Patronsuz Medya

Devletimiz Hollanda'da lezbiyen çifti takipteyken…

Servan'ın 4 yıl sürebilmiş ömrü için açılan davalarda yaklaşık 8 yılda varılan nokta bu. Devletin değdiği çocuklar sanki birbirini haber veriyor bu ülkede. İşkence gören Manisalı gençleri hatırlar mısınız, onlar Uğur Kaymaz'ı haber vermişti belki. Daha 12 yaşındaki bedeni 13 kurşunla delik deşik edilen Uğur'u. Mardin Kızıltepe'deki evinin önünde 8 yıl önce babasıyla birlikte terörist sayılarak katledilmesinde devletin bir suç görmediği Uğur'u.

Uğur'un hikâyesi, taş atan çocuklara taşıyor bizi. Taş atan teröristlerin hikâyesine bak, Roboski'de parçalanan çocukları anlarsın! Ve Servan'ın katillerine sekiz yılda ceza verilememişse, Uğur'un katilleri masum bulunduğu içindir! Malum; devlette devamlılık esastır. Ve vatan, evlâtlarına karşı, Mardin'den Ankara'ya bir bütün!

* Doğan Akın (T24) 19 Şubat 2013

Yağmalanan ülke Suriye

Yağmalanan sadece fabrikalar değil. 27 Aralık'ta Guardian'dan Geyt Abdulahad, Halep'te zaptettiği mahalleden Burası Ebu Ali Sulaibi'nin devleti diye bahseden muhalif komutanın, evlerinin yağmalanıp yağmalanmadığına bakmak için gelenleri şöyle azarladığını aktarmıştı: Her bir ev çoktan yağmalandı, (Esad'ın) ordusu hiç burada bulunmadı. Evleri biz yağmaladık. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün 2011'de isyan sırasında Libya'da tutuklandığında bırakılmasını sağladığı Abdulahad şu notu düşmüştü: İç savaş ilermedi, Halep militanların yan yana durduğu özgür yerlere dönüştü. Ali gibi askerler derebeylik misali oraların kralı oldu.

Gelecek için geçmiş satılıyor!

Jordan Times'ın muhabiri Taylor Luck ise 13 Şubat'ta Washington Post'ta çıkan haberinde 'Esad'la savaşan asilerin silâh alabilmek için tarihi eserleri yağmalayıp sattıklarına' dikkat çekmişti. Ülkenin geleceği için savaş yoğunlaşırken asiler ülkenin geçmişini satıyor tespitini yapan Luck, Ebla'da Sümerce yazılmış Bronz Çağı'na ait tabletler bulduklarını söyleyen İdlibli Cihad Ebu Saud'un şu sözünü aktardı: Bazı günler savaşçıyız, bazı günler arkeolog.

Amman merkez olmuş

Fransa merkezli Suriye Arkeolojisini Koruma Derneği'ne göre ülkenin 36 müzesinden 12'si yağmalandı. Gerçi Suriye Antik Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü 22 Ocak'ta eserlerin güvenli yere taşındığını açıklamış. Ancak arkeolojik alanlarını kazan kazana. Özgür Suriye Ordusu'nun (ÖSO) koordinatörlerinden Ebu Muhammed Hamad paha biçilmez eserlerin satışını Bulabildiğimiz bütün kaynakları kullanma hakkımız var diyerek savunuyor. Kaçakçıların ilk durağı Amman. Ammanlı antikacı Muhammed Halid durumu şöyle özetliyor: Her gün Suriyeli altın, mozaik ve heykellerle ilgili aranıyoruz. Şam, Amman'da parça parça satılıyor.

* Fehim Taştekin (Radikal) 18 Şubat 2013

Ya robotik avukatlık ya taşeron yöneticiliği

Sermayenin paşa gönlüne en uyan üretim stratejisi, kapitalizmin en gelecek vaat eden buluşu, neoliberal iktidarların bağrına bastığı bir istihdam biçimi… Fason üretim, bilhassa da taşeronlaşma her şeyden önce insanlığa dair acıklı bir merhale gibi gelir bana. İnsanın özüyle ilgili bir mesele. Kötülükle ilgili. Birini öldürmek için kiralık katil tutmaya, pis işlerini yapsın diye mafyadan yardım istemeye benzer biraz. Şimdi biz anlaşalım, ben senden malımı, hizmetimi alayım, kafamı başka yana döndüreyim. Anlaşalım ki ben iş güvencesiymiş, fazla mesaiymiş, iş güvenliğiymiş, yıllık izinmiş, sendikal haklarmış, bu 'pisliklerle 'uğraşmayayım.

