Bu programlarda pornografi filmlerinin yönetmen ve yapımcılarının görev almaya başlamasıyla birlikte cipsler, dondurmalar, dev hamburgerler, pizzalar, çikolatalar karşı konulamaz birer arzu nesnesine dönüşüyor.
Yemekle ilgili her fotografın, filmin 'food porn' olarak adlandırılması tabii birtakım tartışmaları da beraberinde getiriyor. Kimilerine göre porno izlemek seksîn yerini tutan bir şey, yemek ise tüketme eylemi, televizyonda ya da fotografta izlemek yemek yemenin yerini tutamaz. Bu yüzden de 'yemek pornosu' kavramı anlamsız. Ama bu savı savunanlar 'yemek porno'sunun markette alışveriş yaparken ya da restoranlarda yemek ısmarlarken devreye girdiğini göz ardı ediyor olmalılar.
1960'ların sonlarından beri ekonomide sorunlar olduğunu biliyoruz. Neoliberalizmin amacı her şeyden önce kâr oranlarındaki bu düşüşü geri döndürmektir. Neoliberalizm sermaye birikiminin ve rekabetin önündeki tüm engelleri ortadan kaldırmayı amaçlayan, işçi sınıfına çok daha büyük bir sömürü oranını kabul ettirmeye yoğunlaşan bir ekonomik siyasettir.
Spekülatif balonu şöyle açıklayabiliriz: Bir evin veya bir hisse senedinin fiyatının makul olan düzeylerin çok üzerine çıkması. Bu balon oluştuğu zaman ev veya hisse senedi sahibi daha zengin olduğunu hisseder ve daha fazla harcama yapar. Daha da önemlisi, bu insanlar evin yükselen değerini göstererek daha fazla kredi alabilir. Milyonlarca insan daha fazla kredi alıp daha fazla alış veriş yapması ekonomiyi canlandırır. Bunu 2000'li yıllarda konut sektöründe çok net gördük.
Pek çok kişi alternatif bir büyüme motoru olabileceğini ümit ediyor ve bu motorun da Çin ve Türkiye gibi büyümekte olan ekonomiler olacağını düşünüyordu. İşte yeni süper güçler!
çığlıkları atıldı. Burada kilit oyuncu Çin. Çin'in süpergüç olma ihtimal gerçekten var. Ama Brezilya ve Türkiye gibi ülkeler için böyle bir şey mümkün değil. Ancak Çin'deki büyümenin geçtiğimiz dönemde Batı'da yaşanan balon büyümesine benzer bir büyüme olduğunu görüyoruz.
Sistemin 'hukuki dayanakları'na bakmadan önce, 'sahne'lere dair kısmı tamamlayalım: Bu sahnelerde aslında polis bizi 'yakalamış' oluyor. Hukuki adı bu. Bizi durdurduğu anda 'yakalamış', kimliği alıp gittiğinde de kimliği müsadere etmiş oluyor. Oysa, Türkiye hukuk sisteminde 'GBT bakmak amacıyla yakalama' diye bir şey yoktur. Hiç bir kanunda. Bu, suçtur. Polisin işlediği bir suç. Çünkü 'yakalama'ya temel olan suçun adının belli olması gerekir ve sizin o suçu işlediğinize dair kuvvetli iz, delil olmalıdır; kanundaki 'şüphe' budur. Uygulamada herkes 'şüpheli'dir. Şüphesiz olan ve haklı olan daim polistir.
'Her kadın fareden korkar''
— Metro-Goldwyn-Mayer film şirketinin patronu Louis B. Mayer 1926 yılında önerilen fareli çizgi film projesini reddederken-
''Yakıt için kazmak mı? Yerde kuyu kazıp yakıt bulmaya mı çalışmak? Kafayı mı yedin?''
— Petrol için yeryüzünde kuyu kazan ilk Amerikalı Edwin L. Drake'in ortağı, 1859
''Bu son derece önemsiz bir virüs''
— ABD Bilimler Akademisi'nin AIDS'i inkâr etmesiyle ünlenen üyesi Dr. Peter Duesberg, HIV virüsünü tartışırken, 1988
Reagan'da başkan rolü oynayacak tip yok''
— United Artists film şirketi yönetiminin, başkanlık seçim kampanyalarının perde arkasını anlatan 1964 yapımı 'The Best Man 'adlı filmde ABD başkanı rolü oynayacak oyuncuyu seçerken dönemin ünlü aktörü Ronald Reagan'ı eleme gerekçeleri.
