Patronsuz Medya

Şu resmi bize anlatabilir misiniz sayın vali?

Yarattığınız atmosferle, toplumun bir kesimini göstericilere düşman etmeyi başardınız. Bunların çoğunu yalan söyleyerek yaptınız. Şimdi ortaya çıktı ki bütün bu işlere dayanak olan tasarrufunuz da yasa dışıdır. Bu atmosferi yaşatmaya daha ne kadar devam edeceksiniz? İlla kan akmasını mı istiyorsunuz? Toplumun bir kesimi diğer kesim üzerine satırla sopayla saldırdığında rahatlayacak mısınız? Bütün bunlar yaşanmışken Başbakan Erdoğan'ın dün hâlâ göstericileri kastederek Esnaftan ve sivil vatandaşlarımızın araçlarından ne istediniz? demesi yeni esnaflara yol vermek değil midir? Kafanızda kurduğunuz, propagandacılarınızın el birliğiyle büyüttüğü darbe paranoyasından bu yolla mı kurtulacaksınız? Sandık dışında başka yol arayanlara benim milletim geçit vermez diyorsunuz… Bu göstericilerin her gün darbe fikriyle uzaktan yakından ilgileri olmadığını size ispatlamaları mı gerekiyor? Çok yüzeysel bir bakışla bile bu gösterilerin öyle bir mesele ile ilgisi olmadığını anlamak kolayken bu yolda ısrar etmenizi nasıl anlamalıyız? Doğrusunu isterseniz cumartesi günü yaşananlardan sonra asıl başka sorular akla geliyor.

Şöyle ki:

Göstericileri düşmanlaştırarak, toplumun da onlara saldırmasını sağlayarak, daha doğrusu buna uygun bir zemin, atmosfer yaratarak, insanlara bu konuda yeşil ışık yakarak zaten Taksim'de varolan fiili sıkıyönetimi yurdun daha geniş bir kesimine mi yaymak istiyorsunuz? Tüm gösterileri, tüm hak arama toplantılarını daha baştan suçlu hale mi getirmek istiyorsunuz? İnsanları sokağa çıkmaya korkar hale mi getirmek istiyorsunuz? Medya, iş dünyası, yargı, istihbarat, bürokrasi, ordu elinizde iken, emrinize amade iken, kimden darbe bekliyorsunuz? Şu parkı herkese açmanızdan ve şu polis şiddetine artık bir son vermenizden başka bir şey istemeyen bir grup göstericiden mi? Şu soruya beraber cevap verelim o vakit: Az önceki tabloyu da dikkate alarak düşündüğümüzde darbe yapmaya, daha doğrusu şöyle diyelim, Louis Bonaparte'vari bir 18 Brumaire'e kim daha yakındır? Hükümet mi, göstericiler mi?

* Yetvart Danzikyan (Radikal) 9 Temmuz 2013

'Vali Bey, eşimle parkta öpüşebilecek miyim?'

Öyle ya hukuka göre evli bir çiftin bir parkta öpüşmesinde hiç bir sakınca olamazdı. Ancak zurnanın uzun zamandır zırt dediği yer tam da burasıydı. Twit atan gençler sabah vakti 9 ayrı terör örgütüne aynı anda üyeymiş gibi gösterilerek evleri basılırken elinde pala ile kadının sırtına uçan tekme atan esnaf telefonla rica edilerek karakola çağrılıyordu. Twit atan gençler 'kendilerine örgüt beğenerek' mahkemelerde şak diye tutuklanırken eli palalı uçan tekmeciler tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılıyordu. Yakılan araçların hesabı soruluyordu da çıkan gözlerin, ölen insanların hesabı bir türlü sorulmuyordu. Bir cinayete tanık olanların tutuklandığı, katil zanlılarının elini kolunu sallayarak serbest gezdiği bir tuhaf hukuk düzeninde yaşamaya başlamıştık. Benzeri ancak ortaçağda görülebilecek uzun tutukluluk sürelerinde tartıştığımız konu 10 yıl mı tutuklu yargılama olmalı yoksa 5 yıl mı? gibi insanlık dışı bir düzeyde seyretmesinden artık kimse rahatsız olmamaya başlamıştı. Hukuk nicedir yetmiyordu. Farklı yorumlanıyor, zorlanıyor, kılıfına uyduruluyor ve bunun da %50 oy çokluğu bahanesi ile onaylanması bekleniyordu.

