Patronsuz Medya

Utangaçlık nasıl hastalık haline geldi

Çok uluslu ilâç şirketleri, devasa kârlarının büyük bir bölümünü pazar payı büyük, mahdut sayıda ilâçtan elde eder.

Şirketler piyasaya bu tür yeni ürün sürebilmek için sürekli uğraşı içindedirler. Ama blockbuster diye bilinen bu ilâçları keşfetmek kolay değildir.

Daha kolay olan yol, eldeki ilâçlar için yeni hastalıklar icat etmektir.

Bu condition branding denilen bir yöntemle yapılır.

Büyük bir halkla ilişkiler kampanyasıyla, insanlar, önce, o güne kadar hayatın normal bir parçası sayılan bir durumun aslında hastalık olduğuna ikna edilir. Sonra reklam kampanyalarıyla hastalığı tedavi edecek ilaca sevk edilir.

1990'ların sonunda GlaxoSmithCline Paxil adlı ilacı için bunu yaptı.

Tabii ilâç utangaçlık için pazarlanacak olsa pek inandırıcı olmayacağı için Sosyal Anksiete Bozukluğu için çare olduğu söylendi.

Bir araştırmacıya göre şirketin halkla ilişkiler/ reklam kampanyasından önce Sosyal Anksiete Bozukluğu için medyada 50 cıvarında referans vardı.

Kampanyadan sonra, referans sayısı milyonları aştı.

Aynı araştırmacıya göre, iki yıl geçmeden Paxil ABD'de satılan yedinci en kârlı ilâç oldu.

Bugün Sosyal Anksiete bozukluğundan sık sık dünyada üçüncü en sık rastlanan ruh hastalığı olarak bahsediliyor.

* Metin Münir (Milliyet)

Kırmızı devden önce tufan

İnsan sonsuz kâinatta, kısa vadeli, benden sonra tufan bir yaratıktır.

Sınırsız büyüme hastalığı çekiyor. Bu bir Batı hastalığıdır. Bilimsel gelişmenin getirdiği buluşlar ve ekonomik faaliyetin birleşmesinden meydana gelen ilginç bir hastalıktır bu. Hastalığı taşıyana değil çevresine zarar verir.

Bugünlerde sınırsız kalkınma hastalığını en ağır şekli ile Çin, Brezilya, Arjantin, Türkiye gibi ülkeler geçiriyor.

Oysa sınırsız büyüme yoktur. Sınırsız büyüyeceğim deyip, sınırlı kaynakları, sınır tanımayan bir hızla tüketmek vardır.

Gerçek kabul edilen ama yalan olan inançlar egemen hayatımızda ve globalleşme ile birlikte bunlar bütün dünyaya egemen oldu.

İnsan hayatını, kendini dünyaya göre değil dünyayı kendine göre ayarlamak üzerine kurdu. Öğrendikçe yıkıcılığı artıyor.

* Metin Münir (Milliyet)

Zizek'in yeni oryantalizmi

Zizek'in söyledikleri aynı zamanda tam bir kibir örneği, çünkü üniversite öğrencisi benzer bir hata yapsa, sınavı geçemez, ama derin düşünen bir Zizek fotografı altına döşenen her metnin, anlamlı bir çıkış olacağını ancak çağımızda çok örneği bulunan narsisist bir aydın düşünebilir.
Aslında, Batı ve Aydınlanma merkezli düşünce dünyasını sorgulamak çok önemli ve bu yaklaşım son on yılın başarısı değil, ama son zamanlarda bu sorgulama üzerinden farklılık yaratmak radical chic denilebilecek bir statü sembolü oldu. Bu haliyle bu bakış, Batı dışı toplumların tarihi, kültürü ve siyasal-toplumsal pratiklerine hakkını vermek değil, Batı dışı toplumların her şeyinde boncuk bulmak ve bu toplumlara boncuk dağıtmak şeklinde tezahür ediyor. Ve kim ne derse desin, bu tavır içinde bolca Batı kibri barındıran bir tür yeni Oryantalizm'. Ne yazık ki, bu yeni Oryantalizm, bizim gibi boncuk dağıtılan toplumlarda adeta minnettarlıkla karşılanıyor.

