Patronsuz Medya

Yeni ve Daha Büyük Gezi'lere Hazır Olun

Gezi Parkı'ndaki gençler sadece protesto olarak kaldı. Bir şeyi reddediyorsunuz. İnsanlar alternatifiniz ne diye sorar. Söyleyecek alternatifiniz yoksa protestoya devam edersiniz. Ama olayları değiştirme kapasitesine sahip olamazsınız. Bir çekirdeğe (nucleus) ihtiyaç var. Bir patlama ya da hareket var. Bunun farklı bileşenleri var. İşsizlik ve fakirliğe isyan edenler; işçi sendikaları gibi çalışma koşullarına karşı mücadele edenler; özelleştirme politikalarına direnen çiftçiler, memurlar; polise direnen, hak ve özgürlük isteyen orta sınıflar. Antiemperyalist, bağımsız bir rejim isteyen milliyetçiler de var. Ama tüm bu unsurlar bir program etrafında, alternatif sunarak, ortak bir stratejik amaçla bir ortak cephe oluşturabilmiş değiller. Onları bir araya getirecek bir çekirdeğe ihtiyaç var. İşte söylediğim ulusal, halkçı ve demokratik hareket tam da bu.

* Samir Amin → Utku Çakırözer (Cumhuriyet) 25 Ağustos 2014

Hepiniz Şahittiniz

Tanım evrensel: Yolsuzluk, doğası gereği kamu görevinin kötüye kullanılmasından beslenir. Bu evrensel tanıma bir ek yapmak gerekirse; büyük yolsuzluklar, geniş zamana ihtiyaç duyar.

İstanbul'un tarihi siluetini bozan yapılar bir günde ortaya çıkmadı. Kamu görevinin kalıcı ve etkili biçimde kötüye kullanılması için(!) geniş zamana yayılarak, çıkar ağları öre öre yükseldi.

Biz bugün tarihi siluetin bozulmasına şahitlik ederken, hepiniz oradaydınız.

* Çiğdem Toker (Cumhuriyet) 25 Ağustos 2014

Son yazı

Özetle son yazı yoktur. Cadde veya sokak arasında dükkan açmak vardır. Üstelik anlamakta zorlandığım bazı yazarlar, televizyoncular var. Bu meslekten milyonlarca lira birikim yapmışlardır. Helal olsun. Anasının ak sütü gibi helal para kazanmıştır. Çoğu fırsat bulduğunda memleketin elde gittiğini anlatıyor. Ama hiç biri elini cebine atmaz, bir internet sitesi kurayım, bir radyo istasyonu alayım, bir gazete çıkarayım demez, rüyasında bile denemez. Maaşını verecek birini bulamadığında (elbette iktidar korkusu nedeniyle) mikrofon tutulduğunda kendisine nasıl yazdırılmadığını, nasıl televizyonlara çıkarılmadığını anlatır. Desen ki ''arkadaşlar her biriniz 500 bin lira koyacaksınız. Yazlıklarınızı, ikinci evlerinizi satın, bir gazete kuracağız, caddeye dükkan açacağız'', bir tanesini bulamazsınız. Bu yüzden ağlamalarının temel nedeni, caddeki dükkanı kaybetmektir.

* Yavuz Semerci (Gazeteport) 22 Ağustos 2014

Demirtaş CHP'ye başkan olduğunda…

Partide zihniyet sorunu var diyor ulusalcı kanadın önde gelen adlarından Emine Ülker Tarhan. Zihniyetin değişmesi gerektiğini savunuyor. Çok haklı: CHP'de zihniyet sorunu var. Ulusalcılık yaftası altında, Kürt sorununu zerre kadar kavramamış, anayasal eşitliği kabul etmeyen, yeni bir anayasa yapılırken vatandaşlığın Türkiyelilik üzerinden tanımlanmasına bile tahammül edemeyen, pek çok noktada MHP ile buluşan, devlet tahakkümünü, vesayetçiliği, halk küçümsemesini, elitizmi solculuk sanan zihniyetin değişmesi gerek. İronik olan, değişmesi gereken zihniyetin, partide zihniyet sorunu var diyerek kazan kaldıran CHP ulusalcılarının zihniyeti olması.

