Patronsuz Medya

Haz Biyolojisi, Tüketim Toplumu, Obezite ve Çocukların Korunması

Günümüzde birçok araştırmacı, özellikle ABD'de olmak ama bütün ülkelerde de geçerli olmak üzere çocuklardaki şişmanlığın artışında kızarmış patates, kolalı içecekler, dondurma, patlamış mısır, hamburger vs gibi Junk Food (abur cubur besin) tüketiminin çocuk menülerini istilâ etmesinin yattığını kabul etmektedir. Bu bilgiler temelinde obeziteyi ilâç bağımlılığı gibi hoşa giden besinlerin aşırı tüketilmesi ile sonuçlanan kompulsif tüketici davranışın bir formu olarak tanımlamak mümkündür ve son yıllarda besin bağımlığı üzerinde duran çok sayıda araştırma yayınlanmaktadır. Başka bir deyişle, besin endüstrisi de tütün endüstrisi gibi stratejilerini bu bilgi üzerine kurmakta ve bağımlılık manipülasyonu için en önemli hedef grup olarak çocukları seçmektedir. Bu nedenle de çocukların tütünden korunması gibi, şeker ve/veya yağ içeriği yüksek besinlerden korunması için de güçlü toplumsal programlara ihtiyaç vardır.

* Şükrü Hatun (Birikim) 7 Mart 2012

Yürüyen kabir; Kibir

Mitolojik söylemler kavramsal anlatımlardan farklıdır. Kavramlarda sağlam bir mantıksal örgü, düşünsel kanıtlar, zorunlu bağlantılar vardır. Doğası gereği bağlayıcı, kendini kabul ettirmeye ve onaylatmaya yatkındır. Sezgileri ve hayal gücünü köreltir. Elbette yaşamda kavramsallığın yeri vardır, ondan vazgeçilemez; ancak işlevi ve doğası kendine özgüdür. Kavramak ve belirleme yapmak için kavramsallık gereklidir.

Mitolojik söylemler insanı keşfe yöneltir, bizi kabul etmek ya da etmemek, yanlışlamak ya da doğrulamak ikilemine sokmaz. İnsan bilincini kışkırtır, onu kendi deneyimleri ile kendini ve hayatı anlamaya, anlamlandırmaya yöneltir; simgesel anlatımı ve mitolojik kurgusuyla insanın sezgi gücünü ve hayal dünyasını zenginleştirir. Bireyi kendi deneyimleri ile içe yönelterek kendi dünyasında gezintiye çıkarır. Doğası gereği daha esnek, güler yüzlü, samimi ve heyecan vericidir; ikna etmek, kuru bilgiler dikte etmek yerine yaşamın özüne çağrır. İçine yönelen her insan orada kendi yaşamından bir parça bulur; değerlendirmesi ve anlamlandırması kendi deneyiminin ve gözleminin ürünü olarak bizzat ona ait olur.

* Mustafa Alagöz (Küyerel) 10 Mart 2012

Alaturkalık

Devlet köy kahvesine döndü.

Olup bitenleri hep birlikte izliyoruz işte, yaşanan pejmürdelikleri bir daha tadat edip canınızı sıkmayacağım.

Ama beni çok üzüp, çok öfkelendiren, insan haysiyetine de, devlet yönetimine de, vicdana da aykırı bir gelişmeyi, nasıl bir ülkede, nasıl bir yönetimle, ne tür yasalarla yaşadığımızı daha iyi kavrayabilmemiz için anlatmak istiyorum.

Biliyorsunuz, taş attığı için Pozantı hapishanesine konulan bir çocuk, hapishane müdürünün kendisine kızıp Özgür'ün koğuşuna koyduğunu ve Özgür'ün de onun ırzına geçtiğini anlattı.

Adalet Bakanlığı da derhal soruşturma açtı.

Sonra kendisinin de taş atan sanıklardan biri olduğu anlaşılan Özgür, tecavüz suçundan tutuklandı.

