Patronsuz Medya

Çocuklarını yiyen ülke

Şimdi haberlere bakıyorum. Bugünlerin kan bilançolarına yani… İki taraf da aynı kelimeyi kullanıyor, ölen o tarafın şehidi. Hepsi benim kardeşim, ne bileyim erkenden doğursaydım çocuğum olacak yaştalar. Ve haki renkli üstdüzeyler hâlâ şehit cenazelerinde Terör örgütünün üzerine kararlılıkla gidileceğini okuyorlar ellerindeki kâğıttan. Babasıyla daha hatırası olmayan bir buçuk yaşındaki o küçük kızlar ortada dolandıkça, eşleri, anneleri bayrakla sarılı tabutlardan zorla uzaklaştırılırken sormazlar mı 30 senedir yeterince kararlı mı değildiniz? Şimdi ne oldu?

Bunu söyleyince sanıyorlar ki bizler, bunları soranların canı yanmıyor o cenazelere baktıkça. O askerler nasıl öldü bir anlatın dediğimiz için, sanıyorlar ki o yanmış çocukların fotograflarıyla bizim içimiz deşilmiyor. Biz bunları soruyoruz diye sanıyorlar ki, dağa çıkalım diyoruz. Sanıyorlar ki PKK tarafındayız. Sadece birkaç tabiat kuralının farkındayız. Meselâ bastırdığın şey yükselir. Meselâ ölen insan ölür, bu kadar. TC askeriysen de, PKK gerillasıysan da… Çok üzgünüm ama, şehitler ölüyor kardeşim. Öldüğüyle kalıyor. Ölümler bir işe yarasaydı 30 yıl sürer miydi?

* Pınar Öğünç (Radikal)

Bitmeyen İç Savaş ve Son Şehit Haberlerine Dair Birkaç Söz…

Ama askerler ölünce yer yerinden oynuyor! Neden? İnsan hayatına çok değer verildiği için mi? Elbette hayır. Devlet uğruna öldükleri için. Birileri, ortaya çıkacak olan milli histeriyi ustalıkla yönlendirmek istedikleri için. Bu memlekette insanlar sadece öldükleri zaman değerli oldukları için!

O askerler belki işsizdi. Belki hakkını aradı ve köpek muamelesi gördü. Belki alevi ya da Kürt'tü ve bundan kaynaklanan mağduriyetleri yaşamlarını yaralamıştı. Belki askerliği süresince çok kötü muamele görüp adam yerine bile konmadı. Bokun başında nöbet tutturuldu. Kış günü yarı çıplak eğitime alındı. Komutanının türlü küfür, dayak ve aşağılamalarına maruz kaldı. Ama ölünce birden kahraman yapılıverdi. Önünde titrediği komutanları şimdi onun tabutunun önünde hazırolda duruyordu. Çünkü yaşarken beş kuruşluk kıymet verilmeyen mehmetçiğimizin ölüsü çok kıymetliydi!

* Freddie (Nifak Tohumu)

Taraf Gazetesi'nin Demokrasi Kavrayışı

Gerçek bir demokratikleşme için olmazsa olmaz olan ekonomik ve politik hayatın düalitesini aşıp toplumsal bir demokratikleşme için gerek kültürün demokrasi açısından eleştirisi gerekse de toplumsal ilişkileri değiştirecek bir sistem eleştirisi Taraf'çı liberallerde görülmez. Keza savundukları sandık demokrasisi'de yerel ve yerinden yönetimlerin önünü açıp emekçilerin yönetim sürecine çok daha kolay katılacakları, mahalle ve işyeri meclisleriyle doğrudan demokrasi pratiklerini geliştirme olanağı bulacakları sahici bir politik demokrasinin çok uzağındadır.

* Freddie (Nifak Tohumu)

Sayın Başbakan, tarihin eli omzunuzda!

Başbakan Erdoğan'ın, Kürt sorunu yok, PKK sorunu var; bundan sonraki süreç çok farklı olacak sözü beni 1990'lara götürdüğü için ve o zamanki gibi kanlı bir şiddet sarmalı ihtimalini gözümün önüne getirdiği için tedirgin ediyor.

