Patronsuz Medya

Dinle beyaz adam

Bu sesin zamanı ve mekânı yok. Kâh Samoa yerlilerinden, kâh Kızılderili irfanından, kâh palmiye, kâh zeytin, kâh incir ağaçlarının altından, kâh Tur-i Sina'dan, kâh Beled-i Emin'den gelir. Kâh anarşist kadınların rahibesinde hıçkırıklarından yayılır.

Hepsi aynı kandilin ışığıdır.

Hep aynı şeyi söylerler.

Tanırsınız onu; babanızı tanıdığınız gibi tanırsınız.

Dinle beyaz adam!

Onu bir tek sen tanıyamıyorsun.

Gözlerindeki ve kulaklarındaki perdeyi kaldır.

Sağır, kör ve dilsiz olmaktan kurtul.

Belki o zaman anlarsın beyaz adam.

* İhsan Eliaçık (Adil Medya)

Sulukule'den Tophane'ye

Tophane'deki galericilerin, o galerilerde resimleri sergilenenlerin ya da o galerilere gidip gelenlerin Sulukule'deki soylulaştırma girişimlerine karşı çıktıklarını biliyoruz. Biz bunu biliyoruz da, onlar, Tophane'deki kendi varlıklarının Sulukule'deki dozerler gibi algılandığını bilmiyorlar ya da bilemiyorlar.

Oysa gerçek böyle. Tophane'nin fakir halkı, topraktan öğrendiği bir bilgiyle biliyor ki, bu bir süreçtir ve bu süreç tamamına erdiğinde bütün Tophane sanatın aydınlığıyla ışıl ışıl parlayacak, fakat ortada mahalle falan kalmayacaktır.

* Alper Görmüş (Taraf)

Bahçeli'nin gönderilme korkusu veya iyileşmek

Bismarck'tan beri Rusların himayesi altında olduğu varsayılan Ermenilerden Almanya nefret ediyordu. II. Wilhelm'in hazırlattığı Osmanlı Siyaset Belgesinde, Almanya'nın Hıristiyan halkların hamisi olamayacağı belirtiliyor, Abdülhamit'in yaptığı Ermeni katliamlarına karşı Alman sefirlerinden rapor bombardımanına tutulan Alman Dışişleri'ne, Alman yüksek ideali için Osmanlı'nın asla rahatsız edilmemesi gerektiği talimatı veriliyordu. Hatta, Rusların sıcak denizlere inmesi yönünde tehdit görülen Ermenilerin her türlü göçertilmesi de iyi olurdu.

Yani Tehcir, İttihat'ın orijinal bir keşfi değildi. 1880'lerden beri Osmanlı Sarayı'na Kayzer'in üfürdüğü bir öneriydi.

* Markar Esayan (Taraf)

Cemaat şeffaflaşmalı, tartışılmalı

Avcı, kendisinin izlendiğini ve bunu şikâyet ettiğini ama kimsenin aldırmadığını söylüyor. Avcı'yı neden izlediler sizce? Onun ilişkilerinden kuşkulandıkları için mi? Yoksa bir iç hesaplaşma nedeniyle onu bertaraf etmek için mi?

Hanefi Avcı onlara meydan okuduğu için izlediler. Hanefi Avcı etkileme kabiliyeti yüksek, güçlü biri. Avcı gibi sesleri cezalandırmak istediler. Şu unutulmamalı. Polislerin kendi aralarında geçmişten gelen hesapları, birbirlerine öfkeleri, kelle alma girişimleri vardır. Avcı'nın dinlenmesinin arkasından, geçmişteki bir olaydan ötürü iki polis de çıkabilir.

Polisin içinde bizim bildiğimizden daha büyük bir kavga mı sürüyor?

Her zaman. Bütün dünyada polis içinde her zaman müthiş tepişme yaşanır. Burası Osmanlı olduğu için bizdeki tepişme dünyadakinin on misli olur. Ama bugünlerde bu kavganın çok daha büyük olduğunu görülüyor.