Sen benim tetikçim ol.

Öyle bir suç ortaklığı ki bu, çalışanın, işçinin yıllar içinde elde ettiği bütün kazanımlar bir anda tuzla buz… İnsanın kötülüğüyle var olabilen, insanın kötülük hudutlarını esneten bir sistem söz ettiğimiz. Türkiye'de taşeron işçi sayısı son 10 yılda sektöre göre üçe-beşe katlanmış durumda malûmunuz. Misal, sağlık sektöründe bu rakam sekiz kata çıkıyor.

* Pınar Öğünç (Radikal) 15 Şubat 2013

Yoksun ama varsın

Çoğumuz asla tarih yazamayacağız bunu biliyoruz. Umutla kurulup beklediğimiz gibi bir kırılma dönemimiz, yırtma yılımız olmayacak. Her dakika ölmeye doğan yüzlercemiz gibi, gri yaşayıp gri öleceğiz. Öldüğümüz gün arkamızdan binlercesini bırak belki onlarcası bile yürümeyecek. Siyah giyinmiş önemli görünüşlü insanlar buğulu gözlerle büyütülmüş fotografımızı taşımayacak, bayraklar yarıya indirilmeyecek. Bunun hayali bile boyumuzu aşar. Çok film izliyoruz. Umudumuzu yitirmek gibi olmasın ama büyük ihtimalle yıkıcı bir depremde ölen binlerce insandan veya çok ölümlü bir trafik kazasında ölenlerden biri olacak ve ismimiz olayın oluş biçimi kadar bile dikkat çekmeyecek. 3. Sayfa haberlerine sadece adımızın baş harfleriyle çıkmamız dahi yavaş yavaş ve kimsesiz ölen kimilerimiz için mucize olacak. Cesedimizi bir barakada çürümüş olarak bulup bir poşete doldurup götürmeleri de olası. Arkamızdan ağlayan olacak mı? İyi bilirdik diyenlerin kaçı gerçekten tanıyarak bunu söyleyecek belirsiz. Hem niye iyi bilinmeliyiz ki? Niye ağlanmalı ki?

* Siminya (1 Şubat 2013

Taraf(gir) ya da yandaş olmak ve gazetecilik

Türkiye, acımasız bir tarihî miras üzerinde, şiddetin çeşitli biçimlerinin egemen olduğu mücadelelerle, hatta iç savaş ortamıyla sükûnetini ve soğukkanlılığını çoktan yitirmiş bir ülke. Bu tabloda gazeteciye, köşe yazarına genellikle Sen kimsin? Kimden yanasın? merakı ve kuşkusuyla yaklaşılıyor. Ve öteki tüm ölçütler, siyasî tercihlerin altında eziliyor.

Neden her şeyi siyasete feda edelim ki?

Yeni tanıştığım insanda mutlaka hangi siyasettendir? sorusunun izini mi sürmeliyim? Ya onun, örneğin, sanat ve kültür konusundaki birikimi? Sözgelimi, sinema veya müzik alanında neler düşünüp hissettiği? Farklı siyasetlerden insanların aynı filmlerden ve şarkılardan hoşlanması, hasır altı edilmesi gereken bir konu mudur?

* Hakan Aksay (T24) 27 Ocak 2013

Taksit taksit totalitarizm

Ben, ille ben, önce ben talebi o kadar fazla ki mönüde yok yok.

Üniversitede dört yıl okuyup kendilerine psikolog diyenler, psikanalizin satışını tezgâhlayanlar, hayata kazanılacak maç gibi bakan 'yaşam coach'ları…

Bizi bize satmakta.

İleride gazetelere, televizyonlara reklam vermeye başlayabilirler.

Yıllık psikolojik 'check-up'. İndirimli fiyatlar!

Şüphesiz böyle bir akım ilk ABD'den başlar. Kısa zamanda Türkiye sahillerine vurur. Çağdaşlaşmayı bekleyenlerle kucaklaşır.

* Gündüz Vassaf (Radikal) 20 Ocak 2013

Bireyin yüceltilmesinde garip bir dönemden geçiyoruz.