Daha sonra ne oldu peki?

Pozantı mağduru çocuğu da korsan gösteriye katılmaktan tutukladılar.

İçimden geçen daha ağır sözleri sarf etmemek için sadece el insaf demekle yetineceğim.

O mağdur çocuğun taş atmak ya da korsan gösteriye katılmak gibi sizin yasalarınızda ağır suç sayılan bir suçu olabilir, hakkında tutukluluk kararı da bulunabilir ama biraz ciddiyeti olan bir ülkede bu çocuğu hapishaneye mi koyarsınız yoksa yaşadığı travmayı tedavi edebilmek için bir hastaneye mi?

Çocuğu hapishaneye atan bu devlet, hapishanede koruyamayan bu devlet, bu gelişmelere hiç aldırmadan onu yeniden hapse koyan da bu devlet.

Buna devlet mi diyorsunuz gerçekten?

* Ahmet Altan (Taraf)

Tek bir soru

Amerikalıların iş ve para anlayışlarını çok iyi özetleyen bir deyişleri vardır, bedavaya yemek yokderler, bedavaya yemek vermeyen bir gelenek yüz binlerce doları Stratfor'a boş lâflar için öylesine mi ödüyor sizce?

WikiLeaks, boş işlerle uğraşan bir şirketin yazışmalarını lâf olsun diye mi dünyanın bütün ülkelerindeki gazetelerle paylaşıyor?

Yoksa, Stratfor, gölge CIA tanımını hak eden bir örgüt mü?

Bu soruların cevapları çok önemli.

Çünkü bu örgütün en önemli kaynaklarından biri Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı'nın başdanışmanı.

Bu başdanışman için Stratfor'un başkanı, yeryüzünde hiç bir kuruluşun elinde böyle bir erişim olanağı yok diyor.

Bu başdanışmanın benzeri yeryüzünde yok muş Stratfor'un değerlendirmelerine göre.

Ve, bu konuda Başbakanlık'tan da, Başbakan'dan da, hükümetten de, AKP'den de, AKP'ye yakın medyadan da bir ses çıkmadı.

Hiç ses çıkarmadıklarına göre, Amerikan Askerî İstihbaratı'na, Amerikan Hava Kuvvetleri'ne, Amerikan Deniz Piyadeleri'ne istihbarat sağlayan bu örgüte başdanışmanının kaynak olmasını doğal buluyorlar demek ki.

Ben kurban olurum böyle milliyetçiliğe.

Kürtlere anadil hakkı deyince sen coş, olmaz öyle şey diye bağır, Türk milliyetçiliğini vurgula, sonra da Amerikan istihbarat teşkilatlarına bilgi aktaran örgüte kaynak olmayı normal kabul et.

* Ahmet Altan (Taraf)

En sevdiğim renkti gök mavisi

Onlar artık bir posa, çocuk değil. Onlar o posa halleriyle acılarıyla yaşayacaklar. Bir çocuğa ballı kaymaklı gelebilir ulusal bir gazetede çıkmak, sevinebilir ama doğru olan bu mu, yapmamız gereken bu mu? Sömürelim mi bu çocukları? O çocuklar o yaralarla toplumda yaşamaya çalışacak. Tek bir cümle o çocukları ölüme götürür. Tek bir cümle: 'Sen cezaevinde bunları yaşamamış mıydın?

Öncelikle Bu çocukların ne işi var cezaevinde? diye soruyor Yunus. Ve diyor ki: Y.Ş'nin yarası değil bu, komple toplumun yarası. Bu çocukları isyan ettiren nedir ona bakın. Ki çocuk vicdansızdır, direkt vurur suratına, çirkinsen çirkinsin der. Yetişkinlik biraz da işi uzatma yolu değil mi?

* Yunus ŞalışBerrin Karakaş (Radikal)

Hizmet ama nece?