* Ali BayramoğluNeşe Düzel (Taraf)

Hanefi Avcı'nın suçu ne?

Ama gerçekten de işin en müstehcen noktası, maalesef bizim gazetenin de berbat bir başlıkla ortak olduğu adamın mahremi itirazıdır. Kadınların ancak sustukları, erkeklerinin ardında dağ gibi kadınlar olarak durabildikleri, aldatılmayı, görmezden gelinmeyi ve daha birçok kötü muameleyi hazmettikleri oranda saygı gördükleri bir dünya tasavvuru yine başını çıkarıveriyor, sakil büyük adam romantizminin sularından. Sevdiği adamı aslanlar gibi savunan kadınlara Avcı'nın sevgilisi ve karısı dolayıyla bir kez daha cennet vaat ediliyor. Bir kez daha tarihe onurlarıyla yazılacaklarına söz veriliyor. 'Avcı'nın kadınları', kocalarının efsanesine kefil olmakla kalmıyor, böyle büyük, dağ gibi adamları paylaşmanın da büyük bir onur olduğunu hatırlatmış oluyor. Ama her şeyden önce biz, bir işkencecinin dürüstlüğünü, cesaretini takdir edip başlıyoruz bir konuşmaya. Bütün toplum bu adamın cesareti, dürüstlüğü ve çalışkanlığı üstüne kalıbını basabilir. Bu genel kabulden sonraki cümle ya ama'yla başlıyor ya da onun için diye devam ediyor. Adamın şanlı bir işkenceci olmuşluğu anlaşılan kimselerin pek umurunda değil.

* Yıldırım Türker (Radikal)

Devletten Apo'ya mektuplar - 3

1- 1998 ateşkesinde PKK liderliğinin istekleri;

a) Basın açıklamasına gazetecilerin gelmesi ve açıklamanın engellenmemesi

b)Ülkede Gündem gazetesinin sansürsüz yayımlanması

2-PKK Liderliği Suriye'ye karşı askeri diplomasi önermiş. Bu öneri kimi güçlerce savaş sendromuna tabi tutulmuş ise de öneri gerçekleştirilmiştir.

3) 9 Ekim komplosu dayanaksız bir saptamadır. Esasen komplo denebilecekse, PKK liderinin ateşkesi bir taktik olarak değerlendirdiği telsiz mesajları ve Suriye çıkışı Devletleşiyoruz açıklamaları sayılabilir.

4) PKK Lideri kendi isteği ile İtalya'dan ayrılmış ve anlamsız, mantıksız bir şekilde Yunanistan'a dayatılmıştır.

5) PKK Liderini Kenya'ya götüren güçler;

a) İtalya'dan çıkaranlar

b)Amerikalılarla görüştürmeyenler

c) Yunanistan'a dayatanlardır. Ve bunlar PKK Liderinin çevresindeki güçler olmuşlardır.

* Yıldıray Oğur (Taraf)

Aya silah köprüsü!

Peki, bu silâhlar ne işe yarayacak? İleri sürüldüğü gibi İran'a yönelik korkuları bastırmak için kesilen bir fatura bedeli mi? Gerçekten de bir işe yarayacak mı? Bilinmez. Lâkin Arapların bugüne kadar silâh için harcadıkları meblağ veya para Kaf Dağını çoktan geçti neredeyse aya köprü olur. Bu ifade gelişigüzel ve ulu orta söylenmiş bir ifade değil. Literatüre geçmiş bir gerçek. Ünlü Mısırlı düşünür ve yazar Fehmi Şinnavi (Fehmi Huveydi değil) El Fıkhu's Siyasi adlı eserinde Arapların silâha yatırdıkları para konusunda ilginç bir detay veriyor. Araplar silâhları ilâç gibi görüyorlar ve Müsekkin gibi kullanıyorlar. Bugüne kadar satın aldıkları silâhları İsrail korkusundan dolayı almadılar veya bir Filistinli köyünü kurtarmak için kullanmadılar. Mısır'ın 1948'deki bozuk silâhlarını veya benzerlerini bir kenara bırakır ve saymazsak. Aksine, birbirlerinden korktukları veya birbirlerini korkutmak niyetine bu silâhlara sahip oldular. Fehmi Şinnavi, hesaplamalara göre silâhlara harcanan paranın değerinin Bahreyn ile Suudi Arabistan arasına değil, dünya ile ay arasına altından bir köprü inşa etmeye ve kurmaya yeteceğini haber veriyor.