Markalarla özdeşleşen tüketici kimliğimizin doyumsuz haz patolojisi, kimlik tüketiciliğine dönüştü. İhtiyacımız olmayan nesnelere müptelâlığımızın son aşamasında, psikoterapistler, gurular, taro kartları, ayvaska arınmaları, 'new age' yaşam stilleriyle hayatın anlamının tüketicileri olduk.

Dünyayı değiştireceğine kendini değiştir şiarından yola çıkan çağdaş psikoloji ve psikiyatri, bu yapay gereksinmeden beslenerek meslekler piyasasında palazlanıyor. Psikoloğa gitmek sağlık değil, falanca şampuanı kullanmak, filânca arabanın sahibi olmak gibi tüketim müptelâlığının ifadesine dönüşüyor.

* Gündüz Vassaf (Radikal) 20 Ocak 2013

Egemen düzenin hedonist orta sınıf yaratmaktaki başarısı, kısırlaştırılmış siyasî eylemlerde ifadesini buluyor. Uzun soluklu hareket ve örgütlenmeler yerine, çoğu imza kampanyalarından öte gitmeyen, konusu günden güne değişen protesto tüketimi, oligarşik düzenin demokrasi oyununu besliyor. Tetikte bekletilen devlet şiddeti, bireyi değil, bencilliği kutsayan orta sınıf aymazlığının arkasına saklanıyor.

* Gündüz Vassaf (Radikal) 20 Ocak 2013

CIA hepimizi dinliyor

FISA kanununun Bush döneminde yapılan hukuka aykırı telefon dinlemeleri ve internet takiplerinde, Bush hükümetiyle hukuka aykırı bir şekilde işbirliği yapan telekomünikasyon şirketlerinin sorumluluğunu geriye dönük olarak kaldıran hükümler içerdiği de düşünülürse zannederim işin boyutu daha rahat anlaşılabilir.

2008'den bu yana yürürlükte olan bu düzenleme Avrupa'nın dikkatini 2011'de çekmeye başladı. Avrupa Parlamentosu bünyesinde hazırlanan bu eleştirel rapor bir ilk. Çoğu Avrupa devletinin ya konuya hakim olmadığı ya da ABD'yle çatışmamak için vatandaşlarının özel hayatlarına müdahale eden bu uygulamaya ses çıkartmadığı belirtiliyor. Avrupa data egemenliğini yitirmekle eleştiriliyor.

* Özgür Mumcu (Radikal) 14 Ocak 2013

Kardelen

Bebeği yatırması gerektiğini söyleyerek yanımdan ayrıldı. Ne ona cevap verecek halim vardı, ne de yerimden kalkacak takatim.

Kardelen! Bu isim ne kadar da yakışıyordu bu koca yürekli küçük kıza.

Daha bebekliğinde annesine kesilen faturanın bir bölümü ona devredilmişti. Sonra amca tacizine kurban olmuştu. Ardından sevmediği bir gençle zorla evlendirilmişti. Kim bilir, sevdiği biri var mıydı? Bütün bunlar da yetmemiş, ölü doğan iki çocuğun acısından sonra bir de hasta bebek dünyaya getirmişti ve şimdi hem ona bakmaya çalışıyor, hem de kendisi için yerini yurdunu terk eden dedesine yardımcı olmak amacıyla yollarda meyve satıyordu.

Bunca zorluk herhangi bir yetişkini çoktan devirmeye yeterdi. Ama o hâlâ ayaktaydı ve gülümseyecek, türkü söyleyecek, kendinden katbekat yaşlı insanlara yardım edecek gücü kendinde bulabiliyordu.

Berfin'in bu yaptıkları, kardelen çiçeğinin donmuş toprağı delerek yeryüzüne ulaşmasından daha mı kolaydı? Onun cesareti, adını aldığı kardelen çiçeklerinden daha mı azdı?

* Hakan Aksay (T24) 6 Ocak 2013

Yavaşlamazsan anlayamazsın

Yanılıyorsunuz; zaman hızlı geçmez. Aslında geçmez de zaman. Geçen; doğup, büyüyüp, ölendir.

Freud'a göre hayat, ölüme ulaşma çabasıdır. Bu çabada hayat, ölüme kadar yavaş yavaş biriktirir insanı. Zamansız olanlar bir yana, tabiatın lâneti değil, değişime gösterdiği sabrıdır ölüm. Hayat, programındaki son kayıt olan ölümle evrilir, dönüşür.

