Patronsuz Medya

Büyük Komplo!

Her siyasi görüşün komplocusu olur. Daha çok hangi din olduğu fark etmez, siyasal dinci hareketlerde rastlanır. Ancak ulusalcı komplo teorilerini ardı ardına sıralayan bazı uyanıkların yakın zamanda ceplerini doldurduğu da unutulmamalı.

Kudretini yitirdiğini düşünenin, tutunmaya çalışanın sarıldığı bir araçtır komplo teorileri.
Demokrasi geliştikçe, toplumun kendine güveni arttıkça siyasi hayatta etkisi azalır.

İktidar çevreleri tam anlamıyla bir komplo teorileri cehennemine kendini hapsetmiş halde. Özellikle Gezi isyanından sonra iktidarın rasyonel düşünme kabiliyeti ciddi anlamda kayboldu.

* Özgür Mumcu (Cumhuriyet) 15 Eylül 2014

Türkiye'de Solculuğun Trajedisi

Türkiye'de demokrasi sanırım AKP'nin arkasından çekilmeyen milyonları anlamaya çalışan ve bu anlayışa yönelik siyaset üreten solcularla, kendilerini AKP'ye bir gün mecbur hissetmeyecek milyonların diyaloğundan ortaya çıkacaktır. Tekrar edeceğim ama demokrasi dışarından alınabilir bir şey değildir. Hiçbir zaman da olmayacaktır. Demokrasi öznellikle inşa edilebilir, tecrübe edilebilir ve hayat haline getirilebilir.

Türkiye solcularının sanırım artık aydınlanmacılıktan, ilerlemecilikten, çağdaşlıktan biraz nefeslenip kendilerini ezilen sınıfların kaderiyle bütünleştirmeye çalışmaları elzem. Kültürelci, yaşama biçimci refleksleri bırakıp, asıl temsil etmeleri gereken sınıflarla, o sınıfları şu anda temsil etmeyi başaran siyaset arasındaki ilişkiye odaklanmak önemli. Radikallik, avangardlık burada yatıyor. Yani kendi trajedimizle yüzleşmek!

Dünyayı değiştirmeye belki de önce kendimizden başlamalıyız. Tabi eğer kendimizi hâlâ bu dünyanın bir parçası olarak görüyorsak.

* Besim F. Dellaloğlu (Altüst) 14 Eylül 2014

Tarihimizin En Esrarengiz Ölümü

Ahmet Özal, Babamın öldürüldüğüne inanıyorum deyince 2010'da NTV'de bir program yapıp Özal'ın ölümünü bütün tanıklarıyla masaya yatırdık.

Semra Özal da katıldı.

Yayın tam 5. 5 saat sürdü.

Orada Ahmet Özal, bir laborantın uyarısı üzerine dilekçe verip hastaneden babasına ait kan örneklerini istediğini anlattı.

Hastane, dilekçeye karşılık, Kan yanlışlıkla dökülmüş cevabını vermişti. Ahmet Özal da, Kanal 6'da yöneticiyken hastaneye gizli kamerayla bir muhabir yollamış ve kanı sordurmuştu. Alınan cevap, kan donduran cinstendi:

O kanda, bir insanda olmaması gereken şeyler vardı.

* Can Dündar (Cumhuriyet) 14 Eylül 2014

Ekmekleri için yürüyorlar

Yürüyüşteki tek kadın Nurcan Ürper, Van'da belediyenin Kadın Sorunlarını Araştırma ve Uygulama Merkezi'nde kadınların sorunlarına eğilirken kendisini sorunun en büyüğünün içinde buluvermiş. Hayatım boyunca evde kadının emeği için mücadele ettim. Bu nedenle evlenmedim. Hep sınıf mücadelesi vermek istemiştim ve şimdi içindeyim. Kadının önünü açmak için mücadeleyi sürdürüyorum. Birkaç gün önce 9'uncu kata çıkıp intihar etmek istedim ama emekçiler duyunca toplanıp gelmişler. Beni ikna ettiler. Ankara'da polisin muhtemel gazından da copundan da korkmuyorum diyor.

* Mahmut Oral (Cumhuriyet) 14 Eylül 2014

Türkiye, CIA, IŞİD

Farkındayım. IŞİD, Ahrar Al Şam, İslami Cephe, ÖSO, bu kadar isim ve kısaltma kafanızı karıştırdı. Aralarındaki gerçek Suriyeli vatanseveri tenzih ederek şunu rahatça söyleyebiliriz: Suriye'de Esad'a karşı savaşmaktan çok birbirlerine karşı rant savaşı yürüten muhalifler arasında radikal ılımlı ayrımı gitgide anlamsızlaştı. Tam sayıları bilinmemekle birlikte binlerce ılımlı militan cazip maaşlar ödeyen IŞİD saflarına katıldı. İsimlerini ezberlemenize gerek yok.

Geçtiğimiz günlerde kafası kesilen Amerikalı gazeteci Steven Sotloff'un ailesi adına CNN'e açıklamalarda bulunan Barak Barfi'nin anlattıkları durumu yeterince özetliyor zaten: Steven (Türkiye) sınır(ın)da satıldı. Hükümetimizin desteklemek istediği sözde ılımlı muhalifler 25 ile 50 bin dolar arasındaki (bir rakama) onu (Sotloff'u) IŞİD'e sattılar.

