Patronsuz Medya

90'larda Güneydoğu'da çocuk olmak

Çocukluğumdan kafama yer etmiş en etkili fotograf abimle ilgili… Silah sesini duyduğumda, abimi öldürdüklerini bilmiyordum tabii. Batman'da günde 10-12 tane cinayet işlendiği zamanlardı. Abimin inmesiyle öldürülmesi üç dakika zaten. Bakkaldan fıstığını alıyor, sigarasını alıyor, hemen kapının önünde öldürülüyor. Ben ilk koşanlardandım. Abimin hırıltılı sesi hâlâ kulağımdadır. Henüz 21 yaşında olduğu için taze bıyık bırakmıştı. Hem şakaktan, hem enseden indirmişlerdi abimi. Kanın süzülüp bıyığın tam üzerinde duruşunu unutamıyorum. Çok da severdi bıyıklarını. Çekiştirirdi ki uzasınlar. Uçlarını çiğnerdi. Hırıltıyla bir şeyler söyledi ama anlamadım. Bir de köşeden kaçan iki çarşaflı tipi hatırlıyorum. Hizbullah erkekleri Batman'da hep çarşaf giyerler, cinayeti işleyip köşe başında üzerlerini değiştirirdi. Sonra senin yasına ortak olmaya dahi gelebiliyorlardı, bilemiyordun.

* Funda DanışmanRojin Canan AkınPınar Öğünç (Radikal)

Sam Amca'nın çöküşü

Zaman içinde süpergüçler, aşırı birikmiş zenginlik ve güçlerinden dolayı taşıyabildikleri sakatlıklar edinirler; bu itibarla, tekniğinde eksikler bulunabilen süper güçlü bir sporcuya benzerler. Gücünüz tükendiğinde, aniden tekniğe ihtiyaç duyarsınız; fakat gücünüzü tekrar toparlamak için artık çok geç kalmış olabilirsiniz.

Tekniğin ötesinde, özgüven çok önemlidir. Fakat o bildik Amerikalı halleder iyimserliği bile bugünlerde sarsılıyor. Amerika'nın biricik olduğunu en yüksek sesle iddia edenler bile, kültürel bir karamsarlık mimi koyuyor. Bu ülkenin temellerinin çatırdadığını görmek kalbimi dağlıyor, diye hisleniyor Glenn Beck.

Elbette diğerleri hâlâ daha kötü durumda. Yeni Roma, henüz yeni Yunanistan haline gelmiş değil. Fakat Avrupa Birliği'yle ABD arasında belki de artık bir çöküş rekabeti durumu yaşanıyor. Amerika'nın hâlâ bir miktar üstte olduğu muhakkak, fakat geçen yıl şu sözleri de bir Demokrat senatörden değil, Cumhuriyetçi senatörden duydum: Bu ülke Yunanistan haline gelecek, tek fark bizi kurtaracak bir Avrupa Birliği'miz yok.

* Timothy Garton Ash (Radikal)

1968 yeniden

Hükümetler tarafından ele alınan problemler kredi pazarlarının problemleri; fakat sokaklardaki genç insanlar onları, bankaların çıkarlarını vatandaşlarınkilerden önde tutan çağdaş Avrupa sosyal sözleşmesinin bir parçası olarak görüyorlar.

Borç ödememenin önüne geçmek amacıyla İspanya ve Yunanistan'da uygulanan kurtarma paketleri, genç insanlara değişim yolunda çok az umut veriyor ve radikal değişimler ve yeni bir sosyal sözleşme talep etmeleri hiç de şaşırtıcı değil.

Hükümetler, küresel mali pazarların böyle olduğu ve ekonomilerinin ellerini kollarını bağlayıp küçültecek tasarruf önlemlerinden başka alternatifleri olmadığı şeklinde hayıflanabilirler; fakat sokaklardaki genç insanlar küresel kredi pazarlarının kurallarını, onlar için değil bankerler için çalışan ekonomik ortodoksinin insan yapımı bir ideolojisi olarak değil de bir dizi değişmez doğal kanun olarak görmek konusunda isteksizler.

