Patronsuz Medya

Telafi sınavı için ölüm belgesi istediler

AKP yıllardan beri devam eden devlet geleneğini sürdürmektedir. Artık devletleşmiş bir mekanizmadır. Diğer sistem partilerinden bir farkı yoktur. Başbakan çıkıp meclis kürsüsünden 'Dersim dolayısıyla özür diliyoruz' diyor. İçi boş sözler söylüyor. O katliamı gerçekleştirenler ölmüştür ama bu zihniyeti sürdürenleri ortadan kaldırmak lazım. Ben bu sorunun AKP tarafından çözüleceğine inanmıyorum. Bunu Uğur Kaymaz'a, Ceylan Önkol'a, faili meçhullerin ortaya çıkarılmamasına, Şırnak'ta 1994'te yaşanmış katliamla ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde Türkiye'yi savunma şekline, KCK tutuklamalarına, Roboski'ye baktığında görebilirsin. Bu konuda Başbakan Kürtlere iftiradan tutun hakarete kadar her şeyi Roboski üzerinden söyledi. İki yıldan beri bir arpa boyu yol alınamamıştır. Sadece kasıt yok denmiştir. Hatta bu katliamı örtmeye çalışan bir politika izlemiştir. En basitinden güvenmediğimiz sivil mahkemeler dosyayı alıp bu katliamdan bire bir sorumlu olan askeri yargıya teslim etmiştir.

Barış sürecini AKP yürütmüyor. Büyüyen bir Kürt hareketi var. Kendini Ortadoğuda, dünyada, Türkiye'de ve Kürdistan'da kabul ettirmiş… Gerçekten Kürtler'i savunmak için dağlara, zindanlara, ölümlere bedenlerini yatıran insanlar var.

* Ferhat Encü → Ömür Şahin Keyif (Birgün) 23 Aralık 2013

Erdoğan'a 16 soru

AKP iktidarında yolsuzluğun altyapısını oluşturdunuz. Sıra geldi yolsuzluğu örtme operasyonuna. Adı yolsuzluğa bulaşan bakanlarınızın imzasıyla çıkardığınız yönetmelik bunun için mi? Çünkü artık savcı yolsuzluk operasyonu isterse, önceden hırsızlara, rüşvetçilere haber verilecek. Peki, soruyorum, operasyon bilgilerini vermek suç değil midir? Hırsıza önceden bilgi verilir mi? 'Geleceğim hazırlığını yap' denilir mi?

Deniz Feneri henüz belleklerimizden silinmedi. O dönem polisler İstanbul'da arama yapılacak diye kendi bakanlarına, İçişleri Bakanına haber verdiler, bilgilendirdiler. Ne oldu? Köstebek bakanın koruma müdürü Kırıkkale belediye başkanını aradı. Kırıkkale belediye başkanı, İstanbul'dan Deniz Feneri yetkililerini aradı, arama yapılacak diye uyardı. Biz bunun belgelerini, telefon konuşmalarının tümünü yayınladık. Soruşturma bile açılmadı. Ama O köstebek bakan İçişleri Bakanlığından Başbakan Yardımcılığına terfi ettirildi. Şimdi de aynı şeyleri mi yapacaksınız?

* Kemal Kılıçdaroğlu (Birgün) 23 Aralık 2013

Medet ya komplo!

Düne kadar iktidar çevreleri Obama ile en fazla konuşan lider Erdoğan diye böbürlenmiyor muydu? Ne oldu da Türkiye gözden düştü? İşte burada komplolara sarmak yerine bir muhasebe yapılmalı! Türkiye'nin kredisini bitiren faktörler tartışılmalı; maceracılık, aşırı hevesler, altyapı olmadan açılma hırsı, büyüklük hastalığı, kendi iç sorunlarını çözmeden komşunun benzer sorununa uzanma alışkanlığı, müdahelecilik, mezhepçilik ve bunların kaçınılmaz sonucu olan dışlanmışlık konuşulmalı. 'Değerli yalnızlık' safsatasına girmeden Nerede hata yaptık diye sorulmalı.

* Fehim Taştekin (Radikal) 23 Aralık 2013

Dolandırıcıdan aziz yaratabilirsiniz

Soruşturmayı yürüten savcının yanı sıra iki savcı daha görevlendiriyorlar ve onlara da bütün işlemlerinizi oybirliğiyle yapacaksınız diyorlar. Dosyanın oluşmuş kısmı için hep beraber hareket etmek kolaydı; ama bundan sonra bu soruşturmanın genişlemesi için üç savcının birlikte karar alabileceğine inanabiliyor musunuz?