* Oya Baydar (T24) 20 Ağustos 2014

Peygamberdevesi

Geçen sene gerçekleşen bir olay sebebiyle siyasetle ve siyaset yazmakla bütün ilişkimi kesmeye karar vermiştim. Bahsettiğim olay gazetelerde yaklaşık şöyle yer almıştı:

Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi'nin 2012-2013 öğretim yılı açılışında konuşan başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi rektörlüğü tarafından fahri doktora verildi.

Memlekette kuvvetlerin uzunca bir süredir Recep, Tayyip ve Erdoğan şeklinde üçe ayrıldığı zaten hissedilmekteydi. Yasama, yürütme, yargı diye ayrılamıyor demek ki. Ya hava, kara, deniz diye ya Recep, Tayyip, Erdoğan şeklinde. Bu da memleketin makûs talihi.

Bu fahri doktora meselesinde beyefendinin ismini bir cümlede o kadar çok okumuştum ki artık sadece kuvvetlerin değil, neredeyse her şeyin şahsında birleştiğine ikna olmuştum.

Maalesef o haberi okuduğumda edindiğim o parlak şuur anını kısa sürede yitirdim ve vakitlice bu siyasi yazı çizi meşgalesinden uzaklaşma kararımı gerçekleştiremedim.

* Özgür Mumcu (Cumhuriyet) 18 Ağustos 2014

'Yetmez Ama Evet' meselesi… Maddeleri öğreniyoruz

Tek bir örnek vereyim: Hükümet'in ele geçirdiği HSYK, 17/25 Aralık gibi olaylara bakmakla yükümlü yeni sulh ceza hâkimleri atadı. Bunların arasında kilit şehir İstanbul'a getirilen 6 kişiden 3'ünün nitelikleri şöyle: Bakan oğullarını ve Reza Zarrab'ı tahliye eden hakim, Halkbank genel müdürünü tahliye eden hakim, genel müdürün mal varlığı üzerindeki tedbiri kaldıran hakim.

Buraya kadar iki şey yazmış oldum:

1) İstemezükçülerin 2010'a ilişkin olarak neye itiraz ettiklerini artık öğrenmeleri için, 2010 reformunun maddeleri;

2) AKP'nin kendi yaptığını nasıl bozduğunun, kendi çocuklarını nasıl yediğinin hikayesi.

Birinciyi yaptığı zaman övdük, ikinciyi yaptığı için dövüyoruz. Bu kadar, ama bu kadar basit.

* Baskın Oran (Radikal) 15 Ağustos 2014

Ebola virüsü salgını bize ne anlatıyor?

Şu anda yeryüzünde viral bir salgından daha hızlı gelişebilecek bir küresel tehdit yok insan soyu için. Henüz adını bilmediğimiz öldürücü ve kolay bulaşan bir virüsün bir hayvandan bir insana geçmesine bakıyor bütün olay. Nükleer tehdit bile bu kadar yakınımızda, ve kırılgan bir dengede değil. Şu anda dünyanın en önde gelen virüs avcılarından biri olan Wolfe, ''Yakın gelecekte milyonlarca insanı hangisinin öldürmesi muhtemel? Nükleer silah mı, virüs mü? Eğer yarın Las Vegas'a gitsem ve bundan sonraki toplu katliamın sebebi üzerine bahse girsem bütün servetimi virüse oynarım'' diyor ve ekliyor: ''İnsanlık olarak, HIV gibi güçlü bir virüsün kontrolden çıkmasıyla başedecek potansiyelimiz yok.''