* Mustafa Özcan (Dünya Bülteni)

Devletten Apo'ya mektuplar - 1

28 Şubat'la devleti kurtardıklarını düşünen askerler ve onlarla birlikte hareket eden sivil yönetim PKK'ya Biz yeni bir Türkiye kurmak istiyoruz mesajı gönderiyordu. Ama güven sorunu aşılamıyordu.

Devlet kendine barış yapacak bir muhatap, çözüm niyetini PKK'ya iletecek arabulucular arıyordu.

Bu sırada devreye Milli İstihbarat Teşkilatı girdi. Üst düzey MİT yetkilileri 7 Mayıs 1997 günü HADEP içinde ılımlılar olarak bilinen Sedat Yurtdaş, Sırrı Sakık gibi isimlerle Yıldız Sarayı'nda bir araya geldi.

Devlet HADEP üzerinden PKK ile konuşmak istiyordu.

* Yıldıray Oğur (Taraf)

Samimiyet ve Erdoğan

Hayatın gerçekleri Kılıçdaroğlu'yu değişime sahip çıkmaya zorladığında, hemen değişimin önüne set çekerek CHP liderinin samimiyetini sorgulamak Erdoğan'ı bir anda tutuculaştırır.

Erdoğan lider olduğu için Türkiye değişmiyor, Türkiye'nin değişmek istediğini fark ettiği ve buna uygun davrandığı için Erdoğan lider.

Türkiye, değişim hızını Erdoğan'ın seçim hesaplarına ve kişisel arzularına göre belirlemeyecek, Erdoğan Türkiye'nin değişimine ayak uyduracak.

* Ahmet Altan (Taraf)

Gentrification

Postmodern bir durumdur. Şehir içindeki bakımsız, eski mahallelerin, orta sınıf ve sermaye tarafından parça parça satın alınıp; restore ve renuve edilmesi anlamına gelir. Bu, aynı zamanda, bu bölgelerde yaşayan yoksul halkın oradan bir biçimde kovulması da demektir. Ev ve mekân sahipleri mallarını satarlar. Kiracılar açıkta kalır. Cihangir'de olan buydu. Galata'da olan buydu. Şimdi Tophane de gentrification kapsamında. 300 lira kirada oturan ve evinden çıkartılma endişesi yaşayan yoksulların hemen bitişiğinde, örneğin eski bir TÜSİAD Başkanı'nın oğluna ait apartmanın bir dairesinin 7000 dolara kiralık ilanı var Hürriyet Emlak sitesinde.

* Atılgan Bayar (Akşam)

Ölmeselerdi özgürlerdi

1990 kuşağı yargıçlar diğerlerinden farklı mı oluyor?

Bu çocuklar öyle bir ortamda büyüdüler ki, zihinsel olarak şekillendiler. Yargıç olsalar da, kendilerini taraf olarak görüyorlar. Şimdi Türkiye'nin AİHM'in 800 bin avroluk tazminat kararından sonra yapması gereken şu. Bu tazminat, bu davayı on dört yıldır bitirmeyen savcı ve yargıçlardan tahsil edilmeli!

Yasalar buna müsait mi?

