darbederkentlilere bildiriyorum…
Şükrü Erbaş, bir metafor fırtınası gibi olan Köylüleri niçin öldürmeliyiz
şiirinin bir yerinde şöyle der: Köylüleri niçin öldürmeliyiz? / çünkü onlar yanlış partilere oy verirler…
Etrafımda, artık lafını hiç sakınmadan darbeyi savunan okumuş-yazmış bir sürü kentli insan var. Onlar pazar günü bizim köyde olsalar ve benim gördüklerimi görselerdi, köylülerin neden öldürülmesi gerektiğine dair argümanlar dizisinin başına eminim, önlerinden sandığı almak isteyenlere karşı en küçük bir sempati beslemiyor oluşlarını koyarlardı.
Margaz'da iyice anladım ki, hep denildiği gibi bu ülkenin bir cehalet
sorunu yok; fakat bir okumuş-yazmışlar sorunu var.
Yapılan bir araştırma, kadınların alışveriş alışkanlıklarının adet döngülerine bağlı olduğunu gösteriyor.
Telegraph'ın haberine göre kadınlar, adet dönemlerinin başlangıcından yaklaşık 10 gün önce dürtüsel ve savurganca alışverişler yapıyor.
Psikologlar alışverişin, adet dönemindeki kadınların için, kendilerinde hormonal değişikliklerden dolayı meydana olumsuz duygularla başetme yöntemi olarak görüyor.
* (Sabah)
Bir hanımın yanında başını yerden kaldıramayan Anadolu delikanlısının, sabit gözlerle bir yere bakması lâzımdı. Cemiyet içinde konuşurken ellerini koyacak yer bulamayanların tutacakları bir şeyler lâzımdı. Sabit gözlerle ideolojilerin ütopyalarına dalmışken, güzel bir çift göze çaktırmadan bakarak bir şeyler söylemek mümkündü. Size fazla gelen, koyacak bir yer bulamadığınız ellerinize önce bir sopayı sonra da 7.65 mm çapında bir silahı aldığınızda sosyofobiniz de kayboluyordu. Neden kavga ettik, sorusuna bugün verdiğim cevap bu. Bir nedeni yoktu. Paylaşamadığımız bir şey yoktu. Sadece kavga etmemiz gerekiyordu. Bahaneler çoktu. Sebepler değil, kavganın kendisi önemliydi. Sesimizi kimse duymuyordu. Gerçi pek konuşmayı da beceremiyorduk. Konuşmak yerine dövüşmeyi tercih ettik.
Yerel seçimlere, Yüksek Seçim Kurulu'nun (YSK) aldığı kararlar damgasını vurdu. Önce kimlik numarası şartıyla sandığa gidiş zorlaştırıldı. Ardından oy kullanılacak yerler kamusal alan ilân edilerek başörtüsü yasağı getirildi. Bunu Güvenlik personeli kayıtlı olduğu yerde oy kullanacak
şeklindeki karar izledi.
Vasi tayin eden engellilerin oy kullanması da engellendi. Türk halkı, kimlik numarası şartını nüfus dairelerinde saatlerce kuyrukta beklemeyi göze alarak aştı.
* (Zaman)
Helikopterde ELS cihazı olmaması, arama-kurtarma çalışmalarının etkinliği, hükümetin ve yetkililerin bu süreçteki eksiklikleri tartışılmaya muhtaç; tartışılacaktır da. Medya açısından, bunlara şu soruları da eklemek şimdiden zorunlu gözüküyor.
* Enkaza ulaşan korucuların cep telefonu televizyon kanallarında ne arıyor? Eğer bu korucular arama-kurtarma çalışmalarına katılmaya yetkin bulunup oraya gönderiliyorsa kime bilgi verecekleri nasıl belirleniyor?
* Bir korucunun kimin ölü, kimin hayatta olduğunu belirleyip bunu kesin olarak söyleyecek yetkinliği ve yetkisi var mı? Öldü denilenlerden biri bile yaşıyor olsa, bunu her şeyin ötesinde o kişinin yakınlarına kim, nasıl açıklayacak?
