Patronsuz Medya

AB ve Orta Asya

Yani bir gireceğiz Avrupa'ya, bir ucundan, biraz duruma intibak ettikten sonra, Yahu, benim bir de kardeşim vardı, iyi çocuktur. Gelsin şu köşeciğe sığınsın, hiç ses sedası çıkmaz diyeceğiz. Duydunuz mu, eniştem geldi? Hay Allah, nereden de öğrenmiş burada olduğumu? Böyle sürüp gidecek yani: Bir Azerî, ardından bir Kara Kalpak, bir Yakut, bir Samoyet…

Böyle bir komik oyun falan yazılabilir de, uluslararası ilişkilerde pek olası görünmüyor. Fakat anlaşılan adamların gözünü korkutmuşuz.

'Bunlar her şeyi yapar diye bakıyorlar.

Şimdiye kadar dedim orada, AB'ye uygun görülmüyorsak, bunun nedeni bizim kendi standartlarımızın yetersizliğidir diye düşünüyordum. Bunun sorumlusunun Kırgızlar, Kazaklar olduğunun hiç bilincinde değildim.

Galiba bir yerlerde bir ofis var; oranın çalışanları her gün oturup Türkiye'nin AB'de olmaması için bir neden daha düşünüyor. Kimi Türk, bu çalışanların, kimi de Avrupalı.

*

Tekrar merhaba 1938

Şeyh Sait isyanının hemen ardından Takrir-i Sükun Kanunu ve askerî harekâtla yetinmeyip bir de gizli reform planı yaptık: Eylül 1925 Şark Islahat Planı. Burada her şeyi inceden inceye hesapladık. Kimi önlemler şöyleydi:

- Ermenilerden kalan arazinin Kürtlere kiraya dahi verilmemesi ve buraların evleri, hayvanları, tarım araçları ve bir yıllık geçimleri hükümet tarafından sağlanacak biçimde Balkan ve Kafkas göçmenleriyle iskân edilmesi. On yıl içinde buraya 500 bin göçmen yerleştirilmesi (md. 5).

- İsyanı bastırma masraflarının bölge halkına ödetilmesi (md. 8).

- Bölgedeki tali memuriyetlere dahi Kürt memur tayin edilmemesi. Burada görev yapacak jandarma dahil bilumum memurlara tahsisat-ı fevkalâdelerinin yüzde 75'i oranında zam verilmesi, ordu mensuplarına 1 ilâ 5 nefer tayını oranında zam yapılması (md. 10).

*

Pozitif milliyetçilik

Akın Birdal'ın Diyarbakır'dan aday oluşuna karşı bazı çevrelerin neden Türk birini aday gösteriyorlar? karşıt propagandası yayılmıştı. Ne kadar emekçi, insan hakları mücadelecisi, hatta Kürtlerin dostu olduğunun önemi yoktu. O klandan değildi! Neyse ki, Diyarbakır halkı bu primitif milliyetçiliğe prim vermedi. Yine Baskın Oran'dan desteğin çekilmesini nasıl izah edeceğiz?

*

Ordu ve AKP'nin Kürt Sorununa Çözümü İslâm Kardeşliği

Ordunun üst kademesi ile AKP'nin çıkarları birbirine uymuştur. Diyeceğim, ordunun üst kademesi kendi laisizm iddialarıyla çelişen bir yeni adımla bölgesel egemenlik bağlamında, AKP ile olan çatışmasını minimize etme yönünde bir adım attı. O nedenle ordu üst kademesi ile AKP arasındaki ilişkiler beklenen sertlikte gitmiyor. Egemenlik paylaşımı söz konusu çünkü. Söylediğimiz gibi Türkiye'nin bölgesel hakimiyet iddiası açısında içinde askeriyenin rolünün arttığı bir plan ABD ile birlikte kabullenildi. Bu Kürt meselesinin ordunun istediği gibi çözüleceğine dair güvence gibi gözüktü.

*

Aleviliğin İslâmla hiç bir ilişkisi yoktur

Alevilik, İslâmiyetten çok önceleri oluşmuş, Mezopotamya kökenli, Zerdüşt kökenli bir inançtır. İslâmiyetle, Müslümanlıkla, Dördüncü Halife Ali'yle, 12 İmamlarla hiç bir ilişkisi, hiç bir bağı yoktur. Alevîlerin, 12 İmamlar adına, Ali adına yalvarış-yakarış içinde olması, dualar etmesi, kendisi olmamasının, kendisine empoze edilmiş bir ritüeli yaşıyor olmasının dikkate değer bir görüntüsüdür.

Müslümanlığın hiç bir koşulunu yerin getirmeyen Alevîlerin, Müslümanlıkta ısrarlı olmaları dikkate değer bir konudur. Alevî olan ama namaz kılan Alevîler de var deniyor. Onları, artık asimile olup Müslüman olmuş kişiler olarak değerlendirmek daha doğrudur.

