Patronsuz Medya

'Hilâl- Din Teorisi'

Tayyip Erdoğan'ın sipariş ettiği uçağı eleştirelim. Eyvallah! Ama o zaman Savarona adlı geminin tek bir insanın özel yatı olmasının doğru olup olmadığı sorusunun da zihnimizden şöyle bir gelip geçmesine izin verelim. Ona her şey feda! demek, sevgimizin derecesini gösterir ama tarihî- nesnel bir ölçüt olamaz.

Ayrıca, Güneş- Dil Teorisi, bütün o Sümer- Eti edebiyatı, tarihyazımı çerçevesinde, bu Amerika'da Müslümanlar teorisinden daha az gülünç değildi. Konfüçyüs Türk'tü, Buddha Türk'tü diye kitap yazanlar Küba'daki camiden daha ciddi bir iddiada bulunmuyorlardı.

Gözden kaçırılmaması gereken bir nokta, Ben muhafazakârım diyen Tayyip Erdoğan'ın da aslında bir restorasyon mantığıyla hareket etmesi. Birtakım içerikleri değiştirirken aynı biçimleri koruyor; onun için Hilâl- Din Teorisi filan çıkarabilir ortaya. Yatın yerine Jeti koyabilir.

Ve işin özü değişmez.

* Murat Belge (Taraf) 23 Kasım 2014

Kobanê, AKP'nin en büyük stratejik yenilgisinin adıdır

Bu anlamda teorik olarak DAİŞ, AKP'nin iflasının ürünüdür. Pratik olarak ise, onların son 12 yılda siyasetine dahil ettiği kadroların bölgesel politikalar dahilinde ihracıdır. O bakımdan artık ziyadesiyle malum olan bazı hususları yüksek sesle ilan etmek gerekiyor:

I-DAİŞ, bir yanıyla Ortadoğu'daki devletlerin çürümüşlüğünün semptomu iken, diğer yandan aynı devletlerin sorunları çevreye ihraç etmelerinin de bir yoludur.

II-2000'li yıllarla birlikte Ortadoğu'daki merkezi etkisi gün geçtikçe artan Kürt siyasal hareketi daima bu ihracın en temel hedefi olmuştur. Katliamları binleri bulan Hizbullah, el-Ensar ve şimdi de DAİŞ.

III-Bunun esas nedeni de bütün baskılara rağmen seküler, demokratik-sol seçeneğin Kürtlerde güçlü şekilde kök salmasıdır. Bir nevi kovmak için her türlü vahşeti sergiledikleri hayaletleri daha güçlü geri dönmüştür.

IV-Son sahnede ise, DAİŞ şahsında faşizm sahaya sürülmüştür.

V-Davutoğlu'nun Sünni gençlerin öfkesi cümlesini bizim çocukların yaramazlığı olarak okumak gerekiyor.
Sonuç olarak:

AKP'ye, DAİŞ'e ve her türlü komploya karşı çözüm sürecinde ısrarlı olmak büyük önem taşıyor. Ama bu elbette ki yetmez. Çözüm süreci Türkiye için tam bir demokratikleşme haritasıyla bütünleştirilip kamuoyuna ilan edilerek Türkiye'nin 5. Darbe dinamiğini inşa eden AKP ile uzun bir siyasal mücadeleye göre gelecek kurgulanmalıdır…

* Aysel Tuğluk (T24) 19 Kasım 2014

Acemi Nalbantlar ve Eşekleri

Şimdi iki merakım kaldı.
Birincisi: Acaba bu ülkenin bir yerlerinde, ya da komşu ülkelerden birinde Acemi nalbant Türk eşeğinde öğrenir deniyor mu?
İkincisi: Acaba Kürtlerin, Rumların, Bulgarların, İtalyanların, Arapların, Giritlilerin, Ermenilerin acemi nalbantları mesleklerini kimin eşeğinde öğreniyorlar:
İçinizde soruların yanıtını bilen biri varsa bana haber etsin.