Sayın Başbakan;

'Oyun planı'nızı bilmiyorum. Ama önemsediğim bir husus var.

Yüzde 50 oyla büyük bir seçim zaferi kazandınız. Bu gerçekten çarpıcı bir güç kaynağıdır.

Tarihin eli omzunuzda!

Ya bu eli hissedersiniz.

Ya da tarihi bir barış fırsatı heba olur gider.

İkisi de elinizde.

PKK'nın Silvan baskını ve 13 şehidin yüreğinizi nasıl dağladığını anlıyorum ve bu acıyı paylaşıyorum.

Ancak, liderlik ve devlet adamlığı böylesi acıların üzerinden geleceği görmektir.
Tarih ancak böyle yazılır.

* Hasan Cemal (Milliyet)

Demek Baskın Oran'a gelince böyle…

* Bu dosyalar virüsle gelmiştir bilirkişi raporlarını takmayıp gazetecileri içeri atmayı, ortada IP adresi bile olmadan, kaynak bilgisayar ortada yokken, sadece bir word dokümanına binayen insanları tutuklamayı biliyorsunuz da… Yıllar ama yıllardır tehdit alan Baskın Oran söz konusu olduğunda dijital delil kriterlerini mi hatırlıyorsunuz? Ki ABD mahkemelerinin kullandığı o kriterlere(Casey criteria) göre bile o kişileri hop diye beraat ettirmek için özel bir sebebiniz olmalı.

* Özel sebep diye boşa söylemiyorum… Meselâ Baskın Oran'ı öldürmeyi planladığını bir e-postaya döktüren, bu epostayı Ankara Emniyeti'ne yollayan (şaka değil), yakalandıktan sonra polise Evet öyle yazmaya devam ederse öldüreceğim diye ifade veren kişinin 5 ay hapsine, kişilik özellikleri ve bir daha suç işlemeyeceği kanaati nedeniyle de hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildi. Özeti: Baskın Oran'ı ölümle tehdit etmenin hiç bir cezayi müyyeddise yoktur. Rahat rahat takılın.

* Ezgi Başaran (Radikal)

Kimdir muhalif?

Muhalif olmak, sistemin dilini konuşanlara itiraz etmek olduğu kadar, kavmiyyet ezberlerini sürdürenlere de itiraz etmektir.

Muhalif olmak, herkesin şu ya da bu nedenle bir şeye, bir yere muhalif olduğu şu dünyada, herkesten ayrı bir yerde durarak insan ve toplumun fıtratına uygun olanı savunmaktan şaşmamaktır.

Bu yanıyla bir meczuptur muhalif, bir cüzamlıdır. Doğru söylüyor diyenlerce de, demeyenlerce de içeriye alınmayandır; dışarıda kalmak, dış-lanmak muhalifin kaderidir.

Bu nedenle, etkili ve güdümlü muhalefet için oluşturulmuş bloklara katılanlar muhalif olma hakkını yitirirler. Onlar artık, kimin ekmeğini yiyorlarsa onun kılıcını çalacaklardır.

* Ömer Lekesiz (Yeni Şafak)

Yerden Göğe görüntülü gürültü

Katılımcıların bağırarak konuşmaları, karşısındakini dinlememeleri, söz verilmeden tartışmaya katılmaları, hatta sinirlenip stüdyoyu terk etmeleri halk tipi bir dobralık, yalansız dolansız bir üslup olarak görüldü, zımnen kabullenildi. Bu nedenle olsa gerek, artık yepyeni bir tartışmacı tipi var, ekrandaki duruşunu bir performans sanatçısı gibi çalışmış, taraf olmayı görev edinmiş militan tartışmacılar. Özellikle futbol programlarında ve siyaset tartışmalarında bu tip tartışmacılar prim yapıyor, fark ediliyorlar. Bir tür siyasal televole anlayacağınız. Aralarından sıyrılanlar ekranın dilini çoktan çözmüş, nerede bağıracağını, nerede güleceğini, hangi kameraya bakılacağını, konuşulmayan anlarda bile jestlerle, mimiklerle konuşmayı öğrenmişler.

