Patronsuz Medya

Ağaçlar ayakta ölür

Ben de arkalarından gittim. Genç olan, doktor olana serzenişte bulunuyordu.

Ziya, eğer adam öldürmüş olsaydı ben onu kurtarırdım diyordu, öfkeli bir çaresizlikle…

Avukatmış o da yıllar sonra öğrendim.

Babam adam öldürmediği için avukatın ilmi Azrail'e yetmedi. Doktor olanın gözündeki hüzün de babamın durumunun umutsuzluğunu, bir çocuğun bile anlamasına yetecek kadar koyuydu.

Avukat olan Yusuf Ekinci'ydi.

25 Şubat 1994 tarihinde, Ankara Gölbaşı'nda, elden ele dolaştırılan infaz listesinde adı olduğu için hayatına kıyıldı. Katilleri halen bulunamadı.

Doktor olanı Nihat Sargın'dı.

Bugün demokrasi mücadelesi verdiğini vehmeden tatlı su demokratlarına inat, TCK'nın faşist Mussolini yasalarından devşirdiği meşhur 141 ve 142. maddelerini battal etmek uğruna sürgünden memlekete dönmüştü.

* Sırrı Süreyya Önder (Radikal)

Yeni insan

Cebinden bir kâğıt parçası çıkardı. Hatırlayabildiği kadarıyla zimmetine geçirdiği malların dökümünü yapmış, tahmini değerlerini bulmuş ve bir yekûn çıkarmıştı. Bu parayı baban yerine senin almanı istiyorum dedi. O cebine, ben de onun eline davrandım. Uzunca bir süre cebelleştik. Sonunda bir formül buldum.

Bak dedim, Şöyle yapalım. Sen köyüne git, babam yeni öldü, onun ruhuna bir can yemeği ver. İnan bu onu çok memnun edecektir. Ben de onun oğlu olarak, hakkımı helâl ediyorum sana. Helal olsun.

Bu formül onu ikna etmişti.

* Markar Esayan (Taraf)

Evet, Eğitim Şart!

Eğitim şart! sloganı ilk anda kulağa hoş gelse de yanıltıcıdır. Modern okul binâları, pırıl pırıl ders kitabları elbet iyidir, yararlıdır ama asıl mesele o kitabların içinde neler yazılı olduğudur!

Eğer bir memleketde kumandanlar şu veyâ bu hâricî tehlikeyi değil de kendi halklarını tehlike olarak addediyorlarsa o memleketde fevkalâde vahim bir eğitim sorunu vardır!

Eğer bir memleketde savcılar ve hakimler yurddaşı devlete karşı değil de devleti yurddaşa karşı savunmayı görev telakkıy ediyorlarsa ve Yeniçeri kazıntısı darbeciler karşısında elpençe dîvan durup brifing alıyorlarsa o memleketde fevkalâde ciddî bir eğitim problemi mevcud demekdir!

Eğer bir memleketde universitas (bilimlerin tekmîli) kökünden gelme üniversitelerin anlı-şanlı hocaları askerleri darbe yapmağa göreve! dâvet ediyorlarsa orada hayâtî bir eğitim körkuyusu kendini göstermiş demekdir!

Eğer bir memleketde genel yayın yönetmenleri ertesi günki manşetleri telefon emriyle Genelkurmay'dan alıyorlarsa o ülkede ölümcül bir eğitim problemi kol gezmektedir!

Bu ülkede tâ Genç Osman'dan bu yana (1614-1618) bütün modernleşme hareketlerinin önünü kesen ve bunun için kan dökmekden bile çekinmeyen zümre câhil halk değil dâimâ okumuşlar olmuşdur.

Ben iki yıldır Ergenekon Rezilliği'nden tutuklu tek bir terzi, bakkal, manav, taksici, kunduracıya rastlamadım!

* Yağmur Atsız (Star)

Karakollar

Sonra diğer baskınlar oldu.

Hepsinde aynı şike ortaya çıkıyordu.

Baskın önceden biliniyor ama tedbir alınmıyor, baskına gelenlerin yolu açılıyordu.

En son Hantepe baskını oldu.