Halklar arasındaki itiş kakışın, örtük ya da açık düşmanlıkların kökleri mera paylaşımına, tarla sınırı anlaşmazlıklarına, dere suyunun bölüşümüne, alışverişte kazık atma ya da kazık yemelere, devlet katında kayrılmaya, kimilerinin eşitler arasında daha eşit, kimilerinin de eşitler arasında daha az eşit sayılmasına dayansa gerek.

* Aydın Engin (Cumhuriyet) 19 Kasım 2014

Faşizm arzusu

Erken Cumhuriyet dönemindeki toplum mühendisliğinin kitlesel desteği yoktu, mevcut iktidarın var. AKP derin devletle ittifak kurdu lafının ardında kitlesellik garantisi var. Zira sonuçta faşizm, otoriterliğe meyyal, otoriteye medyun, onları ölesiye sahiplenen bir kitleyle var olur.

Artık müzmin hınç alma güdüsü olur, Selefîlik olur, her farklı olana düşman erillik olur… Ya da rant/ talan/ gasp temelli kaynak kullanımı âdetinin önüne, tüm denge/ denetleme/ danışma mekanizmalarının iptal edilmesi sayesinde açılan uçsuz bucaksız alandan nemalanarak zenginleşen ve tüketimle âdeta sarhoş olan kitleler olur… Doğa düşmanlığı olur… İktidarın yeni beyinlerinin ısrarla altını çizdiği yolsuzluğu biliyor ama görmezden geliyorlar savunmasındaki suç ortaklığı itirafı olur… Bu topraklarda işlenmiş ve asla yüzleşilmemiş kitle katliamlarının kılıfı olur… Bunların hepsi birden olur… Ölümcül olan, türdeş çoğunluğun, AKP söylemi ile muktedirin kişiliğinde vücud bulan sürüsel, ayinsel tecellisi. Hoşgeldin Yeni Faşist Türkiye.

* Cengiz Aktar (Taraf) 18 Kasım 2014

Kendini bil, haddini bil!

Bütün bu haberleri okuyan profesör Dunning'in kafasında aniden bir ışık doğdu. Wheeler bankaları bu ahmakça planla soymaya kalkacak kadar ahmaksa, asla bir banka soyguncusu olamayacağını bilemeyecek kadar da ahmak olmalıydı. Niteliksizliğinin şiddeti, niteliksiz biri olduğunu farkedebilmesine de imkân vermeyecek düzeydeydi. Ahmak hırsızdan etkilenen Profesör Dunning, bir insanın, kendinin belli konularda konum ve yeterliliğini kendisinin ölçüp ölçemeyeceği sorusunun peşine düştü. Ve birkaç hafta içinde öğrencisi Justin Kruger ile beraber bu konuda önemli bir araştırmaya başladı. Araştırmayı raporlaştırdıkları, ''Kifayetsiz ama farkında değil: Bir kişinin kendi yetersizliklerinin farkında olmasının zorlukları, insanı kendisi hakkında nasıl abartılı bir öz-değerlendirmeye yönlendirir'' başlıklı bilimsel makaleleri 1999 yılında yayımlandı.

* Cemal Tunçdemir (T24) 15 Kasım 2014

Bari Allah'tan korkun

Kentlerde kalabilen son yeşil alanlara rezidans, AVM, cami, gökdelen, kale, kule, saray yapacağım diye, barbarlığınıza karşı çıkan gençleri öldürmeyi, kâfir ilan etmeyi, onlara zulmetmeyi meşru buluyorsanız;

Kapkaççı acelesiyle yok ettiğiniz alanlarda yapacağınız inşaatların temellerine yılda bin emekçi cesedini gömmeyi fıtrat sayıyorsanız;

Elbette bu dünyada iki elimiz iki yakanızda olacaktır.

Fakat ne olur ne olmaz, Tevrat'tan, İncil'den, Kur'an'dan, kutsaldan, ayetten de referans verelim.

