Patronsuz Medya

Kalkınmacı politikalar bizi kaosa sürüklüyor

Dünyanın dört bir yanında kalkınmacı politikaların duraksamaya, hatta düşüşe geçtiği bir evreye girmiş durumdayız. ABD'de, Avrupa'da, Çin'de, Japonya'da bunu görebilirsiniz. Son 10 yılda dünyada gözlemlediğimiz kalkınma, ekonominin kolay lokmasıydı bir bakıma; e, o lokmaları iştahla yuttuk. Bu evrede, insanlar kalkınmanın hızlanmasını istiyorlarsa…

Ne anlama gelir bu?

Hindistan'da şu anlama gelecek mesela; yoksul ve kimsesizlerin korunması için geliştirilen geleneksel yöntemlerin hepsinin üstü çizilecek. Anayasal korunma altında olan ormanlık alanlar, madenler el değiştirecek. Peki, sonuç ne olabilir? Direniş. İnsanlar bu kalkınmacı politikaların sonuçlarını gördüğünde, büyük bir kargaşa, belki de ayaklanma doğacak. Bakın, bu pervasız kalkınmacı politikaların sonuçlarından biri iklim değişikliği ve bunun etkilerini görmeye başladık. Düşünün, bu gidişin sonu ne olacak? Çevreyi umursamadan yürütülen bu kalkınmacı politikalar, dünyayı kaosa sürüklüyor. İstanbul'a bir dönüp bakın; şehrin büyük bir bölümü deniz seviyesinde. Batı Antarktika buz tabakalarının kaymasıyla, İstanbul'un ne kadarı sular altında kalacak, biliyor musunuz? Bu kaos giderek büyüyecek, çünkü kalkınmanın fiziksel sınırları var. Önlenemez bir kalkınma fikrinin geçersiz olduğunu doğa kendisi söylüyor bize.

* Amitav Ghosh (Taraf) 15 Haziran 2014

Bölgesel ateş Türkiye'yi yakacak

13 Kasım 2009 tarihinde, TBMM Genel Kurulu'nda yaptığım konuşmada hükümete yönelik olarak aynen şöyle demiştim; Adı üstünde, jeo-politik, üzerinde yaşanılan coğrafyanın yöneticilerine yüklediği yönetim sorumluluğunu ve vizyonunu tanımlar. Yüksek siyaset, kaynağını ve duruşunu coğrafyadan alır. Her coğrafyanın doğal ve zorunlu politikası vardır. Anadolu üzerinde yaşıyor olmanın da bir jeopolitiği vardır ve bin yıldır değişmemiştir. Coğrafya aynı duruyorken (ki öyledir); on asırdır bu topraklardan yükselen politik dinamikleri değiştirirseniz, buradan hepinizi uyarıyorum ki coğrafyayı mutlaka kaybedersiniz. Ve size başka başkentlerin jeopolitiğinden doğmuş yeni coğrafyalar dayatılırken, onun da politiğini öngöremezseniz ve anayurt politiği ile eklemleyemezseniz, ortaya kesinlikle dağılma ve yıkılış çıkacaktır. Bugün karşımızdaki tehlike de budur.

* Devlet Bahçeli (Hürriyet) 15 Haziran 2014

Buyrun Cenaze Namazına!

Ankara, Bölgede benden habersiz kuş uçmaz böbürlenmesine kendini fena kaptırmıştı.

Şam rejimini devirmek için kirli ilişkilere girdi.

Topraklarını Esad karşıtı İslamcı örgütlere açtı, muhaliflerin İstanbul'da toplanmalarına önayak oldu, mülteci kamplarında onlara askeri eğitim, silah, mühimmat verdi. Suriye'ye savaşmaya giden militanların Türkiye sınırlarından geçişine göz yumdu. Yaralananlar için hastaneler kurdu.

TIR'larla silah nakletti. Bu TIR'ları çeviren polisleri, savcıları vatana ihanetle itham etti.

Ama olmadı.

Esad gitmedi.

* * *

Irak ve Şam İslam Devleti'nin (IŞİD) Musul'daki Türk Konsolosluğu'nu basıp 80 kişiyi rehin alması, Türkiye'nin Suriye politikasının iflasıdır.

Bu tablo, Amerika'nın Afganistan'da yaptığı hatanın aynıdır.

Türkiye, kendi yarattığı canavarın esiri olmuştur.

Üstelik -Amerika'dan farklı olarak-, artık o canavarla komşudur.