*

Hümanist Ekol, Benim Suç Ortağımdı

Adalet Ağaoğlu böyle bir tavır sergilerken, Zeynep Oral gibi profesyonel bir gazeteci çok duygusal bir yazı yazmıştı, bu yazma eylemini destekleyen. Liberal bir kadındı; hümanist bakışıyla bizim ne yapmak istediğimizi anladı, bence. Oysa bazı solcular ciddi derecede rahatsız oldular. Acaba goşistler, komünistler yeniden egemen olup, 12 Eylül'ün sağladığı sanat yapma özgürlüğü'nü ihlâl mi edeceklerdi? Maalesef, Türkiye'deki solun önemli zaaflarından biri, hümanizmadan yoksun oluşu. Beni en şaşırtansa, Nevzat Çelik hapiste açlık grevi yaparken, destek istediğim Attila İlhan'ın, Arkanızda kimin olduğunu biliyorum, ben kendimi kullandırmam, demesi ydi. Oysa naif bir ruh haliyle, 16 yaşında genç şair olarak hapse konan Attila İlhan'ın Nevzat Çelik'le en iyi empati kuracak kişi olduğunu sanmıştım.

*

Amerikan istihbaratıyla ulusal savaş…

Amerikan istihbaratından faydalandıklarını nasıl da gururla anlatıyorlar! En ufak bir gurur kırılması yaşamadan, Amerika'nın hava sahasını açtığından, Amerika'nın izin verdiğinden bahsediyorlar. Daha düne kadar, PKK'yı koruyan bir düşman statüsündeki ABD'den bahsederken, bugün hiç bir şey olmamış gibi, Irak'a sürpriz bir ziyaret yapan Condolezza Rice'ın bizi nasıl haklı gördüğünü, Barzani'ye yüz vermediğini sevine sevine anlatıyorlar. Nihayet büyük ağabeyin gözüne girmenin sevincini yaşayarak…

*

PKK'nın bitmesini kimler istemez?

Ana faktör paradır! Terörle mücadele ediyorum diye Ankara milyarlarca dolar harcadı bugüne kadar. Bu para buhar olup uçmadı. Birilerinin cebine girdi. Meselâ:

* Silah tüccarları ve onların komisyoncuları iyi kazandı. PKK'nın bitmesi hiç hoşlarına gitmeyecek.

* Türkiye'nin doğusu mahrumiyet bölgesi haline geldi. Sivil ve askeri bürokrasi; lojmanıyla, tazminatıyla orada ek gelir imkânı buldu. Bazı memurlar, devlet kademelerini daha hızlı tırmanma şansını yakaladı.

* Kimi aşiretler, mensuplarını korucu olarak devletin hizmetine sundu. Bunların her biri aylığa bağlandı. PKK yoksa, para da yok.

* Uyuşturucu kaçakçılarını ve onlardan nemalananları da unutmayalım. Kaotik ortamda işlerini pek güzel yürüttüler. İyi para kazandılar.

* Paradan başka işin içinde itibar meselesi de var elbette: Bazı siyasetçiler ve bürokratlar, terör üzerinden (mesela rakiplerini başarısızlıkla suçlayarak) avantaj sağladı.

*

Kaypaklar: Yalnızca onların bayramını kutluyorum!

En oy atmamaları gereken seçimde herkesten önce seçim sandığına koşar ve çok gizli oylarını atıverirler sandığa. Birbirleriyle konuşmadan görüşmeden, hepsi de oybirliği yaparlar. Ve dengeleri bir anda altüst ederler. Bir oraya oy verirler, bir buraya. Dönek ve haindirler yani. Kendi milletlerine', cemaatlerine sürekli ihanet ederler. Bunlarla ilgili kimse araştırma yapamaz. Çünkü bunların başları illa bağlı, göbekleri illa yağlı değildir. Burnunuzun ucundayken bile görünmezler. Bu yüzden araştırmacı görünümlü felâket sondajcılarımızın hesap makinelerini çın çın öttürmezler. Bunlar sondaja mondaja gelmez maalesef. Çok derin toplumdur bunlar.

Kadın attığı oyu kocasından, oğlan attığı oyu babasından, arkadaş attığı oyu kankasından saklar.

*

MSN sohbetinizi birileri dinliyor

Haydi bu bir ihtimal; biraz daha paranoyak düşünelim: Ya birisi aslında zaten şifrelerimi ele geçirmiş de benimle birlikte bütün hayatımı an be an gözetliyorsa? Yazdığım ve aldığım her mektubu, yüklediğim her fotografı, yarattığım her belgeyi, konuştuğum her kişiyi, konuştuklarımı, gezdiğim siteleri izliyorsa? İmkânsız diyebilir misiniz buna? Üstelik istihbarat, teknik takip dediğimiz o bin yıllık sanat zaten bu değil midir?

