Patronsuz Medya

Dört ülke kaybettim hükümsüzdür

4 eylül dolayında Mustafa Kemal Paşa Filistin'de görevinin başına geçer. Resmen sadece 7. Ordu kumandanı olduğu halde, Cevat Paşa (Çobanlı) kumandasındaki 8. Ordu ve Cemal Paşa (Mersinli) kumandasındaki 4. Ordu da gerçekte onun direktifine tabidir. 7. Ordu kurmay başkanı olan von Falkenhausen, Mustafa Kemal'in görevi devralmasından hemen sonra onunla görüş ayrılığına düşerek istifa eder. Ordular Grubu kumandanı olan General Liman von Sanders kısa zamanda etkisiz hale gelir ve Şam yenilgisinden sonra görevi bırakır. Onun yerine, Mustafa Kemal Paşa artık fiilen yok olmuş olan Ordular Grubu kumandanlığına getirilir.

Bu olaylardan çıkarılacak en basit sonuç, Mustafa Kemal Paşa'nın tarihte eşi görülmemiş ve hiç yenilmemiş bir kumandan olduğuna ilişkin yaygın görüşün sorgulanması olabilir. Mustafa Kemal'in bizzat kumanda ettiği 7. Ordu 19 Eylül Mecidde Muharebesi'nde darmadağın olmuş, daha sonra Deraa'da, Şam'da, Hama'da ve Halep'te oluşturmaya çalıştığı savunma hatları da yarılmıştır.

* Sevan Nişanyan (Derin Düşünce)

Kızıl Elma ağız sulandırıyor

Duanın en vurucu, en muhteşem bölümüne geçerken; daha 5 bin yıl önce, Türklüğe karşı bir baş belâsı olarak zuhur edecek insan hakları meselesini teşhis eden yiğit hanın derin fikriyatına saygı isterim. Bu sözleri kulaklarımıza küpe diye takıp titreyerek okuyalım:

TÜRK'e insaniyetten evvel TÜRK milletini düşündür. İnsanların insaniyet dedikleri şey, göz boyamak için icat edilmiş bir boyadır. İnsaniyet maskesi taşıyan öyle milletler vardır ki maskelerinin altında canavarlar yaşar. İnsaniyeti gören olmadı. TANRI, TÜRK'e sağlam, sürekli irade ver!En büyük kuvvetin TÜRKLÜK aşı olduğunu TÜRK'e öğret! YÜCE ALLAH TÜRK'Ü KORUSUN

* Yıldırım Türker (Radikal)

Üremenin ve ailenin cesur yeni dünyası

Batı'da çocuk, biyolojik bir süreç sonrasında ortaya çıkan otonomik ve bağımsız bir bireydir. Çocuk, ebeveyn tarafından biyolojik olarak yaratılır, ebeveyn ise çocuk tarafından, sosyal olarak. Anne bir çocukla ilişkisi yüzünden annedir, baba ise anneyle ilişkisi yüzünden baba. Fakat bu yeni düzende, yani yumurtalar, spermler bağışlanır, taşıyıcı annelerin rahimleri başkalarının evlâtları için misafirhane rolü görürken anne nedir, baba kim sayesinde bu ailenin parçası olmuştur?

* Ezgi Başaran (Radikal)

12 Eylül'ü başka türlü okumak

Ama o tarihlerde olanlar yalnızca Türkiye'nin içiyle sınırlı değildir. 1978'de Sovyetler Afganistan'ı işgal etmiştir. İslâmcı direniş ardından, 1979 başında o tarihe kadar İsrail ve Türkiye ile birlikte ABD ve Batı ittifakının bölgedeki en büyük kalesi olan İran, İslâm devrimi ile Batı ittifakından kopmakla kalmamış, yeminli düşmanı haline gelmiştir. Türkiye'de siyasî ve ekonomik istikrarsızlık, güvenlik taahhütlerini sorgulanır hale getirmiştir. Üstelik Türkiye'nin 1974 Kıbrıs harekâtı sonrasında Yunanistan'ın NATO'nun askeri kanadından çıkması, Boğazlar ve Ege üzerindeki Sovyet tehdidini artırmış, Avrupa savunması güney kanadından aşınmaya başlamıştır.