* Can Dündar (Cumhuriyet) 13 Haziran 2014

Ahmakça hayallerin getirdiği felaket

Bu rotadan 'tam yol' geriye basılmazsa durum fena. Zira bu icraatların baş aktörleri AKP'nin lideri, onun dışişleri bakanı ve Suudi istihbarat şefi Prens Bender'e özenenlerin sırasıyla birer kademe atlaması yani cumhurbaşkanlığı, başbakanlık ve dışişleri bakanlığına getirilmesi olasılığı yüksek. Eğer, Türkiye halkları bu korkunç geleceğe 'hayır' demezse, işte ondan sonrası mahşer! Ve AKP'lisi başta olmak üzere 76 milyonun her bir ferdi bu mahşerin sorumlusu. Böyle bir iktidarı bu güzelim ülkeye getirme basiretsizliği gösterdiğimiz için…

* Ceyda Karan (Taraf) 13 Haziran 2014

Evsizden daha çok boş ev var

70′lerin kentleri ile bugün karşılaştırıldığı zaman tehlike açıkça ortada. Aynı hızla devam edecek bir büyümeyle 50 yıl sonra nasıl bir tabloyla karşı karşıya kalacağımızı düşününce, bugün kapitalist kentleşme hızının önüne geçmemiz gerektiğini net bir şekilde görebiliriz. Bir an önce önlemler alınmalı. Birkaç yıl kullanılmayan evlerin devlet malı haline gelmesi bile düşünülebilir.

* David Harvey (Radikal) 10 Haziran 2014

Kol 10 bin, can 100 bin lira

Türkiye'de 2000'lerde AKP döneminde tahkim olmuş her şirketin bir eli mutlaka inşaatta. Bir ihaleyi alır öbürüne girer. Çünkü daha çok inşaat, daha hızlı sermaye birikimi ve daha yüksek kar marjı demektir. Türkiye ekonomisi yüzde 5-6 büyürken inşaat sektörü yüzde 10'dan aşağı büyümüyor. 2008'de yüzde 16 gibi inanılmaz bir oranda büyüdü. Bize sıkıcı gelen bu büyüme rakamları eşittir, alnının teri kurumadan bir işten diğerine koşan işçi. Bu da iskele yapılamıyor demek. Yani mesele, çalışma hızının sermaye birikiminin hızına göre ayarlanması, insanların bu hıza yetişememesi ve arada kelimenin tam manasıyla ezilmesi.

* Aslı Odman → Tuğba Tekerek (Taraf) 10 Haziran 2014

Bir Ülkenin Ölümü

Çantacı-rantçı-devlet el ele.

Enerji ihtiyacı, ÇED raporu, acele kamulaştırma, su kullanım anlaşması, yürütmenin durdurma kararının kaldırılması, jandarma coplarıyla ölüyor bu ülke.

Meydanlar, salonlar hâlâ utanmadan Bir karış vatan toprağı hamasetiyle inlerken, bir santiminin 10 bin yılda oluştuğu topraklar yağmacılara teslim ediliyor.

Ne içme suyu, ne yok olan balıklar, ne karacalar, ne çiçek kokusu…

Hiçbir şey korkutmuyor onları.

Günü geldiğinde ne mahkeme kararı, ne ruhsat, ne lisans, ne ihale, ne rant, ne de pazarlık dinleyecek olan doğanın intikamı bile.

* Çiğdem Toker (Cumhuriyet) 10 Haziran 2014

'Çorak Ülke'ye Doğru

Acele kamulaştırma, savaş ya da deprem gibi doğal afetlerde, zamandan kazanmak için hükümetlere istisnai bir yol olarak tanınmış. Ama ne gam.

Bu olağanüstü yol, AKP iktidarının piyasalaştırma rutinine dönüştü çoktan. Kamulaştırma Kanunu'nun 27. Maddesi diye imzalayınca akan sular duruyor.

Mecaz değil; akan sular gerçekten duruyor
Zira acele kamulaştırmayı; evet elektrik direği, hızlı tren için, kentsel dönüşüm için ama en çok HES'ler için kullanıyor iktidar
Önce hangi güzelim dereyi, hangi şirkete kaç liraya vereceğini saptıyor. (Şık da bir adı var yenilenebilir enerji.)

Sonra EPDK'ye hadi kamulaştır diyor ve tatlı bir telâşla (!) Resmi Gazete bekleyen şirket, sokuyor greyderi derelere, kuruyor Çin malı HES'leri.

Ne savaş var ortada ne de doğal afet. Peki niye acele kamulaştırma yapıyor ki iktidar?
İstikbalini birlikte kurguladığı şirketlere söz verdiği için tabii.

* Çiğdem Toker (Cumhuriyet) 10 Haziran 2014

Firavun havaalanı

7 Haziran 2014 günü Türkiye Cumhuriyeti'nin başbakanı göstere göstere, aksi yöndeki bütün veri, bulgu, karşılaştırma ve akılla alay ederek şehrin, memleketin, bölgenin canına okuyacak 3. Havaalanı denen musibetin temelini attı. İstanbul'un cenazesinin de toprağını!

Törende dile getirdiklerini mantık, bilgi, adap dâhilinde değerlendirmek mümkün değil. Bütün bu olup bitenler vatandaşla, doğayla, cümle âlemle ve hatta uhreviyatla inatlaşmaktan, kibir ve azamet sarmalında şifa aramaktan başka bir şey ifade etmiyor.

