Patronsuz Medya

Uçan kuşun haberi vardı

Sözü burada Muhtar alıyor, "Ben korucuyum, hemen tugay komutanına telefon ettim. 'Komutanım geçenler bizim çocuklar' dedim. 'Biliyorum' diye cevapladı, 'bunu Şırnak'a da bildirdim.'"

Davut devam ediyor. "Havan topu ateşi kesildi. Biz bekliyoruz askerler yolu açsın diye, birden büyük bir patlama oldu, bir ses ve ışık ortalığı kapladı, öndekilerin hepsi ölmüştü. Bize F16'lardan bomba atılmıştı. Durduk, arkadaşlarımızın çığlıkları ve can çekişme sesleri geliyordu, cep telefonlarıyla köyü yine aradık, 'Üstümüze bomba atılıyor' diye feryat ettik. Kayaların altına doğru kaçtık, birden ikinci bir bomba daha geldi, ardından üçüncü bomba, bu bombanın patlamasıyla ben şans eseri dereye düştüm, öylece kurtuldum. Bizim gruptaki arkadaşlarımız korunmak için katırların altına yatmışlardı, bu nedenle katırlarla bir arada öleyazdılar."

8 kişi ambulans gelmediği için öldü

Kuzenleri, ağabeyi ölmüş Derviş Encü söze giriyor, "Biz fırlayıp olay yerine ulaştığımızda, gördük ki, el fenerleri hâlâ yanıyor, ölülerimizin parmakları fenerin üstünde donup kalmış, yani çaresizce biz PKK değiliz diye işaret vermeye çalışmışlar."

* Işıl Özgentürk (Cumhuriyet)

'Ankara'nın derin dehlizlerinde' AK Parti

'AK Parti'nin militarizmle hesaplaşması', Türkiye'nin derin kodlarının yerinden oynamasında, daha farklı, daha ileri bir devlet yapısına gidişte geçilmesi zorunlu bir koridordu. Ülkenin kaderini belirleyecek değişimler, ancak ordunun siyasetin dışına atılmasıyla birlikte başlatılabilirdi.

Bunların bir ölçüde başarıldığını hissetmeye başladığımız anda, başka bir riskle karşılaştık: AK Parti'nin "Ben devlet oldum" ruh haline girmesi riski… Şu sorunun üstünde durmayı sürdüreceğiz: "Devletin derin dehlizlerine nüfuz etme psikolojisi, AK Parti'yi ne yönde, ne oranda değiştiriyor?"
Başbakan da biliyor ki 'Ankara'nın derin dehlizleri' hâlâ bir iktidar lâbirenti olarak, kendi yönetim kültürüyle, kendi manyetik alanlarıyla yaşamını sürdürmekte ısrar ediyor.
Bir şeyi dönüştürmekle o şeye dönüşmek arasında ince bir çizgi vardır. Tarihi bu açıdan incelemekte yarar var… Ayrıca kendinizi bir lâbirentin en uzağında gördüğünüz an, bazen onun en ortasında kısılmış olduğunuz andır.

* Oral Çalışlar (Radikal)

Dink davası Erdoğan'ın prestijine darbedir

Hükümetin açıklaması gereken şudur: Cinayetin üstünden beş yıl geçmesine rağmen, neden, katilin tetikçisi olduğu örgütün tamamı ortaya çıkarılıp cezalandırılamamakta? Bu konudaki sistemsel isteksizliğin sebebi nedir?

Bu açıklanmaya muhtaç bir muammadır. Askerlerle, gazetecilerle hapishaneleri dolduran, ayakta zor duran Evren'den bile hesap sormaya hazırlanan hükümet, gayrımüslimlere karşı bir dizi gaddarlık düzenleyen bu örgüte karşı neden bu kadar çekingen?

Aslan neden pisi kedi oldu?

Suçluların korunması Dink'in göz göre göre öldürülmesine göz yummak kadar büyük bir çapsızlık örneği, büyük bir ayıptır Türkiye için. Kesinlikle, Erdoğan'ın Batı'da alçalan prestijini daha da zedeleyecek. Umarım bunu kavrar ve yıllarca önce yapması gerekeni yapmaya başlar.

