Patronsuz Medya

'Dağlıca hem ABD'ye hem Türkiye'ye hem de Karayılan'a yönelikti'

Devlet kendisini solcuların ve liberallerin gözünden mi tahlil ediyor sanıyorsunuz? Devlet, Osmanlı 'mezbelesine' bakıyor ve iyi bir iş çıkardığını düşünüyor aksine. Bir tarafta Ermenilerin, bir tarafta Rumların, bir tarafta da Kürtlerin epey bir nüfus oluşturduğu büyük bir coğrafyanın büyük kesimini yekpare Türkleştirmiş olduğundan, hiç fena iş yapmadım diye düşünüyordur devlet. Biraz daha dişimizi sıkarsak Kürtleri de tamamen hallederiz diyordur bu devleti idare edenler.

E bu fikrinde diretirse Kürtler nezdinde ne olur?

30 yıllık çatışma var ardımızda ama bir 30 yıl daha bu tempoda devam edemeyiz her halde. Kürtler ilâ nihaye Her ne yaparsanız yapın biz sizinle yaşamak istiyoruz demeyecektir. Nitekim geçen seneden başlayarak BDP ve PKK çevrelerinde başka türden ihtimaller terennüm edilmeye başlandı.

Kürtlerin ayrılmasından mı bahsediyorsunuz?

Ayrılık… Irak Kürdistanı'yla birleşme… Halbuki 1993 yılından beri Kürt siyaseti Türkiye'yle birlikte yol almak istiyoruz diyordu. Bir bakarsınız, bir şeyler zaten çoktan bir yerlerde birikmiştir ve küçük bir olay bu birikenleri tek bir mecraya toplar. Bu kesenkes olur mu ya da ne zaman olur bilemem ama Van depremi ve Uludere katliamı bu türden şeylerin olabileceğini fazlasıyla gösterdi. Ne zaman olur bilemem. Ama 'Sıtkımız sıyrıldı 'denmesi ihtimali hiç de zayıf değil diyebilirim. Özellikle 20 yaş altı Kürt gençlerine kulak kabartırsanız bunu daha iyi görürsünüz.

* Mesut YeğenEzgi Başaran (Radikal) 25 Haziran 2012

Yoksulluğun Kaynağı

Herkese temel bir gelirin garanti edilmesi hedefi, pazar ilişkilerine ve kâr dürtüsüne karşı politik bir alternatif olabilir. İnsanlar çalışmasalar bile, toplumun kendilerini taşıyacağından emin olmalıdır. Deliler gibi gözüne iliştirdiği her yerden artı değer devşirme dürtüsü ve birtakım insanların çalışkanlığı, bazı başka aptal ve değersizlerin yoksullaşmasına yol açıyorsa, o zaman o aptal ve değersizlerin de tembellik etme haklarının ya da zorunlu tembelliklerinin de karşılığının verilmesi gerekir.

Bugün insanların çoğu hayatlarını idame ettirmek ile ettirememek arasındaki sınırda tutuluyor. Alttakiler ve araftakiler, paraya tapma ideolojisinin dışına çıkmaya en yakın insanlardır. Küreselleşme yalnızca pazar ilişkilerini değil, aynı zamanda pazar dışı ağların da gelişmesine önemli kolaylıklar sağlıyor. Eğer kendi mahallemizden, şehrimizden ya da ülkemizden bulamıyorsak, fikirdaşlarımızı başka kıtalardan bulabiliyoruz ve ortak bir eylemde buluşarak ses getirebiliyoruz.