2000 yılında evler de uçabilecek. Öyle olacak ki herkes topluca kışın güneye taşınabilecek. Ya da ne zaman manzarasını değiştirmek istese yeni topraklara evini uçurabilecek
— Futurist Arthur C. Clarke, Vogue dergisi, 1966
Hapishanede daha sessiz, daha düşünceli, daha olgun bir insana dönüştü. Ve artık otoriteye karşı çıkmıyor. İtaatkar bir insan oldu.''
— Adolph Hitler'in hapsedildiği hapishanenin gardiyanının Bavyera Adalet Bakanı'na açıklaması, 1924
Dişlerin ayrık, gırtlak çıkıntın çok dışarıda ve aşırı ağır konuşuyorsun''
—Universal Pictures film şirketi yöneticisinin aktör olmak için başvuran Clint Eastwood'u reddetme gerekçesi, 1959
''Kadınların başbakan olması daha uzun yıllar alır. En azından bizim hayatımızda göremeyeceğimiz bir şey
— Margaret Thatcher, 26 Ekim 1969
''Müzik tınılarını beğenmedik. Hem gitar müziğinin modası geçiyor.''
— Decca Recording plak şirketi, Beatles grubunu reddetme gerekçeleri, 1962
Rock 'n' Roll müziği Haziran ayına kadar gündemimizden çıkmış olur''
— Variety dergisi, 1955
''Evet bayan, bu gemiyi tanrı bile batıramaz''
— RMS Titanic gemisi görevlisinin geminin yolcusu Sylvia Caldwell'e cevabı
Niye o hatırayı anlatanın ismini söylemiyorsun Yıldıray?
Eğer bu hatıra doğruysa ve Başbakan bir generale Milli Güvenlik Kurulu'nda kes ulan
diye bağırdıysa, böylesine dimdik ve cesur bir adamsa neden o belgeyi imzaladı?
O belgeyi bir insan ya korktuğundan ya da söylenenlerin doğruluğuna inandığından imzalar.
Senin yazdığın ve doğruluğu konusunda en ufak bir kuşku belirtmediğin hatıra
başbakanın korkmadığını
gösteriyor, öyleyse Başbakan Gülen Cemaati'nin bitirilmesi
gerektiğine ta 2004 yılında mı inanıyordu?
Buna inanıyorsa daha sonraki o okyanus ötesine selâmlar
, cemaatin toplantılarına katılıp Fethullah Gülen'i Türkiye'ye davet etmeler neydi?
Bitirilmesi gerektiğine
inandığı Gülen'i tuzağa mı düşürmeye çalışıyordu buraya davet ederek?
Ya senin yazdığın hatıra
tümüyle yalan ve sen dezenformasyon yapıyorsun…
Ya senin yazdığın hatıra doğru ve başbakan o belgeyi cemaatin askerle birlikte bitirilmesi
gerektiğine inandığı için imzaladı.
Hangisi doğru, biz neye inanmalıyız?
Aşırı güç yoğunlaşması, iktidar bloku içinde birikmiş cerahatın patlaması ve artık kontrolsüz biçimde akmaya başlamasına yol açtı. Bu ortamda, Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Nils Muiznieks'in 26 Kasım'da yayımladığı rapor dikkatlerden kaçtı. Komiser raporunda, kolluk görevlileri tarafından uygulanan aşırı güç kullanımı ve kötü muameleleri inceliyor. Bunları yapan kolluk kuvvetlerinin cezalandırılmadığını belirtiyor. Yasadışı sayılan ancak barışçıl olan gösterilere ilişkin yasal çerçevenin aşırı kısıtlayıcı oluşuna dikkat çekiyor. Kolluk kuvvetlerinin göz yaşartıcı gaz mühimmatı ve cisim fırlatan silâh kullanımı ile ilgili, ölüm ve kalıcı sakatlıklara yol açan eylemlerini sıralıyor. Yakalama sırasında uygulanan kötü muameleyi belirtiyor. Bunlara ilâveten, şiddete başvurmadan Gezi olaylarına katılanlara karşı misillemede bulunulacağına dair gördüğü korku havasından derin kaygısını dile getiriyor.