* Metin Münir (Milliyet)

Hrant Dink davasında karar verildi: Ermeni öldürmek serbesttir

Mahkemenin bu kararı devlet adına işlenen cinayetlerde devletin hiç bir unsuruna dokundurtmayacağının bir kez daha kanıtlanması anlamına gelir. Onlarca kez ihbarı yapılmış, polisten valiliğe, jandarmadan muhbirlerine, istihbarat birimlerinden Pelitli halkına kadar herkesin aylar öncesinden bildiği; çok sayıda devlet görevlisinin bağlantısı kanıtlanan bir cinayet davasında mahkeme, devlet görevlileri arasında sayılabilecek bir jandarma muhbirini bile adalet isteyenlere teslim etmedi. Bağlantısı saptanan diğer tüm görevlileri de terfi ettirip ödüllendirdi ve böylece "Ermeni öldürürsen arkandayım" mesajını bundan sonraki suçları işleyeceklere vermiş oldu.

* (Durde)

AKP vites değiştiremiyor

Sorunlar tahlil edileceğine bahane üretiliyor. Ekonomi kötü mü gidiyor, 'faiz lobisi' suçlanıyor. Demokratikleşme durdu mu? "Hukuk sistemine karışmak olmaz" deniyor. Kürt sorunu kontrolden mi çıktı? "Teröristlerin oyunu" deniyor. Suriye, İran ve Irak gibi en yakın Ortadoğu komşularımızla kavgalı mıyız? "Sorun yok, yola devam" deniyor. AB süreci durdu mu? Cevap hazır: "Zaten iyi ki almamışlar, bizim durum onlardan iyi."

AKP'nin vitesi takıldı. Motor bağırıyor. İslâmî basın dahi artık bu sorunları yazıyor. Vitesi değiştirmek çok zor değil, yapılabilecekler belli:

1. Ekonomide yalnızca GSMH artışına endeksli bir asgarî ücret artışı bile milyonlara rahat nefes aldırır.

2. Düşünceden suç olmaz, siyaset adli değildir deyip, gerekli kanunları bir haftada geçirmek mümkün.

3. Kürt sorununda bir şey yapmayı bırakın, bir süre bir şey yapılmasa bile her şey daha iyi gider. Yapılacaklar belli, Kürtlerin talepleri açık.

4. Dış politikada prensipleri net ve hedefleri belli adımlar atmalıyız. Müdahaleci değil, yorgana göre ayak uzatan dış siyaset yapmalıyız.

* Koray Çalışkan (Radikal)

Zalimleştirilen bir millet

Tahrif edilmiş bir tarih bilgisi, ırkçı ve fütuhata dayalı idealler, diğer insanlara karşı saygı ve sevgiyi, bir nevi yasakladı. Ulus-devletin eğitim sistemi, zihinlere doğmalar biçiminde yerleşti, değişimi ve farklılaşmayı imkânsız hale getirdi. Birinci Dünya Harbi ve Kurtuluş Savaşı atmosferi bağlamında oluşan ulusal kültürümüz çatışma, kan, galibiyet-mağlubiyet, dost-düşman gibi savaş kültürünün temel kavramlarını ön plana çıkardı. Barış zamanlarında, böyle bir kültürün eğitimde verilmesi, zihinleri verimsiz bıraktı, ruhları cılızlaştırdı. Vicdan, insaf, merhamet, adalet, sevgi ve elseverlik gibi insancıl değerler, ikinci plana bırakıldı. Bu ülkede yaşayanların bütünlük ve beraberliğini sağlamamız için mevcut kültürel değerlerimizi gözden geçirmemiz şart. Mevcut kültürün prensiplerini koyanlar, Osmanlı'nın çöküşünü görmüş, savaşları yaşamış, binlerce insanın ölümüne tanık olmuşlardır. Bu acı tecrübeler onların dengeli düşünmelerini engelledi, vatanın değerini insan değerinin üstüne çıkardı.

* Yasin Ceylan (Radikal)

Ayy bu Müslümanlar da pek çirkin!

Çok fazla söze gerek yok aslında. Dişlek, gözleri yapışık, kıllı, koyun gibi dindar ve esmer Müslümanlar (= kara çarşaf? Kara bir gelecek? Kara bir din?) ülkeyi ele geçiriyor.