Bu yeni dönemde, sizin sorunuzda geçen 'ilerleme', 'kalkınma', 'muassır medeniyet seviyesini yakalama' ve 'demokratikleşme' söylemlerinin şimdilerde muhafazakâr kesimlerin diline pelesenk olduğu, daha doğrusu bunun ne gibi arka plana yaslandığı çok az kişinin dikkatini çekmektedir. Geçmişte 'muassır medeniyet seviyesi 'adına idam sehpalarında hayata veda eden insanların torunlarının bugün hem dedelerine sahip çıkmaları, hem de muassır medeniyet seviyesinin fanatik savunucuları olmaları, hayatın ender rastlanan yakıcı çelişkilerinden biridir. Bu çelişki, Peygamber (a.s)'ı demokrat yapmaya kadar uzanmış durumdadır. Sıra Allah'ı -hâşâ- demokrat yapmaya gelmiştir.

Sonuç olarak T.C. Devleti, kendini 'müslüman-demokrat' olarak adlandıran bir kesimin omuzları üzerinde modernleşiyor, gençleşiyor, fazla kilolarını atıyor, günahlarını itiraf ediyor. Ama devletin temel nitelikleri değişmiyor. Kapitalizm daha da kökleşiyor. Her şey ama her şey metalaştırılıyor. Kendisine fiyat biçilmeyen hiç bir şey kalmıyor. En büyük sorun ise, yine muhafazakâr demokratlar eliyle ileri düzeyde bir kavram kargaşası yaşanıyor, kavramların içi boşaltılıyor. Dini referans gösteren insanlar, kendi tabanlarının dini bilgilerini korkunç şekilde tahrif ediyorlar. Dini din yapan temel kavramlar, akide, 1400 yıllık Kur'an tarihinde hiç olmadığı kadar sulandırılıyor, manipüle ediliyor.

* Mehmet DurmuşFikret Başkaya (Özgür Üniversite)

Rusya'da yeni çar ve 'slivoki 'devleti

Bu suikastların failleri halen tam olarak bilinmiyor. Hükümet hemen 'Çeçen teröristleri' sorumlu ilân etti. Bağımsız Rus gözlemcilerine göre FSB'nin bu saldırılardan önceden haberdar olmuş olması kuvvetli bir ihtimal. Bu suikastlar Putin'in Tehdit altında Rusya'ya güçlü devlet gerek söylemi etrafında yeni iktidarı hızla kurmaya başlamasına ve birkaç hafta sonra Rus topçularının Çeçenistan'ın başkenti Grozny'i acımasızca bombalamasına meşruiyet zemini oluşturdu. Bunu televizyonun ve gazetelerin denetim altına alınması, öldürülen gazeteciler, Yeltsin çevresinin tasfiyesi, muhalefetin ortadan kaldırılması ve FSB kökenlilerin devlet yönetimine hakim olmaları izledi. 'Slivoki 'devleti, Putin'in merkezinde olduğu, FSB ve ordunun yakın işbirliğine dayanan, 1990'lar kaosunun geri gelmesi korkusunu canlı tutarak halk desteği sağlayan, herhangi bir ideolojisi olmayan, petrol rantının paylaşımının esas olduğu katı bir otoriter demokrasi. Bu rejimin can damarını en iyi Putin'in kendisi tarif ediyor: İnsanların gerçeği bilmeye ihtiyacı yok. Göstermediğiniz şey, yoktur.

* Ahmet İnsel (Radikal)

2015 öncesi yeni bir Ermeni nefreti dalgası mı?

Özden Örnek, Darbe Günlükleri'nin 23 Ocak 2004 tarihli bölümünde, konuyla ilgili bir Milli Güvenlik Kurulu toplantısını aktarırken, askerlerin misyoner tehlikesi sunumunu Başbakan Erdoğan'ın nasıl desteklediğini de anlatıyordu.

Fakat Erdoğan'ın, İçişleri Bakanı'nı göndererek mitinge, dolayısıyla Ermeni ürkütmecekampanyasına destek vermesi, askerlerin anti-misyoner kampanyasına 2004'te verdiği destek kadar naif ve masum görünmüyor.

