Siz kırkbin kişiyi katletmek yetmez daha kan isterük
diyen adamları topyekûn tasfiye edebiliyor musunuz?
Rasyonel karar alma yeteneğini tümden kaybetmiş bir bürokratik yapıyı yeni baştan kuracak Personel Reformunu yapabiliyor musunuz?
1938'in 10 Kasım'ında saatleri ve beyinleri durmuş bir eğitim sistemini ıslah etme hayalîni bir yana bırakıp her şeyi baştan kurmayı göze alıyor musunuz?
Etrafınızda size tarihi bağlarla bağlı ulusları yeniden size entegre edecek ölçekte, belki devletinizin kimliğini yeniden düşünebiliyor musunuz?
Bunları yapacak gücünüz ve cesaretiniz varsa eyvallah. Açılım
yolda demektir.
Yoksa boş iş. Biz oturup çatırtıları dinleyelim, tepemize yıkıldığında nereye kaçarız diye tedbirimizi düşünelim.
Maalesef, Kurtlar Vadisi, aradan geçen 6 yılda, paraya göre rotasını belirleyen, girdiği kaba göre şekillenen Kurtlar Vadisi-Para
formatına bürünmüştür. Hiç bir inandırıcılığı kalmamıştır.
Karşı çıksak da eskiden kendi içinde anlam bütünlüğü ve idealize edilen değerler sistematiği vardı. Hiç olmazsa Ergenekon'a inanıyordu. Şimdi, ABD Doları'nın yeşil rengine göre yalpalayan bir dizi var.
Şiddeti teşvik eden, kan akıtıcıları meşrulaştıran ve hukuksuzluğu devlet nizamının üzerinde gösteren bir anlayışın hortlatılmaya çalışılması ise cabası…
* 740 milyon insan ülke içinde göç ediyor. Ülkelerarası göçün yüzde 30'dan azı kalkınmakta olan ülkelerden kalkınmış ülkelere doğru. Örneğin, Afrikalıların sadece yüzde 3'ü doğdukları ülkenin dışında yaşıyor.
* Genel inancın aksine, göçmenler ekonomik üretimi artırıyor ve aldıklarından fazlasını veriyor. Detaylı araştırmalar göçün hedef ülkede istihdamı artırdığını, yerlileri istihdam piyasası dışına çıkarmadığını gösteriyor.
* En yoksul ülkelerden kalkınmış ülkelere göç edenlerin geliri ortalama 15 kat, okullaşma oranı iki kat ve çocuk ölüm oranı 16 kat iyileşiyor.
* Göçmenler geride bıraktıkları ülkeye para gönderiyor, yeni fikirler taşıyor.
* Öte yandan, eğitimli işgücü göçü, kamusal hizmetlerin çökmesinin nedeni değil çöken kamu hizmetlerinin bir göstergesi.
* (Bianet)
Savaş biterse MHP de biter
Bu askerler siyasetten anlamıyorlar. Bunların siyasî vesayetlerinden önce siyasî cahilliklerine karşı çıkmak lâzım. Ana dil deyince anadan öğrenilen dili anlıyorlar. Oysa ana dili aynı zamanda bir kültür dilidir. Genelkurmay Başkanı Kürtçeyi anasından babasından öğrensin. Engel mi var?
diyor. Ben Türkçeyi annemden öğrenmedim. Eğer annemden öğrenseydim, bugün Ankara'nın Çubuk havalisinin aksanıyla 200 kelimelik bir Türkçe konuşuyor olurdum. Ayrıca Kürt sorunu özünde Kürtçe sorunudur. Yasaklarda ısrar etmek, Kürt sorununun çözümüne engel olmak demektir.
