Patronsuz Medya

Nereye böyle çocuklar!

Milyonlarca insan Gizem'i yoksulluğunu anlatırken tanıdı.

Milyonlarca insanız; tanıdığımız bir çocuğu dahi yoksulluğun gazında boğduk.

Ana baba ihmali vardır, şudur budur; geçiniz.

Burası, yoksul çocuğu askerde ölüme yollayıp borcu var diye sıvasız hanesinin elektriğini kesen, anca resmen şehit olunca ikiyüzlü bir tören edasıyla koşturup cereyan veren bir cumhuriyet!

Burası, bir çocuğun 12 yaşındaki bedenindeki 13 merminin hesabını soramamış bir demokrasi!

Burası, 13 yaşında bir kıza 26 herifin tecavüzünü rızası vardı diye hepimizin alnına leke yapan bir hukuk devleti!

* Umur Talu (Habertürk)

Kapitalizmin Öteki Krizi

Hiçbir sermayedar ıssız bir adada zengin olamaz. Sermayedarların zenginleşmesi, doğrudan doğruya toplumun nimetlerinden faydalanmaları sayesindedir. Bu, en berbat mirasyedi parazitinden en zeki, yaratıcı, gayretlisine kadar her sermayedar için böyledir. O halde sermayedarların da topluma ödeyecekleri bir borç yok mudur? Devlet, toplumun işsiz kesimlerine iş, yoksul kesimlerine ucuz mal sağlayarak az da olsa servetin yeniden dağılımını gerçekleştiriyorsa, bu, kamu iktisadi teşekküllerinin haraç mezat satılmaması için yeterli sebep değil midir?

Değildir, eğer tek ölçütümüz kâr ise. Kapitalizmde tek ölçüt kârdır. Ahlâklı bir toplum, tek amacı azamî kârlılık düzeyini tutturmak olan bir sistemle varlığını idame ettiremez. O halde sistemi değiştirmeyi düşünmenin vakti gelmedi mi?

* İrvin Cemil Schick (Altüst)

Kemalizmin Şeref Sözü

Efendilerine öykünen köleler misali her defasında cumhuriyetin teranelerini dillendiren CHP'nin Tuncelili medar-ı iftiharları olan Kemal Kılıçdaroğlu ve Kamer Genç'in Dersimlilerin piri ve önderi olan Seyyid Rıza'nın M. Kemal'e hitaben dile getirdiği, Ben senin yalanlarınla, hilelerinle baş edemedim bu bana dert oldu, ben de senin önünde diz çökmedim bu da sana dert olsun sözlerindeki mağrur duruşuyla alakalarının olduğunu bugün kim ifade edebilir?

Bu yüzden de zamanında kendisine yönelik kaleme aldığım yazılardaki tavsiyelere (Radikal İki, Bizim kadar siz de biliyorsu­nuz, 23.05.2010, Kılıçdaroğlu'na sorular 09.01.2011) zahmet buyurarak bir cevap verme gerekliliği dahi duymayan Kılıçdaroğlu'na, cumhuriyetin kuruluşunda yer alan Kürt mebuslarından biri olan ve 25 Kasım 1925 tarihinde Elazığ'da idam edilen Hasan Hayri Bey'in son sözlerini hatırlatmak isterim:

Ey Kürt Halkı! Bizden de ibret alın ve bilin ki, dünyadaki en güvensiz söz, Kemalistlerin verdiği şeref sözüdür.