Bir gecede adli kolluk yönetmeliği, yasaya ve anayasaya aykırı bir şekilde değiştiriliyor; savcıların yürütecekleri bütün soruşturmalardan ve her bir işlemlerinden tek tek emniyet müdürlerinin, valilerin ve tabii ki onların bağlı olduğu İçişleri Bakanı'nın haberdar olması sağlanıyor. Türkiye'nin son yıllarda hukuk adına en büyük kazanımlarından birisi olan 'adli kolluk' kurumu ve uygulaması soruşturmanın yarattığı panikle bir anda tarih oluyor. Savcıların delil toplaması ve soruşturma yürütmesi tekrar ve sadece kolluğun insafına bırakılıyor. Böylece, polisin, askerin ve onların bağlı oldukları herhangi bir birimin işlediği iddia edilen suçların soruşturulması ve kovuşturulması imkânsız hale geliyor. Polisin yapacağı işkenceden bakanın alacağı rüşvete kadar kamu gücü kullanarak işlenen bütün suçların soruşturulması yine bu suçları işleyenlerin insafına bırakılıyor.

* Orhan Kemal Cengiz (Radikal) 23 Aralık 2013

Yolsuzluk operasyonu seçmen tavrına nasıl yansır, oyları ne etkiler

Yaygın entelektüel efsanelerinden birisi toplumun yolsuzluklara alıştığı efsanesi. Toplum ya da bireyler hayatının sorunlarını aşmak ya da işlerini yürütmek için karşılaştığı zorlukları aşarken formal-informal, alışılmış-alışılmamış, meşru-gayrimeşru yolları kullanıyor. Diğerlerinin de bu yolları kullanmasını bir yere kadar hoş karşılıyor, görmezden geliyor. Çünkü o suçu kendisine karşı işlenmiş suç olarak görmüyor.

Fakat aynı zamanda bu toplumda yetim hakkı diye bir kavram var. Yetim hakkı, bireysel hayatın içinde değil toplumsal hayatın içindeki ortak yararı ve bekayı ima ediyor. Bireysel hayatın içindeki gayrimeşruluğu kendisine karşı işlenen suç olarak görmüyor fakat ortak yarara uzanan ele duyarlılığı yüksek.

* Bekir Ağırdır (T24) 23 Aralık 2013

Siyaseti savunmak ve 'Konjonktürel demokratlar'

Yani savaşı başlatan, Hakan Fidan nezdinde barış sürecini hedef alan operasyonlara girişen cemaati oraya siz yerleştirdiniz, siz yerleştirmediyseniz de Selvi'nin iddialarına göre palazlandırdınız, hatta onlarla el ele siyaset dışı arayışlara girdiniz, hukuk dışı yöntemleri desteklediniz. Farklı ellerin tuttuğu bir silah oldunuz ve o silahı önce askeri vesayetin, sonra iktidarı eleştirenlerin, bugün silahın kendisinin kafasına dayadınız. Zamanında büyük bir maharetle kullandığınız o silahı sonra iktidarı tamamen ele geçirmek adına köşeye sıkıştırdınız, kaçacak bir yer bırakmadınız, evlerine kadar kovaladınız (alıntılar Oğur'un yukarıda referans verilen yazısından). Biz o silahı gayrımeşru güçlere karşı kullandık safsatasına sarılmayın sakın; siz o silahı Gezi'de halka karşı da kullandınız, eğer halktan anladığınız sadece AKP seçmenleri değilse. Silahla oyun olmaz lafını hiç duymadınız mı? Malum silah bu, şeytan doldurur!

Yalnız şimdi mahzun mağdur bize zaman siyaseti savunma zamanı demeyin. Sakın Siyasetin üzerinde sallanan asker kılıcının yerini, polis copuna bırakmasına, yargının yine hukuku politik hesaplar, iktidar kavgaları için araç olarak kullanmasına karşı çıkacak mısınız, yoksa bu seferkiler bizden deyip karşı çıkmayacak mısınız? gibi sorular sormaya kalkmayın. Daha altı ay önce o polis copunu savunuyordunuz siz. Senelerdir yargıyı, hem de aynı yargıyı, politik hesaplar, iktidar kavgaları için araç olarak kullandınız, hala işinize geldikçe kullanıyorsunuz. Toplumu siz-biz diye ayıran sizsiniz. Sizden olmayanlara ağız dolusu hakaretler savuran da sizsiniz. O yüzden sakın bizi, biz her kimsek, demokrasi testine tabii tutmaya kalkmayın.

* Umut Özkırımlı (T24) 22 Aralık 2013

Roboski, Afyonkarahisar, Gezi ve 133 milyon lira

Yolsuzluk deyince de biri trajik iki örnek geliyor aklıma. İlki eyalet başbakanıyken düşük kredili faiz aldığı suçlamasıyla karşı karşıya kalan Almanya Cumhurbaşkanı Christian Wulff. Adamcağız hiçbir yasal prosedürü beklemeden basıvermişti istifayı. Harcamalarını yüksek gösterip kamu parasını cebe indirdiği ithamıyla karşılaşan Japon tarım bakanının hikâyesi ise iç burkucudur. Türkiye standartlarıyla çerez parası kabul edilecek yolsuzluk için parlamentonun sorularını cevaplamayı gururuna yedirememişti Toshikatsu Matsuoka. Apartman dairesinde asmıştı kendisini.

