Patronsuz Medya

Ekim Devrimi Sosyalist Bir Devrim miydi?

Marks'ın Önsöz'ü, tarihin gidiş yasalarını açıklarken ve buna bağlı olarak bir Toplum, Tarih ve Devrim teorisi ve anlayışının temel taşlarını koyarken, farkına varmadan, bilinçsizce, aydınlanmanın; burjuva uygarlığının tarihe ve topluma yaklaşımını da bir kuyruk sokumu veya kör bağırsak gibi; geçmişin bir kalıntısı olarak içinde taşımaktadır. Bu da onun devrim ve tarihe ilişkin bakışını etkilemektedir. Bu yepyeni öz, yani Burjuva Uygarlığının eleştirisinin elemanları, burjuva uygarlığının ve aydınlanmasının ifadeleri ve biçimleri altında ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla bu metin kendi içinde, çelişkili, yeni olana, özüne uymayan; geçmişin kalıntısı biçimleri de barındırmaktadır. Marxizm'in bunlardan arınması gerekir, aksi takdirde., bu kalıntılar, bu eski biçimler, yeni olan özü kendilerine uydururlar ve onu yok ederler. Marxizm, kendi özüne uygun bir tarih, toplum ve devrim anlayışına ancak bu kalıntılardan arınarak ulaşabilir. Ama bu yapıldığında da, bu da bizlerin politika, devrim ve program gibi sorunlara ilişkin görüşlerimizi baştan sona değiştirmeyi gerektirir.

* Demir Küçükaydın (Köxüz) 12 Kasım 2012

Ne kalır bizden geriye

Babam parkinsonun son evresinde ve artık yatağa bağımlıydı. Annem, babamın yanında namazını kılarken bir ara babamın sesinin çıkmadığını fark eder: Selam verdim… Mevlüt, Mevlüt dedim. Cevap vermedi. Yanına vardım. Ellerini tuttum, soğuktu. Olsun dedim, her zaman soğuk olur zaten… Ama ağzını yummuş. Nefes de yok. O zaman anladım. Sonra senin mantı yediğin aklıma geldi. Bakıcı kızı çağırdım kapıdan. Abine haber verme dedim. Mantısını yesin, sonra söylersiniz. O baba delisidir, koşar gelir, yemeği yarım kalır.

Oğlu, sevdiği yemeğini bitirsin diye, ölüsünün yanında sessizce bekleyen annenin hikâyesini anlattığınızda bir arkadaşınıza, onun hiç depki vermeden ağladığını görmüşseniz ya da bu günlerde, ağzınıza götürdüğünüz her lokma boğazınızdan bir türlü geçmiyor ve yutkunuyorsanız sürekli ve oğullarını birer birer toprağa veren annelerin ülkesinde, kendi oğlunuzu koklamaktan hicap duymaya başlamışsanız eğer, birbirinizin hayatlarını da fark etmeye başlamışsınız demektir. Bu da iyi bir şeydir. Şimdilik…

* Ercan Kesal (Radikal

Bukowski'nin Özgürlük Bildirgesi

Gençken insanların böylesi koşullara hayatlarını adadıklarına inanamıyordum. Yaşını başını almış biri olarak hâlâ aklım ermiyor. Bunu niçin yapıyorlar? Seks? Televizyon? Taksitle bir araba satın almak için mi? Yahut çocukları? Aynı hayatı yeniden yaşayacak çocukları için mi?

Bir zamanlar, işten işe koşturduğum vakitlerde, mesai arkadaşlarımla konuşacak kadar budalaydım: Hey, patron her an gelebilir ve hepimizin işine pat diye anında son verebilir, bunun farkında değil misiniz?