Genç bir kız, babasıyla cinsel ilişkiye girdiğinde, anne genelde aktif veya pasif olarak davranışı görmezlikten gelir. Erkekler çoğunlukla karılarından göremedikleri seksüel ve duygusal doyum için kızlarına yönelirler. Pek çok durumda, kadın bilinçli olarak veya bilinçsizce, kızının seksüel partneri olmasını destekler. Başka tür bir aile yapısında ise anne, kocasının yokluğunu oğlunu baştan çıkararak telâfi etmeye çalışabilir. Temasın derecesi aynı yatakta uyumaktan gerçek ensestiyöz ilişkiye kadar uzanabilir. Çocuklar, ebeveynleriyle eşcinsel temasa da girebilirler. Modern cinsel eğitim
adı altında ebeveynlerinin cinsel aktivitesini seyretmek zorunda bırakılabilirler.
Beyaz Türklermi,
bağnaz Türklermi?
Beyaz Türk olduğunu zannedip bağnazlığa yelken açanlar, ülkedeki değişimin boyutlarını kavrayamıyor. Türkiye artık 20-30 milyon nüfuslu küçük bir ülke değil, 70 milyon nüfuslu dev bir ülke. Artan nüfus, bu coğrafyada artan çeşitlilik ve muazzam mobilizasyon demek. Bağnaz Türkler, bugün küçük bir azınlık. Eğitim imkânları artık tekellerinde değil. Başka çevrelerden devşirdikleri insanları sınıflarına katmalarını sağlayan kapıkulu sistemi de etkinsiz. Özellikle dindarlar ve Kürtler eritilmesi imkânsız toplum unsurları olarak boy gösteriyor. Bunlara Alevîler de eklenmekte. Entelektüel alanda ise liberal ve muhafazakâr aydınlar büyük bir çıkış yapmakta. Bu süreçler önümüzdeki 20-30 sene boyunca da devam edecek gibi.
Komploculuk, Pozitivizmin çoktan çürüyen neden-sonuç ilkesinin sığ duruşunun yerine, çoksal neden ve değişebilir sonuç ilkesinin büyüsüne dayanır. Fransız düşünür Michel Foucault'nun, Aydınlanma ile birlikte insanın bilginin çok küçük bir kısmına hapsolduğu saptamasına katılmak başka, görünenin arkasındakileri mistik, batıl bir bakışla yorumlamak başka bir şeydir. Benim bu konudaki düsturum 14. yüzyıldan beri bildiğimiz Ockham'ın Usturası Prensibi'ne uymaktır. Latincesi entia non sunt multiplicanda praeter necessitatem, Türkçesi
bir olayı açıklamak için gereksiz bütün ayrıntıları atıp en basit açıklama ile yetinmek
olan bu prensibe göre, basit açıklama yetersiz kaldığında, daha karmaşık olana geçilir. Hâlâ sonuca ulaşamamışsam, benim göremediğim faktörler olduğunu hesaba katarım. Bunları açığa çıkarmak için okur, araştırım. Bu süre içinde de spekülasyondan kaçınırım. Böylece zihnimde ve dilimde var olanlar ile gerçekte var olanları ayırt etmeyi öğrenirim, gereksiz ve yararsız işlerle uğraşmaktan kurtulurum. Herkese tavsiye ederim…
Ben olsam Apo'yu, Kandil'i şuna ikna ederdim: Silahlı güçlerin Türkiye sınırı dışına çıkmasına… Diğer ineceklere, de siyasî temsil kanalının önünü açacak yeni yasal bir düzenleme… Çözümün önü açılır.
Esasen bugün, Ankara'da savaşı bitirmek için samimi bir istek ve kararlılıkla çalışan bürokratların da, Çandar'ın bu sözleriyle hemfikir olduklarını sanıyorum.
İlk aşamada, silâhlı PKK'lıların sınır dışına çekilmesine göz yumacak ve o esnada, daha önce 1999'da bu denendiğinde yaptığını yapmayıp, bu kez elini tetikten çekecek bir devlet, daha sonra dağdan inişin yolunu açacak altın vuruş
u da yapabilir.
Silahlı değil, siyasî bir vuruş olacaktır bu.