* Tony Karon (Star)

Wikileaks versus Kapitalizm?

Hayat değişiyor, değişimi anlamaya çalışıyoruz. İnsanlar bunu her zaman yaptılar, anlamaya çalıştılar. Bazıları, bazen değiştirmeye de çalıştı. Ve gün geldi anlamak, değiştirmenin yarısı oldu; insan toplulukları bir arada barış içinde yaşamayı salt bir fikir olarak değil, bir zorunluluk olarak da kavradılar. Ama bazı şeyler değişmiyor. İnsanların fiziksel olarak bir araya geldikleri eylemlerin önemini hâlâ yadsıyamıyoruz. Yeni gibi görünenlerin, eskinin bir devamı olup olmadığı her zaman sorgulanmalı. Yeni medya ya da yeni sosyal ortamlar, yeni medyalar da bunlar arasında. Bilgiye serbest erişimin, eşit erişim ve eşit temsilin, sömürüsüz bir dünyanın mümkün olabilmesi, güç/iktidar yapılarının önüne, karşı konulamayacak bir güç yığmakla ilgilidir. Her zaman böyleydi, şimdi de böyle. Dr. Kelly ve Bradley Manning gibi insanların kahramanca girişimleri, bunları destekleyip ileriye taşıyacak örgütlü güçlerin olmadığı yerde, günyüzüne çıkmayı bekleyecektir.

* Gülseren Adaklı (Bianet)

Türkiye: 33'lerin Kısa Hikayesi

Sivas'ta ölen 33 alevi insana karşılık 33 Sünnî insan… Mezhep temelli ayrışmalar çatışmalarla artsın niyetindeler. Kenarda seyrediyorlar. İnsanlar birbirini anlamaya çalışmasınlar, sevmesinler diye ölümlerden medet umuyorlar. Oyunun planlayıcıları amacına ulaşmıştı. İnsanlar arasında aşılmaz duvarlar ördüler. Hep suçlu karşıda arandı. Bu mizanseni kuranlar tespit edilmemeye çalışıldı.

Canlar canları böyle yakarsa, Kardeş kardeşe kurşun sıkarsa, Eğer ok yaydan bir kez çıkarsa;
Bir Sivas ağlar bir de Başbağlar.
(Bir Sivas Ağlar Bir De Başbağlar / Tayyar Yıldırım)

Matematiksel hesaplar hangi vicdanı rahatlatabilir? Acıların toplamı, çıkarması, çarpma ve bölmesi olabilir mi? Bunu bile millete reva gördüler. Çıkardıkları yangında kavrulanları ellerini ovuşturarak seyredip, akbabalar gibi leşlere saldırmak için beklediler. Ama hesaplarının sonucunda kendilerinin mahkûm ve yok olduklarını bir gün görecekler mi? Görmeleri için üstü örtülen hakikati ortaya çıkaracak irade ve feraset olmalıdır.

* Rüstem Budak (Adil Medya)

Sorun Apo'da değil bizde, hâlâ tek devlet haline gelemedik!

PKK nasıl silâh bırakır, dağdan nasıl iner sorusuna ilişkin şifreleri çözmek isteyenlerin, Hâlâ tek devlet olamadık! tespitinin yanı sıra, Cengiz Çandar'ın raporda da yer alan şu saptamalarını düşünmelerinde yarar var.
(1) Kürt sorunu PKK sorunudur.
(2) PKK sorunu çözülmeden Kürt sorunu da çözülemez.
(3) Kürt sorunuyla PKK sorununun iç içeliğini yerli yerine oturtmadan, dağdaki silâhlı mücadeleyi anlamak ve sona erdirmek olanaksızdır.
(4) Türkiye otuz yıldır bir Kürt isyanı'yla karşı karşıya.
(5) İsyan nedir, terörizm nedir sorusunu düşünürken, isyan araçları içinde terör ve şiddetin araç olarak kullanıldığı gözardı edilemez.
(6) İsyan sona erecekse, o zaman müzakere şart. Bu çerçevede unutulmaması gereken en önemli nokta isyan lideri'nin 1999'dan beri tutuklu olmasıdır.
(7) Ve PKK'nın dağdan ancak Kürtler için efsanevi bir figür olan Öcalan'ın üzerinden inebileceği gözardı edilmesin.