* Nuray Mert (Milliyet)

Anadolu Kaplanları Milli Görüş'ü bitirdi

Gülen cemaati ile AKP arasındaki ilişki sağlam bir ilişki midir yoksa menfaate mi dayanmaktadır? Gülenciler ile Erdoğan ve çevresi arasında bir husumet ya da geçmişe dayanan geleneksel bir ayrım var mıdır?

Sağlam bir ilişki olduğunu düşünmüyorum. Husumet değil ama Milli Görüşçüler ile Nurcuların olaylara bakışları hiç bir zaman aynı perspektiften olmamıştır. Şu anda statüko ile hesaplaşmada bir işbirliği söz konusu ama bu böyle gitmez. Fethullah Gülen ekibinin siyasette ağırlıklı bir şekilde görünüyorlar izlenimi yanılgıya sebep oluyor. Nurculuk esasen bir iman kurtarma/siyasetten uzak durma temeli üzerine kurulur. Milli Görüşçüler'in ise toplumsal ve siyasal alanda sözleri vardır. Milli Görüşçüler, faiz ve serbest piyasayı hazzetmezler. Aslında, Türkiye Müslümanları çok ciddi bir şekilde Müslümanlar nereye gidiyor? diye sormaya başladı. Erdoğan ile Cemaat hesaplaşır mı bilemiyorum ama bu ülkede tarihi geri planı dolayısıyla Milli Görüşçüler de diyebileceğimiz kesimle giderek siyasallaşan Gülen tipi Nurculuk arasında ciddi bir tartışma başladı bile. Bana kalırsa gelecekteki siyaset bu tartışmadan çıkacak.

* Mehmet BekaroğluBarış İnce (Birgün)

Amerika'da siyaset o kadar sağda ki…

Şu anda o kadar çok insan işsiz ki, bunun bireylerin kendi hataları olmadığını anlatmak gibi bir fırsat var elimizde. Bu bir Amerikan fenomeni mi bilmiyorum ama insanların işsiz kalmalarına öfkelenmeleri bayağı zaman alıyor ve genelde kendilerini suçluyorlar, depresyona giriyorlar ve kendilerinden utanıyorlar. Tabii bu tepkilerin üzerine sosyal bir hareketlenme inşa etmek çok zor oluyor. İşte biz de bunun bir yapısal problem olduğunu anlatmaya çalışıyoruz. İnsanlar istatistikî bilgilerle ilgilenmiyorlar çok fazla ama burada basit bir bilgi var: iş arayan her 5 kişiden ancak 1'ine iş var. Bu rakamlar işi alabilmek için her şeyi düzgün yapmış, yetkin kişileri kapsıyor ve buna rağmen iş bulamıyorlar.

* Eylem Delikanlı (Birgün)

Şahin uçurdum

Sayın Bakan Şahin'i kamuoyuna tanıtan Diyarbakır'ın Silvan ilçesinde 13 askerin hayatını kaybettiği saldırı hakkında yaptığı açıklama oldu. Herkes Silvan'da neden yangın çıktığını, bir ihmal olup olmadığını merak ederken Devlet-i Âliyye-i Osmaniyye'nin mirasçısı bir devletin bakanına yaraşır şekilde konuştu Şahin:

Yani yangın ya ateşle çıkar ya bombayla çıkar ya roketle çıkar ya benzinle çıkar. Çıkar yani netice itibariyle yanmıştır, yakılmıştır. Yani sebebini araştırmak, sebebini söylemek bir şey ifade etmiyor şu anda. Yangın çıkmıştır, yangının sebepleri şu anda çıkmış olan yangını geri getirecek değildir. Yanan ağaçlar orada kaybolan canları geri getirecek değil.

Mantık ve anlambilim dallarına kafa yorduğu belli olan Sayın İçişleri Bakanımız o gün bugün halkın gönlünde müstesna bir yeri işgal etmektedir. Bu işgaliyenin bedelini vermekten kaçınmayan İçişleri Bakanımız geçen günlerde Kürt sorununa ne kadar vakıf olduğunu göstermekten de çekinmedi:
Sorun sorun diyorlar. Sorun ne? Ben arıyorum sorunu bulamıyorum.

