Patronsuz Medya

'Şimdiki ırkçılık esnaf ırkçılığı'

Bir kere Türkiye'de emperyalist bir güç yok. Yani Türkiye'yi sömüren yabancı bir güç yok. Küreselleşme karşıtları, aslında tamamen korkuyla bir analiz yapıyorlar. Memleketteki bütün sorunların sebebini emperyalizme ve Batı'ya bağlıyorlar. Kısacası, ileri ülkelerin geri kalmış ülkelere kötülük yaptığını düşünüyorlar. Mesela 1800'lerin sonlarında Fransızlar Kütahya'da krom çıkarmışlar. Muhtemelen bu kromu ucuza mal etmişler ama, bizde de ücretli işçi çalıştırmışlar, onlara bir meslek öğretmişler. Şöyle düşünelim… Eğer Fransızlar gelmeseydi, Kütahya'daki insanlar madencilik öğrenmeseydi, katırcılar o madenleri alıp İzmir limanına taşımasaydı, Türkiye daha mı zengin olurdu?

Daha mı zengin olurdu?

Hayır olmazdı. Dolayısıyla dünyada emperyalizm tarafından sömürüldüğü için geri kalan hiç bir ülke yoktur. Ama sömürülemediği için geri kalan ülkeler vardır. Geçmişte emperyalistler tarafından sömürülmüş olan bazı ülkelerin bugün geri kalmış olmalarının nedeni emperyalizm değildir. Bunlar, sanayi teknolojisine ulaşamadıkları için geri kalmışlardır.

* Hüseyin ErgünNeşe Düzel (Taraf)

Türkan Saylan: Bir İstisna

Milliyetçi tapınca dayalı sözde laisist Kemalist otoriterliğin alâmetine dönüştürülmüş cumhuriyetçilik söylemine sığmayan, gerçekten cumhuriyetçi olmaya açılan uğrak burasıdır Türkân Saylan'da. Erken Cumhuriyet döneminin öğrenme ve yararlı olma heyecanıyla, -o zamanların sahici ve naif heyecanının imtidâdıyla-, ne yapabilirim, nasıl işe yarayabilirim duygusuyla birlikte… Yurttaşlık bilincinin sosyal mütekabili olarak reşit insan, Saylan'ın idilidir. Birkaç yıl önce Ankara Üniversitesi Kadın Çalışmaları programının açılış dersi konuşmasında, oğlunu evlendirdiği için kutlayanlara nasıl bozulduğunu aktarması, onları ısrarla düzelttiğini söylemesi: ben evlendirmedim, o evlendi, hep bunun ifadesi - reşit birey kültüne iman… Çocukların da sevgisiz-sorumsuz anne babayı boşayabilmesi gerektiğine inandığını söylerken, reşit insan kültünün Jakobenlikle buluştuğu yerde duruyor.

* Tanıl Bora (Birikim)

Modern olmayan bir şey

Batı, karanlık çağından Antik Yunan'a kadar gerilip sonra da ileri zıplayarak kurmuştu kendini. Doğu da aynısını mı yapmalı? Geçmişte kendi altın çağını aramak, modernitenin damgasını vurmadığı özgün biçim ve özlere ulaşmak, sonra onun üzerinden yeni bir zihin ve düşünce dünyası kurmak mümkün mü?

Taklit olmayan bir şey, modern olmayan bir şey yapmak mümkün mü?

* Markar Esayan (Taraf)

Muhsin Yazıcıoğlu ve Sürülmüş Tarlalar

Püf noktası belki de geçmişle hesaplaşmadadır. Muhsin Yazıcıoğlu ve 12 Eylül deneyimini yaşayan bazı arkadaşlarının 12 Eylül öncesiyle hesaplaşmasının iki temel motifi olduğu söylenebilir. Birincisi, politik mücadelenin tırmandırılma biçiminin (silâhlı mücadelenin önünün açılmasının), Türkiye'de sistemin hâkim güçlerinin veya onun içindeki bir çekirdeğin oyunu olduğuna, dış güçlerin/emperyalizmin de bu komploya müdahil olduğuna inanıyorlardı. (Kullanıldıklarını imâ edenler bile oluyordu.<4>) İkincisi, karşılarındakilerin, devrimcilerin, komünistlerin, düşman bellediklerinin da samimi ve halis niyetli dava adamları (ve tabii, Anadolu insanları) olduklarını teslim ediyorlardı.