Şimdi iktidar çevreleri İnsan Hakları Komiseri'nin eleştirilerinin esas sorumlusunun, kendilerine emniyetin teslim edildiği cemaat olduğunu mu söyleyecekler? Peki, o zaman emniyeti, yargıyı cemaate teslim etmiş olma suçunun sorumlusu kim? Bu ağır insan hakları ihlâllerini, Polis kahramanlık destanı yazdı
diyerek öven kimdi?
Hizmet'in dershaneleri sarmaşığın kökleri. AK Parti kendi bürokrasisini ne zaman kurmaya çalışsa 'kimlik 'üzerinden değil 'çıkar 'üzerinden kendine yakın insanları çevresinde buluyor. Oysa lâik kimlik üzerinden bir arada duranlarla Hizmet kimliği üzerinden bir arada duranların iç bağının daha kuvvetli olduğunu görüyor. Bu nedenle lâikliği ve Hizmet'i aynı anda aşındıracak bir milli dini eğitim sistemi kuruyor.
Erdoğan'ın gelecek vizyonunun merkezinde bu yatıyor. Hizmet'e ve lâik Türkiye'ye aynı anda bu kadar acımasızca saldırılmasının nedeni, gelecek düşünün önünde durmaları. Devleti ele geçirmeden ziyade, Erdoğan'ın zihnindeki İslâmî Türkiye rüyasının önünde lâik kesim ve Hizmet benzer engeller olarak görünüyor.
Peki, ne olacak? Kısa vadede Hizmet ve lâik kesim benzer bir korkuyla kendisine saldıran bir siyasî aktöre karşı mevzi kaybedecek. Sonra da beraber yaşamanın koşulları nedir diye her çevreden her aklıselim tekrar düşünmeye başlayacak. Gerçekten nasıl beraber yaşayacağız? Mesele buna bağlanacak.
Turgut Özal'ın 17 Nisan 1993'te beklenmeyen ölümü üzerine DYP-SHP koalisyonunun Başbakanı Süleyman Demirel Çankaya'ya çıkınca Haziran 1993'te olağanüstü toplanan DYP kongresi Tansu Çiller'i genel başkanlığa getirdi. Böylece siyasete girer girmez 20 Ekim 1991 seçimlerinde milletvekili seçilen, hemen ardından ekonomiden sorumlu bakan yapılan Çiller, yaklaşık 2, 5 yıl sonra Türkiye'nin ilk kadın başbakanı olmuştu.
Türkiye talihsizliğin eşiğinde bir tarihsellik yaşıyordu. Tek ciddi kitabı ve makalesi bilinmeyen Boğaziçi'li iktisat profesörü, ABD'ye de uzanan gizli ve kuşkulu serveti, Başbakanlığının son günlerinde gece yarısı şubeleri açtırılan Vakıfbank'tan çekilen örtülü ödenek paralarıyla çok dartışılacak bir isimdi. Çiller, başbakanlığının son günlerinde çektiğini inkâr ettiği 500 milyarlık örtülü ödenek parasını, belgesi ortaya çıkınca durumu Açıklarsam savaş çıkar, dünya birbirine girer
sözleriyle açıklamaya çalışacaktı.
Muazzam servetini dayandırdığı holdinginin (Marsan) yıllarca tek kuruş vergi ödemediği kanıtlanan, inkâr ettiği ABD'deki serveti ortaya çıkınca seçim öncesinde Şehit Anaları Vakfı'na bağışlayacağı
sözünü verip, seçim sonrasında bu sözü unutan Çiller, eşiyle iyi bir ikili oluşturuyordu. İstanbul Bankası Özer Uçuran Çiller'in genel müdürlüğünü de kapsayan süreçte içi boşaltılarak batırılacak, ikisi de varlıklı ailelerden gelmeyen Çiller çifti bir süre sonra, halen ikamet ettikleri Yeniköy'deki yalılarına yerleşecekti. İyi bir ikili
demiştim, öyleydi. Misal Özer Uçuran Çiller, servetinin kaynağının sorgulandığı TBMM'de Kayınvalidemin çıkınında bulduk
diyebilecekti!
