Özetlersem: ABD, PKK yı istediği gibi kullandı; Türkiye'ye saplayıp AKP iktidarını zorladı. Medya azdı, militerleşti. AKP de askerileşerek araziye uymakta büyük beceri gösterdi önce. Sonra, ABD ye koşturuldu. Sanki sadece Biz Onlardan bir şeyler istemişiz gibi yapıldı. ABD Bizden ne istedi, ne kabul ettirdi, asla belli olmadı. ABD artık iyice kuklalaşmış, tetikçileşmiş silâhlı örgütü kenara, daha ziyade İran'a karşı kullanmak üzere çekmeye başladı. Türkiye'de ise iktidar ile orduyu birbirini törpületerek birbirine yaklaştırdı.
Özetin özeti: Terörist saldırılar
ile köpürtüp Beyaz Saray'da duruladı, kuruladı!
Virütik pazarlama çalışmaları kimi zaman oyun, kimi zaman promosyon, kimi zaman blog, kimi zaman da video podcast'ler şeklinde karşımıza çıkabiliyor.
En başarılı öncü denemelerden birisi Blair Cadısı Projesi
adlı filmdi. Virütik pazarlamayla 22 bin dolarlık bütçeye karşılık 248 milyon dolar kazandırdı yapımcılarına. İnternetteki hikâyesini araştırırsanız daha iyi anlarsınız.
Dolayısıyla hayran olduğunuz o blog, heyecanla takip ettiğiniz o genç ve güzel kızın videoları ya da sürekli arabanızın üstüne düşen broşür, balkonunuzun demirlerine takılan tül, bir şarkıda kulağınıza çalınan konuşmalar, izlediğiniz dizideki kahramanın sürekli verdiği yemek siparişi o kadar da tesadüfi olmayabilir, kim bilir?
İnsanlar yaptıklarıyla övünüyorlar ve insanın yaptıklarıyla değil sadece, yapmadıklarıyla da insan olduğunu, olabileceğini unutuyorlar. Oysa insan olmaktan söz eden herkesin yapmak
zorunda olduğu şeyler kadar, yapmamak
zorunda olduğu şeyler de vardır. İnsan bir şeyleri yaptığı, yapmayı istediği kadar, bazı şeyleri de yapmadığı, yapmayı istemediği için insandır.
Başarmak, sadece bir şeyler yapmayı değil, bir şeyler yapmamayı da başarmak demektir.
Bugün 25 Kasım Dünya Satın Almama Günü. İlk olarak 1992'de Kanada'da kutlanan etkinlikleri Türkiye'de de 2002'den beri Tüketiciler Birliği teşvik ediyor. Genel başkan avukat Bülent Deniz, bu yıl da tüketim çılgınlığına bir gün ara vereceklerini
söylüyor. Birlik kampanya kapsamında konserler, alışveriş merkezlerinde alışveriş yapılmayan bölgeler oluşturulması, kredi kartlarının imha edilmesi gibi etkinlikler düzenlemeye çalışıyor. Deniz, Geçtiğimiz günlerde açılan teknoloji marketlerinin ilk günündeki izdiham ve yağma, tüketim çılgınlığının ulaştığı noktanın ne kadar acınası ve tehlikeli olduğunu gösteriyor
diyor. Deniz, yağmalama noktasına ulaşan çılgınlık hakkında, 24 saat boyunca hiç bir şey almayarak tepkimizi sembolik olarak gösteriyoruz
diye konuşuyor.
Bir şey ifade etmeye çalışırken ağzınızdan çıkıveren bir kelimeye, basit bir davranışınıza takılıp sizin anlatmaya çalıştığınız şeyin tam tersini algılayan insanlarla siz de karşılaşmış olmalısınız. Sizin canınızı sıkan bu durum politikacılar emniyet süpabı olabiliyor. Onlar öyle kelime-kavram canbazlığı yapıyorlar ki, hem söylediklerin tersi olması durumunda kendileri için manevra alanı bırakmış oluyorlar hem de aynı sözlerle iki karşıt düşünceli insanın takdirini alabiliyorlar.
Uzun zamandır birbirini tanıyan veya birbirine benzeyen insanlar ifade edilmeye çalışılan şeyi daha kolay anlıyorlar. Galiba kolay anlamanın kolay anlaşılabilmenin diğer şekli ise çok boyutlu düşünmemek, empati yapmamak, olaylara basit neden sonuç ilişkileri ile yaklaşmak yani pragmatik olmak. Bu durumda, ifade edilmek istenen şeyi yanlış anlamanız ihtimal dahilînde ama kısa yoldan, bir şekilde bir hükme varacağınız muhakkak.
Saadet'in sesi kesildi ama o da ne? Onlar ne diyorsa, benzerlerini bugün İlhan Selçuk söylüyor. Adeta Yeşil Bayrak Koalisyonu'!
AKP'nin faizci düzeni
savunduğunu, Amerikancı
olduğunu yazıyor (bir ara da AKP'yi, Başkan Bush'a şikâyet etmişti.) Üstelik de Kuran'dan alıntılar yaparak…
Yani dinci-şeriatçı
dediği AKP'nin dine aykırı davrandığını ispatlamaya çalışıyor.
