Patronsuz Medya

Siyaset tarzı olarak linç kültürü yaygınlaşırken

Önce şunun farkına varmalıyız, artık soru kimin, kaç oy alacağından daha çok nasıl beraber yaşayacağımız sorusuna dönüşmektedir giderek. Yaşanan ruhi ve vicdani yırtılmanın öncekilerden farklı ve derin olduğunu görmeliyiz. Berkin ve Burak'ın babaları bunu içgüdüsel olarak fark ettikleri için çocuklarının yaslarını kutuplardan kurtarmaya çalışıyorlar.

Dalga dalga yayılmaya çalışılan bu çaresizliğe teslim olmamalıyız. En azından Berkin'in ve Burak'ın babalarının yaslarının içinden çıkarmaya çalıştıkları umudu duymalıyız. O umut bu memleket ahalisinin ihtiyacı ve talebi aslında.

Bu yıkımı, yaratıcı, yapıcı yıkıma çevirmenin yolunu bulmalıyız.

Öncelikle kategorik yandaş ve karşıtların dışında meramı olanlar arasında ilişki ve diyalog yolları, zeminleri üretmeye, yeni bir dil geliştirmeye çaba göstermek gerekiyor galiba. Sonra da karşılıklı konuşmak, birbirini dinlemek, beraberce düşünmek. Yeniden, yeniden.

Kendi kimliklerimiz, doğrularımız, tercihlerimizle bir arada yaşamanın yollarını, kurallarını arayıp, bulmak zorundayız.

* Bekir Ağırdır (T24) 17 Mart 2014

Bir devrin sonu mu?

Benim Ergenekon avcılığı döneminde gördüğüm temel zihniyet sorunu, iki yönlü idi.

Birincisi, komplocu düşünceydi. Bu, ülkedeki sorunların sosyal sebeplerini anlamıyor, o yüzden her kötülüğün arkasında şeytani bir mihrak arıyordu. Alevi-Sünni gerilimi mi çıkmıştı bir yerde? Mutlaka bu işin fitilini kasten ateşleyip kenarda ellerini sinsice ovuşturan hainler olmalıydı.

İkinci sorun, hukukun haklı dava için araçsallaştırılmasıydı. Kritik bir demokrasi mücadelesi vardı, Türkiye'nin temizlenmesi gerekiyordu; yargı elbette bu işin aracı olacaktı.

Tam da hukuku çağdaşlaşma mücadelesinin aracı olarak kurgulayan Kemalizm gibi…

Bu zihniyetin geçmişte yol açtığı mağduriyetlerin bugün kısmen de olsa tamir edilmesi elbette sevindiricidir. Ama aynı zihniyet, bu sefer de yeni iç düşmanlara karşı mobilize olursa, yeni vehametlerin oluşması kaçınılmazdır.

Tuncay Özkan, hapishane çıkışında, bu bir devrin sonu demiş. Dilerim öyledir. Ama aynı uzun devrin farklı versiyonlarını yaşıyor olmamız da mümkün ki, beni korkutan da o.

* Mustafa Akyol (Star) 17 Mart 2014

Mecbur olmasa, bu kadar kötü olur mu?

Bütün liderler provokasyon uyarısı yapıyor. Acılı iki gencin babası birbirleriyle kenetlenerek hepimize insanlık dersi veriyor. Birbiriyle düşman olması beklenen kesimler bile karşılıklı barış ve uzlaşma mesajları üretiyor. İyot gibi açığa çıkan tek kişi hariç. 269 gün, soruşturmada en küçük bir ilerleme sağlanamıyor, failler bulunamıyor. Ölümünden sonra bu ülkenin Başbakan'ı, her şeyi bildiğini iddia ediyor. Cenazenin arkasından kenetlenen insanları hastalıkla suçlayanların, asıl Başbakan'ın Gaziantep konuşmasının ileri derecede bir nekrofili örneği olduğunu anlaması lazım. Başbakan, seçmen tabanını kendi kötücüllüğüne ortak ederek mevzileri korumaya çalışıyor.