* Cevdet Konak (Bianet)

Omerta yasasının çökeyazması: Mafyanın futbolcuları - Futbolun mafyası

Bizim açımızdan ister dışarlıklı olsun ister içerlikli, mafya örgütlenmeleri yukarıda zikrettiğim kirli işlerin yanında stadlarda izleyicileri etkilemek ve yönlendirmek görevini de amigoları vasıtasıyla yerine getirirler. Stadlarda holiganizmi, küfür anarşisini yaratırlar ve bu yolla yönetimde istemediklerini, futbolcuları hatta etnik toplulukları (Bursa'da olduğu gibi) baskı altına almaya çalışırlar. Ayrıca klüpten alacaklı olan futbolcuları caydırma da olağan işlerdendir. Bitmedi Türkiye'nin uluslararası maçlarına da müdahil olurlar. Bir örnek vereyim: Bosna-Hersek Millî Takımlar Teknik Direktörü Miroslav Blazeviç, Bosna'nın önemli gazetelerinden olan Dnevni Avaz'a verdiği demeçte 2010 Dünya Kupası elemeleri için 9 Eylül 2009'da Zenica'da oynanan Bosna-Türkiye maçı öncesi Türkiye'den mafyanın kendisine 500.000 avru teklif ettiğini açıklamıştı. Acaba mafya kimin yararına bu parayı teklif etmişti? Bundan TFF'nin hiç mi haberi olmamıştı?

* Teyfur Erdoğdu (Altüst)

Dersim'den CHP kadar DP de sorumlu

Başbakan'ın dilediği özrün anlamlı bir hale gelmesi için ne yapılmalı?

Başbakan'ın, iktidar olduğu süre boyunca Dersim konusunu ancak bir Dersimli Zaza Kürdü olan Kılıçdaroğlu CHP'ye genel başkan seçildikten sonra açması siyasî hesaplara dayanıyor. Acı bir dramı kullanıyor. Lafla özür dilemek de bir şey getirmez tabii. Cumhuriyet tarihinde sorgulanması gereken bir hadisedir Dersim. Metot şu: Meclis'te bir araştırma komisyonu kurulur. Bu komisyon Cumhuriyet'i azarlamadan yaptığı yanlışları ortaya çıkarıp, telafisi için teklifler yapar. Genelkurmay arşivleri açılır. Kimin ne zararı varsa karşılanır. Kimin mezarı kayıpsa o mezar bulunur. Meclis kararıyla bir devlet özür diler. Hükümetler gelip geçicidir, hukuken mühim olan Meclis'in kolektif özrü. Anayasa böyle bir özrü mümkün kılıyor. Yalnız tabii bu Dersim özrünün devamı olacak.

Ne gibi?

Dersim için özür dileyince Ermeni diyasporası sormayacak mı? Onun da özrünü dilediği vakit, ABD'deki sigorta şirketleri altından kalkılamayacak meblağlar talep edecek. Daha da acısı olacak. Terörle mücadelede yaptığınız işlerden dolayı da hesap verilmesi gerekecek. O zaman Abdullah Öcalan'dan da mı özür dileyecek? Dileyecek o zaman. Devlet idare etmek kolay iş değildir, tüm bunları hesaba katacaksın.

* Hüsamettin CindorukEzgi Başaran (Radikal)

Beyaz kefen ve Başbakanın ipek pijaması

Cezaevinde tek bir cümle söyleyerek yaşamı kökten değişecek biri olsaydım, her gün falaka ve işkence yerine bir tek itiraf ediyorum diyerek tek bir fiske yemeden yaşama şansı verilseydi, ne yapardım? Böyle bir testten de geçmedim.

Milyonlarca Kürt böyle ağır bir testten geçti. Milyonlarca Kürt, bu yüzyılda sadece kendisinin geçmek zorunda kaldığı bir testten, yıldızlı pekiyi alarak geçti.

Başbakan, biz kefen giyip yola çıktık dediğinde de bunları düşünüyorum. Başbakan, Lice'nin bir köyünde, Diyarbakır zindanında yaşamadı hiç. Onun kefen dediği, Kürdün yaşadıklarının yanında kuştüyü yatakta giyilen ipek pijama sayılır. Onun için bu yaptıklarıyla diz çöktüreceğini sanıyor ya!