* Amberin Zaman (Taraf) 12 Eylül 2014

CHP hakkında "Tıpış tıpış sola dönme" üzerine…

Sorun odaklı bakınca etikete pek de ihtiyacımız kalmıyor ve daha önce solcu ya da sağcı (türbanlı, MHP'li, dindar vesaire dahil) diye bir araya gelmediğimiz bir sürü insanla ortak değerlere dayalı eleştirel aklın yolunda bir araya gelebiliyoruz.

Keza, daha önce sağcı veya solcu diye müttefikimiz sandığımız bir sürü insanla bazı sorunların çözümü konusunda ayrı düşebiliyoruz.

* Vedat Özdan (T24) 10 Eylül 2014

"Ben halkın bacısıyım, siz kim oluyorsunuz anam?"

Kendi bakış açısıyla haklı, gücünü öyle bir sergiliyor ki, her gün yastığa başını huzur içinde koyuyor elbette. Güce tapmayanların, insanlık değerlerini sorgulaması umuruna değil. Biat etmeyenlerin, güçten değil eşitlikten yana olmaları umurunda değil. İktidarın her türlü silahını kuşanmış, huzur içinde uyuyor.

Ama vicdan meselesi farklı. O da biliyor ki, vicdan her zaman kolayca kafese konabilen bir kuş değil.

Vicdan, günü geldiğinde yüreği parçalayan bir kartal.

Şunu bilmiyor: Bu ülke, bu dünya sadece Siz kimsiniz? diye haykıranların değil, her gece yastığa başını huzursuz koyanların da dünyası.

O huzursuz ruhlar her gece, rating tablosundaki birkaç rakamın değil, öldürülen kadınların, işçilerin, çocukların, gençlerin yüzünü görüyorlar kabuslarında.

* Yekta Kopan (Radikal) 9 Eylül 2014

'Cama Geleceğine Cana Gelsin' Zihniyeti

Gökdelenler, İstanbul tepelerine beton makberler gibi dizildi. İçine rantla büyümüş yeni orta sınıf yerleştirildi; dibine, kamu yararından nasiplenememiş inşaat işçileri defnedildi.
Milletin a… Komayı vaat eden müteahhitler, sözünü böyle yerine getirdi.

Eski Başbakan, iş cinayetleriyle pek ilgilenmez, sadece şehrin siluetini bozan gökdelenlerin sahiplerine küserdi.
Yenisi, iş cinayetinde can verenleri şehit ilan ediyor. Böylece şantiyeler, şehitlik haline geliyor. Şehit yakınları kızar diye de, kaza yerine ambulanstan önce TOMA sevk ediliyor.
TOKİ-TOMA iktidarı, Cama geleceğine cana gelsin diye diye büyüyor.
Ama son cinayet gösterdi ki, bu gidişle cana gelen, cama da gelecek. Bakalım, zemininden kan sızan bir rezildansta kimler, nasıl ikamet edebilecek?

* Can Dündar (Cumhuriyet) 8 Eylül 2014

Tohum, yaşamdır

Misyonu tarım ve tarıma dayalı sanayi için tohumluk, damızlık ve hammadde üretmek, gen kaynaklarını korumak olarak yazılmış TİGEM var şimdilerde. Onun dağıttığı 28 sertifikalı çeşit dâhil 200'ün üzerinde buğdayla tarım yapılıyor ama hiçbiri hasat ertesi tohumluk bırakmıyor çiftçisine ve pazarın yüzde 40'ı özel teşebbüs tohum şirketlerinin elinde. Coğrafyasında her daim ürün veren, uyumlu, dayanıklı atalık buğdaylarımız toplam üretimin yüzde 5'i bile değil, deniyor. Evet, bu tohumların ticareti de yasak 2006 yılından beri.

* Defne Koryürek (Taraf) 7 Eylül 2014

Yeni Türkiye Projesi

Davutoğlu'na göre Bugün Batı'da varoluş felsefesi anlamında bir bunalım yaşanıyor; Batı'nın insanoğluna sunabileceği açılımların sınırına gelinmiş durumda!

Bu saptamaya doğru, çünkü kapitalist üretim tarzı derin bir kriz yaşıyor, bu krizde ürettiği kültür, 'kapitalist gerçekçilik' artık bir gelecek tasarımı sunamıyor diyerek katılmak olanaklı, ama Davutoğlu başka bir yoldan ilerliyor:

Batı uygarlığı karşısına İslam uygarlığını koyuyor. Bu karşılaşmanın motor gücü olarak da potansiyel bir Müslüman siyasi elit iradesini işaret ediyor.

Bu siyasi elit iradesi kavramı bize, Hitler'i, Leni Riefenstahl'ın İnancın Zaferi, İradenin Zaferi gibi propaganda filmlerini anımsatsa da, Müslüman entelijansiyanın sınıf refleksinin dışavurumu olarak saptayıp, üzerinde fazla durmadan soralım: Bu Müslüman uygarlık hangi üretim tarzına dayanıyor? Bu uygarlık çatışması, siyasi elitin iradesi, Türkiye için ne anlama geliyor?