* Gazeteciler, ölüm pornografisiyle habercilik arasındaki çizgiyi çekmeyi nasıl öğrenecek?
Bu tür şahıslar kendi faaliyetlerini haklı kılan ideolojiler de üreterek şebekeleşebilirler. Böylesi yapılar genelde çatışmalı dönemin ürünüdür. Çatışmanın toz dumanı içerisinde ise çoğu zaman masum kavramlar anlamını yitirir. Kaos içerisinde kandan ve gözyaşından şahsî çıkar temin etmek arayışında olanların ortaya çıktığı görülür. Bu fırsatçı kişiler veya zihniyet ideoloji ile örgütledikleri şahsî menfaatlerini garanti altına almanın yolunu her dönem bulmuşlardır. (…) Kendi ideolojik mantığı içerisinde makul sebeplerini zaten hazırlayan bu grup menfaatleri icabı kendilerini uluslar arası güç odaklarına pazarlamaktan çekinmez. Gerçekte ne olup bittiğini bilen ve sesi çok çıkan bu grup medyanın da etkisi ile kamuoyunda kahramanlar
olarak algılanırken aşağıda ise bunların tetikçiliğini yapan bir takım kişiler devletin bekasına hizmet ettikleri düşüncesindedirler
* (Zaman)
Kayıtsız şartsız demokrasiyi savunan liberal
de; sen nesin be kardeşim? Solcu musun? Devrimci misin? Sosyalist misin? Ne alakası var? Ergenekon davasından ve darbeci paşaların başına gelenlerden ötürü neredeyse üzüntüden karalar bağlamış durumdasın. Milliyetçi saldırganlığa karşı durmadan, Hrant Dink için gözyaşı dökmeden, Ahmet Kaya'ya yapılanlardan utanç duymadan, her koşul altında ezilenin, sömürülenin yanında olmadan solcu olunamayacağını bilmiyor musun?
Soghomon'un iki ağabeyi, evli ve bir çocuklu ablası, biri 15, diğeri 16 yaşında iki kız kardeşi vardı. Birinci Dünya Savaşı başladığında ortanca ağabeyi askere alınmış, 1915'te Sogomon 18 yaşındayken, Tehliryan Ailesi Erzincan'daki ve ülkenin diğer bölgelerindeki Ermenilerle birlikte Der Zor'a doğru ölüm yolculuğuna başlamıştı. Kafile şehirden henüz ayrılmıştı ki, jandarma ve ahaliden oluşan gruplar konvoyu soymaya başlamış, ardından da jandarma konvoya ateş açmıştı. Kız kardeşlerinden biri jandarmalar tarafından çalılıklara götürülmüş, orada tecavüze uğramıştı. Başına bir darbe yiyen Sogomon iki gün sonra kendine geldiğinde ağabeyinin ölüsünü üzerinde bulmuştu. Başı baltayla parçalanmış olan ağabeyinin bütün kanı üzerine akmıştı. Yol cesetlerle doluydu. Cesetlerin arasında annesi de vardı. Kafilenin ön taraflarında yürüyen babasının ve ağabeyinin, kucağında bebeği ile yürüyen ablasının akıbetlerini ise o günden beri bilmiyordu.
Sanayi ve Ticaret Bakanı Zafer Çağlayan, müşterilerin yüzde 75'inin kendi öz kaynağıyla otomobil aldığını, çuvalla, bavulla vatandaşın parasını harcamaya başladığını belirterek, Dev bir indirim değil. İnsanlarda ciddi şekilde akım var. İnsanlar sürü psikolojisiyle otomobil almaya başladı. Stoklarda araba kalmadı. Eğer gerekli psikolojik ortam oluşturulursa Türk insanında para var, harcar
diye konuştu. Bankacılarla reel sektörün ilişkilerinin önemine de değinen Çağlayan, bankaların parayı satmak zorunda olduğunu, otomotiv sektöründeki hareketliliğin bankacılık sektörüne de yansıyacağını söyledi.