* Cüneyt Özdemir (Radikal) 9 Temmuz 2013

AKP yanlış soruları soruyor

Batı Mısır'da olana niçin darbe diyemedi? diyerek infial yansıtmanın hiç bir anlamı yok. İslâmcılar nasıl otomatik olarak İsrail düşmanlığına endeksliyseler, Batı da, özellikle 11 Eylül sonrasında yaşananlar nedeniyle, otomatik olarak Müslüman Kardeşler türünden İslâmcı oluşumlara karşılar. Bunda anlaşılmayacak bir şey yok.

AKP'lilerin burada asıl sormaları ve yanıtını bulmaları gereken soru şudur: Ortadoğu'daki müesses Sünnî düzeninin koruyucuları bu darbeyi niçin bu kadar hararetle alkışladılar ve desteklediler? Burada elbette ki Suudi Arabistan, Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri, hatta Mahmut Abbas yönetimindeki Filistin Yönetimi'ne uzanan geniş bir eksenden söz ediyoruz.

Çünkü bunların demokrasi ile bir ilgileri yok türünden basit bir yanıt burada çok yetersiz kalıyor. Arkalarında ABD var diye kestirip atmak da aynı şekilde yetersiz kalıyor. Ortadoğu'yu demir pençeyle elinde tutan Sünnî düzenin niçin, Sünnî olmasına rağmen, Müslüman Kardeşler'den nefret ettiğini sormaktan kaçınmak, gerçeklerle yüzleşmekten kaçınmakla eşdeğerdir.

* Semih İdiz (Taraf) 8 Temmuz 2013

GEZİ SAVUNMASI; NEDEN ORADAYDIM?

İnsanlar iktidar partisine oy vermeye devam ettiği halde, bazı konularda iktidarla tersleşebilir, ona katılmayabilir, sonraki seçimlerde de yine oyunu vermeye devam edebilirdi. Namaz kılanın namaz kılanla, başörtülünün başörtülüyle tersleşmesi, karşı karşıya gelmesi mümkündür. Her konuda iktidarın arkasında durulacak diye bir şey olamaz. Her konuda iktidara karşı çıkılacak, yaptığı her şeye ama her şeye ters gidilecek diye de bir şey de olamaz. Yapılan yollara, hastanelerin iyileşmesine, dar gelirlilerin durumunun düzeltilmesine sırf iktidardır diye karşı çıktığımı hiç hatırlamıyorum. Ama Allahaşkına bir AK-Partili park konusunda, ağaçların kesilmesi meselesinde oy verdiğim partiyle aynı düşünmüyorum diyemez mi? Ayrı düştüğünde dış mihrakların oyununa neden gelmiş olsun, darbecilere neden alet olsun, din düşmanlarının ekmeğine neden yağ sürmüş olsun muhteremler…

* İhsan Eliaçık) 30 Haziran 2013

Darbe, silâhlı ekonomiye yine pelerin oldu

Darbeler tarihi benzer Türkiye'de TSK'nın da bir zamanlar domates salçası üretmesi ilginç bir ayrıntı olsa gerek! Ordu sadece merkezi olarak değil aynı zamanda emekli generalleri sayesinde yerel ekonomileri de kontrol ediyor. Luksor, Asvan ve Kuena'da şeker üretimi asker kökenli valilerin elindeydi. Süveyş'teki turizm ve balıkçılık ordu bağlantılı valilerin tekelinde. Askerin bu büyüklükte bir ekonomiyi nasıl bir yasal korumaya aldığının en iyi örneği ise bütan gazı üreten Askeri Fabrika 99'da 2010 yılında yaşananlardı. General Sayed Mishaal emekli olduktan sonra 10 yıl boyunca Mübarek'in partisi NDP'de milletvekilliği yaptı. Ardından NSPO'nun bir girişimi olarak kurulan Askeri Fabrika 99'un başına atandı. Fabrikada 2010'da yaşanan iş kazaları nedeniyle eylem yapan işçilerin liderleri ve sendika başkanları bütan gazı üretimi ile ilgili askeri sırları ifşa ettikleri gerekçesiyle askeri mahkemede yargılanıp tutuklandı. Bu olay bile ordu ile ekonomi arasındaki bağın ne derece dokunulmaz olduğunun kanıtı.