* Filiz Koçali (Özgür Gündem)

Dersim'in gururu ve yeni CHP

Böyle olmaz. Yapılacak şey belli. Topu alınız, muhalefetteyken defans görülmüş mü, siz de ileriye sürünüz. Başbakan doğru söylüyor. Siz de söyleyin. Özür dileyin. Hakikatleri araştırma komisyonları kurulması için Başbakan'ı sıkıştırın. Alevîler hakkında ima ettikleri için, Alevîlerin de vergisiyle masrafları ödenen Diyanet İşleri Başkanlığı'nı Sünnî güdümünde tuttukları için, cemevlerine ibadethane statüsü vermedikleri için, Sivas, Maraş katliamlarını karanlıkta bıraktıkları için. İşte o zaman Onur Öymen değil, onur kurtulur.

Hatta AKP'nin iyice çözümsüzlüğe ittiği Kürt sorunu ortada. Özür dilemek için 73 sene beklemek, yanlıştan dönmek için arşivlerin tozunu mı atmak lâzım deyin. Meclis'te Tuncelili vekil itip kürsüden atan AKP'liyi, Meclis oturumu sırasında, buraya yazsam Gökçe Aytulu'nun kesin çıkaracağı lâfları yurttaşın meclisinde eden ileri demokratları teşhir edin. Hakem topu size verdi. Bundan sonra göz kapamak, lâf çevirmek olmaz. İnsan boş bulunabilir, zor zamanlarda yanlış kararlar da verir. Ama esas erdem, yanlıştan dönmektir. CHP'nin yapması gereken, yeni CHP'yi isminden silmek yerine, eski CHP'nin hatalarını tekrar etmeyeceğini dünya âleme duyurmaktır. Aksi takdirde ne eskiye ne yeniye yaranır, sadece yaralanır. Yapılması gereken Dinime küfreden Müslüman olsa diye bağırmak yerine, kimse kimsenin dinine küfretmesin, Cehennemde dal, odun yoktur, herkes kendi ateşini taşır demektir.

* Koray Çalışkan (Radikal)

Yabancı gözüyle 1915-1916

Evler, araziler, çiftlikler oradaki devlet memurlarının elinde kalıyor, onlar da aralarında pay ediyorlardı. Zenginliğin beşte biri İstanbul'daki İttihat ve Te­rakki Partisi'ne gidiyordu. Ermeni mallarını paylaşma rezaleti, savaş başlayana kadar dürüst olan İttihatçılara, gasp hevesini ver­di. Sel gibi akan altınlar, onları o kadar bozdu ki, daha güç elde edilir şeyleri istemeye başladılar. Savaşin ilk yilinin sonunda, Harbiye Nezareti Levazım Başkanı İsmail Hakki Paşa'nin örgüt­lediği düzenli toptan hirsizlikla, Ermeni mallari pay edildi… (Osmanli Ordusu'nda 1915-1918 Yillarinda Görev Yapmiş Venezuelali Subay Rafael De Nogales'in „Hilal Altinda Dört Sene adli anilarindan)

Kızların maruz kalmış oldukları ve naklettikleri inanılmazdı. Oturdum ve dinledim… Hikayesi inanılmaz tuhaflıkta bir kız geldi, vücudu bir mısra vezni gibiydi. Ama gözlerini açtığında ona bakmaktan acı hissetim. Gözün ince adalesinde mikroskopik yara izleri vardı. Mükemmel tahsil görmüş vasıflı bir Türkcerrahî tahsilini ameliyat masasında bu kız için kullanmıştı… (ABD'li hekim Mabel Evelyn Elliot'un, Üsküdar Ermeni Kizlar Barinma Evi'ndeki bir tanıklığı)

Bütün Ermeni hemşireler, eczacılar ve hademeler de alındı. Bütün Ermeniler bölgeden tahliye edilmişlerdi. Ve Bitlis'te üç yüz genç kız kalmıştı. Hepsi Ermeni Kilisesi´nde ordunun kullanımı için tutuluyordu. Cepheye giderken kasabadan geçen her müfreze izlerini bırakıyordu. Bu talihsiz kızlar hasta oldular. Kumandan (Nabil Bey) emretti. Bazıları zehirlendi, öbürleri idam edildi… (Bitlis Askeri Hastanesi'ndeki 2 ABD'li hemşirenin tanıklığı)