* (Taraf)
PKK ve JİTEM itirafçısı Abdülkadir Aygan'ın anlatımları şöyle: Şırnak ve Cizre'de ayrı bir ekip vardı. Abdulhakim Güven, Hıdır Altuk, Adem Yarkın, Hüseyin Bülbül isimli itirafçılardan kurulu bu ekip, oradaki İlçe Jandarma Komutanı Yüzbaşı Cemal Temizöz'ün emrindeydi. Yanlarına da bir-iki tane sivil uzman çavuş verilmişti. Bunlar orada terör estirdiler. Kimi insanları milis diye veya kardeşi dağda diye kuyulara atmışlardı, kimilerinin evlerinin altına anti-tank mayını koymuşlardı, kimisini sığınağa koyup, yani sığınağa baktırma bahanesiyle bomba atarak imha etmişlerdi.
* (Taraf)
Şimdi, bu Soner'in büsbütün cahil bir adam olmadığından eminim. Bundan daha kötü bir şey geldi başına: büsbütün cahil bir kesime yazı yazmanın ölümcül tadını keşfetti. Formül basit: ipe sapa gelmez cümleleri esrarlı bir mantranın mısraları gibi ardarda diz, deli saçması birtakım komplo ihtimalleri ima et, biraz gâvur düşmanlığı sosu kat, bitti. Vallahi yiyorlar. İyi de satıyor. Eh o zaman ne lüzum var arayıp öğrenmeye, aman doğru yazayım diye dert etmeye? Salla gitsin. İtiraz eden olursa belden aşağı birkaç küfür eder susturursun, olmadı sabetaycıdır diye teşhir edersin, uğraşsın kerata.
O kadar kolay ki!
Yunanistan ve Türkiye'de yaz aylarında kuraklık artacak. Ani sıcak dalgalarıyla birlikte beklenmeyen sel ve gök gürültülü sağanak yağmur dalgaları muhtemel.
Kış ayları yaz aylarına göre daha dengesiz, daha yağışlı ve sağanak yağışlı geçecek.
Türkiye selden değil, kuraklık ve susuzluktan korkmalı. Ani sağanak yağışlar su rezevleri açısından bir kazanç sağlamayacak.
Uzun dönemde (100 yıl) Akdeniz, Akdeniz olmaktan çıkacak Afrika'ya benzeyecek.
100 yıllık hava tahmin modelleri Türkiye'yi kuraklıktan en çok etkilenecek ülkeler listesinin başında gösteriyor.
Türkiye ve Akdeniz'de bu yıldan itibaren yağmurlar ani ve şiddetli olacak. Ani yağışların ardından uzun dönem sürecek kuraklık başlayacak.
Türkiye'nin en büyük sorunu su olacak.
Türkiye, azalan su rezervleri nedeniyle turistik özelliğini kaybetme tehikesi yaşayacak.
Marmara Denizi'nin su seviyesi azalacak.
O günlerde haber merkezine ilginç bir adamın elinde çantalarla sık sık gelip gittiğini görüyordum. Sima olarak tanımadığım bu adamı merak edip sordum. Adının Ergun Poyraz olduğunu söylediler. Poyraz, tarikatlar ve Refah Partisi ile ilgili yazılar yazan, kitaplar yayınlayan biri olarak biliniyordu. Ama atv Haber'de herkes ona
derin devlet'in adamı gözüyle bakıyordu. Onun geliş gidişlerinden sonra işte o meşhur kaset olayı patladı. Bu kampanya Fethullah Gülen'in ABD'ye gitmesiyle sonuçlandı. Bu çok net biçimde bir 28 Şubat operasyonuydu. Yayınlanmasını da onlar sağladı…
İlhan Selçuk ve arkadaşlarının dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'le yakınlıkları zaten biliniyordu. Öyle ki Sezer, İlhan Selçuk'a İlhan Bey böyle yazılı randevu başvurularına gerek yok. Siz Ankara'ya geldiğinizde haber verin, muhakkak vakit ayırırız
diyor.