* Murat Yetkin (Radikal)

Kerem öldürmeyen âşıklar

Bu halk, Hrant o kaldırıma düştüğünde, hiç bir evlâdına ağlamadığı kadar ağlamışsa iki sebebi vardır.

Birincisi, kanlı zalimler hep atlı, devletliyken, o attan düşmüş, yoksul ve yaya kalmıştır. İspatı da altı delik ayakkabısıdır.

İkincisi, bizim İsfahan zalimleri gibi davranmamız sonucunda kavuşamayacağını, kavuşturulmayacağını bile bile, bir Kerem yüreği ile su çatlağını bulana kadar sevmeye devam etmiştir.

Keşke bir sipahi gelse Bu hikâyenin sonu böyle bitemez! dese.

Barak elinin Kerem öldürmeyen âşığı, sazını yeniden eline alsa ve senin dilinden bir Seyfullah Keremkâr'ı söylemeye başlasa…

Biz âşığız, biz ölmeyiz!
Çürüyüp toprak olmayız
Karanlıklarda kalmayız
Bize leyl-ü nehâr olmaz!

Diyerek coşkuyla söylese, biz de utancımıza ağlasak…

* Sırrı Süreyya Önder (Radikal)

Roni Margulies'in gıcırdayan teşhisleri

Kemalizm ve onun şahsında vücut bulmuş asker, yargı vb. temsilcileri artık sarhoşken bile sisteme nara atamayacak durumdadırlar. Hızla post-Kemalist bir yapısal dönüşüm geçirerek hakim sınıflar ittifakının yeni dağılım ve dengesinde, yeni efendilerine hizmet vermeye devam edeceklerdir. Yeni efendi, Ak Parti'nin de dönüşerek entegre olduğu yeni hakim sınıflar ittifakıdır. Sınıf teorisini unutturmak isteyenler asker-yargı vb denklemini sanki egemen sınıftan ayrı, belirleyici bir yapıymış gibi yutmaya ve yutturmaya devam edebilirler. Ama ısıtılıp servis edilen bu pilav, biraz Marxizm tahsil etmiş, devlet ve sınıf teorilerinden haberdar olan insanlarda sadece bulantı yapar, yemeyiz, o kadar…

Elin sırça sarayından bizim kör hanemiz yeğdir.

Şahsım adına bunların binlercesinin bir arada bulunduğu bir saraya padişah olmaktansa, Roni ve arkadaşlarının ahşap evlerine gönül huzuruyla sığınırım. Yalnız ahşap ev fena halde gıcırdamakta.

* Sırrı Süreyya Önder (Radikal)

Atatürk İngiliz valisi olmak istedi mi?

14 Kasım 1918 günü, bir gün önce İstanbul'a gelip Pera Palas'ta ikamete başlamış olan Mustafa Kemal Paşa, İngilizlerin Daily Mail Gazetesi'nin muhabiri G. Ward Price'ı aracı yaparak General Harrington'la görüşmek ister. Price, Pera Palas'ta yaptığı görüşmeyi hatıralarında şöyle aktarıyor: Mustafa Kemal, yapmak istediği bir teklif için Britanya resmi makamlarıyla nasıl temas edeceğini bildirmemi rica etti. Bu harpte yanlış cephede savaştık, dedi, eski dostumuz Britanyalılarla asla kavga etmek istemezdik… Biliyoruz, partiyi kaybettik… Anadolu'nun Müttefik Devletler tarafından işgal edileceğini tamamen biliyordum… Bu topraklar üzerindeki bir Britanya idaresinden o kadar hoşnutsuzluk gösterilmemesi gerektir.

Kim kahraman, kim hain?