Ben şimdi size iki taraf arasında şifresiz bir protokol kullandığı için devletin bütün MSN kayıtlarını izlediğini ve arşivlediğini söylesem itiraz edebilir misiniz? Teknik olarak imkânsız diyebilir misiniz? Gazetelere haber olarak geçen olaylardan o an dikkat çekmeyen birkaç örnek sıralasam şaşırır mısınız?

*

Adalet herkese lâzımdır; gün gelir polisin de ihtiyacı olur!

Emniyet Genel Müdürlüğü, soruşturma için polis müfettişlerini görevlendirdi. Başbakan'a hakaret suçlamasıyla açılan soruşturma kapsamında 15 polisin görev yerlerine yazılı talimat gönderilerek bu kişilerin bilgisayarlarına el konulması istendi.

Polislerin öncelikle MSN adres ve kayıtları incelemeye alındı, el konulan bilgisayarlarının hard diskleri kopyalandı. Daha sonra bu kopyalar incelenmesi için Ankara'ya gönderildi. İncelemenin sonucuna göre, dava gündeme gelecek.

*

ODTÜ efsaneleri: Akla ziyan hikâyeler

Şehir efsaneleri kısaca modern zaman mitleri ya da sözlü tarihin yakın zaman ürünleri olarak tanımlanabilir. Bir çoğu akla ziyan hikâyeler; Japonlar'ın Bedrettin Dalan'dan Haliç'i temizlerken çıkartılan çamuru büyük rakamlar ödemeyi göze alarak satın almak istemesi gibi. Bu şehir efsanesinin akla ziyanlığı çok açık, çünkü bu efsane şöyle devam ediyor: Bedrettin Dalan bu garip istek karşısında hemen karar vermiyor, ülkenin en önemli bilim adamlarını topluyor ve onlardan Haliç'in çamurunun öneminin ne olduğunu bulmalarını istiyor. Sonuçta bu çamurun bir örneğinin dünyada olmadığı, çok değerli bir sanayi ham maddesi olduğu ortaya çıkıyor. Tabii Bedrettin Dalan bu değerli çamuru Japonlar'a kaptırmıyor. Türkiye kullanıyor mu? Hayır. Peki neden satıp ülkeye döviz kazandırmıyor…

*

İnceldiği yerden…

Bunca yangın içinde ben, oturdum, adlarını bildiklerimi değil, adlarını hiç ezberlemediğim, hayatım boyunca birkaç dakika gördüğüm o insanları düşünüyorum. Niye bilmiyorum. Kayboluyorlar belki, belki ondan. Durmadan kayboluyor insanlar, yanan ateşten uçuşan kül gibi uzaklaşıyorlar. Durmadan tutmak istiyorum onları. Hatırlamazsam, onları tek tek aklımdan geçirip yüzlerini iyice ezberlemezsem bu ülke üzerinde işlenen dev cinayet başarılı olacak gibi geliyor. Eğer, ancak, aklımda tutarsam uçuşup gitmez bu insanlar, bu ülke, ülkem, ülkemiz. Gibi. Tuhaf.

* Ece Temelkuran (Milliyet)

Bizim büyük çaresizliğimiz…

İster Kürt deyin, ister dağ türkü, ister Türk, ister ova Kürdü. Savaş bu isimlere bakmıyor. Ölenlerin memleketlerine bakın. Bir tarafta Türkiye'nin her yerinden çocuklar bunlar. Diğer tarafta ise, PKK'lıların memleketlerini bilme imkânımız yok. Onlar homojen, dağda doğdular sanki, orada büyüdüler ve ölüverdiler bir gün, sessiz sedasız.

* Güzin Same (Kuyerel.com)

Kandil Dağı bombalanmış…

Ama Kürt sorunu her şeyin ötesinde bir insanlık haliyse; insanlık hali, aklın da ötesinde bir vicdan meselesidir. Vicdan ise kuru bilgilerle, bulgularla değil, bunlara ilâveten duygularla harekete geçebilir. Ancak vicdan sayesinde insanlık hallerine insanî çözümler öne çıkabilir ve insan aklındaki eksikler dahi tamamlanabilir. Özellikle Kürt sorununda duygusal olmak şarttır. Yani beş duyumuzu devreye sokmak… Vicdanlarımızı kanatan bir dalgayı, Kürt dalgasını bütün duyularımızla hissetmekten vazgeçmemek…

* Melih Pekdemir (Birgün)

Gelecekbilimcilerin gündemi tatsız

Kısıtlı kaynaklara rağmen doğaya en uyumsuz canlı türü olan insanlığın dünya üstündeki artışı hiç bir zaman yavaşlamadı. Bunun devam eden yıllarda da sürmesi bekleniyor. Ancak öte yandan gelişen sağlık hizmetleri, özellikle gelişmiş ülkelerde artan gelir seviyesi ve iyileşen gündelik yaşam koşulları yüzünden ortalama insan ömrü de uzuyor. Dolayısıyla 2050 yılına doğru 9.2 milyar insanı beslemeye çalışan bir dünyada yaşıyor olacağımız tahmin ediliyor.

 

67
Derkenar'da     Google'da   ARA