Hantepe'de pusuya düşen askerlerin öldürülüşü otuz ayrı noktadan canlı olarak izlenmiş ama gene yardım gönderilmemişti.

Genelkurmay, sis ve fırtına nedeniyle yardım gönderilmediğini açıkladı.

Zaman gazetesi, meteorolojiye başvurarak o gece, o bölgede sis ve fırtına olmadığını ortaya çıkardı.

* Ahmet Altan (Taraf)

Medya ve madalya

Baskın sırasında o bölgede görev yapan albayların, yaşananlara duydukları öfke, sözlerine yansıyordu.

Baskından on iki gün önce, 250 PKK'lının saldırıya hazırlandığını üstlerine rapor etmişler.

Karşılığında sıkı bir azar işitmişler.

Bu istihbarat rapor haline getirilip resmîleştirilmiş.

Jandarma Komutanı, bu raporu Genelkurmay Başkanı'na da vermiş.

Basılacağı daha önceden bilinen karakol PKK tarafından basıldıktan sonra ise felâketler bir zincir halinde yaşanmış.

Baskının boyutlarını ve vahametini bile kavrayamamış bazı subaylar.

Askerlere yardıma giden bir helikopter, PKK'lıların ne kadar kalabalık olduğunu görünce hoparlörlerden anons yapmış, komutanlarınıza söyleyin, daha fazla helikopter göndermezlerse siz yandınız diye.

Çatışma sırasında bazı askerler birbirilerini vurmuşlar.

Bu anlaşılmasın diye bir korgeneral otopsiye müdahale etmiş.

Karakolun cephaneliğini bizzat kendileri yakmış, bu kanıtlar ortadan kalksın diye.

Taraf gazetesi, Dağlıca'yla ilgili belgeleri yayımlayana kadar hiç bir gazete bu konulara değinmedi.

Ama benim için bütün bunlardan daha korkunç olan gerçek şu:

Dağlıca Karakolu'nun komutanına, o baskından sonra ordu madalya verdi.

Bu madalya neyin karşılığında verildi?

Ölen askerlerin karşılığında mı, esir olan askerlerin karşılığında mı, kendi cephaneliğini yakma başarısı karşılığında mı?

Ordu, öyle bir baskından sonra oranın komutanına madalya verme cüretini nasıl gösterdi?

* Ahmet Altan (Taraf)

Kredi kartı tuzakları

Kredi kartlarından haksız ve mesnetsiz olarak tahsil edilen yıllık ücretlerle ilgili bir macerayı geçenlerde ben de yaşadım. İstanbul Bilgi Üniversitesi maaşımı Garanti Bankası'na yatırıyor. Bu bankanın verdiği Shop & Miles kredi kartını kullanıyordum. Geçenlerde eve gelen ekstrede hızlı mil kazanma ücreti gibilerden bir paranın benden tahsil edildiğini gördüm. Bankaya gidip itiraz ettim. Benim imzaladığım sözleşmede bu ücret var mı? Gösterin bakalım! diye sordum. Böyle sorular sorulduğu zaman bankacılar genellikle tavana bakıyorlar! Olmadığı anlaşıldı, ücreti ödemiyorum, kartınızı da istemiyorum! diyerek kartı iptal ettirdim.

* Ayhan Aktar (Taraf)

Özgürlüğün tanımı

Ben kendi hesabıma sosyalizmin insan mutluluğu için en iyi, en düzgün sistem olduğuna inanırım ve başkalarını da buna ikna etmek için elimden geleni yaparım. Bunu kendime hak olarak görüyorsam, bir İslâmcının da benzer bir etkinliği İslâm adına göstermesine bir itirazım yok. Ama zorlama olmamalı; hele iktidar imkânlarını kullanarak insanları belirli davranış biçimlerine yönlendirme çabası hiç olmamalı.

Bunu herkesten önce, şu, bu, hangi inanç, hangi izm ise, onun sahipleri böyle anlamalı diye düşünüyorum. Çünkü bir ilkeler sistemini kendi aklıyla değil, başkasının zoruyla kabul edenler, o sistem için faydalı kişiler olmazlar.

