşman! Yüzbinler arasında bir silkinme olur ancak sebebi bu yeniliğin yarattığı travma değil; etraftaki bütün flamaların, bayrakların ve posterlerin yanlış olduğunun, hepsinin bir sabotajın, hem de ajanlar tarafından yapılmış büyük bir sabotajın işi olduğunun 'farkına' varılmasıdır.

Aktardığım bu hikâyenin bugün Ortadoğu halkları için okunamayacağını kim söyleyebilir ki? Dün, Mübarek'in baskıcı, otoriter rejimine isyan bayrağını dalgalandırıp demokratik bir devrim yapan Mısır halkının önemli bir bölümü, henüz devrimin üzerinden iki sene geçmemişken hangi akla hizmet ordunun iktidarı ele geçirmesini meşru ve olağan görebiliyor? Aynı biçimde ibreyi Türkiye'ye usulca döndürüp manzaraya bakarsak şayet, daha dün Kemalist rejimin zorbalığından, özgürlüğü hiçe sayan eylemlerinden, insan hakları ihlâllerinden illâllah etmiş, büyük acılar çekmiş ve uzun uğraşların bir sonucu olarak bu vesayeti kırabilmiş muhafazakârlar, aynı anda kendilerine ait yeni bir vesayet kurup eski rejimin eylemlerini bu kez kendi iktidarı dışındaki çevrelerde uygulamaya başlıyor.

Bütün bu yaşananları, açıkçası belirli bir siyasal duruşun tutarsız veya makyavelist yaklaşımı olarak okumak, doğru olsa dahi eksiktir. Sanıyorum ki karşımızda dinin yerine ikame ettirilen kültürü bayrak kılmış kocaman bir 'kötülük' duruyor. Altında imzası olan her suçu Batı'nın gizli oyunlarına ve komplolara bağlayan, sözde tamamen masum bu kötülük, artık eskisi kadar açıktan açığa da işlemiyor suçlarını; gizliyor, kılıfına uyduruyor, demokrasi ve insan hakları kisvesine büründürüyor.

İşin tuhafı ise Orwell'ın romanındaki o sahneyi ilk okuduğumuzda duyduğumuz 'abartılmış' hissiyatının, ne kadar acı bir biçimde gerçek yaşama yansıdığının farkına varmak. Düşmanlar değişiyor; dünün en yakın ve güvenilir dostları, bugünün eli kanlı düşmanları oluyor ve siz, kalabalığa dönüp baktığınızda bütün her şeyin, bir 'batı komplosu', 'ajanların işi', 'vatan hainlerinin alçaklığı' olduğunu görüyorsunuz.

Artık vaziyet malûm: Muhafazakârlar için eskinin 'ceberrut devlet'i, 'devlet baba' oluverdi. Her yanda egemenliği sağladıktan sonra devleti sahiplenmekse tipik 'vatansever' ve 'milliyetçi 'algıların bir tezahürü. Askeri vesayeti kıran muhafazakârlar, şimdi de dinsel-kültürel bir 'vesayet' kurdu ve bütün ülke atmosferine bu vesayetin 'olağanlığını 'inanılmaz bir kuvvetle kabul ettirdi. Bu devasa muktedirlik, şimdi gözümüzün önünde sinyalleri değiştiriyor; yeni hamleler inşa edip eskilerini hiçe sayıyor ve biz, bütün her şeyi 'büyük bir sabotajın parçası' olarak okuyoruz!

Algımıza sağlık!

Yorumlar

Harika bi yazı olmuş analizine kuvvet, zorlananlar için değnek niteliğinde:)

H U - 19 Eylül 2013 (01:53)

Sevgili Yazar, son paragraflara doğru bahsi geçen "eskisi gibi açıktan açığa işlemeyen kötülük" vurgunuz ne kadar acıklı olmuş. Eskiden kötülüğün de bir tarifi vardı sahiden, elle tutulur gözle görülürdü. Öyle olunca da, neye karşı cephe alacağınızı gayet iyi bilir, duracağınız yeri gönül rahatlığıyla tayin ederdiniz. Bu aralar öyle değil artık, bu aralar moda tabiriyle: sinsilik in, dürüstlük out.

Bu memleketin çoğu vatandaşı, askerî vesayetin kaldırılması için bu iktidarı an geldi omuzladı, an geldi sırtında taşıdı. Öyleyken onca koşturmanın gelip dayandığı, çarpıp tosladığı yerin, sizin söylediğiniz gibi yeni bir "dinsel-kültürel vesayet" duvarı olduğuna, doğrusu hâlâ inanmak istemiyorum. Umarım bal gibi de yanılıyorsunuzdur da, kara bulutlar dağılıp gittiğinde, şu tespitlerinize birlikte güleriz.

Haa, aynı hamam aynı tassa ne olur? Ne olacak canım, meselâ Kenya'daki son olaylardan feyiz alarak ve yaşama hakkımızı korumak adına, oturup yeni baştan ilâhiyat okur, hayır ne okuması, alenî ezberleriz. (Kenya'daki AVM baskınında eli kanlı saldırganlar, ahaliden Müslüman olanları salıvermişler, ama önce küçük bir testten geçirerek: Hz. Peygamber'in annesinin ismini sormuşlar, bilmeyenleri de iptal etmişler. Belki insanlar o şok altında kendi adlarını bile unuttular demeden ve önce Müslüman mahallesinde salyangoz babından bir AVM inşa edip, sonra kapitalistleri öldürerek. Ne güzel iş.)

Amerika, bir zamanlar gezegenin enva-i çeşit yerlerinde seri bir şekilde "şok ve dehşet" operasyonları yapmıştı, hatırlarsınız. Ektiği tohumlar tutmuş anlaşılan. Ne diyelim: sinsilik in, şok ve dehşet out o zaman…

Deniz Türkoğlu - 24 Eylül 2013 (09:36)

diYorum

 

Tufan Keskin neler yazdı?

50
Derkenar'da     Google'da   ARA