* Özgür Mumcu (Radikal)

Acun ile sömürülmeye var mısın yok musun?

Şirketlerin albüm yaptırmaya karar vermeleri durumunda yarışmacıya verecekleri avans tamamen şirketlerin insiyatifinde. Bu durumda şirketlerin yarışmacıya 10 lira verip bu parayla bize 6 ay içinde bir albüm yapacaksın demesi mümkün. Albüm satışa çıktıktan sonra elde edilecek gelirlerin sadece yüzde 12'sinin yarışmacı ile paylaşılacağı da sözleşmede yer alıyor. Üstelik kayıt sözleşmesinde bu sözleşmenin ne kadar süre geçerli olacağı muğlâk bırakılmış. Şirket süre olarak 5 albümün yayınlanmasını belirlemiş, ancak 5 albümün ne kadar sürede yayınlanacağı belirtilmediği için sanatçı ömür boyu bu sözleşmeye bağlı olmak zorunda kalabilir. Son olarak, edisyon sözleşmesindeki bir maddeye göre sanatçının meslek birliğine üye olma hakkı da elinden alıyor.

Yarışmacılar bu şartlara karşı isyan etme hakkına da sahip değil. Sözleşmenin maddelerinin açıklanması yasak olduğu için yarışmaya katıldıktan sonra sömürülen yarışmacılar yaşadıklarını basına anlatamıyor. Anlatabilseler bile bu işten para kazanan ana akım medya devlerinin bu isyana yer vermesini beklemek saflık olur.

Sözleşmenin dayattığı ağır şartlar ve yarışmacının en sonunda elde edeceği sınırlı gelir, farklı formatlarda onlarca kere düzenlenen yetenek yarışmalarına katılan ve kazananların neden müzik piyasasında kalıcı olamadığının adeta bir resmi.

* Onur Erem (Birgün)

Erdoğan, KCK operasyonu ile ne yapmak istiyor?

İkili iktidar kavramını siyaset kuramında ilk kullanan kişi Rusya'daki 1917 Sovyet devriminin önderi Vladimir Lenin olmuştur. Lenin merkezi hükümet iktidarıyla birlikte, ama ona rakip ve paralel olarak varlığını sürdürmek üzere işçiler, askerler, aydınlardan oluşan yerel komiteler, meclisler, yani Rusçasıyla soyvetler oluşturmuş ve bu durumun eski dünyanın kabuğu içinde yeni bir dünya kurulana dek, yani devrime dek süreceğini kavramlaştırmıştır.

Sanayi işçiliğinin ve işçi örgütlenmesinin zayıf, ancak köylülüğün güçlü olduğu Çin'de ise Mao Zedung ayrı bir yöntem izlemiştir. Gerilla, balığın suda yüzdüğü rahatlıkta halk içinde hareket edebilmelidir sözü Mao'ya aittir ve kendisinden sonra gelen silâhlı mücadeleyi temel alan dünyanın her yanındaki yerel komünist liderler ve örgütlerce benimsenmiştir.

Öcalan'ın yaptığı, bu iki kavramı eklektik biçimde bir araya getirerek hayalindeki Kürt devrimine uygulamaktır. KCK, PKK'nın hem ikili iktidar aracı, hem içinde hayat bulduğu havuzun adıdır; Leninist siyaset teorisinin Kürtçülük zemininde vücut bulmuş şeklidir.

* Murat Yetkin (Radikal)

Anonim türkü: Bir insan nasıl terörist olur?

Bir Çevik Kuvvet otobüsünden söz ediyorlar sonra… Eyleme katılan öğrencilerin ve onların avukatlarının (toplamda 54 kişi) doldurulduğu, 5 saat mahsur bırakıldığı bir otobüs. O otobüs ki, içindekilere Siz mundarsınız diye hakaretler edildiği, cinsel uzuvlarının taciz edildiği son model bir işkencehanedir. Oradan çıkanlar 6 aydır psikiyatrik tedavi görmektedir. Hâlâ! Bu anlatılanları kulaklarımla duydum, ağzımdan burnumdan kusmak istedim. İstedim ama bazı sözler, bazı sesler, bazı haksızlıklar sistemden öyle öğürmekle atılamıyor.