Doğu Avrupa sosyalizmi böyle bir düzen kurmuştu. Zorlamaya dayanıyordu. Nasıl çöktüğünü hepimiz seyrettik. Üstelik, o bir zamanların (o şekilde) sosyalist olmuş toplumlarında nasıl bir insan malzemesi oluştuğunu da seyrettik, gördük.

* Murat Belge (Taraf)

Bağdat Caddesi'ndeki müstafiler

Genel Başkan'ın Bağdat Caddesi'ne gitmesi bence içinde yaşadığımız dönüşümün niye bazıları tarafından anlaşılmadığının yeterince berrak bir göstergesidir. Kılıçdaroğlu oraya giderek bayramı halkın arasında kutladığını söyledi. Pek güzel. Böylece halk ın Bağdat Caddesi'nde toplandığını öğrendik. Oysa hatırladığım, bildiğim kadarıyla son yerel seçimlerde aday olduğunda Kâğıthane'de kendisine ev kiralamıştı. Niye meselâ Cumhuriyet Bayramı'nı Kılıçdaroğlu gene Kâğıthane'de değil de Bağdat Caddesi'nde kutluyor? Niye Cumhuriyet Bayramı Kâğıthane'de bir geçitle kutlanmıyor da o şehrayin Bağdat Caddesi'nde cereyan ediyor. Niye Kâğıthane'de değil de halk Bağdat Caddesi'nde?

* Hasan Bülent Kahraman (Sabah)

CHP ve cacığın tarihi üzerine

CHP, Cumhurbaşkanlığı'ndan sonra, Anayasa Mahkemesi ve HSYK'yı da kaybetmesiyle, uzun dönemden beri ilk defa gerçek iktidardan kovuldu. Yani CHP gerçekten muhalefette şimdi. CHP düne kadar arzu ettiklerini elde etmek için vesayet kurumlarının, yargı ve askerin parmaklarını şıklatmalarını bekliyor, ona ise sadece bu müdahalelere siyasî meşruluk sağlamak kalıyordu; yani devletin gerçek iktidarıydı. Bunlar da yeterli olmazsa, darbeler, 27 Nisan muhtıraları ile iktidarı tahkim olunurdu. Baykal, 28 Şubat'tan itibaren böyle bir gelişmeyi, kendisini destekleyen malûm medya ve malûm iş çevreleri ile birlikte özlemle bekledi.

Ancak o sahneye inmesi beklenen Deux ex machina veya beyaz atlı prens bir türlü gelmedi. Bu durumda vesayet kurumlarında kaybedilen cepheler ve özellikle referandumda evet çıkmasından sonra, CHP gerçekten muhalefete düştü.

* Markar Esayan (Taraf)

Ekşi küfür, şaşı mizah

Mizah duygusundan yoksun bir hayat tasviri, boğucu bir sıradanlıkla birlikte gerçekliğin asla kavranamayacağı bir uzak açısızlık demektir. Hiciv, cesaret ve düş gücü ister. Mizahı ancak aksanlı konuşup göz belerten komedyenlerin itiş kakışında bulan, sevinçten çıldırmış bir maymun gibi sürekli anlamsız sesler çıkararak yerlerde yuvarlanan yarışma sunucusu bir şovmenden gözlerini ayıramayan milletimiz yanılıyor. O dilimize pelesenk olmuş önermenin hiç bir karşılığı yok. Gerçekte Türk mizahı dünya çapında olmadığı gibi Türkler mizah tüketicisi olarak da beş para etmez. Birbirimizle ya da paranoyamızın gölgeleriyle kapıştığımızda hakaretin taşıması gereken loş mizah, küfrün güneş altında kavrulmuş kaba sabalığına yenik düşüyorsa Türkler olsa olsa kıyıcı bir mizahın bizatıhi nesnesi olabilir. Alışkanlıklarını, zaaflarını, milliyetçi takıntılarını hırpalamayan hiç bir millet gerçekliğin belden yukarısına ulaşamaz.

* Yıldırım Türker (Radikal)

Hırsız kimdir?