Zorla başı bağlanan pırıl pırıl (sarışın ve mavi gözlü) gençler, çocuğunu bu gerici ülkeye getirmek istemeyen nedense yine sarışın bayanlar, robotumsu, tektipleştirilmiş dindar kızlar…

Mizah dergilerinin satışları düşüyorsa Türkiye kendini ve inançlarını böyle görmüyor demektir. Eğer siz bu dergileri zevkle okuyor ve bu fikirleri destekliyorsanız belki de yaşadığınız çevre ülkenin geri kalan kısmından izole olmuş, elit hatta elitist bir çevredir. Türkiye'ye hoş geldiniz. Artık "bilmiyordum" diyemezsiniz

* Mehmet Yılmaz (Derin Düşünce)

Türk Solu Uyanıyor!

Polise atmak yerine o 300-400 yumurtanın yanına biraz patates eklediniz mi öyle güzel omlet yapılır ki! Sıcak sıcak yerken biraz da karabiber ektiniz mi oh!

Neden solcular yıkıcı değil de yapıcı eylem üretemiyorlar? Bu alaturka solcular bir şeyi protesto ettikleri zaman "AKP'nin aç bıraktığı halkı doyuruyoruz" diye bir eylem yapamazlar mıydı meselâ? Basın daha çok ilgi gösterebilirdi. Kameraların önünde açlara yemek dağıtan öğrencilerin üzerine kim biber gazı sıkabilirdi?

Eskilerin bir lâfı vardır, "ALLAH açlık ile terbiye etmesin" derler. ALLAH'ın verdiği nimetleri ayaklar altına atan solcuları görünce anlıyorum ki Sayın Yok Efendi ile tanışmadılar henüz bu çocuklar. Gece yarısı aç mide guruldarken bir yumurta, bayat bir ekmek parçası, azıcık küflenmiş bir peynir bulmanın mutluluğunu tatmadılar.

* Mehmet Yılmaz (Derin Düşünce)

Çıkmaz sokağa mayın döşemek

PKK'nın 'Kürt çoğulculuğu'na izin vermediği ileri sürülüyor. Temelsiz bir iddia değil bu. Başbakan, BDP'yi 'Ankara'da demokrat, bölgede faşist' olmakla suçlayacak kadar dilini sertleştirdi. Dolayısıyla PKK'nın, KCK'nın ve hatta BDP'nin etkisini kırmak, bir anlamda, Orhan Miroğlu gibilere alan açmak demek.
Ama KCK tutuklamaları ve izlenen çizgiyle Orhan Miroğlu'nun bile muhalefetine yol açıyorsanız ve böyle yaparak onu ve onun gibileri Kürt ortamında hiç var olamaz, toptan etkisiz hale getiriyorsanız durup düşünmenizde yarar var.
Asıl amacınız Kürt sorununu çözüyormuş gibi göstererek çözümsüzlüğü devam ettirmek ise o başka.

* Cengiz Çandar (Radikal)

Unutulan/Unutturulan Elen Soykırımında Alman Etkisi

Türkiye'de "tehcir", soykırıma dönüşebileceğinden de endişe duyulmaksızın, stratejik bir model içinde uygulanırken, buna tanık olan hemen herkes, yapılanın yüksek bir organize devlet potansiyeli gerektirdiğini de bildiği için, Almanya'nın işin başında olduğunu görebilmekteydi. Ola­yın dehşeti içinde olan Türk toplumu da "soykırım"daki ustalığı şaşkınlıkla izliyor, tehcirin kendi devletinin kapasitesini aşan bir kaynaktan geldiğini fark ediyordu. Ancak emirlerin Berlin'den verilmesi ve Soykırım'ın mükemmel organizasyonu Jöntürklerin Soykırım suçunu örtmez. Jöntürkler, Berlin'in emirlerini uygularken aynı zamanda kendi politikalarını gerçekleştirmektedirler.