* Bahadır Özgür (Radikal) 6 Temmuz 2013

Siyaset nefretinin siyasallaşması

Geniş zaman dilimlerini Tek Parti baskıcılığı ve vesayet sınırlamaları altında geçiren toplumumuzda haklı olarak millî irade vurgusu ön plana çıkarılmaktadır. Halkın oyunun sorulmadığı ya da onu elde edenlerin iktidar olup muktedir yapılmadığı dönemlerin uzunluğu, pek çok demokratik toplumda oyunun temel kuralı olarak algılanan bir kavramsallaştırmanın Türkiye'de fetişleşmesine neden olmuştur.

Doğal olarak genel oy anlamında millî iradeye saygı gösterilmeyen bir toplumda demokrasiden bahsedebilmek mümkün değildir. Ama demokrasinin gerek şartı olan genel oy, bilhassa günümüz dünyasında, onun yeter şartı değildir. Demokrasi, taleplerin siyasî karar alıcılara, sadece belirli aralıklarla yapılan seçimlerdeki tercihlerle iletildiği bir rejim değildir.

Oyokrasi (İngilizce votocracy) olarak tanımlanan, vatandaşın tercihinin seçimden seçime sorulduğu bu tür rejimler günümüz Türkiyesi'nin ideali olamaz. Şüphesiz böylesi bir rejim, gizli oy, açık tasnif için tırnaklarıyla mücadele vermek zorunda kalan toplumumuz için ulaşılması gereken bir merhaleydi. Ancak günümüz Türkiyesi için bu çoktan demokrasi tarihinde kalmış olması gereken bir aşamadır.

* Şükrü Hanioğlu (Sabah) 9 Haziran 2013

'Zulüm bizdense, ben bizden değilim'

Eğer Rachel Corrie ve onun katledilmesi, sizi sadece Müslümanlık ve İsrail ile ABD bağlamında ilgilendiriyorsa, sizin vicdanınızdan kuşkulanmamam mümkün değil.

Çünkü o cesur genç kız, din ve milliyetçilik falan değil, insanlık ve adalet peşindeydi. Kendisinden çok farklı insanları anlamaya çalışıyordu. Ama başka olanlara destek vermesi, onun kendisini reddetmesi anlamına gelmiyordu. Protesto gösterisinde Amerikan bayrağını yakarken, insanlık değerleri uğruna mücadele verdiğinin bilincindeydi. Ne Müslüman oldu, ne Filistinli! Ama zülme karşı o gün onların yanında yer aldı.

Eğer siz Rachel için üzülür onun hesabını sorarken, kendinize yakın ideolojik, siyasî ve dini görüşte olanların suçlarını ve sorumsuzluğunu görmezden geliyorsanız, örneğin, 16 Mart 2003 için ağlarken 28 Aralık 2011 (Uludere) için sesinizi yükseltmiyorsanız, bu yazı sizinle beni asla buluşturamaz.