Anadolu'da İngiliz idaresinden o kadar da rahatsızlık duyulmaması gerektiğini söyledikten sonra Mustafa Kemal, bu topraklar üzerindeki İngiliz idaresinde bir vali olarak çalışmaya hazır olduğunu gazeteci aracılığıyla işgalci yetkililere şöyle iletecektir: Eğer İngilizler Anadolu için sorumluluk kabul edecek olurlarsa Britanya idaresinde bulunan tecrübeli Türk valileri ile işbirliği halinde çalışmak ihtiyacını duyacaklardır. Böyle bir salâhiyet dâhilinde hizmetlerimi arzedebileceğim münasip bir yerin mevcut olup olmayacağını bilmek isterim…(5) Türk Tarih Kurumu'nun çevirtip bastığı bir kitaptan alındı bu çarpıcı sözler. Şimdi söyleyin bakalım, İngilizlerle ilişki kurmak vatan hainliği sayılabilir miymiş?

* Mehmet Bahadır (Derin Düşünce)

Sivil toplum hareketinin iki zaafı: İşadamları ve elitizm

Eğer bugün sivil toplum dendiğinde bu kavram demokratikleşme, yurttaşlık bilincinin geniş bir tabana yayılması, özgürlük, muhalif tavır alma gibi anlamları içeriyorsa kamuoyunda en çok adı geçen örgütlerin son tahlilde bu amaca hizmet etmedikleri ve kurucu üyeleri olan iş adamlarının kamuoyundaki imajlarını mükemmelleştirmeye yaradıkları söylenebilir. Gönüllü ve idealist kişilerin kısıtlı imkânlarıyla başlayan sivil toplum hareketleri bir noktadan sonra kamuoyuna mal olmuş bir kısım star adların veya AKUT örneğinde olduğu gibi kentli genç kuşak temsilcilerin kamuoyu nezdinde kendi imajlarını yavaş yavaş ve itinalı bir şekilde inşa etmeye yarar bir manivela haline gelmeye başlamaktadır. Bu da sivil muhalefet ve benzeri hareketlerin geniş bir tabana yayılmalarını ve gerçek misyonları doğrultusunda devam etmelerini önleyen bir olgudur. Bu zaaflar aşılmadığı sürece kendisine yüklenildiği anlam doğrultusunda bir sivil toplum hareketin var olabileceğinden söz etmek mümkün olmayacaktır.

* Rıfat N. Bali)

Ağniyayı şakirin, fukarayı sabirin

İslâmiyet de dahil tüm dinlerde Hızır kıssası önemli yer tutar. Hz. Musa ona bir zaman yoldaşlık eder. Kendisinde olmayıp Hızır'da olan ilmi öğrenmektir muradı, öğrenemez. Hz. Muhammed, Buhari'den nakledilen bir hadise göre Musa'nın sabırsızlığına çok hayıflanır. Arapça anlamı Al Khidr; yeşil adam demektir. Hızır lâkapıyla meşhur olmasının sebebi, kuru bir yere oturup kalktığı zaman, oranın yemyeşil olmasıdır. Hızır'ın darda kalana yetişip, müşkülünü çözeceğine inanılır. İnanılan diğer şey de Hızır'ın hep yoksul donunda gezdiğidir. Müslümanlar eskiden yolda gördükleri yoksula yardım ederken Ya Hızırsa diye de düşünürlerdi. Şimdi unuttular. İktidarın şehveti ve nimetleri, bu rüzgâra kapılanların hepsini yağlı, gerdanlı gamsızlara dönüştürdü. Böyle olmayanlarsa kimbilir belki üzüntüden, belki utançtan kendi köşelerine çekildi. İslâmı referans alan iktidar Hz. Hızır'ı bir tek şeyde hatırladı: Vakıfbank'ın faizli kredisine adını verdiler. Farz değil, sünnet değil, nereden öğrendiler bu dilleri dersiniz?

* Sırrı Süreyya Önder (Radikal)

Aman bir hecalim var!

