Patronsuz Medya

Büyük Ortadoğu Projesi ve Hakan Fidan

Mead tabii AK Parti ve Erdoğan'a da uzun uzun göndermelerde bulunuyor: Erdoğan gazetecileri tutuklattı, medyayı tehdit etti, kaba bir şekilde gösterileri bastırdı. Partinin ön saflarındakiler artan oranda şirazeden çıktılar; Yahudileri, telekineziyi ve diğer gizemli güçleri suçladılar ve diğerleri

Maalesef bu söylenenlerin bir kısmı doğru; ancak Mead tabii ki bütün bunları Türkiye'nin hayrı için sıralamıyor. ABD yönetimine Ortadoğu politikanı değiştir, eski fabrika ayarlarına geri dön diyor. Nitekim 'Mısır ordusu, İsrail ve Suudi Arabistan'ın ABD'yi hiç bir zaman hayal kırıklığına uğratmadığını' söylemesinden nasıl bir Ortadoğu hayal edildiğini anlıyoruz.

Mead'in bu yazısı ve son haftalarda art arda çıkan Fidan yazıları, birkaç gün önce eski İsrail Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman'ın Facebook sayfasına yazdığı Erdoğan radikal bir İslâmcıdır cümlesini bütün Batı'nın kafasına kazımak istiyor. Ve tabii, Bu radikal İslâmcılarla demokrasi falan olmaz cümlesinin de muhataplar tarafından söylenmesi bekleniyor.

AK Parti hükümeti, bu çemberi, daha fazla demokrasi ve AB ipine daha sıkı sarılarak mı kırmaya çalışacak; yoksa daha fazla komplo teorisi, daha fazla İsrail karşıtlığı, daha az demokrasiyle bu çevrelerin ekmeğine yağ mı sürülecek, hep birlikte göreceğiz…

* Orhan Kemal Cengiz (Radikal) 1 Kasım 2013

Kibirden küfelik olmuşsanız, size benzemeyenin çığlığını nasıl duyacaksınız?

Oldukça merak etiğim bir ayrıntı var. İnanç gösteri için kullanılabilir mi? Büyük bir ruh temizliğinden doğan muhteşem bir tevazu ile yaşanması emredilmiyor mu? Buraya gelmeden önce, türbanlı vekillerimizin konuşmalarını taradım. Başkalarının özgürlüklerine dair tek bir kelime kullandıklarına rastlayamadım. Kendi inanç özgürlüklerine gösterdikleri hassasiyeti, Ruhban Okulu, azınlık okulları, cem evleri, bir inanç biçimin mundar olarak ilân edilmesi gibi sorunlu inanç alanlarında göremedim.

Mesela bilimin özgürlüğünü kelepçeleyen YÖK hakkındaki fikirlerini de bilmiyorum.
Ama şu hakareti bütün haberlerde duydum: Başımı açarak, bir daha kirlenmeyeceğim. Bu durumda başı açık olanlar kirlenmişler midir? İnanç üstünden öbürünü kirli ilân edebilmek kimin haddi olabilir?

Görülüyor ki bir arada yaşama efsanemiz çökmüş… Kibirden küfelik olmuşsanız, size benzemeyenin çığlığını nasıl duyacaksınız? Bir taraf, bir arada yaşamanın yolunu ararken; öbürü sindirmek, dönüştürmek, özgürlüklerini birer birer yok etmek istiyorsa; Bizi yok ettiğinizde; gelecek olimpiyat tanıtımına kimi koyacaksınız? Biz Sivas'ta yakılan, Gezi de vurulan, evlerine işaret konulan, hayat tarzından ötürü cezalandırılanlarız. Ama her nasılsa kronik mağdur sizsiniz…

* Şafak Pavey (TBMM) 31 Ekim 2013

AKP'nin de Türkiyelileşmesi gerekmez mi?

Başbakan'ın Ramazan günlerine denk gelen bir mitingde, mitinge gelenlere teşekkürlerini bildirirken, Hepiniz oruç oruç bu sıcakta buraya geldiniz beni dinliyorsunuz, o nedenle de konuşmamı kısa tutacağım dediğinde, gelenlerin arasında gayrı Müslümlerin ya da ateistlerin olmayacağını nasıl varsayabiliyor?