Tabii müsait. Çünkü AB'ye uyum yasaları çıkarılırken, Devlet Memurları Yasası'nda bu konuda bir değişiklik yapıldı ama hiç uygulanmadı. Artık uygulanmalı! Türkiye, kendi memurlarının, yargıç ve savcılarının hatası yüzünden bugüne dek bizim vergilerimizden milyarlarca avro tazminat ödedi. Bu davada sorumluluk kimdeyse müfettişler saptasın ve 800 bin avro sorumlu olan savcı ve yargıçlardan tahsil edilsin!

* Sezgin TanrıkuluNeşe Düzel (Taraf)

Yetmez ama söz milletin

Referandumdan onay almış bulunan anayasa değişiklik paketi elbette sistemi bir çırpıda değiştirebilecek yeterlikte değil. Ancak yakın tarihin ilk demokrasi tecrübesinin başlangıç sloganına bir anıştırma yaparak yetmez ama söz milletin diyebiliriz. Çünkü bu sonuç bir yol açmış oluyor. Önümüzdeki süreçte sistemin demokratikleşmesi yolunda daha güçlü adımlar atılabilmesi kolaylaşacak. Hatta önünde durulamaz bir güçle ilerleyecek bu süreç. Çünkü tarihin akışının getirdiği bir zorunluluk dayatıyor bize bu süreci.

* İbrahim Kiras (Star)

Dünyayı Yahudi güdüyor!

Recep Tayyip Erdoğan'dan belediye başkanlarına kadar pek çok AK Parti üyesi gençliğini Büyük Doğu dergisi okuyarak, Necip Fazıl'ın görüşlerini beğenip benimseyerek geçirdi.

Başbakan hâlâ bugün iyi niyetli bir beraberlik ruhu aşılama çabası içinde Nâzım Hikmet'le Necip Fazıl'ı birlikte anıyor.

Kusura bakmayın, ama yok öyle şey.

Azgın bir ırkçının, altı milyon kişinin ölümünü onaylayan ve az bulan bir yaratığın adını Nâzım Hikmet'le birlikte anamazsınız.

Ve bu yaratığın adını Kültür Merkezlerine veremezsiniz.

Irkçılığın kültürü mü olurmuş!

* Roni Margulies (Taraf)

Parayı, insanı yaşatmaya değil öldürmeye harcadılar

Peki Avrupa fakir ülkelere ne öneriyor? BM Genel Kurulu'nda Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy küresel finansal işlemler üzerinden vergi alınarak Afrika'ya yardım edilmesini önerdi. Halbuki Afrika'nın tarım ürünlerine, serbest ticaret önerse yardıma gerek yok. Afrika ürettiği tarım ürünlerini satarak çocuklarını ölümden kurtarıp zenginleşecek. İşte buna izin vermiyorlar. Serbest ticareti sadece kendileri için savunuyorlar. Oysa adaletli bir dünya ticareti kurulmadan, fakirlik ve açlık sorununun çözülmesi mümkün değil.

* Süleyman Yaşar (Sabah)

Aydın cehaleti

Bunlar 200-300 kitaplık bir liste ile aydınlatılmış ve halkı bu yüksek bilgi ile aydınlatmaya programlanmış medeniyet melekleri'dir.

Halkın duyguları, düşünceleri asla ve kat'a umurlarında değildir ve bütün pozitivist söylemlerine karşın, dünyanın bütün gizli bilgi'sinin okudukları o 300 ciltlik kütüphane içinde bulunduğu gibi bir mistik hezeyanla malullerdir.

Zaman zaman aralarından bir piyanist cezbeye kapılır, fırlar ve örneğin arabeskin yavşaklık olduğu gibi jenerik ve kışkırtıcı bir söz söyler…

Elbette kendi Arapça olan adını hatırlamadan, halinin komikliğini görmeden…

* Atılgan Bayar (Akşam)

 

64
Derkenar'da     Google'da   ARA