Ne hayat akıl dışı bir süreklilik vaadidir; ne akılla lânetlenmiş insan bir bakteri gibi dolaysız bir müdavimidir bu dünyanın.

Düşünün bakalım; hayatınız aptalca bir tutarlılıkla sözüm ona zamanı sayan takvim yaprakları gibi birbirinin kopyası bir hikâye, ardışık bir sersemlikten mi ibaret?

İhtiyar kız ve oğlan çocuğu yığınlarına bakın; aklın bağışladığı özgürlük ve yalnızlık korkusundan kaçan hayatların ölümün sabrını nasıl harcadıklarını göreceksiniz. Çılgınca anlamsız bir umutla kaçmaya çalıştıkları ölüme, henüz bedenleri hayattayken nasıl yakalandıklarını.

Aslında, hesap makinesine dönmüş akıllarıyla onların kâbusudur ölüm. Hiç bir zaman tüketemeyecekleri şeyleri kazanmaya çalışanların kâbusu.

* Doğan Akın (T24) 3 Ocak 2013

1930 Menemen Olayı bir Nakşibendi tertibi miydi?

Ancak şurası gerçek ki, Ankara 2 saatlik Menemen Olayı'nı hem Nakşibendi Tarikatı üzerinden dini kesimleri sindirmekte, hem de 1930 yerel seçimlerinde büyük başarılar kazanan (Menemen'de de belediyeyi kazanan) Serbest Fırka'ya destek verenlere gözdağı vermekte başarıyla kullandı. Çünkü 8 Mart 1931'de Menemen'de sıkıyönetimin sona ermesine kadar tutuklamalar devam etmiş, 2. 200 kişi sorgulanmış, 606 kişi yargılanmıştı. Bu bağlamda İslâmi irtica ile ilgisinin olması 'eşyanın tabiatına aykırı olan' Yahudi Jozef, muhtemelen Serbest Fırka'ya teveccüh gösteren azınlıklara gözdağı için idam edilmişti.

Bu tavır o yıllara has olsaydı yine de anlaşılırdı. Ancak sonraki yıllarda da 23 Aralık günü, bir çeşit 'Cumhuriyet devrimlerini koruma' ve 'irticaya karşı teyakkuz günü' olarak törenlerle anıldı. Başta Cumhuriyet olmak üzere gazetelerde her yıl Kubilay'ı unutmayalım, unutturmayalım yazıları çıktı. TSK her yıl 23 Aralık'ta, Menemen Olayı ile ilgili bildiri yayımladı. 28 Şubat 1997'den itibaren olay yeni bir içerik kazandı, AKP'nin iktidarda olduğu 2000'li yıllarda anma işi kitleselleştirildi, öyle ki 23 Aralık 2005'teki törene yaklaşık 5 bin kişi katıldı. Ama iktidardaki İslâmcı partinin gücünün zirvesinde olduğu bu yıl bile, iktidarla uyum içindeki TSK, mutat açıklamayı yaptığına göre, ya olayın arkasında Başbakan'ın iddia ettiği gibi bir kışkırtma yoktu ya da AKP de Cumhuriyet'in Kemalist ezberlerine teslim oldu. Dolayısıyla gerçeğin ortaya çıkarılması hâlâ bir ödev olarak önümüzde duruyor.

* Ayşe Hür (Radikal) 30 Aralık 2012

 

Aile AKP Ali Türkan Amerika Araba Aydın Beslenme Bilim Cem Karaca Cehalet CHP Cinsellik Çevre Çizgi Roman Çocuk Demokrasi Deprem Derkenar Devlet Dil Distopya Edebiyat Eğitim Ekonomi Erkek Fanatizm Felsefe Feminizm Gençlik Hayat Hayvanlar Hoyratlık Hukuk İnternet İslâm Kadın Kapitalizm Kedi Kemalizm Kent Kitap Kişilik Komplo Konut Kültür Kürtler Mavra Medya Mektup Meslek Militarizm Milliyetçilik Mizah Modernite Müzik Necdet Şen Nefret Nostalji Pazarlama Polemik Portreler Psikoloji Reklam Safsata Sağlık Sanat Savaş Sevgi Seyahat Sinema Siyaset Spor Şiir Tarih Teknoloji Telefon Televizyon Terör Toplum Tutunamayanlar Vicdan Yazmak Yalnızlık Yaşlılık Yergi Yoksulluk

63
Derkenar'da     Google'da   ARA