* Orhan Tekelioğlu (Radikal)

Sincan Cezaevi'ndeki ODTÜ'lüden Belge'ye cevap

Bizzat yumurta atan öğrencilerden biri olarak rahatlıkla söyleyebilirim ki Türkiye'de de dünyada da protestoların hedefinde icraat sahipleri, muktedirler vardır. Neredeyse 10 yıldır iktidarda olan ve üniversitelerde yeni bir dönüşüme hazırlanan AKP'nin temsilcisi ile ona çarpık muhalefet edeni aynı kefeye koymadık.

Ülkemizde MC Hükümetlerine ya da Ecevit CHP'sine karşı çıkan DEV-GENÇ'lileri getirin gözünüzün önüne. Daha eskiye dönün; ODTÜ'de ters dönmüş yanan bir araç vardı hatırlarsınız. Aklı başında kimse Komer'in arabasının park edildiği yerde haksızlık olmasın diye ikinci bir arabayı ters çevirmez sanırım. Bu Komer'e haksızlık olurdu.

Günümüze gelelim. İngiltere'de prensin arabasına yumurta atan öğrenciler, İtalya'da Berlusconi'nin fotograflarına çarpılar koydukları posterlerle süslenen işgal edilmiş amfiler ya da göçmen yasasını protesto ederken Sarkozy'e lânet eden Fransa'daki göçmen öğrenciler…

Aynı taleplerle hareket eden Avrupa gençliğine de hükmedecek bir Ergenekon'unuz var sanırım! İşkence gören ve ardından tutuklanan bir üniversiteli olarak; bu baskının icraatçısını değil de beni ve benim gibileri faşist diye yaftaladığınız için özür borçlusunuz!

* Ömür Çağdaş Ersoy (Radikal)

Piyasacılığa Karşı Bir Kurtuluş Adası: İslam

Herkes sırtında kocaman bir taş taşıyor: mülkiyet ve tüketim taşı… Bütün hayatları bu ağır taşın altında sürünerek, tüm değerleri kaybederek geçiyor. Oysa taşı atmak özgürleşmek, hafiflemek mümkündür. Tekasür suresinde bahsedilen cehennemi ve oraya doğru yuvarlanmayı aşmak için baktığımız yeri değiştirmek şart. Mezarlara dek süren bir oyun ve oynaşı/mülk tutkusunu yıkmak ve hayata buradan bakmak, Allah'a inanmanın her an yeni bir gelecek yaratmak demek olduğunu bilen, karamsarlığa ve umutsuzluğa kapılmayan bizler için başlangıç noktasıdır.

* Yavuz Soysal (Adil Medya)

Ne PKK´ci Ne Devletçi, Kendiniz Olun

Başbakan Erdoğan'ın Kürtçe ana dilde eğitim ülkeyi böler sözlerine İslâmî kesimin birkaç istisnası hariç yüzde 99'undan hiç bir eleştiri gelmediğini kaydeden Tan, İslâm hukukuna göre bu yanlış bir ifadedir diyen çıkmadı. İslâmî kesim iktidar ile iç içe girdi. Taktik olarak devleti kullanma veya istifade etme noktasında devletin düşündüğü noktaya geldi. O noktada Altan Tan'a ihtiyaç yok. O noktada avcı kekliklere ihtiyaç vardır. Yani Kürtleri kandıracak, oyalayacak ve siyasal taleplerini boşa çıkaracak aktörlere ihtiyaç var dedi ve İslâmî kesime şu çağrıda bulundu:

Şimdi burada da İslâmî kesime çağrım şudur; Önce doğru İslâm hukuku ve akidesinin olduğu noktasına gelin. Ondan sonra devlete AKP'ye, BDP'ye ve PKK'ye olan mesafenizi belirleyin. Doğrulara doğru, yanlışlara yanlış deyin. Ne AKP'li, ne BDP'li, ne PKK'li, ne de devletçi olun. Kendiniz gibi olun. Bu mesafe belirlendiği zaman çözüm kendiliğinden çıkacaktır. Yani Kürtçe ana dilde eğitim bir halkın yani Kürtlerin veya Arapların veya Çeçenlerin hakkı değil midir? Bunu yapalım yönetim şekli ortaya çıkacaktır. Şu anda gelinen nokta iktidarın ve devletin yanında durmadır. Bu da çözüme değil çözümsüzlüğe hizmet eder. Bu günaha ortak olmadır.