Ömer Usta cihazı iki günde kurdu. Sıra deneme çekimi yapmaya gelmişti ki beni çağırdılar. Kaset yerleştirildi, ışıklar kapandı, Usta düğmeye bastı. Hiç bir şey yok. Sağını solunu kurcalayıp bir daha, yok… Cihaz çalışmıyor. O gün akşama kadar uğraştı Ömer Usta. Cihazı çalıştıramadı. Ertesi gün geldiğimde röntgen odasının zeminine kocaman bir brandanın serildiğini ve Ömer Usta'nın iki oğluyla birlikte bizim röntgen cihazını en ufak vidasına kadar parçalayıp yere serdiğini gördüm. Her parça numaralanıp, işaretlenmişti. Ara sıra yaptığım ümitsiz ziyaretlerin birinde Ömer Çoban'ın elindeki Kiril alfabeli bir şema kitabına bakarak, cihazı yeniden ve baştan kurduğunu anladım. Bir hafta içinde, tüm parçaları hiç değiştirmeden ve müdahele etmeden elindeki şemaya göre bir araya getirdi ve beni de çağırarak düğmeye bastı. Cihaz çalışıyordu!
Bakın doktor bey. Biz bu cihaza hiç bir müdahelede bulunmadık. Ne yaparsak yapalım çalışmıyordu. Bu yüzden parçaladık ve yeniden kurduk, ama elimizdeki şemaya göre. O zaman çalıştı. Çalışmama sebebini bulamazsan boz, parçala ve kaynağına bakarak yeniden kur. Hiç bir şeyini değiştirmene gerek yok. O çalışır.
Psikanalitik bir süreçten söz ediyordu Ömer Usta. Duvarı yıkıp, taşları yeniden örmek gibi bir şeydi yaptığı.
Ya bürokratı? Berlin'e 12 bin dolara atanan, yabancı dil bilmediği için yanına altı bin dolara tercüman tutulan basın müşaviriyle hangi 'jonglörlük'! Ağzından 'Have are you' çıkabiliyor… Yahut kimilerinin 'monşer' diyerek küçümsediği(!) emektar eski Büyükelçi ve CHP vekili Osman Korutürk, bakanlığa meslek dışı atamanın istisnaî olmaktan çıkarılması sonrası alınan 102 diplomattan 70'inin yabancı dil bilmediği duyumunu aktarıyor! Rivayet o ki, doğruca ODTÜ'ye yabancı dil eğitimine yollanmışlar. Korutürk'ün sorusuna verilen yanıtta bunların daha 'eğitilecekleri' var da, 'yabancı dil bilip bilmedikleri' pek anlaşılmıyor.
Think-tank kuruluşlarının 'think'i uyduruk verilerle destek manzumeleri düzmek. Olabilirlikleri değil, hayallerini 'paper'lara dökmek. 'Paper'ları ('Have are you' diyen zat okuyorsa söyleyelim, 'peypır' diye okunur! Biberle karıştırılmasın, diplomatik lisanda 'rapor 'demek) muhteşem, hiç bir analiz ve öngörü tutmuyor. Misal, Suriye dendi mi 'nüfusun çoğunluğu Sünnî, öyleyse kısa sürede Esad devrilir, istikrar sağlanır' düzeyinde analizler… Tüm zamanların en 'karavanası'.
Aile AKP Ali Türkan Amerika Araba Aydın Beslenme Bilim Cem Karaca Cehalet CHP Cinsellik Çevre Çizgi Roman Çocuk Demokrasi Deprem Derkenar Devlet Dil Distopya Edebiyat Eğitim Ekonomi Erkek Fanatizm Felsefe Feminizm Gençlik Hayat Hayvanlar Hoyratlık Hukuk İnternet İslâm Kadın Kapitalizm Kedi Kemalizm Kent Kitap Kişilik Komplo Konut Kültür Kürtler Mavra Medya Mektup Meslek Militarizm Milliyetçilik Mizah Modernite Müzik Necdet Şen Nefret Nostalji Pazarlama Polemik Portreler Psikoloji Reklam Safsata Sağlık Sanat Savaş Sevgi Seyahat Sinema Siyaset Spor Şiir Tarih Teknoloji Telefon Televizyon Terör Toplum Tutunamayanlar Vicdan Yazmak Yalnızlık Yaşlılık Yergi Yoksulluk
Sitedeki içerik 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası ile korunmaktadır. Yazılı izin olmadan kopyalanamaz, çoğaltılamaz, değiştirilemez, başka mecralarda kullanılamaz. Ancak, uzunluğu 200 kelimeyi geçmemek, yazar adı ve kaynak belirtmek ve bu sayfaya link vermek kaydıyla yazılardan alıntı yapılabilir.