Sadece insanlığa değil, inancınıza, öğretinize, imanınıza da bu işte büyük para var diye ettiğiniz ihanet için hakkımızı helal etmiyoruz…

* Hayko Bağdat (Taraf) 15 Kasım 2014

İslamda savaş bitmiştir

Şöyle bir mazeret var: Başkaları da yapıyor, biz istemeden yapıyoruz. Mecburuz! Bu da meşru bir savunma değil. Çünkü su-i misal emsal olmaz. Bir müslüman için başarılı olma zorunluluğu yoktur fakat zulmetmeme zorunluluğu vardır. İslamın ruhuna uygun hakiki bir savaşta kaybetmek yoktur. Çünkü kazanman gereken hakiki zaferini Allah'a nispetle kazanabilirsin, düşmanına nispetle değil. Demek ki kazanmak için masumları da öldüren düşmanının seviyesinedüşemezsin. Zulme maruz kalsan da zalim olmana izin yok. Mazlum olmamaya çalış, şerri defet, kötülüğü meşruluk içinde önlemeye çalış. Ama Gandi'nin dediği gibi dişe diş, göze göz bir savaşta herkes kör kalır. Zulme zulümle karşılık verdiğin an savaşı kaybetmişsin. Galebe çalman seni muzaffer kılmaz. Kazansan da düşmanının seviyesine düşmüş olmakla kaybetmiş olursun. Bediüzzaman'ın tabiriyle mukabele-i bilmisil yani misilleme bir kaide-i zalimanedir. Demek ki zulme karşı misilleme yapmaya mezun değiliz. Sana zulmedenin zulmünden sakın ama ona zulme tenezzül etme.

* Mücahit Bilici (Taraf) 15 Kasım 2014

Çuvalı geçir ama çuvaldızı da kendine batır

Fakat burada suçlu ABD diye bağırırken hatırlamakta fayda var: Evet ABD TGB'nin ifade ettiği gibi Ortadoğu'da milyonların olmasa da binlerce insanın ölümüne sebep oldu. Obama'nın Yok edeceğim dediği IŞİD, ABD'nin Irak işgalinin ürünü. Afganistan'da ABD'nin insansız hava araçlarının attığı bombalar sivillere isabet etmeye devam ediyor. ABD'nin bölgede yarattığı hasarın listesi uzayıp gidiyor. Ancak asırlardır Ortadoğu'da süregelen kanda bizlerin de payı yok mu? 1915 Ermeni soykırımında yüzbinlerce masum ölüme mahkûm edilmedi mi? Kadın bebek yaşlı demeden topluca katledilmedi mi? Maddi tazmin kısmını geçtim bir kuru özür dileyebildik mi? Dersim, Sivas, Roboski… Liste uzayıp gidiyor. Çuval olayına gelince… Evet, Türk askerlerinin başına çuval geçirmek gerçekten lüzumsuz ve çirkindi. Ama özel harekâtçılar ne yaptılar da gözaltına alındılar? ABD ve Kürt yetkililerine göre Musul'un Kürt valisine yönelik suikast düzenliyorlardı. Sonuçta ABD çok kötü ama unutmayalım biz de az değiliz, değildik.

* Amberin Zaman (Taraf) 14 Kasım 2014

Kimin hasta olduğuna kim karar veriyor?

Anlamdan arınmış yaşantılar ve anlık tatminler peşinde koşan bu insan kalabalığı içinde, kendine 'muhattap' bulmakta zorlanan insanlar da var şüphesiz… Ama birbirlerini nasıl bulacaklar, ellerinde 'muhattabımı arıyorum' pankartıyla dolaşmayacaklarsa…

Çekilen acıyı birlikte hissedebilmek, anlamak ve paylaşmak, ötekinin acısını azaltmaya yarayan ve hayata mana veren en önemli yaşantıdır. Acıma ve merhamet duygusu yoksa, acı çeken birey tamir edilmesi gereken bir makineye, iyileşmek zorunda olan bir nesneye, işlevselliği bozulmuş bir organizmaya dönüşür.