Biraz yakından tanıyınca, özel hayatlarını bilince, bu önemli değişimin izlerine de rastlamak mümkün. Meselâ eskiden Ümraniye'de otururlardı şimdileride Ulus'a taşındılar. Eskiden Mavi Kartları vardı. Şimdi Renault Megane iyidir diyorlar. Hanım ısrar ediyor. Land Rover istiyor. Pahalı ama alacağız her halde sonunda…
Bu kadar değişim olunca, lise ve mahalle arkadaşı, aynı zamanda mücadele yoldaşı Fatma'dan da 80'lerin sonunda ayrılmak zorunda kaldı. Yeni Hanım öyle siyasetle filân pek ilgilenmez. Ama genç ve güzel. İyi bir kız canım. Yok, o zamandan beri Fatma'yı görmüyorum.
Tevfik Fikret'in çok güzel bir dizesi vardır İnsanoğlu kendi harcını kendi yapar, kendi tapar
diye, Freud bunu başka türlü söylemiştir; İnsanoğlu kendi tanrısını kendi iç psikolojisinde, kendi iç korkularında, özlemlerinde üretir ve sonradan o tanrıya tapmaya başlar
diye tespit eder. Altındaki cümlede de, Büyük tanrıya tapmamızı gerektiren yoğun korkunun nedeni, insanın çocukluğundan beri yaşadığı acziyet, yoğun korku, bakım gereksinimi özellikle anne ve babaya duyulan bakım gereksinimidir.
der. Babasından beklediği korunmayı da dünyaya yansıtarak, animistik düşünce dediğimiz, daha ilk insanlardan itibaren görülen düşünce sistematiğinde oluşturmaya çalışır.
krizdenkurtarmak değil, kapitalizmden kurtulmak…
Ekonomik, sosyal, ekolojik, etik velhasıl insanlık krizi bu rotada devam ederse, vakitlice aracın yönü değiştirilmezse, insanlığın da bir geleceği olmayabilir. Kapitalizmin beş yüzyıllık tarihi insanlığı uçurumun eşiğine getirmiş durumda. İlerlemeci, modernleşmeci, kalkınmacı paradigma iflâs etmiş bulunuyor. Bu aşamadan sonra ölüyü, giydirip-kuşandırıp koltuğa oturtarak diriymiş gibi göstermenin bir âlemi ve kıymet-i harbiyesi yok. Dünyanın yoksullarına, yeryüzünün lânetlilerine gösterilen yolun sonu yok. Dünyanın geri kalanının da emperyalist ülkeler gibi zengin
olması mümkün değil. Kaldı ki, insanlığın yeni bir zenginlik tanımına, daha doğrusu zenginlik diye bir kelimenin sözlüklerde yer almadığı bir dünya yaratmaya ihtiyacı var. Sürekli toplumsal sorunlar yaratan, doğa tahribatını derinleştiren, yaşamı anlamsızlaştıran kapitalist barbarlığın artık büyük insanlığa
teklif edeceği bir şeyi yok. Öyleyse ve vakitlice aracı, aracın direksiyonundakini ve aracın istikametini değiştirmekten başka seçenek yok ve bu imkânsız değil… Velhasıl sorun kapitalizmi kurtarmakla değil, kapitalizmden kurtulmakla ilgili…
Sırf bu yüzden pazarcı amcaların pipilerine değdikleri elleriyle tuttukları elmalardan tiksinmiyorum. Sırf bu yüzden eğer zirai ilâçlardan ölürsem, öleyim. Eğer domuz gribinden gebereceksem. Gebereyim. Öptüm insanları. Ellerini tuttum. Dokundum. Yaşadım yani, var oldum. Ambalajlarım vardı. Yırttım onları. Tiksinmiyorum. Ter, dışkı, tükürük… Hepsi insanlardan geliyor. 21 yaşındayım. 21 yıl boyunca sevdim bunları.
Hiçbiri hormonlu bir elmayı ısırmaktan, wireless'tan radyasyon yemekten ya da cips yemekten tehlikeli değil.
Neoliberalizm son sömürge olarak hastaları seçmiştir. Sağlığın piyasalaşmasının insan ve toplum eksenli sağlık politikalarının üretilmesine engel olacağını haykıran hekim örgütleri yine çağ dışı politika üretmekle suçlanacak, direniş basit bir çıkar çatışması olarak yaftalanacak ve ne yazık ki hastalar yine kendileri için yararlı bir dönüşümün gerçekleştiği izlenimini edinecekler kaygısını taşıyorum. Üstelik, sağlık sistemi içinde deva arayıp sürüklenen hasta sayısının artması, hasta hekim ilişkisinin tamir edilmesi zor biçimde daha da zedelenmesine yol açacaktır.