Birinci sorunun cevabının, haraç almak, evde nakit istif etmek gibi pre-kapitalist kalıntıları bir kenara bırakırsak, çevre ülke kapitalizminden başka bir önerisi olabileceğini düşünmek için bir neden yok. İkinci sorunun cevabıysa, yüz yıllık parantezi kapamak ifadesinde karşımıza çıkıyor. Bu cevap kapitalist modernitenin Cumhuriyet, güçler ayrılığı, parlamenter demokrasi, işçi hakları, kadın hakları, LGBT hakları gibi Batı özentisi bir ütopyanın ürünü kazanımlarının yok edilmesini vaat ediyor.

* Ergin Yıldızoğlu (Cumhuriyet) 3 Eylül 2014

AKP alkışlanarak bitirilir, bunu anlamıyorlar

Bazı arkadaşlarımız alkışlamış, bazıları alkışlamamış. Çok da önemli değil. Aday olan bendim. Hiç kimse alkışlamasaydı da tek başıma ben alkışlardım. Öyle bir sorumluluk hissediyordum. Kompleksli ve kaprisli bir insan da değilim. Yine olsa yine alkışlarım. Buradan yola çıkarak kıyamet koparmak, 'Berkin Elvan'ın annesine ihanet ettin' demek kimsenin haddine değildir. Bunu söyleyen kişiye şunu hatırlatmak isterim: 50 bin kişi öldü PKK ile devlet arasındaki savaşta. Biz şu anda oturmuş bu sorunun çözümünü konuşuyoruz. Aynı kişiyle. Devleti temsil eden kişiyle. 50 bin kişi öldükten sonra oturup konuşabiliyorsak, demek ki diyalog, kaçmamamız gereken bir konudur. Halk siyasetçiden, birbiriyle konuşmayacak bir tavır istemiyor. İnsanlar öfkeden kinden bıkmış vaziyette. Sayın Kılıçdaroğlu demiş ki, 'Ben savaş hali dışında Erdoğan'la görüşmem'. Ben de 'Savaş olmasın diye her gün Recep Tayyip Erdoğan'la görüşürüm.' İkimizin duruşundaki farklılık budur.

* Selahattin Demirtaş → Ezgi Başaran (Radikal) 2 Eylül 2014

Blendax kokusu

Her tarafta panzerler vardı. İnsanlar köprüye doğru yöneldiler. Köprüde oturma eylemi yapıyorlardı. Sonra köprünün her iki tarafını panzerler kapattılar. Zaten küçük bir köprüydü. Panzerler köprünün her iki tarafından insanların üzerine doğru ilerlemeye başladı. Biz şok geçirmiştik. İnanamadık önce. İnsanlar köprüde mahsur kalmışlardı. Bazıları kendilerini kurtarmak için nehre atlıyorlardı. Ama panzerler durmadı, ilerlemeye devam ettiler. Panzerin insanların üzerinde inip çıktığını görüyordum, insanları bir kağıtmışçasına eziyordu. İnsanlar panzerlerin altındaydı. Herkes çığlık çığlığaydı. Benle kız kardeşim de camın önünde, çaresiz bir şekilde haykırıyorduk, sanırım sinir krizi geçiriyorduk. Ben olduğum yerde yere çökmüştüm, hıçkırarak ağlıyordum. Her şeyi tüm detayıyla görüyorduk. Bir yandan panzerler ilerleyip insanları ezerken, öte yandan panzerlerden ateş ediliyordu insanlara. Bir gencin kaçmaya çalıştığını gördüm, o da yaralıydı ama yine de kendini kurtarmaya çalışıyordu bir umut. Ama maalesef kaçamadı, kurtulamadı, silahla sırtından vurulup yere düştüğünü gördüm.

* Nurcan Baysal (T24) 1 Eylül 2014

'Davam' ile 'Kavgam' arasında bir bağ var

Şu anda içinden geçtiğimiz süreç için faşizm diyebilir miyiz?

Plebisiter diktatörlük kavramı var. Yani seçilmiş diktatörlük. Yani çoğunluk iradesini diktatörce kullanma durumu. Kişinin zevkine göre diktatörlük değil ama halk, millet böyle istiyor denilerek uygulanan yönetim.

Toplumların bir miktar faşizm arzusu vardır. Bürokrasi, resmiyet, kanun, yasa ve endistüriyel toplum, insanları yabancılaştırıyor. Bu yalnızlığı gidermek için şefkate, sevgiye, aşka ihtiyaç duyuyor. Dolayısıyla başka insanlara direkt temas arzusu vardır. Aşkta da, sınıf dayanışmasında da vardır bu. Dolayısıyla bürokratik lider seviyesinde olan biri, bu duyguyu yakalayıp istismar edebilir. Faşizm budur aslında. Faşizm var ama form olarak demokrasi içerisinde olduğunu düşünüyorum.

* Mücahit Bilici → Ertan Altan (Taraf) 31 Ağustos 2014

 

58
Derkenar'da     Google'da   ARA