* Selçuk Uzun (Küyerel)

Bankalar üzerine: SADEDE GELELİM

Toplumda büyük servet farkları varsa demokrasi olamaz. Servet bir yandan servet sahibi zümreye kamu oyunu etkileme ve siyasî partileri satın alma imkânı verir. Servet, sahiplerine topluma iktisadî şantaj yapma imkânı da verir. Yunanistan'da ve İtalya'da seçim kazanmış başbakanların istifasına, bankalarda temerküz etmiş iktisadî kudretin şantajı yol açtı.

Bankalar parlamenter sisteme bu şekilde çomak sokunca, halka önderlik edenler, mülkiyeti ülkede bulunan bütün bankaların kamulaştırılmasını ve yabancı banka şubelerinin kapatılmasını talep etmeli.

Sebebi gayet açık: mevcut buhranı ABDde ve Avrupa ülkelerinde tetikleyen bankalardı. Ardından, kredileri kısarak gelmiş ülkelerde genel daralmaya katkı yapan, yine bankalardır. Üçüncüsü, Yunanistan, İtalya, İspanya, Portekiz devletlerine şantaj yaparak (ya da bu ülkelerde siyasetçilerle muvazaa yaparak) emekçilerin toplumsal hasıladan payını daha da kısmağa çalışan, yine bankalardır.
Tahvil piyasalarında bu kurumların yöneticileri tahvil alıp satmak suretiyle faiz hadlerini artırıp azaltarak, borçları olan devletlerin bütçelerinden yapılacak faiz ödemelerini keyiflerince artırıp azaltmaktadır; bu devletleri kamu hizmeti veremeyecek noktaya sürüklemektedir. Bankalar bu ülkelerde hükümet devirmekte, hükümetlere reform programı dayatmaktadır. Burjuva medya da bunları özneyi gizleyerek piyasalar Berlusconi'nin istifasını olumlu karşıladı, piyasalar Papandreu'nun referandum kararını beğenmedi diye bildirmektedir.

* Cem Somel (Evrensel)

Bismarck ve günümüz Türkiyesi

Türkiye gibi seçilmiş otoriterlikle yönetilen rejimlerin özelliği şu: Seçimden kaynaklanan meşruiyet ile baskı birlikte yürüyor. Baskı yolu ile muhalefet sindiriliyor, toplum ve devlet mekanizması denetim altına alınıyor. Bu yoldan iktidarın ideolojisinin topluma egemen olmasına, toplumun tüm katlarında içselleştirilmesine çalışılıyor.

Bu tür yönetimlerin demokrasi tohumlarını taşıdığı, dolayısıyla demokrasiye geçiş için bir ara rejim olduğunu düşünmek yanıltıcı olur. Günümüzde sıkça görülen bu rejimler demokrasiye bir alternatif oluşturuyor. Geçici değil, kalıcı bir nitelik taşıyor.

Ancak Türkiye'nin önünde seçilmiş otoriterlikten demokrasiye geçiş için bir fırsat var: Yeni anayasa. Yeni anayasanın kamuoyunda büyük beklentilere yol açması, sadece 1982 Anayasası'nın kusurları nedeniyle değil, aynı zamanda mevcut rejimin Türk insanının demokratik beklentilerini karşılayamamasından kaynaklanıyor. Ancak, yeni anayasanın Türkiye'de demokratik bir rejime geçişi gerçekleştirmesi için en önemli koşul, siyasal iktidarın elindeki güç yoğunlaşmasından vazgeçmesi ve güç paylaşımını sağlayacak yapısal değişiklikleri kabul etmesi.

Türkiye gibi kutuplaşmış toplumlarda siyasal gücün tek bir adamın elinde toplanması yerine gücü paylaşacak yapıların kurulması, demokrasinin ve demokrasi için gerekli uzlaşının en temel koşulu.

* Rıza Türmen (Radikal)

 

59
Derkenar'da     Google'da   ARA