* Nihat Kentel (Altüst) Nisan-Mayıs 2012

Şanlıurfa'da yanan çocukların çığlıkları da duyulmayacak

Şimdi bu yazıyı okurken bazıları PKK'nın Silvan baskınından bahsetmeyip cezaevindeki uygulamaları gündeme getirmemi eleştirecek. Bu cezaevi koşullarının hiç kimseyi 'rehabilite' falan etmediğini, topluma 'kazandırmadığını', aksine bilenmiş, davasına daha çok inanan militanlar yarattığını unutarak yapacaklar bu eleştirileri…
Bir musibet bin nasihatten yeğdir denir ama Şanlıurfa'da meydana gelen büyük trajediden hiç bir ders alınmadığı ve alınmayacağı görülüyor. Yazının girişinde aktardığım 'ifadenin 'alınma biçiminden, bu felâketin de hiç bir şekilde cezaevi sisteminin sorgulanmasına yol açmayacağı görülüyor. Bu çocukların kendilerini yakma pahasına giriştikleri dertlerini 'anlatma' çabası da hiç bir işe yaramayacak anlaşılan. Sonuçta yan koğuşta kalan PKK'lıların gazlamasıyla bu çocukların bu işe giriştiklerine dair bir hikâye dinleyeceğiz. Kimse istifa etmeyecek, kimse yol açtığı bu felâket için hesap vermeyecek, sağken sesleri duyulmayan çocukların yanarken attıkları çığlıklar da ses geçirmez duvarların arkasına hapsedilecek… Ta ki yeni bir felâketle irkilinceye kadar…

* Orhan Kemal Cengiz (Radikal) 22 Haziran 2012

Medya patronları, bırakın biraz da başkaları ölsün!

Peki neden bu haldeyiz, neden Türkiye'de medya ciddi bir demokrasi sorunu olarak önümüzde duruyor?

İktidar baskısı diye kestirip atamayacağımız bir soru bu.

İktidar baskısı hep oldu. Ama o baskıya talip olan bir medyası da hep oldu bu ülkenin. Medya patronlarının medya dışındaki işleri için satın aldıkları iktidar korkusu dün vardı, bugün de var.

Ne demek korkuyu satın almak?

Soru, Türkiye'de haber kanalları ile gazetelerin neredeyse tamamının zarar ettiği açıklamasında cevabını buluyor. Medya patronları, medyadaki işlerinden zarar ettiklerini duyuruyor.

* Doğan Akın (T24) 18 Haziran 2012

Baba deyince aklıma demir kapı geliyor

1991 yılında Şartlı Salıverme Yasası çıkınca babam Gaziantep Cezaevi'nden çıktı. Babam ilk tutuklandığında annem babamdan ayrılmıştı, biz babaannemde kalmıştık. Babam çıkınca biz tekrardan bir araya geldik, Antep'ten Gebze'ye taşındık. O dönemde tekstil atölyesinde çalıştı. Normal iş bulamadı sicili yüzünden. Parasını alamadı. Babam da İstanbul'dan aldığı ürünleri Malatya, Gaziantep, Adıyaman'da satayım diye düşündü. Aileyi geçindirmeye çalışıyordu. Yeni bir evlilik yaptı. Malatya'dan Adıyaman 'a anneannesini görmeye giderken bindiği otobüs çevriliyor. O bölgede Türkiye Devrimci Komünist Partisi'ne operasyon başlamış. Babam gözaltına alınıyor. Eylem yok üzerinde yakalanan bir şey yok. İşkence görüyor, atılan suçları kabul etmiyor. 12. 5 yıl ceza aldı yine. Ama şartlı salıverilmeyle çıktığı için bu ceza 12, 5 yıl ve 36 yılın bakiyesi olarak katlandı. Sonuçta 25 yıl etti.

Sizin için yine babasız bir hayat…

Biz o zaman küçüktük, olaylara müdahale etme şansımız yoktu. 1993'te verilen cezayla ilgili babam Topluma Kazandırılma Yasası'na başvurdu. 2003 yılında yaptığı bu başvuruyla son almış olduğu ceza tüm sonuçlarıyla beraber kaldırıldı. Bu arada 10 yıl yatmıştı. Bu arada infazı son aldığı ceza yüzünden yanmıştı. Son aldığı ceza tüm sonuçlarıyla kaldırıldığı halde, infazının yanması değişmedi. Tahliye edilmemesiyle ilgili Malatya ve Gaziantep arasında hukuki yazışma başladı. Ondan sonrası karmakarışık bir süreç. Ne zaman tahliye olacağına dair bir dilekçe yazdı. İlk gelen müddetname '2013 'dedi. Kendi hesaplarıyla buna itiraz etti. İkinci gelen yanıt 2016. Ona da itiraz etti, 2025 geldi.