Allah başınıza vermesin, diyelim ki herhangi bir suçtan içeri düştünüz. Hoş geldin faslından sonra bir kıdemli mahkûm içeri düşme şeklinize ve sebebinize dair sadece birkaç soru sorar ve sizi bekleyen hukuki akıbeti şakkadanak söylerdi. Kıdemli mahkûm bu akıbetinizi söylerken veri olarak cari sistemi baz alırdı. Her hukuki olan adil olamayacağı için kıdemli mahkûm aslında sizin ne kadar bir cezaya müstehak olduğunuzu da ayrıca belirtirdi. Bu ikinci tespit her zaman daha az bir ceza demekti. Daha az bir ceza alabilmenizin iki şartı vardı. Birincisi, yargı sistemini alenen tahkir ve tezyife gireceği için kendime saklıyorum. İkincisi kıdemli mahkûmun önerdiği savunma kavramıni uygulamanızdı ki sonuç hiç şaşmazdı. Düşünün ki işlediğiniz suç sabit. Deliller ortada. Siz suçu kabul etmişsiniz vb. Bu durumda bile sizi altıda bir oranında hukuki bir mevsim sonu indirmine tabi tutabilirdi. Bu, sıklıkla duyduğunuz iyi hal indirimidir. En geçerli yolu, tüm yargılama süresi boyunca başınızı sağ omzunuza yaslayıp sol ayakkabınızın ucuna bakmaktır. Bu bakışa biraz da hicran kattınız mı hiç bir hakimin rikkatli yüreği dayanamazdı. Tüm bunlar, yine söylüyorum, Allah muhafaza solcu veya Kürt olmamanız durmunda geçerliydi.

* Sırrı Süreyya Önder (Radikal)

Wikileaks: Şantaj tehditi…

Şimdi, bunca yılın yayıncısı olarak birden ortalığa dökülsem…Bir internet sitesi kurduğumu, elimde de falanca partinin lideriyle ilgili çok özel belgeler olduğunu açıklasam…

Pek yakında yayınlıyorum diyerek ortalığa karıştırsam…Bu arada, bir başka konuda meselâ, bir ihale yolsuzluğu konusunda bir dosya da yayınlayıp, biraz meseleyi bulandırsam…

Demezler mi bana, arkadaş, sen neyin peşindesin, eğer elinde gerçekten belgeler varsa yayınla ya da iki de bir ortaya çıkıp yayınlarım haaaa falan diye konuşma…

Derler…Demekte de haklıdırlar…

Eğer, bütün çağrılara rağmen bu tür politikayı sürdürürsem de bana ne denir: Santajcı!

* Ardan Zentürk (Star)

Osmanlıca

Birincisi âile çevrem ve dostlarımızın dile çok büyük ehemmiyet atfetmeleri, ikincisiyse benim bir tesâdüf sâikıyle 19 yaşında Almanya'ya savrulup bu son derece zengin ve işlenmiş dille yakından tanışma ve bu dili konuştuğumuz Türkçenin sefâletiyle mukaayese fırsatını bulmam. Böylece meselâ hücum, taarruz, tecâvüz, tasallut, sûikasd, akın, baskın, atak için artık sâdece SALDIRI; merhale, kademe, safha, hamle, pâye, rütbe, mertebe için AŞAMA; gurur, iftihar, haysiyet, şeref, izzet-i nefis için ONUR; teklif, tavsiye, telkıyn için ÖNERİ; alenî, bâriz, âşikâr, ayan, bedîhî, vâzıh, sarih, müstehcen, münhâl, üryan, meftuf, berrak ve defisiter için AÇIK sözcükleriye yetinmek zorunda kaldığımız kafama dank etdi!

Türkolog Prof. Otto Jastrow şu tespit de bulunuyor:

Bu yüzden Türk Dili kültürel çokkatlılığını ve nüans zenginliğini geniş ölçüde kaybederek yeniden ilk çıkdığı tek boyutlu bozkır diline yaklaşıyor.

Aynı bağlamda Babam da derdi ki Yakında artık karanlıkda konuşamayacağız. Çünki el kol işâreti yapmaksızın merâmımızı anlatabilme imkânını kaybediyoruz.

* Yağmur Atsız (Star)

 

94
Derkenar'da     Google'da   ARA