* Tanıl Bora (Birikim)

Homofobi

Şimdi hatırlamıyorum kim demişti. Diyordu ki işkencede adamlara elektrik veriyorlar adam dayanıyor, falakaya yatırıyorlar adam dayanıyor, aç bırakıyorlar adam dayanıyor ama ulan şimdi bu jopu götűne sokacağız diyince adam bűlbűl gibi ötűyor. Yani korkunun şiddetini ve anksiyetenin boyutunu dűşűnebiliyor musunuz? Bunun altında jopun anűsde yapacağı fiziksel zarar değil ibne olma korkusu vardır. Namus vardır. Yani sanki ondan sonra alışkanlık geliştirecek ve gidip her önűne gelene abi allah rızası için bi kere beni yapıver diye yalvaracak. Ya da erkekler(!) bunun götűnű koklayıp (hayvanlar gibi) senin yol açılmış bir kere. Artık biz seni her canımız istediğinde dűzeriz falan diyecekler sanki…

Yani görűldűğű űzere kűrtler tarafından űlkenin hıyar gibi ikiye bölűnme fobisinin, kadınların özgűrleştikçe bacaklarını yıldızlara doğru sonuna kadar açıp herkese vereceği fobisinin, ve bizimkinin öbűrsűnkűnden daha kűçűk olabilme olasılığı fobisinin yanısıra bizim götűműzden korkumuz vardır. Yoksa valla homoseksűellerle bi sorunumuz yok. Bizi yapmak istemedikleri sűrece ve bizim onları yapmamıza ses çıkarılmadığı sűrece onlarla ne sorunumuz olabilir ki? Bizim korkumuz kendimizden! Dűnyayı bacak arasından yorumlama biçmimizden. Bizim korktuğumuz o en çok saplantı gelistirdigimiz göt, sik, ve am denilen organlarin olasi potensiyelleri… Ya devrim yaparlarsa?

* (Eleştirel Günlük)

Enel Hâk nedir?

muhammedin allah birdir ve ben onun elçisiyim söylemindeki amacı putlara tapan bir kabile toplumunda otoriteyi ve iktidarı ele geçirmek.islamdaki yaratıcı kavramının cinsiyetsiz olduğu iddiasına bir karşı duruştur enel hak kavramı. yani islam dinini ve peygamberini reddetmektir.bunu diyen de adamdır, kadın değildir.kadın hak değildir kadın dişidir. dolayısı ile bir kadının enel hak demesi sözkonusu olamaz. burada antik çağlardan hristiyanlığa intikal eden erkek-tanrı kavramının islam sonrası doğu coğrafyasında tekrar ortaya çıktığını görüyoruz. doğu coğrafyasında erkek-tanrı kavramı islamla beraber kesintiye uğramıştır.çünkü islam dinine-felsefesine göre yaratıcı cinsiyetsizdir.yani adam enel hak diyerek islam dinini reddederken ben ateistim dememiş, ben hakkım demiş.bu da doğrudan islam dininin ve peygamberinin reddi anlamına gelir.islamın hakim olduğu coğrafyada böyle bir sözü etmeye kalkarsan en yüksek otoriteye yani allahın temsicisi olduğunu iddia eden halifeye karşı gelmiş olursun.islamın-dinin temsil ettiği bütün otorite kurumunu sarsar hatta insanlar sana inanırlarsa yıkarsın. o zamanın koşullarında islamın hakim olduğu doğu coğrafyasında büyük bir politik çıkış bu.

* (Gerçek Seni Özgür Kılar)

Obama'nın beklenen konuşması

Üstünlük kurmak üzerine kurulu bir dünya düzeni yenilmeye mahkûmdur. Asıl olan ortaklıktır.

Kutsal kitap Kuran'ı Kerim, Kim ki bir tek insanı öldürmüştür, tüm insanları öldürmüş gibi suç işlemiştir der. İslâmiyet sorunun değil, barışçı çözümün bir parçasıdır.

Filistin -İsrail ihtilafında herhangi bir tarafı suçlamak doğru olmayacaktır. İki devletli bir çözüm hem Filistinlilerin, hem İsrail'in hem de ABD'nin çıkarınadır. Bu nedenle iki devletli bir çözümün peşini bırakmamaya kararlıyım.

İran kendisini ABD karşıtlığı ile tanımlıyor. Sorulması gereken soru İran'ın neye karşı olduğu değil, nasıl bir gelecek inşa etmek istediğidir. İran sorunu, Ortadoğu de nükleer silâhlanma yarışının engellenmesi ile ilgilidir. İran ile güvensizliği aşmak zor, ama azim ve cesaretle ilerleyeceğiz.

Tek bir ulusun hangi ülkenin nükleer güce sahip olacağını tayin etme hakkı yoktur. ABD tüm dünyanın nükleer silâhlardan arınması için çalışmaktadır.

İran dahil tüm ülkelerin barışçıl güce sahip olma hakkı vardır.

Türban takan kadının eğitim hakkının elinden alınmasını doğru bulmuyorum.