Medya patronu Karamehmet'in işleri konuşulurken Benim yapabileceğim bir şey var mı
diye soruyor. Selçuk da cevaben Yok, siz izleyin yeter
diyor.
Bu ilişkiler az çok biliniyordu. Ama Cumhurbaşkanı Sezer'in de ordu içindeki birtakım girişimlerden haberdar olduğunu, ama bunlara ümit bağlamamak gerektiğini düşündüğünü bilmiyorduk.
İlhan Selçuk'la Mustafa Balbay'a O güvendiğiniz yerlere de güvenmeyin
demesi bir uyarı
anlamı taşıyor olmalı.
Maddi-ekonomik büyümenin insanoğlunu kapalı bir fasit daire içine hapsettiği henüz yeterince anlaşılmış değil. İnsan ihtiyaçları ile insan arzuları arasında denge kurmaya matuf olmadığı için, modern ekonomi, büyüme
saplantısından vazgeçmiyor, bunu da sürdürülebilir kalkınma
adı altında makul bir çerçeveye sokmaya çalışıyor. Hakikatte liberal kapitalizmin büyüme hedefi ne makuldür ne mümkündür. Bu öylesine fasit bir dairedir ki, büyüdükçe daha çok kaynak tüketiyor ve nüfusu artırıyoruz; kaynak tükettikçe ve nüfusu artırdıkça daha çok büyümek zorunda kalıyoruz. Büyümenin tabiatında eşitsizlik ve adaletsizlik olduğu için çatışma potansiyeli her gün biraz daha artıyor.
Konumuz olan günlüklerde ana konu, siyasi iktidarın nasıl uzaklaştırılacağı tartışmasıdır. Gazeteci ile bu tartışmaya girenler devletin üst düzey asker bürokratlarıdır.
Gazeteci bu faaliyetleri izler, ama halka, kamuoyuna iletmek için izler, bunun için gizli
toplantılara katılamaz, o toplantılarda ne yapacağız
sorusuna cevap arayamaz.
Gazeteci, gazetesine bu faaliyetlerin amaçlarına uygun şekilde manşet attırdığı için övünemez, bunun için tebrikleri de kabul edemez.
Günlüklerin yazarına, bu nedenle hukuki bir sorumluluk yüklenmesi ayrı bir konudur. Ama günlüklerin içeriği, tarzı bir gazetecilik suçudur. Günlüklerin yazarının gazetecilik faaliyeti dışına çıktığının kanıtıdır.
Aile AKP Ali Türkan Amerika Araba Aydın Beslenme Bilim Cem Karaca Cehalet CHP Cinsellik Çevre Çizgi Roman Çocuk Demokrasi Deprem Derkenar Devlet Dil Distopya Edebiyat Eğitim Ekonomi Erkek Fanatizm Felsefe Feminizm Gençlik Hayat Hayvanlar Hoyratlık Hukuk İnternet İslâm Kadın Kapitalizm Kedi Kemalizm Kent Kitap Kişilik Komplo Konut Kültür Kürtler Mavra Medya Mektup Meslek Militarizm Milliyetçilik Mizah Modernite Müzik Necdet Şen Nefret Nostalji Pazarlama Polemik Portreler Psikoloji Reklam Safsata Sağlık Sanat Savaş Sevgi Seyahat Sinema Siyaset Spor Şiir Tarih Teknoloji Telefon Televizyon Terör Toplum Tutunamayanlar Vicdan Yazmak Yalnızlık Yaşlılık Yergi Yoksulluk
Sitedeki içerik 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası ile korunmaktadır. Yazılı izin olmadan kopyalanamaz, çoğaltılamaz, değiştirilemez, başka mecralarda kullanılamaz. Ancak, uzunluğu 200 kelimeyi geçmemek, yazar adı ve kaynak belirtmek ve bu sayfaya link vermek kaydıyla yazılardan alıntı yapılabilir.