* İlhan CananAyça Örer (Radikal) 17 Haziran 2012

Köşk'teki cinayet çemberi

20 Eylül 1992'de Kürtlerin bilge adamı Musa Anter, suikasta uğrar. Özal bu sefer Kahveci ve Bitlis'ten ortak çalışma yapmalarını talep eder. Kahveci işin ekonomik ve siyasî boyutunu, Bitlis askeri adımları yazacaktır. Özal iki resmi görevlisinin yanında gazeteci Uğur Mumcu ile de sık görüşür. Ne var ki Mumcu 24 Ocak 1993'te bombalı suikastta, Kahveci de 5 Şubat 1993'te o meşum trafik kazasında, 12 gün sonra da Bitlis, askeri uçağın kalkıştan 7 dakika sonra düşmesiyle ölür. 17 Nisan 1993 günü ise artık devletin zirvesinde Kürt adının uzun süre anılmayacağı bir dönemin başlangıcı olur. Özal'ın 17 Nisan 1993'te kalp krizine yenik düştüğü açıklanır. O andan itibaren de baş döndürücü bir değişim başlar. Demirel Köşk'e, Çiller Başbakanlık'a, Mehmet Ağar Emniyet Genel Müdürlüğü'ne çıkar.

Madımak ve Başbağlar, HEP'in kapatılması, DEP'li Mehmet Sincar'ın öldürülmesi, Kürt işadamlarının cesetlerinin ormanlık arazilerden çıkması… Muhtemel ki kazanan Bitlis'in değil, 'ya bitecek, ya bitecek' diyenlerin ekibidir. Nitekim Bitlis'in ekibinden Tuğgeneral Bahtiyar Aydın 22 Ekim 1993'te, Diyarbakır JİTEM Grup Komutanı Binbaşı Cem Ersever, 4 Kasım 1993'te, Alay Komutanı Kâzım Çillioğlu 3 Şubat 1994'te Mardin Jandarma Komutanı Rıdvan Özden 12 Ağustos 1995'te öldürülür.

* Bahadır Özgür (Radikal) 17 Haziran 2012

'Öcalan'la görüşmesi Özal'ın sonu oldu'

Özal, gazetelere verilen SÜBVANSİYONU kaldırmak istiyordu. Bunu da açıkça patronlara iletti. Bunun üzerine ACİL toplantı isteği geldi. Harbiye Orduevi'nin 18. Katında patronlarla buluştuk. Medyaya giren Asil Nadir de oradaydı. Diğerleri ondan çekiniyordu. Çünkü rüzgâr gibi esiyordu. Basında hızla büyüyordu.

E ne var bunda?

Çok sert sözler söylendi. Daha sonra yurt dışına kaçan BÜYÜK medya patronu, masaya yumruğunu vurup Sen kim oluyorsun da sübvansiyonu kaldırmaya kalkıyorsun diye çıkıştı. Buz gibi hava esti. Bir Başbakan, medya patronu tarafından azarlanıyordu. Özal soğukkanlı davrandı. Sinirlenen MEDYA DEVİ ayağa kalktı, kapıya yöneldi çıkarken geri dönüp BEYEFENDİ'yi Bunun hesabını vereceksin diye tehdit etti.

Yani tetiği çektiren gazete patronu muydu?

Evet oydu. Tehdit ortadaydı zaten… Biz bu işi çözdük. Sonuca ulaşınca da bunu yapanlar YURTDIŞINA kaçtı. O patronla birlikte kaçanlara bakarsan fotografı daha net görürsün…

* Feyzi İşbaşaranErgün Diler (Takvim) 15 Haziran 2012

Laik kesim Yılmaz Özdil ve Bekir Coşkun'la avunup, çözüm arıyor

Üzerinde sörf yapılan büyük dalgaları düşünün. Dalganın üzerindeyken kendinizi başka bir dünyada hissediyorsunuz. AKP'nin şimdiye kadar yaptığı icraatla ve uluslararası alanda gördüğü kabulle, bir dalganın üzerinde sörf yaptığını söyleyebiliriz.