Birisi çıkıp Yahu birader, bu ne yaman çelişki
dese, cevabı hazır: Milli Görüş hiç olmazsa milliydi.
Neyse… Benim asıl anlayamadığım ne biliyor musunuz? Hayır, yanıldınız, İlhan Selçuk değil; bu kıvrak fikir dansözlüğünü saygıyla izleyenler ki biliriz, aynı kişiler gerçek dansözleri fena halde küçümser.
14 Ekim: Sertan Çelik, Taksim'de müziğin sesini kısmadı diye trafik polisince darp edildi. Tutuklandı.
7 Ekim: 19 yaşındaki Ferhat Gerçek, Yenibosna'da Yürüyüş dergisi satarken çıkan arbede sonrası polis kurşunuyla vuruldu. Felç oldu.
18 Eylül: Polonyalı Dariusz Witek, Yabancılar Şubesi misafirhanesinde intihar etti. Kimse görmedi.
20 Ağustos: Nijeryalı Festus Okey, Taksim Polis Merkezi'nde polis tarafından vurularak öldürüldü.
10 Ağustos: Taksim Polis Merkezi'de dövülüp yola atılan Mehmet Nezir Çirik'in dalağı alındı.
29 Temmuz: Avukat Muammer Öz, Moda'da kimlik soran polisle tartışınca dövüldü; burnu kırıldı.
26 Temmuz: Gazeteci Serkan Tekpetek, zorla sokulduğu polis aracında dövüldü, araçtan atıldı.
17 Haziran: Hırsızlık iddiasıyla gözaltına alınan 24 yaşındaki Mustafa Kükçe, üç karakol gezdirildikten sonra Ümraniye E Tipi Cezaevi'nde öldü.
8 Haziran: Taksim Polis Merkezi'nde dövülen Sezai Yakar'ın burnu ve eli kırıldı.
5 Haziran: Transseksüel Esmeray, Beyoğlu Emniyet Müdürlüğü önünde bekleyen iki polisçe Geçmek yasak
diye dövüldü.
Bize anlatılan hikâyelerin sıradan özneleri, kitleleri, toplumsal acıları hiç olmuyor. Kendilerini, başkasını öldürmedikleri, olağan dışı bir şey yapmadıkları sürece.
Patronlar, CEO'lar, yönetmenler, müdürler, komutanlar başımız üstünde; ama yüz binlerce insan, insan olarak yok.
Çünkü bankadan orduya, medyadan okullara, madenden tersaneye onların insanlıktan çıkarılışlarını tartışmak ateşten gömlek.
Kendi sorunlarını kendi elleriyle gömmeye mahkûm edilmişler. Dillerini yutmaya. Kapının dışına atılmaktansa içerideki her şeye razı olmaya.
Belki de araştırmanın en kritik sorusu şu: Kuzey Irak'ta bir Kürt Devleti kurulsa yaşamak için oraya mı gidersiniz yoksa Türkiye'de mi kalırsınız?
Bu soruya verilen cevaplar çok iyi değerlendirilmelidir. Ayrıca, diğer sorulara, meselâ Neden daha fazla şehit veriyoruz?
sorusuna yüzde 40.3 oranında Fikrim yok
diyenlerin, bu soru karşısında fikirlerini çok açık bir şekilde ortaya koyduğunu görüyoruz.
'Fikrim yok diyenlerin oranı yüzde 3.8'de kalırken, Evet, Kuzey Irak'taki Kürt Devleti'ne giderim
diyenler sadece yüzde 1 oranında. Katılımcıların yüzde 95.2'si hiç dereddütsüz olarak Hayır, Türkiye'de kalırdım
cevabını veriyor.
Son 40 yılda Amazon yağmur ormanlarının yüzde 20'sine yakın bir bölümü kesilerek yok edildi -bu, Avrupalıların koloni kurma çabalarının başladığı 450 yıl öncesinden bu yana tahrip edilen alanı aşan bir miktar. Uzmanlar önümüzdeki 20 yıl içinde ağaçların yüzde 20'lik bir kesiminin daha yok edilmesinden korkuyor. Eğer bu gerçekleşirse, ormanın ekolojik yapısı geri dönüşümü olmayacak şekilde değişecek. Amazon, atmosfere bıraktığı nem ile kendi üzerine düşen yağışın yarısını kendi üretiyor. Ağaçsızlandırma sonucu yağış miktarında yaşanacak azalma, kalan ağaçların da kuruyarak ölmesi ile eşanlamlı.
- Elinde çekiç olan, her sorunu çivi olarak görür.
Sıkı bir ulus devlet ideolojisi ve milliyetçilikle yetişen Türk subayları… Ellerinde çekiç taşımanın tabiatı gereği… Bugüne dek sorunu, güç kullanarak sonlandırmaya çalıştı… Bunu yaparken hem siyasetçileri, hem de medyayı susturdu… Ancak başarısız olduklarını artık onlar da kabul ediyor.