Erdoğan'ın siyasî çıkarları ve hesapları bu ülkenin bugünü ve geleceği üzerinde kara bir gölge halinde büyüyor. Siyaseten selamete çıkması için yolsuzluk soruşturmalarının unutulması, hepimiz için gözden çıkartılacak basit bir ayrıntıya dönüşmesi lâzım. Ancak çok daha belalı sorunlarla uğraşırsak, ülke büyük bir felaketle karşılaşırsa unutabiliriz. Başbakan'ın deve dişi gibi ortada olan yolsuzlukları durdurabilmesi için, Türkiye'nin bir suç cennetine dönüşmesi gerekir. Başbakan'ın varlık mücadelesi krize, kaosa, kıyıma bağlı. Yazık! Bu kadar kötü olmasına da bu ülkeye kötülük yapmasına da izin veremeyiz.

Başbakan'ı da ülkemizi de bu ağır iktidar yükünden kurtarmalıyız.

* Mümtaz'er Türköne (Zaman) 16 Mart 2014

Türk ulusu suçludur!

Bertolt Brecht'in bir şiiri vardır:

Naziler önce komünistleri tutukladılar;
Komünist değilim diye ses çıkarmadım.
Sonra Yahudileri tutukladılar,
Yahudi değilim dedim, sesimi çıkarmadım.
Sosyal demokratları tutukladılar,
Savunmak bana mı kaldı dedim, sesimi çıkarmadım.
Sıra bana geldiğinde…
Etrafta tutuklanmama ses çıkaracak kimse kalmamıştı!

Karl Jaspers ve karısını ölümden Amerikan birliklerinin Heidelberg'e girmesi kurtarmıştır. Jaspers da bir konuşmasında Bir Alman olarak Almanlar tarafından öldürülmekten Amerikalılar tarafından kurtarılmış olmanın hicap duygusundan bahseder.

Savaştan sonra üniversitelerde reform yapması için onu görevlendirirler. Üniversitede kalıp da Nazizme bulaşmamış tek bir kimse bile kalmadığını fark edip hayal kırıklığı içinde istifa eder ve İsviçre'nin Basel şehrine yerleşir. Bir süre sonra Alman tabiyetinden de çıkar.

Sonraki çalışmalarının odak noktası toplumsal suç kavramıdır: Bir şeyin yanlış olduğunu bildiğiniz halde size ucu dokunmadığı için ses çıkarmıyor ve susuyorsanız, siz de bu suça iştirak ediyorsunuz demektir. Bu nedenle Alman ulusu suçludur! diye yazar bir eserinde. Gezi olaylarında ve daha sonraki süreçte hayatını kaybedenler, özellikle 15 yaşındaki Berkin Elvan için kitlelerin sokağa dökülmesi kadar normal bir şey yoktur. Cenaze töreninde ortaya çıkan olaylar sırasında can veren Burakcan Karamanoğlu'nun ölümü de en az Berkin Elvan'ınki kadar acı veren, insanı ülkenin geleceği açısından kaygılandıran ölümlerdir. Ama Türk halkı, ne 1915'te katledilen Ermeniler ne de Güneydoğu'da öldürülen Kürtler için ses çıkarmıştır.

* Dr. Alper Hasanoğlu (Radikal) 16 Mart 2014

30 Mart öncesinde 'Kırım Tatarları kartı'ndan uzak durun!

Yarımada nüfusunun çoğunun zaten Ruslardan oluştuğunu göz önünde bulundurarak, yarınki referandumun Kırım'ın Ukrayna'dan bağımsızlığına kapı aralayacağını iddia etmemiz zor değil.

Bu durum, uluslararası hukuk ve fiili uygulamalar açısından nasıl değerlendirilebilir?

Bu sorunun net ve tek bir cevabı olmadığını vurgulayalım. Devletlerin toprak bütünlüğü ve ulusların kendi kaderlerini belirleme hakkı her zaman ve herkesçe aynı şekilde yorumlanmıyor.

Batı ve Rusya, Kosova'da başka, Abhazya ve Güney Osetya'da başka tutum alabiliyor. Şimdi sırada Kırım var. Ardından bu yıl içinde İskoçya ve Katalunya'nın da bağımsızlık için referanduma gitmeye hazırlandığını ekleyelim.