Bunun da toplumsal bir etkisi de var tabii. AKP'ye muhalif olanların sinirine dokunsa da bu bir gerçeklik.

Buna karşı çıktığınız zaman da Sen değişimi görmüyorsun, geri kafalısın gibi ithamlarla karşılaşmanız mümkün. Bir de ekonomik şartların genelde iyiye gitmesi önemli bir faktör. AKP'nin kabul edilebilir bir ekonomik performansının olması bu ortamı sağlıyor.

Ama ben bu konuda bir eşik noktasına yaklaştığımızı düşünüyorum. İki soru önemli burada:

(1) Bu kabul edilebilir icraat nereye kadar devam edecek?

(2) Bu kadar zaman sonra iktidarın olgun bir tavır gösterememesi ve muhalefeti aşağılayarak tahrik etmesi. Ben bunun er geç bir karşı dalga yaratabileceğini düşünüyorum.

Ancak bu muhalif dalganın etkili olması için AKP'ye alternatif oluşturacak bir temelinin olması lâzım. İnsanlara yön verip ufuk açacak, Biz şu bakımdan AKP'den daha farklı bir iktidar olabiliriz dedirtecek bir yönlendirici boyutu olması lâzım.

* Osman UlagayHazal Özvarış (T24) 12 Nisan 2012

Gen-etik Sorunu

ABD, Zambia'ya 2002 yılında, Dünya Besin Programı aracılığıyla 23. 500 ton mısır bağışlamıştı. Zambiya, bu yardımı söz konusu ürünlerin genleriyle oynanmış olduğu için reddetti. Bunun üzerine, ABD, Zambia hükümeti aracılığıyla Zambialı şirketlere 51 milyon dolarlık bir kredi önerdi. Ancak, bu krediyi kullanmanın tek bir şartı vardı: Bu para ile Zambialı şirketler, Amerikan şirketlerinden yalnızca genleriyle oynanmış mısır alımı yapabileceklerdi. Bu öneri de reddedildi. Bunun üzerine ABD, ülkesinde genleriyle oynanmış ürünlerle, oynanmamış ürünlerin arasında bir ayrım yapma imkânı bulunmadığını iddia etti. Ne var ki, bu iddianın da doğru olmadığı biliniyordu. Bu girişim de sonuç vermeyince, ABD Senatosu, son derece ilginç bir yasa kabul etti. Bu yasaya göre, genleriyle oynanmış besinleri reddeden Afrika ülkelerine AIDS ilâcı yardımı yapılmayacaktı. Ve Zambia, Afrika kıtasında AIDS'ten en fazla etkilenen ülkelerden biri idi.

* Ahmet Taşgetiren (Altınoluk) Haziran 2007

Doğmuş bir çocuğun 'kürtaj' sorgusu

ÇOCUK hilesiz bir terazidir. Bizimkinden farklı bir donanıma, bizde olmayan bir yazılıma sahiplerdir. Yetişkin, neyin iyi neyin kötü olduğunu tefrik gücüne erişmiş olmasına rağmen, hep vicdan diye bir şeyi sayıklar, gerçekte aradığı hilkatin orijinal versiyonudur: İnsanın format yemeden önceki hali, yaratılış bilgisinin en taze kaydı, çocuktaki donanım.
Hükümetin kürtaj yaptıran kadınları yekten suikastçı yapan tarz-ı siyaseti, kürtaj karşıtlarını bile provoke edecek cinstendi. Ben kürtajı prensipte onaylamayan, ancak büyük sorunları aşmak için gerilimi kadınların sırtına yükleyen ihraç politikasını da hoş görmeyen; dahası tecavüz ve ensest ilişkiye maruz kalan kadınların bebeği doğurmaya zorlanamayacağını savunan bir noktada durdum.
Her şey konuşuldu. Ama anne ve cenin arasındaki düelloda her iki tarafın da doğal müttefiki olan çocuğun görüşü unutuldu.

* Nihal Bengisu Karaca (Habertürk) 8 Haziran 2012

 

60
Derkenar'da     Google'da   ARA