Ya da, aynı şekilde bir konuşmasında Hz. Muhammet'den sözederken Sevgili Peygamberimiz ifadesini kullanırken, dinleyicilerinden bazılarının Sevgili Peygamberinin Hz. İsa ya da Hz. Musa olması ihtimali neden aklına hiç gelmiyor?

Ya da, tam da kimsenin yaşam tarzına karışmadıklarını söylerken Kimin neyine karıştık? Aksırıncaya, tıksırıncaya kadar içiyorlar sözünde kendi yaşam tarzının dışındakilerini aşağıladığının nasıl farkına varmıyor?

Ya da bir söyleşide Alkol alan, bir kadeh bile alsa alkoliktir! derken, yaşam tarzı içinde alkol almak olan insanları ötekileştirmiş olduğunun nasıl farkına varmıyor?

Son olarak birkaç gün önce yine bir konuşmasında, Hatta hatta ateistin de hukukunu koruyacağız dedik, yola böyle çıktık derken, bu cümledeki hatta hattanın neyi ifade ettiğini neden hiç düşünmüyor?

Bütün bu ve buna benzer soruların tek bir cevabı var. Başbakan Erdoğan farkında olarak ya da olmayarak kendi kimliği olan İslami kimliğin içinden bir kimlik siyaseti yapıyor. O nedenle de bir türlü Herkesin Başbakanı olamıyor. Yani toplumdaki tüm kesimlerin taleplerini değil, yalnızca kendisinin de içinde olduğu İslâmi kesimin taleplerini yerine getirmeye yönelik bir siyaset yapıyor. Bu nedenle de, eğer bu ülkede, Türkiyelileşme diye bir sorunumuz varsa bu yalnızca Kürtleri değil ama aynı zamanda İslâmi kimliği ve onun temsilcisi konumundaki AKP'yi de kapsayan bir sorun olduğunu kabul etmemiz gerekiyor.

* Erol Katırcıoğlu (T24) 30 Ekim 2013

Bana valini söyle, sana demokrasini söyleyeyim

Valilik, demokrasi fikri açısından bir çekişme alanıdır. Yetkileri tek elde toplamak isteyen merkeze karşı, yetkileri yerinde, kendi yaşam ve siyasal mekân ve uzayında tutmaya çalışan merkez dışının, taşranın, yerin çekişme alanı. Valinin konumu, gücü, bu ikisinden hangisinin önde tutulduğunu gösterir. Yetkileri merkezde toplamak isteyen sistemler, valileri sever, korur, kollar ve güçlü tutar: Biz o sistemlerde valilere baktığımızda, merkezin yetkilerini, tarzını, üslubunu… Hasılı birçok şeyini okur, biliriz. Vali sistemi, sistem valiyi gösterir. AK Parti iktidarı ve iktidarının tüm sözcüleri, tek parti dönemini ve o dönemin CHP'sini eleştirirken bunu iyi biliyor gibidirler: İşte, hiç parti il başkanıyla il valisi bir olur mu? Hiç, parti devlete eşit olur mu? Hiç atanmış, seçilmişten üstün olur mu? Hiç millet iradesi üstünde vesayet olur mu?

* Ali Topuz (Radikal) 30 Ekim 2013

Yargı bunu kendisi hazırladı

Türk yargısı özellikle topluma daima bağımlı oldu, çünkü neredeyse tümünün geldiği toplumsal kültür taşra kültürü idi.

Mukaddesatçılık-muhafazakarlık-milliyetçilik üçlüsünün kalesi kasabalarda yetişen yargı mensupları, ki AKP'nin ortamı da aynen budur, en büyük olarak kaymakamı ve yargıcı bildi. Hatta yargıç daha da büyüktü çünkü kaymakamı da tutuklayabiliyordu. Böylesi dokunulmazlığı olan bir sınıfa atlamanın tek şartı da, iktidarın ideolojisi neyse ona sıkı sıkı sarılmaktı. (…)

Yukarıda bahsettiğim üçlü atmosferde yetişmenin yanı sıra, tabii ki hepsi değil ama, yargının ezici çoğunluğu hiç kız arkadaşı olmadan evlenen, tayin yerinde savcı, kaymakam ve komutan dışında kimseyle görüşmeyen, yabancı dil bilmeyen, konsere gitmeyen, hiç pasaport çıkartmamış olanlardı.