Diğer yandan, Kırım konusunda Rusya'nın müdaheleci tutumu eleştirilirken başka benzer durumlar da unutulmamalıdır. Örneğin, Batılı devletlerin Afganistan, Irak, Libya işgalleri. Örneğin, Fransa'nın kısa süre önce gerçekleştirdiği Mali ve Orta Afrika müdahelesi. Örneğin, Çin'in şu sıralarda Filipinler'in kara sularını ihlali…

Kısacası: Yeni Dünya Düzeni'niz hayırlı olsun!

* Hakan Aksay (T24) 15 Mart 2014

Nekrofil ha!

Demagojinin boyutuna dikkatinizi çekerim. Yahu Berkin Elvan'ın cenazesine katılanların arasında tek bir kişi, tek bir slogan bile barış sürecini hedefliyor muydu? Ya da bu cenazeye katılan insanların üzüntüsünün nesine 30 Mart'ta cevap verilecek. Oyların %50'sini değil hadi %60'ını alın, %70 hatta, %100'ünü alın başınıza çalın. Hangi oy oranı 15 yaşındaki bir çocuğu geri getirebilir. Hangi oy oranı bu çocuğun ölümüne üzülen milyonlarca kişiyi teskin edebilir. Gelelim o tweet'in en sorunlu ve en kritik yerine, 'nekrofil' meselesine… Ekranda yüzüm kızardı, çocuklar var diye anlamını söyleyemedim. Nekrofil kelimesini kibarca 'ölü sevici' olarak çeviriyorlar. Hayır, ölü sevici değil; nekrofil, ölülerle cinsel ilişki yaşamak isteyen insanlar demek. Bağış, şimdi de buna haklı olarak tepki gösteren insanları suçlayıcı açıklamalar yapıyor.

Egemen Bağış hakkındaki onca yolsuzluk iddiasından günün birinde temize çıkar mı bilmiyorum, bu ülkenin vicdanında artık ebediyen mahkûmdur.

* Cüneyt Özdemir (Radikal) 14 Mart 2014

İslamcılar Erdoğan'ı niye her halükarda destekliyor?

İslamcılar hakimiyete o kadar odaklanmışlar ki iktidardan muhalefete düşme seçeneğini düşünemez duruma geliyorlar. Komplolarla, ayak oyunlarıyla iktidardan düşürülenlerin mağlubiyetinin geçici olduğunu halkın teveccühünün ana belirleyen olduğu tarihi gerçeğini hatırlayamıyorlar. Muhalefete düşmeyi tehlikeli bulmakla yanılıyorlar.

Peki zafere odaklanmak ve iktidarda kalma yerine adaletten ayrılmamayı öğütleyen bir dinin üyeleri niçin bu kadar iktidara odaklanmış durumdalar? Çünkü dini bir ideoloji haline getirerek meydana sürdüğünüz zaman kaybetme fikrinin kötü oluşundan başka bir seçenek kalmıyor elinizde. İslamcılar aslında zulme ve zorba yöneticilere karşı ilkeli, hakkaniyetli ve herkese örnek olacak bir duruşu gösterdiklerinde hep kazandılar. Görünüşte mağlûp olsalar bile toplumlarının büyük takdirini kazanarak kazandılar. Görüntüde mağlûp idiler ancak gönüllerde kazanmışlardı. Ezilenlerin özlemini, umudunu kazanarak kazanmışlardı. Somut bir zafer kazandıkları da oldu ama bu zaferlerinin devamı zulme karşı çıkışlarındaki samimiyet ve süreklilikle doğru orantılı oldu.