- Bu mücadele içinde… Hem Ankara, hem de PKK… Soruna, siyaset içinde, yani dövüşerek
değil
konuşarak
çözüm arayacak sivil muhatapları sindirdi, hatta yok etti. Bugün,
gelin konuşalım
dendiğinde, ortada kala kala DTP kaldı.
Avrasya fay hattında Pakistan cephesine ilişkin yeni gelişme bu. ABD işgali Afganistan'dan Pakistan'a doğru genişliyor. Tabi hedefte İran var. O da dağıtılırsa Batı yüz yıllık bir planı gerçekleştirmiş olacak. Kızıldeniz'den Afganistan'a kadar önlerinde kimse kalmayacak. Bu uğursuz senaryoyu kıracak tek bir güç var: Bu bölgenin direnci. Ve bu güç, hesapları birer birer bozacak ve 21. yüzyılın tarihini yapacak. O zaman herkesin oyunu kendi elinde patlayacak. Şu anki kavganın sebebi, Pakistan'ın nükleer gücü ABD ya da İsrail için tehdit olmaktan çıkarma, bu silâhlara el koymadır.
Asker Gazeteciler ve Yanlışta ısrar
Bu soruyu, yalnızca bazı tiplerin kendilerini askere yakın
görmelerine bakarak soruyor değilim. Küçük yaşlardan beri asker
özentili büyütülen nesilleriz ve bu yetişme tarzı insanın kişiliği üzerinde kalıcı izler bırakabiliyor. Ayrıca asker-gazeteci
ilişkisinde de bunu teşvik eden bir yön var; Genelkurmay Başkanlığı, yıllar önce, Mehmetçik gazeteci
diye yaygınlaşan bir isimle ödül de dağıtmaya başlamıştı.
'Akreditasyon uygulaması da bu tür kişilik sapmalarına yol açıyorsa şaşırmalı mıyız?
Toplumsal dalganın bu denli dışında kalıp, bu denli yanılıp, sonuçta bu denli etkisiz olup, büyük bir geminin kaptanlığını sürdürmek kolay bir iş olmasa gerek
En azından olup bitenden stresli bir iş olduğunu anlıyoruz
Aslında işin beni ilgilendiren tarafı burası değil.
Şurası: Evet, Özkök ne öngördüyse tersi gerçekleşiyor. Ama bu tersine gelişmelerin hemen hepsi Türkiye'nin hayrına oluyor. Bunlar Türk siyasetinin normalleşmesini, krizlerini aşmasını, kendi dengelerini bulmasını ifade ediyorlar
Neden?
Son kurşunumuza kadar savaştık
Çatışma günü akşam üzeri ben bazı şifreli konuşmalar kaydettim. Bunları Türkçeye çevirerek komutanımıza bildirdim. Daha sonra görevi teslim ettim. İstirahata çekildim. Saat 24 sıralarında çatışma başlayınca ben de silâhımı alarak kestirme cihazın olduğu mevzi bölgesine gittim. O bölgede çok yoğun el bombası ve silâh atışı vardı. Fuat arkadaşım ve Halil uzman çavuş o mevzideydiler. Ben de o kayaların arkasında siper aldım ve bir şarjör süresince ateş ettim. İkinci şarjörü taktığımda silâhım tutukluk yaptı. Teröristlerin eline geçmesin diye kayaların arkasına saklandım. Şehit olan Mustafa Uzman Çavuş beni 81'lik havan mevzisine çağırdı. 3 sefer Mustafa uzman ile havan atışı yaptık. Bu arada yakınımdaki mevzilere sızma oldu ve yoğun olarak mevzilere el bombası gelmeye başladı. Herkes dağılmıştı.
Aile AKP Ali Türkan Amerika Araba Aydın Beslenme Bilim Cem Karaca Cehalet CHP Cinsellik Çevre Çizgi Roman Çocuk Demokrasi Deprem Derkenar Devlet Dil Distopya Edebiyat Eğitim Ekonomi Erkek Fanatizm Felsefe Feminizm Gençlik Hayat Hayvanlar Hoyratlık Hukuk İnternet İslâm Kadın Kapitalizm Kedi Kemalizm Kent Kitap Kişilik Komplo Konut Kültür Kürtler Mavra Medya Mektup Meslek Militarizm Milliyetçilik Mizah Modernite Müzik Necdet Şen Nefret Nostalji Pazarlama Polemik Portreler Psikoloji Reklam Safsata Sağlık Sanat Savaş Sevgi Seyahat Sinema Siyaset Spor Şiir Tarih Teknoloji Telefon Televizyon Terör Toplum Tutunamayanlar Vicdan Yazmak Yalnızlık Yaşlılık Yergi Yoksulluk
Sitedeki içerik 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası ile korunmaktadır. Yazılı izin olmadan kopyalanamaz, çoğaltılamaz, değiştirilemez, başka mecralarda kullanılamaz. Ancak, uzunluğu 200 kelimeyi geçmemek, yazar adı ve kaynak belirtmek ve bu sayfaya link vermek kaydıyla yazılardan alıntı yapılabilir.