* Hakan Aksay (T24) 17 Mart 2013

Stalin'in 2013 atağı ve güçlü liderlere tapan toplumlar

Belki de bir siyaset bilimcinin de dediği gibi, Stalin tam da Rusların idealindeki lider tipi. Yani sert yönetici, demir yumruk; halkı kendi kaderiyle ilgili sorumluluktan tümüyle 'kurtaran', her şeye tek başına karar veren ve ne pahasına olursa olsun uygulayan, uygulatan bir diktatör

Parti tümüyle lidere bağlı, kimseden farklı görüş çıkmıyor, en yakın yardımcıları bile ondan korkuyor; medya tümüyle onun emrinde, tek bir muhalif ses gelmiyor; yerel yönetimler de öyle; parlamento kukla; yargı o ne derse onu yapıyor; halk ona tapıyor…

O ne zaman kükrese herkes ya suspus oluyor, ya çılgınca alkışlıyor…

Kimsenin liderden bağımsız bir vicdanı kalmamış durumda. Yalnızca ahlâkî değerler değil, akıllar da ona tutsak…

Bu satırlar size bir şeyler hatırlatıyor mu?

* Hakan Aksay (T24) 15 Mart 2013

Başbakan Erdoğan'a dilekçe

Türkiye artık kimilerinin kısır hayal dünyasındaki küçük ülke değildir. Bölgede bir oyun kurucu ve dünyanın en ön sıradaki devletlerinden biridir. Başbakan da medyanın böylesine büyük bir ülkeye yaraşır bir yapıya kavuşmasını istemektedir. Eski alışkanlıklarını sürdürmek isteyen ve milli değerleri noksan kimilerinin 'özgürlük 'adı altında bu ülkenin büyümesini engellemeye çalışmasına artık milletimiz pabuç bırakmaz.

Bu sebeple bu geçiş döneminde medyanın yeni ve büyük Türkiye'ye yaraşır bir aşamaya gelmesini temin etmek için Sayın Erdoğan'ın her medya kuruluşuna genel yayın koordinasyon ve yönetiminden sorumlu birini ataması yerinde olacaktır.

Herhalde halkın yarısının oyunu almış bir kişinin yapacağı atamalar demokrasiye aykırı olarak da değerlendirilmeyecektir.

Ben milletime hizmet ve Sayın Başbakanımızın işini kolaylaştırmak için bu göreve talibim çünkü Sayın Yiğit Bulut'un da belirttiği gibi Başbakan benim atamdır.

Atam beni atamalıdır.

* Özgür Mumcu (Radikal) 14 Mart 2013

Toktamış Ateş

Köprülerin altından çok sular aktığı için unutuldu belki ama hiç değilse bu vesileyle hatırlayalım: Kendi düşüncelerinden en ufak bir taviz vermeksizin başkalarını dinlemeyi ve başka düşüncelerin de var olma hakkını kabullenmeyi yani demokratik hoşgörü dediğimiz şeyin somut örneğini

Toktamış Ateş'te gördük. Tek başına bu özelliği bile rahmetle hatırlanması için yeterli bence.

* İbrahim Kiras (Star) 21 Ocak 2013

Aile kurumunun işlevi

Endüstri Devrimi'yle birlikte fabrikada en az 14-16 saat çalışabilecek erkek gücüne gereksinim doğdu. Erkeğin bu kadar yoğun bir tempoda çalışabilmesi için evine dönüp yaralarının sarılması ve ertesi sabaha kadar huzur içinde dinlenebilmesi gerekir. Bu durumda aşk bu düzenin işlemesi için oldukça tehlikeli bir yaşantı haline dönüşmektedir. Üstelik aşkın evde aile içinde değil dışarıda arandığı düşünülürse. Bu anlamda aşk uzun süre isyankâr bir yaşantı kimliğini de korudu. Aşkın ne zaman, nerede ortaya çıkacağı belli değildi ve düzenin tekerine çomak sokup duruyordu. Düzen aşkı kontrol altına almak için ucuz romanlarla, öykülerle, tiyatro oyunlarıyla aşkın evdeki eşle yaşanabileceğini vaaz etmeye başladı. Erkek evine gelecek, karısının kollarında huzur bulacak ve sabah gücünü, kuvvetini toplamış bir şekilde kapitalist çarkta yerini alabilecekti.

* Dr. Alper Hasanoğlu (Radikal) 24 Şubat 2013

 

68
Derkenar'da     Google'da   ARA