* Ömer Faruk Gergerlioğlu (T24) 13 Mart 2014

Aklını, ahlâkını, vicdanını yitirmiş muktedirler! O çocuğu öldürdünüz…

Muktedirlerin el birliğiyle işledikleri bu cinayetten kimse elini yıkayamaz. Berkin'in kanı devletin, hükümetin, ille de hükümetin başının ellerine bulaşmıştır. Bu bir devlet cinayetidir; tıpkı Roboski'de ölen çocukların, terörist diye evinin önünde vurulan 12 yaşındaki Uğur Kaymaz'ın, dünyaya kocaman gözleriyle, biraz da korkuyla bakan Ceylan'ın, yaşı büyütülüp asılan Eren'in, daha binlercesinin öldürülmesi gibi. Gezi'de Berkin'i ve diğer çocuklarımızı öldüren, yaralayan, sakat bırakan polislerin destan yazdıklarını utanmadan söyleyen, bugün kanlı bıçaklı olduğu emniyet mensuplarını o gün kutlayan Tayyip Erdoğan ve bütün adamları, yalakaları, şakşakçıları bellerine kadar gömülüdür bu kana. Kan tekin değildir. Kan lekesi giysilerden, ellerden, günün takvim sayfalarından silinse bile tarihten silinmez. Suç ortaklığı paralel devlet demagojisiyle, lobilerle, darbe paranoyalarıyla örtülemez. Paraleli, taraleli, hepiniz ortak pusularınızda öldürüyorsunuz çocuklarımızı.

* Oya Baydar (T24) 12 Mart 2014

Başbakan'ın uçağında!

Geçenlerde, aralarında yazarların da bulunduğu bazı gazeteci arkadaşların uçakta Beyefendi'nin çalışma masası etrafında verdikleri o mes'ud fotoğrafı görünce, Tam da muhalefet edecek zamanı buldun be Ahmet diye kendini paylamaktan nefsimi men edemedim. Deftere muvafık yazılıp maiyette o ülke senin, bu memleket benim diyerek diyar diyar gezmek dururken, köşemde somurtup kalakaldığım için kendimi payladım.

Beyefendi'nin maiyetinde vaktiyle ülke ülke gezen gazetecilerin içinde bizim gazeteden isimler de var; o yüzden rahatlıkla ortaya konuşabilir ve ifade ederim ki hiç değilse bir noktada müsterihim aziz okuyucularım: Hiç de nazik olmayan yollarla halkımızın enzâr-ı dikkatlerine arzolunan bir kısım kayıtlardan anlaşıldığına göre haşmetmeâb, bu gazetecilerin ne bizzat kendilerine ne de patron takımına bırakınız birazcık saygı, esasen hiç de iyi duygular beslememektedir ve bendeniz bu tesbitimden hareketle bundan sonra gazeteci arkadaşların, herhangi bir davet aldıklarında uçağa binmemek için nezaketen mazeret göstereceklerini, Niye gelmiyorsunuz be, eskiden uçağıma binmek için birbirinizi ezerdiniz şeklindeki târizlere ise, Uçağınıza binmeyi ve sizin faaliyetlerinizi izlemeyi reddediyoruz, zira siz meslektaşlarımız ve yöneticilerimize karşı hiç saygı duymuyor ve hüsn-i zan beslemiyorsunuz cevabı vereceklerini tahmin ediyorum.

* A. Turan Alkan (Zaman) 12 Mart 2014

Devletin mafyalaşması

Medyanın üzerindeki baskı gazetecileri by-pass edip medya sahiplerini ağlatacak bir aşamaya gelmiş. Alo Fatih, Alo Nermin hatlarında online'a geçilmiş. İşadamları siyasetçilerin gösterdiği medya gruplarını zorla ve zorlanarak almaya devam ediyor.

Hukuk yine adamına göre işletiliyor. Torba yasalar imar değişiklikleri ile talan ediliyor.

Spor cephesinde de değişiklik yok. Kongrelerde perde arkasından her türlü nüfuz tüccarlığı yapılıp seçimler manipüle edilmeye çalışılıyor.

O zaman 'devlet için kurşun atan da yiyen de şerefli'ydi, şimdi 14 yaşındaki Berkin Elvan'ı kafasından vurup öldüren polis 'destan' yazıyor.

Ve Hanefi Avcı o zaman da cezaevindeydi şimdi de cezaevinde…
90'lı yıllarda mafya çağında yaşananlar ile bugün arasında sadece tek ama tek bir fark var: O zamanlar günün birinde mafyanın devleti ele geçirmesinden korkuluyordu.

Bugün artık böyle bir korku yok!

* Cüneyt Özdemir (Radikal) 12 Mart 2014

 

68
Derkenar'da     Google'da   ARA