* (Gazeteport)

Şu Çılgın Türklerin STK'ları

Böyle bir rejimde Ergenekon tutuklamalarından ve yargılamalarından Çılgın Türklerin rahatsız olmaması mümkün mü? Sanatçılar gösteri yapıyor, üniversite hocaları cübbeleriyle Anıt kabir'e şikâyete gidip bildiri yayınlıyor, darbeciler için Atalarından yardım istiyor… 150 sivil toplum örgütü Ergenekoncuları desteklemek için miting yapıyor ve mitingde konuşan biz çılgın Türkleriz diyor… STK denilen bu darbeci örgütlerin asıl kaygısı ne dersiniz? Cumhuriyetin kazanımlarının ve laikliğin tehlikede olduğunu sanıyorlar ve darbeyle tehlikenin bertaraf edileceğinden de kuşku duymuyorlar. Daha önce de yazdım, bunların asıl kaygısı cumhuriyetin kazanımlarıyla, laiklikle, vb. ilgili değil. Cumhuriyetle elde ettikleri statülerini, ayrıcalıklarını, dokunulmazlıklarını kaybetme korkusu onları meydanlara, Anıt Kabire taşıyan. Müesses nizamın, nomenklatura'nın efendileri iktidarlarını korumanın darbeden başka yolunun kalmadığını düşünüyorlar. Zira darbeler halkı işin dışında tutmamın, halkı işe karıştırmamanın, demokratik açılımların önünü kapatmanın en etkin aracı…

* Fikret Başkaya (Özgür Üniversite)

1000 dolarla on dakikada köşeyi dönün!

Şu an günde 1 milyon e-posta yollamanın aylık maliyeti 2 bin dolar. Kredi kartı ya da banka hesabı bilgisine mi ihtiyacınız var? Birilerinin hesaplarını mı boşaltacaksınız? Kredi kartı başına 5-50 dolar arası, banka hesapları içinse 10 ile 1000 dolar arası parayı gözden çıkartmak yeterli. Genelde içinde 40 bin dolar ve üstü para olan hesaplar satılıyor. Nasıl aktaracağım diye de dert etmeyin; çözüm ortakları 15 dakika gibi bir sürede paraların izini takip edilemez yerlere taşıyabiliyor. Siz yeter ki niyeti bozun. Rakip siteniz aldı yürüdü ve sizi zor durumda mı bıraktı? Birkaç yüz dolara on binlerce zombiyi musallat edip günlerce ulaşılamaz hale getirin. Ya da bir şey mi satıyorsunuz? Verin 5 yüz dolar, ay boyunca Türkiye'deki kullanıcılara 150 milyon e-postayla yollasınlar. 10 bin kişiden biri tıklasa bile 15 bin kişi eder. Tıklayanın yüzde onu satın alsa, bin 500 satış cepte işte! İşin garibi yeraltı olarak adlandırılan bu yapının aslında epey de ulaşılabilir olması.

* Serdar Kuzuloğlu (Radikal)

Retro takılmak

BUGÜNKÜ çağdaşlık nedir, bakın şöyle anlatayım. Photoshop diye bir program var, bilirsiniz, onun başında çıkan künyeye bakın. Bir Hintli, beş tane Çinli, bir Bulgar, altı-yedi Anglo Amerikalı, birkaç Yahudi, bir Afrikalı, iki Japon'un adı çıkar. Çağdaş yaşam işte odur. Enternasyonalizmin hasıdır. İnsanlık tarihinin gördüğü en heyecanlı işlerden biridir. Çağdaş olacağım, vatanıma milletime özümü armağan edeceğim diye varolmayan düşmanı Çanakkale'de denize dökme hayalleri kurarsan çağdaş mağdaş olmazsın, gülünç olursun. Adam Çanakkale'yi çoktan geçmiş, masandaki ekrandan sana el sallıyor.

* Sevan Nişanyan (Blog)

Kutsallığın da bir hududu var

Dünya haritasında cetvelle çizildiği ilk bakışta belli olan birçok hudut görürsünüz. Cetvel mi kutsaldı acaba kalem mi, onu tutan eller mi? Üstelik, çizen başkaları, kendilerine birtakım hudutlar öngörülenler başkaları. Belki hududun o hudut içinde yaşayacaklarla bir alâkası yoktur. Hudutları devletler yapar. İnsanlara söz mü düşermiş hudut mevzuunda? Singapur hudutları da kutsal mıdır acaba Devlet Bey?

* Ümit Kıvanç (Taraf)

Gülsüm gerçek, hayat kısa…

Güneydoğu'da devlet kadınlara yönelik doğum kontrolü kurslarında anlatıyor: Nasıl korunulur, nasıl hamile kalınmaz, istenmeyen gebeliklerden nasıl kurtulunur vs. Bu kurslara katılan kadınlardan biri de, her akşam kocasına o gün kursta öğrendiklerini anlatıyor. Kocası da merakla dinliyor. Kursun sonunda kadına spiral takıp gönderiyorlar. Akşam kocası gene soruyor, bugün neler öğrendiniz? Bugün bir şey öğrenmedik, diyor kadın, ama bana bir şey taktılar. Adam şaşırıyor. Neymiş o, diye soruyor. Adı çıkıverdi aklımdan, ama artık hamile kalmayacakmışım, onun içinmiş diyor kadın. Kocası birden telâşlanıyor. Nasıl izin verirsin buna, deli misin sen diye karısına bağırıyor, kesin sana kamera takmışlardır bizi gözetlemek için! Sonra, aç diyor karısına bacaklarını. Kadın açıyor. Kocası da sırıtan bir suratla karısının kukusunun içine doğru bakıp bağırarak el sallıyor: Ne mutlu Türküm diyene!

* Mustafa Konur (Mollotof)

 

48
Derkenar'da     Google'da   ARA