* * *

İddianame şöyle son buluyor: İddianamenin bir örneği yükseköğrenim öğrencisi ve kamu görevlisi olan şüphelilerin öğrenim gördükleri fakülte dekanlıkları ve çalıştıkları kurum amirliklerine gönderilmiştir. Yani Çocukların bundan sonraki eğitim hayatlarına da ipotek koymayı ihmal etmedik demek istiyor. Fakat burada öyle bir nokta var ki… İlginçten ötedir: İhbar niteliğindeki bu iddianame üniversitelere, mahkemede kabul edilmeden önce gönderilmiş. Bakın, iddianamenin mahkeme tarafından kabul edilme tarihi 10 Ekim. Hacettepe Üniversitesi'ne gönderilme tarihi 5 Ekim. Bu nedir? Mahkeme denilen şeyin artık polis ve savcılar arasında bir al gülüm/ver gülüm'e dönüşmesidir.

* Ezgi Başaran (Radikal)

Yargıtay onaylı tecavüz indirimi

Türkiye'de bir tecavüz lobisi mi var ki N.Ç'nin 13 yaşında kendi rızasıyla 26 tecavüzcüsü ile beraber olduğu şeklinde bir kararı onaylatabiliyor. Böyle bir minareyi kılıfa sokuştursanız, kanunlara uydursanız bile bu kararı hangi vicdana, kalbi olan hangi insana anlatabilir, onu ikna edebilirsiniz? Bunu da geçtim, 13 yaşındaki bir kızın kendi rızası ile 26 adamla yatabileceğine neden bizi ikna etmeye çalışıyorsunuz? Bu kadar aklımızı kaybetmiş, aptal veya saf mı gözüküyoruz? 13 yaşında bir çocuğun namusunu, ırzını koruyamayacaksak, hesabını soramayacaksak, bu noktada bile buluşamayacaksak, birleşemeyeceksek nerede birleşeceğiz? 13 yaşındaki bir çocuğa tecavüz edenlerin yaşadığı hukuk sürecine bakın. Mahkeme, sanıklara kanundaki en alt sınırdan ceza verdi. Üstüne iyi hal indirimi yaptı. Bu da yetmedi, yargıtay, 13 yaşındaki N.Ç'nin kendi rızası ile birlikte olduğu kararı verdi. Bunun mahkemedeki sonucu sanıklar lehine 12.5 yıl daha indirim demek. Biriniz söyleyin bana böyle bir kararı savunabilecek bir parti, örgüt hatta terör örgütü var mı?

* Cüneyt Özdemir (Radikal)

AKP'nin savaşı

İnsanların tıyneti savaş ve afet zamanlarında ortaya çıkar. Ilımlı bildiğimiz Cumhurbaşkanı'nın cuş ü huruşa kapılıp intikam yemini haykırdığı bir ülkenin evlâtlarıyız. Şimdi zatıâlilerinden rica etsem de gelip evimin karşı duvarındaki nevzuhur Kürtlere Ölüm yazısını siliverse.

Çünkü gerek dinbilimci Başbakan, gerek Cumhurbaşkanı ve cemaatleri Fethullah Bey'in de destekleriyle vahşi, bedduacı bir savaş dilini bayrak etmiş durumda. Resmi ağızlardan ırkçılığın en yüzsüz örnekleri dökülüyor.

Bu dil, Van'daki depremzedelere yardım diye taş-sopa gönderen, onların yaşadıklarını kutlayıp oh çeken, mahallemin duvarına Kürtlere Ölüm yazanları besliyor.

Utanmaz medyanın katkılarıyla.

Herkes şu aralar oturup iyice bir düşünmeli. Bu da geçer ya hu! Ama ileride birbirimizin yüzüne nasıl bakacağız? Çocuklarımız birbirlerine nasıl hitap edecekler?

* Yıldırım Türker (Radikal)

 

50
Derkenar'da     Google'da   ARA