Sonuçta Almanların bölgedeki çıkarları ve Jöntürklerin özlemlerinin örtüşmesi bu coğrafyanın kadim halklarına karşı yıkıcı bir etken olmuştur. Bakü petrol bölgesine ulaşma niyeti pantürkizmin kışkırtılmasına, Berlin-Bağdat Demiryolu hattının güvenliği ve Almanların Hıristiyan burjuvazisinin yerine geçme düşünceleri Soykırıma giden yola döşenen taşlardan biridir.

* Sait Çetinoğlu (Birikim)

İzmir 1922: Hıristiyan Hayatı O Gün İzmir İskelesinde Çok Ucuzdu. Sonrasında da!

Fetih ordusunun yanındaki Türk askerleri çakşırlı pantolon giymiş, çapraz fişeklik takmışlardı ve bir dizi kama taşıyorlardı. Bu birliklere bazen çete deniyordu, hoş olaylara vakıf yabancılar muvazzaf askerlerle çete birlikleri arasında pek ayrım yapmazlardı. Türk liderler, eski asilerden oluşan grupların 1920'de M. Kemal'in ordusuyla bütünleşip o tarihten bu yana disiplin altına alındıklarını kabul ediyorlardı. Bir Birleşik Devletler askerî istihbarat raporuna göre, 1922 yılında, söz edilen disiplin, 'mükemmel ve üst rütbelilerin saldıkları korkuyla, vahşetle ve ibretle sağlanıyor' idi. Aynı raporda, moralin de 'yağma arzusuyla' diri tutulduğu yazılıydı.

İlk yağmalanacak yerler Ermeni ve Rum dükkânlarıydı. Şimdilik ara sokaklarda olmak üzere, küçük sivil gruplar işe girişmişlerdi bile; daha sonra, İtalyan ve Türk devriyelerin müdahale etmediklerini anlayan askerler de gaza gelmişlerdi; kısa süre sonra subayları da katılacaktı onlara. Rue Franque'daki gösterişli dükkânlara girdiler ve kollarının altında dantel ve satenler, ceplerinde saat ve mücevherlerle yürüyüp gittiler. 'Hiçbir müdahaleyle karşılaşmadan veya korku duymadan hareket ediyorlar, ' diye yazıyor Fransız bir subay. 'Hiç acele etmiyorlar, en değerli şeyleri alıp kalanı atıyorlar. Neden çekinsinler ki? Polis görevi gören devriyeler onlara yardım ediyor.'

* Sait Çetinoğlu (Birikim)

KKK: Küçük ve katıksız kötüler

Buna karşılık, günümüz Türkiye'sinin en korkunç yanı şu ki, reel kötüler sayılamayacak kadar çok. Özellikle medya, âdeta iyilikten nefret eden, hayatını iyi insanlara saldırmak ve onları çamura bulamaya çalışmak üzerine kurmuş; bu doğrultuda gidip, daha ideolojik bir aydın düşmanlığı güden (ulusalcı, Atatürkçü, Ergenekoncu) muktedirlere hizmet arzeden; bu çerçevede, Alper Görmüş'ün tanımıyla "hazcı bedende militer ruh" sahibi asıl "büyük kötü"lere hayran ve onlar gibi tırmanıp zengin, pırıltılı bir hayat sürmek için yanıp tutuşan; 21. yüzyılın bu yeni "Türk rüyası" (Turkish dream) uğruna, darbecilik dahil bütün pis ve ahlâksız entrikalara girmeye, bütün yalan ve iftiraları yaymaya teşne haşerat ve muzarafat ile dolu.

Hakikaten aile terbiyesi görmemiş, derken kötü arkadaşlarla kötü yollara düşmüş bu küçük, haris, arrivist veletler, asıl "tahsilli orta sınıflar" değil; daha dipten geldiği için daha fazla aşağılık kompleksiyle de malûl bir pleb faşizminin "çağdaş" uşaklarını simgeliyorlar. Kimileri eleştirel aydınların bağımsızlığına, bunlarsa dürüstlüğü ve temizliğine tahammül edemiyor. Kendi kirlilikleri farkedilmesin diye, kirli olmayan hiç bir şey, hiç bir erdem, hiç bir saygınlık kalmamasına çabalıyorlar.

* Halil Berktay (Taraf)

 

54
Derkenar'da     Google'da   ARA