İsa öğrencilerine: Gerçekten size diyorum ki zengin kişi Göklerin Egemenliğine güçlükle girer. Ve yine size diyorum ki zenginin Tanrı'nın Egemenliğine girmesinden, devenin iğne deliğinden geçmesi daha kolaydır. (Matta; 18/16-24).

Tefsiri: Zengin kişi diyor ki: Bunları çocukluğumdan beri yapıyorum zaten. İsa da diyor ki: Yaptığını sanıyorsun. Sen bir şeyin farkında değilsin. Çalmayacaksın emrini üzerine alınmıyorsun. Bunun, zenginin malını yoksulun çalması olarak anlıyorsun. Oysa sen yoksulun hakkı sana geçtiği için ('Hırsız olmuşsun haberin yok demenin kibarcası!) zengin olmuşsun. Git onları yoksullara ver, öyle gel. Yoksa ne dediğimi anlayamazsın. Bu kadar malla cennete (Göklerin Egemenliğine) giremezsin. Deve iğne deliğinden geçerse sen de cennete girersin…

Tevili: Bugün de aynısı denmiyor mu?: Çocukluğumdan beri cumaları hiç kaçırmam… Dedem de namaz kılardı… Zekatımı hiç aksatmam, kırkta bir mutlaka veririm… Çevremde hayırsever zengin olarak bilinirim… İyi de nasıl zengin oldun? İhtiyacından fazla mal sen de ne geziyor? 20 yılda katlar, yatlar almışsın, araziler kapatmışsın, apartmanlar dikmişsin, hesabına hazineler yığmışsın, yanında çalıştırdığın işçiler hâlâ kirada? Git, onları ver. Onlar sana emek hırsızlığı yaptığın için geçti. Kazandığından sana bir pay vardır, hakkın sadece odur. Aksi halde deve iğne deliğinden geçerse sen de Göklerin Egemenliğine (Cennete) girersin, dedenin namazıyla veya elinin kiri kırkta birle övünerek değil…

* İhsan Eliaçık (Yaşayan Kuran'ın Işığında)

Türkiye Siber Savaş'a hazır mı

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik'in, Gül'ün resepsiyonuna gitmeyen askeri, emre itaatsizlikle suçladığı 1 kasım tarihli konuşmasında, siber tehditle ilgili yaptığı şu tespite katılmamak mümkün mü?:

Kendisini [TSK] dar bir ideolojik asabiyetin, kapalı toplum ideolojisinin içine hapsetmemelidir. Siber terörizm tehdidine karşı Türkiye hazır mıdır? diye haber çıktı. Haberde şu ifade vardı; Silahlı Kuvvetler tatbikata hazırlıklı değil. Ben bunu TSK'nın yalanlamasını beklerdim. Türkiye'nin önemli kurumu, dünyanın üçüncü büyük ordusu, siber teröre karşı nasıl hazırlıklı olmaz? Yani bir başörtülü hanımefendi davete girdiği zaman nasıl davranılacağı, hangi kapıdan çıkılacağı, hangi kapıdan girileceğinin taktik birtakım değerlendirmelerini yapmak yerine, dünya standartlarında güvenlik stratejilerine kafa yorması gerekir.

* Lale Kemal (Taraf)

Avukat Konoli ve Çelik Blek Boston'a çıkarken…

Avukat Konoli, yöredeki avcı kasabalarını tek tek dolaşarak gelişmekte olan kuzey burjuvazisinin İngiliz sömürgeciliğine karşı çıkması gerektiğini, avcılık ve toplayıcılık yaparak karnını doyuran ve Kızılderililerle o vakte kadar kürk, yakacak odun, at gibi ihtiyaçlarını değiş-tokuş yaparak kendince bir ekonomi kuran köylülere anlatır. Tabii ki bu avcı köyleri, kendi çıkarlarının yedi düvele ve İngiliz sömürgeciliğine karşı savaşmaktan geçtiğinin bilincine varıp, kendi içlerinden en kahraman olanları Konoli'nin gizli örgütüne verirler.

* Cemil Ertem (Taraf)

 

81
Derkenar'da     Google'da   ARA