Öylece bakarlardı, çünkü akıllarına getirmek istemedikleri şeyleri söylüyordum onlara.
Bugünlerde büyük işten çıkarmalar gerçekleşiyor (çelik fabikaları öldü, teknolojik gelişmeler insana olan ihtiyacı azalttı). Yüz binlercesini kapı önüne koydular ve atılanlar serseme döndü:

Bu işe 35 yılımı verdim…

Böyle olmamalıydı…

Ne yapacağımı bilmiyorum…

Kölelere asla özgür olacakları kadar ödeme yapmazlar. Sadece hayatta kalmalarına yetecek kadarını verirler ki çalışmaya devam etsinler. Bunların hepsini görebiliyorum. Onlar niye göremiyor? Baktım parktaki banklar fena değil yahut bir bar taburesine tüneyip bar kuşu da olunabilir… Onlar beni yollamadan neden önce davranıp da gitmeyeyim oraya? Ne diye bekleyeyim?

* Charles Bukowski (Radikal) 8 Aralık 1986

Türkiye'de toplum çocuk kalmaya mahkûm edildi

İnsanların, farklı toplum katmanlarında yer alanların, toplumda farklı rolleri, işlevleri üstlenenlerin birbirlerini içtenlikle anlama çabası içinde bir türlü olamamaları belki de en büyük sorunumuz. Olanı görmemek, görmezlikten gelmek, görülmeyenin etkisini artık sürdürmeyeceği ya da artık ortadan kalkıvereceği anlamına gelmiyor. Bu da çok gerçekçi olduğu sanılan solun, ontolojik anlamda (epistemolojik değil bu noktada) tam bir idealizm içinde olduğunu gösteriyor. Daha yalın bir anlatımla: Ben görmüyorsam, hatta görmek istemiyorsam; görmediklerim, görmek istemediklerim yoktur! Birbirine sırtını dönmüş ikilikler burada söz konusu. Bir türlü normalleşmeyen ilişkiler, keskinlikler, keskinleşmeler, kutuplaşmalar burada söz konusu. Bu durum gittikçe azalacağına, özellikle karar verme noktasında olanlarda günümüzde daha da artmış durumda bir rövanş mantığı içinde.

* Betül ÇotuksökenHazal Özvarış (T24

Kolonyalist Aklın Evrenselliği

Gazete manşetleri üzerine analizleriyle bilinen Guardian'dan Roy Greenslade 1968'den 1998'e kadar şiddetlenerek artan İrlanda sorununda İngiliz popüler ve sağ kanat basınında 'yandaş' ve taraflı yayıncılığın bulaşıcı bir hastalığa dönüştüğü konusunda önemli bir tespitte bulunuyor. İrlanda ulusal hareketini yakından takip eden Greenslade Maze cezaevindeki açlık grevi dışarıyı muazzam şekilde etkiledi. Gazeteler bu gerçeği yazmadığı için Britanya halkı bunu fark etmedi. Birçoğu bugün bile bu hakikati anlamış değil diyor.

Türkiye cezaevlerindeki Kürt siyasî tutukluların başlattığı açlık grevlerinde bedenler protest bir orucun Golgotasından ölümün karanlık kıyısına hızla inerken merhamet yoksunu İslâmcılıktan, akıl fukarası Kemalistiliğe, 'insanı yaşatki devlet yaşasın' Liberal bönlüğünden, üç kuruşluk istikbal uğruna yerel mevzisini terk etmiş taşralı-etnik aydın Sağduyuculuğuna Türkiye basınının ve siyasetinin politik bir vaka karşısında takındığı acemi kolonyalist edayı anlamak için yukarıdaki kıssada geçen ülke, kişi ve gazete adlarını sadece yerli malı bir pazıla uygun şekilde yerleştirmeniz kâfî. O zaman, bugünkü dersimiz yakın dönem beden ve ahlâk tarihi olsun; ilk konumuzun başlığı ise 'Kolonyalist Aklın Evrenselliği İlkesi'…

* Ahmet Ataş (Birikim) 1 OcakOcak 2012

Türkiye ordusunun tecrübesi tampon bölge yaratmaya yetmez

Suriye'yle savaşa girmek istemeyen, tezkereye karşı çıkan doğrudan Esadçı mı olur?

Eğer sen Esad'ın demokratik bir lider olduğunu düşündüğün için savaşa karşı çıkıyorsan, Esadçısın. Fakat tezkerenin çok muğlâk olduğunu, oraya adım atmanın seni beklemediğin, bilmediğin bir maceraya götüreceğini söylüyorsan gayet meşru bir pozisyon almışsın demektir.