* Baskın Oran (Radikal 2) 29 Ekim 2013

Demokrasiyi Müslüman liberalizminde arayamayız

Liberallerin AKP'nin yaptıklarını değil ideolojisini ve kimliğini vurgulamasının vahim sonuçları oldu. Bu ideolojinin ve kimliğin otoriter yönleri dillendirilemedi, dillendirenler haksız suçlamalarla susturuldu. Toplumsal kimlikle demokratikleşmenin önderi olmak arasında yanlış bir ilişki kuruldu ve dünyada Türkiye'yi demokratikleştirmek için muhafazakâr bir kimliğe sahip olmak gerektiği gibi yanlış bir kanı oluştu.

Belki en önemlisi de AKP kendi ideolojisi ve kimliğiyle ilgili abartılı ve yanlış bir özgüvene kapıldı. Türkiye'de gerçek anlamda demokrat ve çoğulcu-özgürlükçü bir ideoloji bence henüz yok. Ama AKP bu ideolojiye sahip olduğu düşüncesine kapıldı ve ideolojik kararlar almaya başladı. O kadar körleşti ki, Gezi'nin nüvesindeki özgürlükçü-demokratik potansiyeli bile—AKP dışındaki bir muhalefet nasıl özgürlükçü olabilir ki—göremedi. Şimdi onu marjinalleştirmek isterken belki de radikalleştiriyor.

* Murat Somer (T24) 28 Ekim 2013

2023'te kim iktidarda olacak?

AK Parti kendisini değişen koşullara uyarlayabildiği, büyüme modelini yenileyebildiği ölçüde iktidarda kalmaya devam edebilecek. Eski çatışma hatları üzerinden siyasî gerilimi tırmandırmak ancak çok kısa vadede AK Parti'nin işine yarayabilir. Çünkü 2000'li yıllara damgasını vuran AK Parti'liler ve AK Parti karşıtları arasındaki kavga artık bitti. Bu kavgayı AK Parti kazandı. Yüzeysel bir bakış akla tersini getirse de şimdi başka bir kavga var.

Daha fazla demokrasi, daha fazla çevre duyarlılığı gibi taleplerin –AK Parti'li olsun ya da olmasın- hükümetleri karşısına alması kaçınılmaz. Bu taleplerin günlük siyasî mücadeleye malzeme olması da olağan. Ama bu talepler önümüzdeki dönemde siyaset sahnesini şekillendirecek bir nitelik de taşıyor. Bu açıdan iktidarın Yol yapıyoruz, inşaat yapıyoruz, kalkınıyoruz söylemi, iktidarın ulusalcı hasımlarının Şeriat geliyor söylemi kadar güncelin dışında, anlamsız ve etkisiz.

Bir önceki kavga gibi bu kavgayı da yeni şeyler söyleyenler kazanacak. Bu yüzden partilere değil, yeni politikaların nerede üretildiğine bakmak lâzım.

* Ümit İzmen (Radikal) 28 Ekim 2013

Nejat İşler: Mutlu mutsuz bir adam

Medya için bu marjinal halleri elbette müthiş bir malzemeydi. Magazin basının Teoman ile birlikte gece kulüplerinden alkollü vaziyette çıkarken en çok görüntülediği kişiydi. Haliyle kendisiyle biraz da medyanın yaratmış olduğu başka bir durum ortaya çıkmış oldu. Kendisinin kontrol edemediği ve müthiş bir rahatsızlık duyduğu bir durumdu elbette. Bütün bu magazinel durumların arkasında oyunculuğu es geçiliyordu. Bu durum artık onun için çekilmez de bir hale gelmişti. Çok sevdiği Whitesnake grubu konser için Türkiye'ye geldiği vakit grubu İstanbul'da o dolaştıracaktı fakat gittikleri yerde kendisinin David Coverdale'den daha fazla tanınma riskini göze alamadı.