Evdeki tiran tavrı Freud'un, her boyutta sürüyor ve o dereceye varıyor ki, çocuklardan bazıları ileri derecede peltek konuşmaya hatta kekeme olmaya başlıyorlar. Bu, Freud ailesinin çok fazla üzerinde durulmayan bir bölümü, çocuklarındaki bu kekemelik ve pelteklik. Bunlardan biri de Anna Freud'dur ve liseyi bile bitirememiştir. Anna ve çocuklardaki pelteklik öyle dereceye varıyor ki eğitimlerini sürdürmeye, engel olacak düzeye geliyor. Bir öğretmen toplantısında okul müdiresi konuyu gündeme getiriyor ve bu çocukların kekemeliklerinin ciddi bir boyuta vardığını ve bir şeyler yapılması gerektiğini söylüyor ve diyor ve ciddi bir psikologa gönderelim
diyor.
Okullarda halen okutulan Dil ve Anlatım
kitabında Osmanlı'da farklı kıyafet giyen insanların karmaşaya sebep olduğu belirtiliyor.
Tavsiye edilen bir okuma parçası
nda Oğuz Kaan, Bana baş eğmeyeni düşman sayar, astırır, yok ederim
diyor.
Sosyal Bilgiler
kitabında Osmanlı'nın büyük hoşgörüsüne ihanet
eden azınlıklara nankör
deniliyor.
Milli Güvenlik
kitabında dilimize yabancı
kelimeler sokmaya çabalayan bazı sözde aydınlar
dan söz ediliyor.
Demokrasi ve İnsan Hakları
kitabı, faşist ve komünist rejimleri, düşünce özgürlüğünün bir sonucu gibi yansıtıyor.
Türkçe
kitabında üretim
yaparken resmedilen 5 çocuktan 4'ü erkek ve tek kız çocuğu da kucağında bebekle gösteriliyor.
Ailede iş bölümü
bahsinde erkek çocuk günlük gazeteleri alma
yı üstlenirken evde toz alma ve tuvalet temizliği
ablaya kalıyor.
Müzik
kitabında bile gâvur etiyle beslenen hamsiden hayır gelmeyeceği
yazılı…
Ve öğretmenler için hazırlanan kılavuz
da Çocuklara, başka kültürlerle iletişimin sınırlarını çizmeyi öğretmeleri
tavsiye ediliyor.
Aile AKP Ali Türkan Amerika Araba Aydın Beslenme Bilim Cem Karaca Cehalet CHP Cinsellik Çevre Çizgi Roman Çocuk Demokrasi Deprem Derkenar Devlet Dil Distopya Edebiyat Eğitim Ekonomi Erkek Fanatizm Felsefe Feminizm Gençlik Hayat Hayvanlar Hoyratlık Hukuk İnternet İslâm Kadın Kapitalizm Kedi Kemalizm Kent Kitap Kişilik Komplo Konut Kültür Kürtler Mavra Medya Mektup Meslek Militarizm Milliyetçilik Mizah Modernite Müzik Necdet Şen Nefret Nostalji Pazarlama Polemik Portreler Psikoloji Reklam Safsata Sağlık Sanat Savaş Sevgi Seyahat Sinema Siyaset Spor Şiir Tarih Teknoloji Telefon Televizyon Terör Toplum Tutunamayanlar Vicdan Yazmak Yalnızlık Yaşlılık Yergi Yoksulluk
Sitedeki içerik 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası ile korunmaktadır. Yazılı izin olmadan kopyalanamaz, çoğaltılamaz, değiştirilemez, başka mecralarda kullanılamaz. Ancak, uzunluğu 200 kelimeyi geçmemek, yazar adı ve kaynak belirtmek ve bu sayfaya link vermek kaydıyla yazılardan alıntı yapılabilir.