* Cemal Tunçdemir (T24) 15 Ağustos 2014

Genç Siviller'den ceketimi alıp çıktım, meğer herkes anti-cemaatmiş

Uzaylılar gelse ve Türkiye'yi komple ışınlasa dünyada ne değişir, diye sordum kendime. Sadece fındık fiyatları artıyor. Örneğin; Kanada ışınlansa en azından Justin Bieber hayranları isyan eder. Bizde lâf çok ama ürün yok, marka yok, dünyayı sarsacak fikir yok, film yok. Bu böyle giderse küreselleşmiş dünyada şansımız yok. Böyle bir Türkiye'nin her türlü insanın üreteceği enerjiye ihtiyacı var. Sadece Kartal Anadolu İmam Hatipliler yetmez. Robert Liseli'lerin de Fatih Liseli'lerin de omuz vermesi gerekir. Başbakan'ın insanları kitleler halinde bozuk para gibi harcama lüksü yok. Başbakanın düşmanlaştırıcı söylemi yüzünden kendisine bu ülkede bir gelecek hayali kuramayan pek çok genç var. Bir Alevi benim oğlum büyüyecek, büyük adam olacak diye sevemiyor. Kategorik olarak dışlandıklarını düşünüyor. Fatih Üniversitesi'nden mezun üniversitesini söylemekten çekinir hale geldi. Beyaz Türkler'in müflis hayatlarında aldıkları nefes ziyan. Bu her türlü toprak kaymasından da, sermaye kaçışından da daha tehlikeli bir kuraklaşmadır.

* Turgay Oğur → Ezgi Başaran (Radikal) 14 Ağustos 2014

Başbakan bağırıp çağırmasa daha mı huzurlu olacağız?

Fikrimizi değiştirecek bilgiye uzak duruyoruz. Güçlünün söylediğine, işimize gelene inanmak istiyoruz. Bir başka deyişle, aksi yöndeki görüşlere, görüşümüzü sarsacak bakış ve kanıtlara rağmen doğru bildiğimize 'inanmamayı istemiyoruz'. İnanmamak maliyetli. Alışkanlıklarına bağlı bir canlı türü olan insan için mevcut durumun dışına çıkmanın ya çok gerekli, ya çok zevkli ya da çok kolay olması gerekir. 'Allah bugünümüzü aratmasın' olduğumuzda, bu memnuniyetimizin tadını kaçıracak bilgi ya da görüşü pek duymak istemeyiz. Hatta mevcut durumu değiştirmeseler de sarsanlara ise sinir olur, onlarla ilgili her türlü karalamayı sorgusuz sualsiz kabul ederiz. Örneğin 'camide içki içtiler' gibi.

* Yankı Yazgan → Ezgi Başaran (Radikal) 14 Ağustos 2014

PKK, DHKP-C, TİKKO: Yoldaşlarını nasıl öldürdüler?

Mücadele biçiminizin merkezine şiddeti alırsanız, iktidar/güç olma adına her yol mübah derseniz tam da böyle olur! Bütün mesele devrimci şiddet yönteminden, iktidar olma hırsından kaynaklanıyor. Devrimci şiddeti mücadele biçimi olarak uygulamaya koyduğunuz an bu uygulamalar kaçınılmaz olur. Şiddetin iki gözünün de kör olduğunu düşünüyorum, şiddet sonunda vuranı da vurur. Şiddetin böyle büyülü bir yanı vardır. Dünya devrimler tarihi incelendiğinde benzer olayların benzer sonuçlara yol açtığını görüyoruz. Her ne yapacaksak, kendi evlâtlarını yemeyen devrimler yapmamız lazım. Biz 90'lı yıllarda koğuşlarımızda şunu tartışırdık: Bir Kürdistan'ım olsun nasıl olursa olsun mu, yoksa Bir Kürdistan'ım olsun ama sosyalist olsun mu? İçinde bulunduğum aydın, üniversite kökenli gençlik Faşist Kürdistan istemiyoruz, sosyalist özgürlükçü bir Kürdistan olsun diyordu. Ama sayımız hep azınlıkta kaldı. Milliyetçiliğin yoğun olduğu köylü kesim, Nasıl olursa olsun bizim olsun diyordu. Sonraki yıllarda PKK de bu eğilim baskın çıktı.