Allah korusun, kimse canına kıymasın. Ama Allah rızası için çocukları/kendileri 133 milyon lira rüşvet aldığı iddia edilen bakanlarımız da bir zahmet istifa etsin.

* Orhan Kemal Cengiz (Radikal) 20 Aralık 2013

'Paralel devlet' kim?

Zora başvurmadan paralel devlet olmak mümkün mü? Paralele hiç gerek yok, doğrudan devlet olmak mümkün ve hatta gerekli. Alelade bir devletten değil, demokratik devletten bahsediyoruz. Demokratik devlet, bütün ayrıcalıklarını ve üstünlüklerini halktan alan devlettir. Devlet benden aldığı yetkiyi kullandığına göre, devlet kim?sorusuna verilebilecek tek doğru cevap var: Devletin kullandığı yetkiyi verenler, yani biz. Benim verdiğim yetki olmadığı takdirde ortada demokratik devlet kalmaz. Bu yetkiyi kullananlar, ortak işlerimizi görmek, adaleti tesis etmek, kamu düzenini ve yararını korumakla görevliler. Onlara verdiğim yetkiyi yerinde kullanmak ve bana hesap vermek zorundalar. Bu yüzden devletin bir aktör olarak yer aldığı bütün tartışmalarda bize rehberlik edebilecek ölçüler belli. Şayet devleti emanet ettiğim kişiler, tartışılan mevzuda yetkilerini adalet, kamu düzeni veya kamu yararı gibi kıstaslara uymadan kullanmışlarsa meşruiyetlerini kaybetmiş olurlar. Vatandaşlarını fişlemenin, bir kısmını bazı haklardan mahrum bırakmanın, bir hak ihlali olacak icraatı devlet sırrıkapsamında savunmanın kamu yararı ile ilişkisi yoksa, meşruiyeti de yoktur.

* Mümtaz'er Türköne (Zaman) 19 Aralık 2013

İsrailli savcı istiyorum

Dikkatimi çeken husus şu: Bu memlekette ne zaman yenmiş bir bokun üzerine gidilme ihtimali ortaya çıksa, dış mihraklar diye canhıraş çığlıklarla bağırmaya başlıyoruz.

* * *

Benim çıkarttığım sonuç şu: Bu Türkler hiçbir sorunlarını kendileri çözmeyi beceremiyor. O hâlde bu memlekete yabancı, özellikle de İsrailli savcılar lazım.

Belki iliklerimize kadar işlemiş anti-Semitizm'e karşı da iyi bir ilaç olur bu.

Ne zaman öğreniriz bilemem: Artık çağımızda Ulusal Egemenlik zırhı arkasına sığınılıp pisliklerin üstü örtülemez.

Her işin bir komisyonu olduğunu ABD'den ben bile duydum.

Eskiden sadece Kemalist- Elitler yeme lüksüne sahipti; bu iktidar, yolsuzluğu elitlerden almış halkımıza yaymış gözüküyor.

Kural basittir: Senin bir açığın, eksiğin varsa dışarıdaki onu kullanır! Niye kullanmasın ki! Sanki sen diğerinin açığını kullanmıyor musun?

* Taner Akçam (Taraf) 19 Aralık 2013

Papa: Marksist değilim ama…

Mütevazı yaşam tarzıyla bilinen 76 yaşındaki kardinal Jorge Mario Bergoglio'nun Papa seçildiği Mart ayından sonra da yaşam tarzını değiştirmemesi aslında ikinci sinyaldi. Papaların yaşadığı 12 odalı daire yerine parasını kendisi ödediği mütevazı hotel dairesinde yaşamaya devam etti. Casa Santa Marta Hotelinin yemekhanesinde diğer müşterilerle beraber yemek yiyor. Papa seçilir seçilmez, ilk işlerinden birinin Arjantin'deki gazete dağıtıcısını bizzat arayarak aboneliğini iptal ettirmek olması insanlara saygısının bir ifadesi olarak yorumlandı. Hakeza, günlük ayinleri Vatikan bürokrasisinin üst düzey isimleriyle yapmak yerine Vatikan'daki emekçilerle çalışanlarla birlikte yapması gibi. Kendisinden önceki tüm papalardan farklı olarak kendisiyle beraber Vatikan'a getirdiği tek bir özel yardımcısı bile yok.

Selefinin aksine kırmızı papa ayakkabısı giymedi. Normal ayakkabılarını kullanmaya devam etti. Som altından Papalık yüzüğü yerine altın kaplama gümüş bir yüzük takıyor. Beyaz Papalık elbisesinin altına görünür şekilde siyah pantolon giymekten çekinmiyor.

Kendisini 'Roma piskoposu' olarak görüyor bir kral olarak görmüyor. Resmi kağıtları bile, Papaların kullandığı ünvanların hiç birini kullanmadan sadece 'Francis' diye imzalıyor.

* Cemal Tunçdemir (T24) 16 Aralık 2013

 

64
Derkenar'da     Google'da   ARA