Durdum ve düşündüm. Şimdi David Coverdale ve ben meselâ bir kebapçıya gitsek, kebapçı hangimize hürmet eder? Maalesef bana! Yanımdaki David Coverdale, koskoca dünya starı yani! Ama adam onu tanımaz ki! Dolayısıyla ona böyle bir şey yaşatmak istemedim, çünkü ben yalanım yani! Yanında ezilip büzülmek istemedim ve giremedim o işe, yapmadım…

* Can Öktemer (Agos) 26 Ekim 2013

Devrim olurken ben rakı içiyordum

Sabır konusu hep kafamı karıştırmıştır. Sabretmenin sık sık gerektiğine eminim ama bir erdem olduğuna emin değilim. Sabırsızlık yüzünden yapılan çocuksu hatalar asıl erdem göstergesidir bence. Hani salatası gelmedi diye mutfağa girmeye çalışırken yakalanan mahçup adam gibi.

Bu olaydan sonra sabır konusunda hepten karıştı kafam. Olayın cazip olduğu ve tam bir ehlikeyif işi olduğu kesin. Ama ben ağabeyimiz gibi ehlikeyifliğin mokşa, nirvana aşamalarında değilim zaten. Sanırım ehlikeyiflik retoriği yapıp durmam da bundan. Açıkçası adabı filân atar bir kenara rakıyı dipler inerdim aşağıya. Zaten misal güzel manzara görünce de yanımda anlatacak kimse yoksa tadını çıkaramam. İki bakar sonra bir şeyler okumaya başlarım. Öyle hamakta keyif içinde salınan insanlar vardır ya. Onlardan olamadım hiç.

İster misiniz bu yazıdan sonra abiden bir e-posta gelsin ve desin ki Arkadaş ben gıcık oldum aşağıdaki kalabalığa ve sinirimden içiyordum o rakıyı.

Top senden çıktı arkadaş derim ben de. Bu ağabey artık benim için kırmızılı kadın, çıplak adam, duran adam gibi bir Gezi fenomenidir.

Yaşasın bağzı rakılar.

* Feridun Nadir (Birgün) 23 Ekim 2013

Türkler yabancı ünlülerden ne ister?

Yalnızca özensiz gazetecilik mi, yoksa kökleri Osmanlı'ya kadar uzanan bir refleks mi? Daha 'ağır' bir örnek, ağır bir vakanın söz konusu olduğunu açıkça gösteriyor; soruyla ilgili ipuçları sunuyor. Popüler düşünür ve romancı Umberto Eco, Orhan Pamuk'la bir toplantı için İstanbul'a gelmeden önce söyleşi veriyor. Gazeteci 'o sorulardan' kaçamıyor elbette. Eco'nun yanıtı biraz sert:

(…) Bazı şehirlere gidersiniz, uçaktan iner inmez havaalanında 'Şehrimiz hakkında ne düşünüyorsunuz?' diye sormaya başlarlar. Kardeşim bekle biraz şehri göreyim önce, ilk defa gelmişim. Ama Paris'te, Londra'da, Roma'da kimse size böyle bir soru sormaz. Kendilerinden o kadar emindirler ki böyle bir soruya ihtiyaç duymazlar. Ne yanıt vereceğinizle ilgilenmezler bile. Bir şehir eğer 'Benimle ilgili ne düşünüyorsunuz?' diye soruyorsa bir kimlik sorunu vardır.

* Eyüp Tatlıpınar (Bbc Türkçe) 20 Ekim 2013

Simit sat, onurlu yaşa gazeteci!

Her şey kötü bir talih, tuhaf bir tesadüftü belki de. Param yok ama bağımsız gazetecilik yapıp kazanabiliriz diyen patron yerine yalılı patronu seçen bütün bu yazarların biletlerinin (sonuncusu hariç) çok muhtemel o yalıda kesilmiş olmasından bahsediyorum.

İbretlik bir darb-ı mesel olması daha muhtemel. Hem de Türkiye'de gazeteciliğin temel meselesi hakkında kalemimiz tek silâhımız bizim teybimiz olmadan asla, soru sormadan duramayız, muhalifiz, bağımsızlığa âşığız avcı hikâyelerinden bize daha çok şey anlatan bin nasihatten daha evla bir musibet.

* Yıldıray Oğur (Türkiye) 18 Ekim 2013

 

58
Derkenar'da     Google'da   ARA