Suriye'de insanlar ölürken bu pozisyon meşru ama ahlâken doğru mu?

İyi ama Türkiye'nin Meclis'ten geçirdiği tezkere Esad'ın insanları öldürmesini engellemek için çıkarılmadı ki. Ve yine Suriye'de insanların ölmesini engellemeyecek ki. Yalnız bu tezkere tartışmaları sırasında ve Suriye'yle ilgili CHP'nin ve Kemalist solun takındığı tavır Esadçılık.

* Henri BarkeyEzgi Başaran (Radikal) 15 Ekim 2012

Paranın ne önemi var? Mühim olan bir re-tweet

Elin adamını hiç retweet etmezsen o da seni etmez. Ölür, çatlar da etmez. Facebook'ta hiç bir şeyini beğenmezsen onun da eli gitmez. Sen elmayı sevdin diye istersin ki elma da sevsin seni. Hadi sevemedi, yalandan da olsa takip etsin bari, değil mi ya?

Dijital dünyanın parasal hiç bir karşılığı olmasa da her geçen gün değerlenen elektronik para birimlerinden söz ediyorum. Hepiniz hepsine fazlasıyla aşinasınız. Çoğumuz için paradan bile kıymetliler. Twitter'da gözü sürekli takipçi sayısında olanlar bunu para için yapmıyorlar meselâ. Hatta birçoğu için paradan daha önemli o sayılar. Parayla kazanamadığınız yeni bir sosyal statü.

* Serdar Kuzuloğlu (Radikal) Ocak0 Ocak0 2012

10 bin kişilik salona giremeyen hakaret, 10 kişilik uçağa nasıl giriyor?

Başbakan veya değil, hiç kimseye hakaret, aşağılama kabul edilemez. Peki, AKP kongresinin yapıldığı 10 bin kişilik salona giremeyen hakaret, 10 kişilik Başbakanlık uçağına nasıl sürekli girebiliyor?

Fahişe, orospuşt, sorospu çocukları, orospunun çocuğu, Ermeni uşakları, azgın Yahudi lisanında konuşan sözüm ona bir gazetecilik Başbakanlık uçağında nasıl onurlandırılabiliyor?

Erdoğan, insan onurunu, sadece Başbakanlık makamında kırılan bir şey mi sanıyor?

Karakter, demiştik. Bakın etrafınıza; karakteri yeteneklerini katletmiş, en olmayacak mertebelerde yenilmiş insanların ne kadar çok olduğunu göreceksiniz.

Kurbanlardan biri, bu ülkenin başbakanıdır!

* Doğan Akın (T24) 9 Ekim 2012

Kağıt medyaya cevap: Playboy güzellerine telif ödüyor musunuz?

Nesil hızla değişiyor, teknoloji hayatımıza yön veriyor. Siz yıllardır kendi sitelerinizi, kendinize tehdit olarak frenlediğiniz için Türkiye'de internet medyası bu kadar gelişti. Ve sizin frenlediğiniz internet siteleriniz marka bilinirliği sayesinde reklam pastasından en büyük dilimi kapabilmek adına Türkiye'de internet haberciliğini tık yarışına sokarak en büyük darbeyi vurdu. Dailymail'den aldığınız tek haberi resim ve videolarına bölerek 30 sayfada verdiğiniz için halkımız haber okumaktan soğudu. Sizin bir günde çalışarak ertesi güne yetiştirdiğiniz bir haberi vatandaş Twitter'da 140 karaktere sığdırdığı için panik yapmış olabilirsiniz, haklısınız da ama bu panik atağınızın sonucunda ver yansın etmek yerine aranızda bazılarınızı yaptığı gibi profesyonel bir yol haritası oluşturmalısınız. Yoksa bu bildiri tarihin tozlu raflarında son çırpınışınız olarak kalacaktır.

* İnternet Fikir Platformu (T24) 2012

Kelimelerin ruhu vardır

Kelimelerin ruhu vardır.