Psikoterapi tam da bunu yapmayandır.

* Alper Hasanoğlu (Radikal) 13 Kasım 2014

İlan edilmemiş bir iflasın hazin tablosu

Harcı İttihat-Terakki ve Baas geleneklerinin formülleriyle karılmış olan bu kötülük düzeninin adı üzerine, alay eder gibi, Yeni Türkiye damgası da yapıştırılmış durumda.

Şu andaki Türkiye tablosunun farkında mısınız?

Her şey darmadağınık, ortalıkta.

Tam bir hercümerç.

* Yavuz Baydar (Bugün) 13 Kasım 2014

Benim Nasuh Abim

Devrimci-Yol tutuklularının poliste ve hapishanede yaşadıkları daha sonra onların aralarındaki ilişkileri derinden etkiledi. Birbirleri hakkındaki sevgi ve nefretlerinde önemli bir rol oynadı. Ama bunu hiçbir zaman açık açık konuşamadılar; üzerinde konuşulması gereken bir konu hâline getirmeyi başaramadılar. Özel sohbetlerde yapılan ağır hakaret veya sitayişlerle sınırlı kaldı.

Eğer o dönemde yaşadıklarını bizlerle, toplumla yüksek sesle konuşma hâline çevirebilseler ve üzerinde açık bir tartışma yaratabilselerdi belki daha güzel şeyler yapabilirlerdi. En azından şu anda bile çok güçlü olan şiddete tapınma kültüründe ciddi bir kırılma yaratabilirlerdi.

* Taner Akçam (Taraf) 12 Kasım 2014

Kömür İstilası

TEMA Vakfı Konya kapalı havzası hakkında bir rapor hazırlamıştı. Bölgede kömür çıkartılması tarım arazilerini bitiriyor. Bütün yeraltı sularını da kurutuyor.

Bununla da kalmıyor, hafriyattan çıkacak 700. 000 ton tozun her yere yayılması da cabası. Çıkacak kömür de gayet nemli ve kalitesiz bir kömür.

Bu kömür termik santrallarda kullanılacak. Santralın salgılayacağı devasa oranlarda kül de bu toza eklenecek.

Ciddi bir çevre felaketi kapıda. 2012'yi kömür yılı ilan eden müsteşar da durumun farkında.

Şöyle demiş:

Çevresel şanssızlıklar var. Kömür yakılması konusunda bize dayatılan konular var, çevreye duyarlıyız ama bu kömürü yakmanın mutlaka bir yolu olmalı…

İşte o yol bugün gördüğümüz yol. Madenlerde insanların dumandan ya da sudan boğularak öldüğü, köylülerin özel güvenlik şirketleri tarafından sopaya çekildiği, asırlık zeytin ağaçlarının köklerinden kırılarak savrulup bir köşeye atıldığı bir yol.

Tozun küle karıştığı, yeraltı sularının çekildiği, tarım arazilerinin ortadan kalktığı bir yol.

Bu vahşi kalkınmacı anlayış sadece madenler için geçerli değil. Üçüncü havalimanından üçüncü köprüye kadar her yerde bunun izlerini görmek mümkün. Bir yaban domuzunu Boğaz'ı yüzerek geçip Bebek'e çıkartan bir çaresizlik söz konusu.

İktidar, mahkeme kararı dinlemeden kesen, biçen ve her şeyi nakde çevirmeye dayalı bir buldozer. Mahkemeye rağmen ağaç kesilerek dikilen Ak Saray, Soma'daki zeytinlikler, sonu gelen Konya tarım arazileri, Boğaz aşan yaban domuzu hep aynı büyük projenin bir sonucu.

* Özgür Mumcu (Cumhuriyet) 8 Kasım 2014

 

58
Derkenar'da     Google'da   ARA