* Hasan Cemal (Milliyet)

Herkesin bildiği sır 1921 Anayasası'ndaki özerklik, Atatürk ve Kürtler

Atatürk'ün 1923 İzmit basın toplantısı

Atatürk'ün 1923 yılında gerçekleşen İzmit basın toplantısında Ahmet Emin Yalman'ın sorusuna verdiği ve hep sansür edilen yanıtı da meseleye ışık tutmaktadır. Atatürk şöyle diyordu: Kürt sorunu, bizim yani Türklerin çıkarlarına olarak da kesinlikle söz konusu olamaz. Çünkü bildiğiniz gibi, millî sınırlarımız içinde var olan Kürt unsurlar o şekilde yerleşmişlerdir ki, pek az yerlerde yoğundur. Fakat yoğunluklarını kaybede kaybede ve Türk unsurunun içine gire gire öyle bir sınır doğmuştur ki, Kürtlük adına bir sınır çizmek istersek Türklüğü ve Türkiye'yi mahvetmek gerekir. (…) Dolayısıyla başlı başına bir Kürtlük düşünmektense bizim Teşkilât-ı Esasiye Kânunu gereğince zaten bir türlü özerklik oluşacaktır.

O halde hangi livanın halkı Kürt ise, onlar kendi kendilerini özerk olarak idare edeceklerdir. Bundan başka Türkiye'nin halkı söz konusu olurken, onları da beraber ifade etmek gerekir. İfade olunmadıkları zaman, bundan kendilerine ait sorun yaratmaları daima mümkündür. Şimdi Türkiye Büyük Millet Meclisi, hem Kürtlerin ve hem de Türklerin yetki sahibi vekillerinden oluşmuştur ve bu iki unsur, bütün çıkarlarını ve kaderlerini birleştirmiştir.

* Cemil Koçak (Star)

Gırgırına Muhalefet

Politik mizah vurun abalıya değildir! Absürd olanı yakalamak konusunda mizahçılarımız giderek ya reflekslerini kaybetmektedirler ya da kolayına kaçıp abalıya vurmaktadırlar. Politik mizahın gerilemesi, egemenlerin manipülasyon gündemlerinden etkilenmeyle doğru orantılıdır.

Zafer balosu örneğinde olduğu gibi başka kritik noktalarda da özgürlüklere müdahaleye karşı çıkma yerine -ortada bol mizahi malzeme varken bile- yasaklardan yana tavır koyup sınıfta kalmışlardır. AKP için açılan parti kapatma davası bunun en bariz örneklerinden biridir; toplumsal tabanda karşılığı bulunan bir olguyu, mekanizmayı yasakla yönetmeye, bastırmaya kalkan bu süreçte yine tercihlerini yasaktan yana yapmış, parti kapatma davasının sonuçlarını örneğin yaralı hayvan metaforu ile işlemişlerdir.

* Süleyman Bilgesoy (Derin Düşünce)

Kadro ve Bonapartizm

Teori, bize, sınıf mücadelelerinden söz edilmesini mümkün kılmayan bir başka deyişle ne burjuvazinin ne de proleteryanın hakimiyetinden söz edilemeyen toplumsal ve siyasal koşullardaki iktidarın, Bonapartizm olduğunu söylemektedir. Öyleyse Kadro'nun, cumhuriyet inkılaplarına hazırladığı ideolojik arka plan, Bonapartizm'dir.

Kadro dergisinin 1934 yılı sonunda bizzat Atatürk'ün buyruğuyla yayınına son vermesi, Bonapartist ideolojinin Kemalizm tarafından sahiplenilmediğinin kanıtıdır. Bonapartizm, düpedüz darbeciliktir ve bugün demokrasiye karşı darbecilik oynayanların girişimlerinin, Kemalizm'le hiç bir ilişkisi yoktur.