* Aytekin Yılmaz → Hazal Özvarış (T24) 13 Ağustos 2014

Erdoğan karşıtlığı gayet tabii

Bu heterojen, çoğu zaman yekdiğerini dışlayan muhalefetin karşısında tek bir adam ve peşinden sürüklediği gününü gün eden bilinçli ama edilgen kitleler var. Enerjileri, fütursuz tüketim, sınırsız özgüven ve dünyaya dar gelen bir kibir ile benmerkezcilikten besleniyor.

Bu kitlesel bir ideoloji, cismanî tezahürü ise Recep Tayyip Erdoğan. İktidarın hizmetindeki kalemlerin O olmazsa Türkiye'de politika yapılamaz diyerek biteviye kafamıza kaktıkları, her yerde mevcut, kadir-i mutlak ve âkil-i mutlak insan. Kullar için tahayyül ettiği tüket, sus, itaat et modelinin alıcıları seçmeniyse, mimar her konuda her kararı alan ve veren Erdoğan. Dolayısıyla karşı politikanın başta bir Erdoğan reddiyesi olduğu açık.

* Cengiz Aktar (Taraf) 12 Ağustos 2014

Paraleli konuşamamak

Ama biz bu arada anlamak, bilmek ve olaylara bir anlam vermek ihtiyacındayız. En azından aklı başında saydığım kimselerle bu konuları tartışabilmeyi isterdim; ama olmuyor. Nedenini anlar gibi oluyorum. Taraflar bu konuda farklı şeyler söylemekten çok, farklı konuları ele alıyor. Birileri sürekli paralel bir yapının ne kadar kötü bir şey olduğunu söylerken – kabul, ben de her türlü hukuk dışı girişimleri yeriyorum – başkaları böyle bir çeteleşmenin önce kanıtlanması gerektiğini savunuyor. Bunlar farklı konular. Eskiden kendime yakın gördüğüm ama bugün uzak hissettiğim kimselerin söylemine eğildiğimde, söylediklerinden çok suskunlukla geçiştirdikleri dikkatimi çekiyor. Bunları hatırlatmak istiyorum.

* Herkül Millas (Zaman) 12 Ağustos 2014

Hayırlı olsun

Memlekette makbul vatandaş olanın terörist, terörist olanın kahraman hâline dönüşebilmesi sadece siyasi gidişatın gerçekliğine bağlı.

Ne iktidar ne muhalefet ne de vatandaş, kendisini emniyette hissediyor.

Ben korkuyorum.

Kürt korkuyor.

Alevi korkuyor.

İlginç olanı Başbakan da korkuyor.

Aynı kurumlar, aynı yetkilerle bugün benim hakkımdan gelebilir.

Aynı kurumlar, aynı yetkilerle Erdoğan'ın etki alanından çıktığı gün Başbakan'ı mahveder.

Hak yok, hukuk yok, adalet yok, emniyet yok, huzur yok artık buralarda…

Sadece korku var.

Kendi kurdukları düzende benim kadar korkan bir iktidar var.

Erdoğan, pazartesi günü kendisine lazım olan önemli bir kaleyi daha ele geçirecek.

Bu toplumun yarısı ise bu köşe kapmaca oyununda bir mevzii daha yitirmiş olacak.

Hepimizin hissiyatı böyle şekillenmiş.

Böyle bir düzene demokrasi diyemeyiz.

Bu şartlarda hiçbirimiz huzurlu olamayız.

Erdoğan yüzde kaç oy alırsa alsın başını yastığa huzurla koyamayacak.

Kendi yarattığı canavara teslim olmamak için hep kazanmak zorunda kalan bir ruh hâline sahip çünkü.

* Hayko Bağdat (Taraf) 9 Ağustos 2014

 

66
Derkenar'da     Google'da   ARA