* Altan Tan (Adil Medya)

Top'lu ayin için yeni bir sayfa: Toplum bu aydınlanmaya hazır mı?

Futbol sevdası büyüdükçe, nicelik ve nitelik olarak yaygınlaştıkça cezbe büyür. Taraftar gerçek hayatta elde edemediği bütün zaferlerin, tuttuğu takımın şahsı manevîsinde temsil edilmesini dayatır. Rekabetin kuralları akli olabilir, ancak yarattığı duygulanım o kadar akıl dışıdır ki, mağlubiyet halinin sonucu olan nefret meşrulaşmıştır.

Futbol tutkusunun genleşerek geldiği bu obezite halinde, taraftarın kulübüne/takımına duyduğu inancın bedelleri de büyümeye başlar: Mağlubiyetler Tanrılar kurban istiyor psikolojisini perdahlar. İnançlı kurban almaya doyamayabilir. Bunun sonucunda, futbolun tek güzel yanı olan Top yuvarlaktır ve her şey mümkündür felsefesi kulüpler açısından göze alınamaz bir risk olur çıkar.

* Nihal Bengisu Karaca (Habertürk)

Sivas'ta o gün

Başbakan Erdoğan'ın bu sene bir mesaj vermesi gerekiyor. Sivas'ta meydana gelen bu olayın kışkırtma olduğunu, devletin er geç bunlardan hesap soracağını ortaya koyması lâzım. Aynı zamanda Başbağlar'da gariban, suçsuz köylülerin katledilmesinin de aynı vahşetin devamı şeklinde olduğunu ve hesabının sorulacağını söylemesi barışın tesisi bakımından çok önemlidir. Kemal Kılıçdaroğlu da hem Sivas'a hem Başbağlar'a gitmeli.

Sonuç olarak bu olay 1970'lerde başlayan komplonun devamı idi. Devletin üst kademelerinin, dönemin başbakanı Tansu Çiller'in bilgisi dâhilinde olmadan böyle bir kışkırtma yürütülemez. Sivas'ın ardından Başbağlar Katliamı var. PKK ile Alevîlik arasında hiç bir benzerlik yoktur. Bir tarafı Şafi inancının temellenmesidir. Kodları çok farklıdır. Ne oluyor da PKK'ya, Alevîlerin intikamını almak için Başbağlar'a gidiyor? Kurt dumanlı havayı sever. Alevîlerin gözüne girmek için böyle bir eylem yaptılar. Çok yazıklanacak bir eylemdir.

Türkiye enerjisini iç çatışmaya harcadığı takdirde büyük devlet olamaz. Darbeci kim olursa olsun hesabı sorulmalı.

* Muhsin Öztürkİbrahim DoğanAyşe Tosun (Aksiyon)

BDP'li Kaplan'dan özür

Meclis'in gündeminde ise, kriz, tutuklu milletvekilleri, yemin, ara seçim, tükürük, rest, tehdit, şike ve kabine olduğunu ve bu insanlarımızın unutulacağını söyleyen Kaplan, Siyaset yönetebilme sanatı ise, insanlığın bittiği vicdanın sustuğu bu üç fotograf, parti grup çıkarları öne konularak, ülkenin sürüklendiği felâket karşısında kibirli, mağrur restlerin, çözümsüzlüğün ne kıymeti var. Kaybedilen her an, bir insanımızın yaşamını kaybetmesi demek değil mi? İnsanların, insanlığın, vatandaşların en temel hak ve hürriyeti başında yaşamak hakkı gelmiyor mu? Yaşamı vermediklerimize ne verebiliriz? İnsafın, vicdanın, adaletin, insanlığın sığınılacak limanına uğrayamayan, çözüm bulamayan siyasetin hepimiz sorumlusu değil miyiz? dedi.

* Ferit Aslan (Radikal)

 

47
Derkenar'da     Google'da   ARA