İktidar Gezi'den ve ardından 17-25 Aralık ifşaatlarından bu yana darbeci iç ve dış güçlerin bu projeleri kıskandığı, sabote etmek istediği, anlamadığı, kendilerini küçümsediği vs üzerinden algı oluşturuyor, kamuoyu yaratıyor. Ve büyük ihtimalle buna kendisi de inanıyor. Çılgındenen bu projelerdeki çılgınlık rant iştâhının önüne geçmiş durumda. İz bırakmak, kalıcı olmak, şirk koşmak, firavunlaşmak var bu çılgınlığın özünde.

* Cengiz Aktar (Taraf) 10 Haziran 2014

Filistin tipi kentsel dönüşüm

Bütün dünyada planlama şöyledir: Siz kentin çeperinde bir arsa satın alırsınız. Şehir o tarafa doğru büyürse, 100'e aldığınız arsanın değeri 400'e yükselir. Devlet Değer artışını yaratan şehrin kendisi ya da oraya altyapı götüren belediye. Sen o değer artışının tamamına el koyamazsın. Biz bunu alırız ve kamuya dağıtırız der. En kapitalist ülkelerden ABD de böyle der. Rant, üretmeden bekleyerek para kazanmaktır.

* Erbatur Çavuşoğlu → Tuğba Tekerek (Taraf) 9 Haziran 2014

'Laik Cemaat'in kökleri Kadıköy'de mi?

Türkiye'de Laik Cemaat'in köklerini Kadıköy ve civarında aramak, çapraz sorgularla doğrulanması gereken bir varsayım ve bu tezi doğrulamak için birkaç kaynaktan yola çıkmanın yetersizliğini çok iyi görüyorum. Belirttiğim gibi bu bir ön tesbit; daha çok veri tarayarak bu varsayımın elden geçirilmesi gerekiyor.

En azından şu kadarı tartışma götürmez ama: Laik Cemaat, Türk siyasetinin ve toplum yapısının önemli ve kalıcı bileşenlerinden biridir ve gelecekte de etkili olmaya devam edecek. Bu hareketin tarihi ve toplumsal köklerine dair ilmi tesbitlere çok ihtiyacımız var.

* A. Turan Alkan (Zaman) 8 Haziran 2014

Ak Parti adlı piramit…

Kemalizm, gücü elinde bulunduran ama ülkenin bünyesine, genlerine bir türlü nüfuz edemeyen yabancı bir tümör gibiydi. Hiç bir zaman kendisini ülkenin doğal bir parçası gibi yutturmaya çalışmadı. Zorla değiştirmeye, dönüştürmeye çalıştı. Batılılaşmaya, çağdaşlaşmaya egemenliğinin garantisi olarak iman eden bir piramidin adıydı. Ve ona direnişin acılı dehlizlerinde doğdu bu yeni parazit; ülkenin kanından, mücadele genlerinden çıktı. Bir antikor olarak başladı yoluna ve güçle karşılaşınca, gücün tadını alınca bir parazite dönüşmeye başladı. Hayatında ilk kez şekerleme tadan aç bir çocuk gibi asıldı gücün memesine. İktidarın memesi öğretmeni oldu o çocuğun. Küçük zaferler verdi iktidar ona ve büyüyen pamuk şekerler. Sağlıksız büyüdü çocuk, sorumsuz, terbiyesiz. Söz dinlemiyor artık.

Bizden aldı izinlerini. Bizden aldı fetvasını. Acılarımızdan. Sabırsızlığımızdan. Komplekslerimizden. Korkularımızdan. Maslahattan aldı fetvalarını. Ve Cumhuriyetin tükettiği takatimizin tembelliğinden. Müslüman bir partiyi seçince, Müslüman olma sorumluluk ve ahlâkını da delege etmek kolaycılığımızdan. Şimdi bu delege, efendimiz oluyor.

* Mehmet Efe 8 Haziran 2014

Parti müftüsü

Hayrettin Hoca, ta belediye başkanlığı zamanından beri Erdoğan'ın muhataralı icraatlarını verdiği fetvalarla ve daha sonra Yeni Şafak'taki köşesindeki yorumlarıyla meşrulaştırıyor. Şer'î mesnedler, teviller ve (belki de en önemlisi) zaruretler buluyor. Fıkha göre sınır tayin etmek çok zor. En nihayetinde saçma tevil götürmez diye, sıkıştığınız yerde imdadınıza zaruret hali yetişiyor. Sığınacağınız en son kale ızdırar hali. Böyle bir perspektifle makul ve meşrû bulamayacağınız hiçbir icraat yoktur. Hoca'nın yaptığı da budur ve siyasî fetvalarının çoğunu zaruret haline bağlaması bu yüzdendir. Uzun boylu fıkıh bilmenize gerek yok. Mecelle'nin küllî kaidelerinden Zarûretler, memnu' olan şeyleri mubah kılar hükmüne dayanarak siyasî müşküllerin tamamını çözebilirsiniz. Fıkıh âlimlerinin siyasî tartışmaların uzağında durmayı tercih etmelerinin sebebi, çilingir muamelesi görmemek içindir.

* Mümtaz'er Türköne (Zaman) 8 Haziran 2014

 

58
Derkenar'da     Google'da   ARA