* Hilmi Yavuz (Zaman)

Kaçanı kovalarlar ve ısırırlar

Eksik olan her şey netice itibarıyla yanlıştır. Ama burada artık eksiklik değil, doğrudan yanlışlık var. AKP niye böyle yapıyor, anlamak mümkün. Çünkü içinden ve dışından korkuyor. İçinden korkuyor çünkü AKP bir parti değil, bir koalisyon. Koalisyonun kimi kanatları Erdoğan'ın ileri gitmesini engelliyor, Erdoğan da korkuyor. Cemil Çiçek tek başına kâfi.

AKP dışından korkuyor, en başta da askerlerden korkuyor. Ama, meşhur söz, korkunun ecele faydası yok. Hatta, zararı var. Kaçanı kovalarlar ve hatta ısırırlar. Isırılmak istemiyorsan panikleyip kaçmayacaksın.

* Baskın Oran (Radikal)

Krizi aşmanın adresi BDP değil Ak Parti

Konumuz, gelinen noktada, BDP değil Ak Parti ve Başbakan'dır.

BDP'yi TBMM'ye 36 milletvekili ile getirmek sorumluluğu ve ödevi, ülkenin tümünü temsil yeteneğine sahip iktidar partisinin ve sahiplerinin üzerindedir de ondan.

YSK'nın Türkiye'yi kaosa itmeye yönelik ilk kararı değil Hatip Dicle ile ilgili kararı. O karar ise zincirleme kötü ve yanlış kararların zirve noktasını ifade ediyor.

Ak Parti'nin YSK'nın yol açtığı krizin ilk 48 saatlik performansı, krizin aşılabilmesi için pek ferahlatıcı olmamıştır. Yine de vakit var.

Öncelikle, Hatip Dicle'nin milletvekilliğinin düşürülmesi üzerine, Ak Parti Diyarbakır listesinin altıncı sırasındaki -Ankara'da yaşayan- adayın saniye sektirmeden mazbatasını alması ahlâkî bir zaaf taşıyor.

Ak Parti, Diyarbakır'ın seçmediği adayını, milletvekili sayısını 327'ye çıkartmış olarak TBMM'ye fütursuzca taşıyarak mı demokratik bir anayasa yapılmasına önayak olacaktır.

Ortada sadece siyasî değil, ahlâkî açıdan bir vahim durum bulunuyor.

* Cengiz Çandar (Radikal)

Sivas Katliamı Üzerine Serdar Doğan'la Söyleşi

3-5 sivil polis aynı göstericiler gibi yüzlerini otele dönerek duruyorlardı. Sonra zaten onlar da gitti ve saat 19.00'dan itibaren artık saldırganlar tamamen otelin önüne geldiler. Burun burunayız, nefeslerini duyuyoruz. Yangının başlamasına bir saat falan var. Birden bir rütbeli subay, yanında iki çevik kuvvetle otele girdi. Elektrikler kesik. Subay elinde çakmak, çakmağı çaka çaka lobide yürüyor.

Komiser Mehmet kim? dedi. Komiser kendini tanıttı. Subay, Komiserim çıkalım dedi. Nasıl yani dedi bizim Mehmet Komiser. Çıkalım komiserim, ortalık fena karıştı, daha fena karışabilir yanıtını verdi subay. Mehmet Komiser Beraber girdik beraber çıkarız dedi. Hayır komiserim ben sizi almaya geldim. Komiser, Ben çıkabiliyorsam buradaki herkes çıkabilir tek başıma çıkmayı reddediyorum dedi.

Sonra bizim Ertan vardı, o Peki biz nasıl çıkacağız diye sordu. Subay döndü, sizden özür diliyorum, ama aynen şu ifadeyi kullandı Nasıl girdiyseniz öyle çıkın o… çocukları. Sonra komisere çok sert bir biçimde Çıkalım diyorum size dedi. Bir daha ret yanıtını alınca da Ne halin varsa gör deyip gitti. Biz o andan sonra dedik ki Bitti bu iş, birazdan ölüyoruz. Zaten biz bunu derken 10 binin üzerinde saldırgan otelin etrafını sarmıştı bile.

* Serdar DoğanDevrim Sevimay (Milliyet)

 

57
Derkenar'da     Google'da   ARA