'Darp raporu 'deyince meselâ, benim aklıma mevcutlu olarak iki polisin getirdiği, belli ki günlerdir falaka ve dayaktan ayakta duramayan, sarı, tıfıl ama çivi gibi bir oğlanın dağınık saçları gelir. Kelepçeyi zorla çözdürür, muayene sırasında yalnız olmanız gerektiğini söyleyip, polisleri ısrarla dışarı çıkartıp kapıyı kilitlersiniz. Bak, hiç çekinmeden anlat. Bana inan. Bir küçük sıyrık dahi olsa söyle. Canlarına okuyacağım onların. Biraz durur, utangaç bir sevgiyle bakar gözlerinize ve konuşur: Boşver doktor Bey. Nasıl olsa usanıp, vazgeçecekler. Ben buradan giderim. Ama sen kalacaksın. Sonra başına belâ olurlar. Yaram berem yok. Öyle yaz. Darp etmediler…

Evet, bu dünyada hâlâ ümit etmek için bir sebep var.

* Ercan Kesal (Radikal) 30 Eylül 2012

PKK kışın şehirleri vuracak

PKK'nın saldırılarına şehirlerde devam edeceğini söylediniz. Bunu bir bilgiye dayanarak mı söylüyorsunuz?

PKK'nın trendine baktığınızda görüyorsunuz bunu… Saldırıların devamını, PKK'nın Türkiye'yi, Türk toplumunu kış aylarında da rahatsız etme stratejisinin bir parçası olarak görüyorum. PKK'nın stratejisi değişti artık. Kışın susup, yazın başlamayacak. PKK, ben yaz da kış da artık canlıyım, istediğim zaman, istediğim yerde, istediğim kişiyi vururum demek istiyor ve toplumu, yapamıyorsun, beceremiyorsun diye hükümete karşı sürekli kışkırtıyor. Cenazede bakana, Oslo'ya git diye bağırılıyor. Yarın yüksek rütbeli askerler, başbakanlar cenazeye gidemeyecek hâle gelirse ne olacak? PKK, bunları yaptırmaya çalışıyor.

Savaşı bitirebilmek için ne yapmak gerekiyor?

PKK şu anda savaşı bitirilmez noktaya itti. Ama şu da var. PKK da istediğini yapamadı. Kendi taraftarlarını ayaklandıramadı, halk savaşı başlatamadı. En önemlisi Kürtler bölündü. Kürtlerin ciddi bir bölümü açıkça Hayır, PKK'yı istemiyorum diyor.

Kürt siyasetçi Abdurrahman Kurt, PKK'nın yönetimini isteyen Kürtlerle, istemeyen Kürtler arasında bir iç savaş olma ihtimalini dile getirmişti bir süre önce kendisiyle yaptığım konuşmada. Siz böyle bir ihtimal görüyor musunuz?

Görüyorum. Acaba bu yönde kışkırtmalar olur mu, bir soru işaretidir tabii. Türk-Kürt savaşından ziyade Kürtler arasında bir savaş olma ihtimali çok daha yüksek.

Savaşı bitirebilmek için ne yapmak gerekiyor diye sormuştum. Cevabınız ne?

Bugün Türk hükümetinin yapabileceği pek bir şey yok. Tek başına kalkıp silâhları susturuyorum, askerimi oradan çekiyorum diyemez. Türk hükümetinin bugün elindeki en büyük alet Anayasa değişikliğidir. Anayasa'da Kürt halkına doğru dürüst bir statü sağlanırsa, Kürtlere kimlikleri, onurları verilirse, sorun bitmez ama Türkiye çok rahatlar. PKK'ya karşı olan Kürtlerin eli güçlenir ve PKK güç duruma düşer. Türkiye devleti ancak Anayasa değişikliğiyle iç siyaseti ele geçirebilir. Yoksa Türkiye'nin iç siyaseti, iç huzuru, demokratikleşmesi PKK'nın elinde kalır…

* Mehmet Ali BirandNeşe Düzel (T24) 27 Eylül 2012

 

56
Derkenar'da     Google'da   ARA