Bu destek, belki de çok ciddi, bir o kadar da tehlikeli bir Erdoğan siyasetinin parametrelerinden birini imâ ediyor… Acaba diyorum, Başbakan Erdoğan iki yıldır bindiği milliyetçilik trenine böylece bir vagon daha ilâve etmek ve 2014'teki cumhurbaşkanlığı seçimlerine bu trenle mi ulaşmayı planlıyor?

Durum eğer böyleyse, Tayyip Erdoğan kendini de bütün bir ülkeyi de yakacak bir yola girmiş demektir.

* Alper Görmüş (Agos)

'Yaşasın Xalqların Qardaşlığı' diyebilmek

Hrant Dink'in katli sonrası karanlık güçlere karşı Türkiye'deki Ermeni azınlıkla dayanışma anlamında acı ve öfkeyle dile getirilmiş 'Hepimiz Ermeniyiz' sloganını sulandırmak ve geçersiz kılmak için ortaya atılan 'Hepimiz Azerîyiz' önermesine itiraz ediyoruz. Bu oyuna ortak olup Hocalı katliamının bu çevrelerin siyasî malzemesi olmasına göz yummak en başta Hocalı katliamında hunharca katledilen insanların anısına saygısızlık, Hocalıların acısına vurdumduymazlıktır. Biz bu oyunun oyuncusu da seyredeni de olmayı reddediyoruz. Yaşasın Halkların Kardeşliği…

* Pınar Öğünç (Radikal)

Ağız kokusu hastalık habercisi

Öncelikle kokunun sebebinin belirlenmesi gerekir. Altta yatan bir hastalığa bağlı ağız kokularında kesin tedavi o hastalığın kontrol altına alınması ile mümkün olur.

Besinler iyice çiğnendikten sonra yutulmalıdır.

Yemeklerden sonra ağız su ile çalkalanarak ağız boşluğunda yemek kırıntılarının kalmaması sağlanmalıdır.

Bol su veya soda içmeli ama şekerli ve gazlı içeceklerden kaçınılmalıdır.

Dişler ve dilin fırçalanması önemlidir. Diş aralıkları da diş ipleri ile düzenli olarak temizlenmelidir.

Koku yapan yiyecek, sigara ve alkolden uzak durulmalıdır.

Ağızda kokuya sebep olabilecek diş çürüğü, diş eti hastalığı gibi durumlar ortadan kaldırılmalıdır.

Şekersiz naneli veya tarçınlı sakızlar ve maydanoz çiğnenmesi her türlü ağız kokusuna karşı fayda sağlayabilir.

* Ahmet Rasim Küçükusta (Zaman)

Kanserleri önlemek elimizde

Kanser oluşumunda çevre kirliliğinin de önemli rolü vardır. Dizel egzozundaki tanecikleri yoğun olarak soluyanlarda akciğer kanseri riski yüksektir.

Az hareket eden insanlarda, özellikle de yaşlılarda kalın bağırsak, meme, rahim içi, böbrek ve yemek borusu kanserleri daha fazla görülür.

Uzun süre ultraviyole ışınlara maruz kalmak deriyi yaşlandırarak ve hücrelerin DNA'sında hasara yol açarak melanom ve diğer deri kanserlerinin oluşumunu kolaylaştırır ama güneş ışınlarının dik olmadığı saatlerde düzenli olarak her gün 20 dakika güneş banyosu yapılmasının kansere karşı koruyucu etkisi vardır.

Son senelerde hastalıkların teşhisinde giderek daha çok kullanılmaya başlanan, gereksiz yere sık tekrarlanan tomografi, mamografi, sintigrafi, anjiyografi ve benzeri radyolojik incelemelerin de kansere zemin hazırlayabileceği dikkate alınmalıdır.

* Ahmet Rasim Küçükusta (Zaman)

 

49
Derkenar'da     Google'da   ARA